Bir Mezhep Nasıl Doğar?
Paylaş:

mezhep-imamlari-170865-300x144 Bir Mezhep Nasıl Doğar?

Mezheplerin, “kurucularının” isimleriyle anılması zaman zaman “kurucu imam” sonrasındaki fukahanın mezhep içi faaliyetlerinin öneminin gözden kaçırılmasına yol açmaktadır. Oysa mezhep dediğimiz kurumsal yapı, yalnızca “kurucu imam”ın ictihadlarına indirgenemeyecek kadar önemlidir. Mezhebin, “kollektif bir çabanın ürünü” olduğunu anlamak, mezhebin nasıl doğup kurumsal kimlik kazandığı sorusuna cevap vermeyi gerektirir.

Mezhep kelimesi fıkıh ve usul literatüründe biri dar biri geniş olmak üzere iki anlamda kullanılır:

Dar anlamda mezhep, sahabe döneminden itibaren ictihad kabiliyetine sahip olan bir âlimin fıkhî bir meseledeki görüşünü ifade eder. Bu anlamda fıkıh kitaplarında “Hz. Ömer’in bu konudaki mezhebi şudur” vb. ifadelere rastlanır. Usul eserlerinde sahabî görüşlerini ifade etmek üzere kimi zaman “kavlü’s-sahabî” kimi zaman da “mezhebü’s-sahabî” ifadesi kullanılır.

Geniş anlamda mezhep ise temelinde kurucu bir imamın ictihadları bulunmakla birlikte sonradan kurumsal bir kimlik kazanan yapıya verilen isimdir.

Tarihte pek çok müctehid gelip geçmiş olmakla birlikte bunların görüşleri kurumsal bir yapıya bürünememiş, zaman içinde sünnî muhitte yalnızca dört imamın görüşleri kurumsal yapıya bürünmüştür.

Bu dört mezhep, şu dört unsuru tamamlamış olduğu için günümüze kadar gelen kurumsal yapılara dönüşmüşlerdir:

1. Akademik unsur:

Fıkhın bütünü hakkında görüş belirten “karizmatik” bir “kurucu imam”, bir mezhebin akademik alt yapısını teşkil eder. Tarihte ilk defa Ebu Hanife fıkhı bir bütün olarak ele alıp tasnif etmiş, bablara ayırmış, sistematik hale getirmiştir.

2. Pedagojik unsur:

Kurucu imamın görüşlerinin öğrencileri tarafından tedvin edilip yazılı hale getirilmesi, imamın vefatından sonra bu görüşlerin eğitim-öğretim faaliyetlerine konu olması, bu ilk malzemelere dayalı olarak yenilerinin üretilmesi mezhebin kurumsal kimlik kazanması için zorunludur. Pedagojik unsur, genellikle kurucu imamın ilk ve ikinci nesil öğrencileri tarafından gerçekleştirilir.

İnceleyin:  Şer'i Delillerin Farklı Bir Taksimi

3. Metodolojik unsur:

İmam tarafından ortaya konulan, öğrencileri tarafından yazılı hale getirilen malzemenin sonraki ulema tarafından dinde meşru kabul edilen edille-i şer’iyye ekseninde temellendirilmesi, bu temellendirmenin alt yapısı olan “fıkıh usulü”nün ortaya konulması, mezhep içi işleyişte bir kargaşaya meydan vermemek adına “fetva usulü”nün tespit edilmesi, mezhebin dağınık haldeki binlerce ictihadının belirli üst kurallar altında toplanması işin metodolojik boyutunu oluşturur. Metodolojik unsur, mezhep içinde sonraki nesiller tarafından gerçekleştirilmiştir. Özellikle dört mezhep açısından hicrî IV. ve V. asırlar, metodolojik temellerin atıldığı dönemledir.

4. Sosyolojik unsur:

Mezhebin toplum nezdinde sağlam bir temele oturması için mezhebin görüşünü benimseyen ulemanın başta müftülük, kadılık, valilik vb. siyasî görevlerde yer alması, mezhebin görüşlerinin eğitim öğretiminin aksatılmadan devam ettirilmesi işine kaynak sağlamak üzere vakıflar tesis edilmesi, eğitim-öğretimin bilfiil gerçekleştirilmesi amacıyla medreseler kurulması işin sosyolojik unsurunu oluşturmaktadır.

Sonuç:

1. Bütün bu unsurlar, bize tarihte nasıl olup da bazı imamların görüşlerinin mezhepleşerek günümüze geldiğini, diğer bazılarının ise gelemediğini net olarak ortaya koymaktadır. Bu, görüşleri mezhepleşen imamların diğerlerinden daha üstün olmasından dolayı değil, izah edilebilecek sosyolojik, metodolojik, pedagojik bir takım sebeplerden kaynaklanmaktadır. Elbette bütün bunların gerisinde takdir-i ilahîyi de unutmamak gerekir.

2. Mezhep dediğimiz yapıyı sadece bir âlime indirgeyerek küçümsemek, buz dağının suyun üzerinde görünen kısmına bakarak hüküm vermekten farksızdır. Mezhep, asırlara yayılmış kollektif bir çabanın ürünüdür. Mezhep uleması,farklı zaman dilimlerinde farklı kıtalara yayılmış, farklı ırk, dil ve kültürel şartlar altında aynı usul etrafında birleşen bir koloni gibi kollektif hareket etmektedir. Mezhep fikrine karşı çıkmak, on asırlık bu kollektif çabayı yok sayıp heder etmektir. Vallahu a’lem.

Soner Duman – Usul Yazıları,SYF:327-329

İnceleyin:  İmam-ı Â’zam Ebû Hanife ve Mürcie İthamı Üzerine