Namazın 50 Vakitten 5 Vakite İndirilmesi Hakkında
Miraçta Hz Peygamberin 50 Vakit Namazı 5 vakit namaza indirilmesine ”Pazarlık yapması’’ olarak niteleyenlere cevap
Süleyman Ateş ve Hüseyin Atay, Hz Peygamber sav’in,Hz Musa a.s’nın önerisiyle bu 50 vakit namazı Yüce Allah’ın azaltmasını talep etmesini Allah ile Peygamber arasındaki bir pazarlık olarak nitelendirmektedirler.
Şu halde yine Kur’andan hareketle bu olayın bir pazarlık olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini ve Kur’anın bu tür olaylara nasıl baktığını ortaya koymak durumdandayız.
Aşağıda zikredeceğimin örnekler bu konuyu daha sağlıklı değerlendirmemizde yardımcı olacaktır:
Melekler örneği:
Kur’an’da meleklerin birçok özellikleri meya-nında şöyle buyurulmuştur: “Ondan (Allahtan emir almadan) önce konuşmazlar Onlar sadece Onun emri ile hareket ederler. Allah onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar Allah korkusundan titrerler
Ne var ki melekler, Yüce Allah (c.c)’ın “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, buyurmasına karşılık olarak “Lebbeyke ve sa’deyke” diyeceklerine “Bizler hamdinle seni teşbih ve takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanımı halife kılıyorsun?’ demişlerdir.
Bu mukabele, meleklerin Kur’an’da pek çok ayette zikredilen özelliklerine uyuyor mu, uymuyor mu?
Hz, Zekeriyyâ (a.s) örneği:
Kuran, Hz. Zekeriyyâ (a.s) hakkında şöyle diyor: Zekeriyya Rabb’ine dua etti: ‘Rabbim! Bana tarafınıdan hayırlı bir nesil hağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin‘ dedi. Zekeriyya mabedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: “Allahın sana kendisi tarafından gelen bir Kelime’yi tasdik”
Burada ve ilgili diğer ayetlerde anlatıldığına göre Hz. Zekeriyyâ (a.s) yaşlanmıştır ve kendisinden sonra yerine geçecek birisini istemektedir. Yüce Allah (c.c) kendisine bir oğul ihsan edeceğini haber verdiği halde Hz. Zekeriyyâ (a.s) bu ilahi haberle yetinmiyor, kendisinin yaşlı, hanımının da kısır olduğunu; bu durumda Yüce Allah’ın bu vadinin nasıl olupta gerçekleşebileceğini soruyor.
Bu kadarla da kalmıyor, Yüce Allahtan bu vadin gerçekleşmesi konusunda alamet istiyor. Efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler.’’Zekeriyya, “Rabbîm” dedi, ‘bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir?” Allah şöyle buyurdu: ‘İşte böyledir; Allah dilediğini yapar” Zekeriyya, “Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alamet göster’dedi, Allah buyurdu ki, ‘Senin için alamet, insanlara üç gün işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam.
Oysa Allah’ın kulları arasından seçip peygamber olarak görevlendirdiği bir kimsenin Yüce Allah (cc)ın gücünün herşeye yettiğini unutmuş görünmesi ve kendisine İlahî vaat geldiği halde bununla yetinmeyip, bu va’din nasıl yerine getirileceği konusunda istifham izhar etmesi, peygamberlik vasfıyla bağdaşır mı, bağdaşmaz mı?
Hz Musa Örneği
Yüce Allah (cc),Hz Musayı,Firavuna gönderdiği zaman kendisine şöyle emir buyurmuştur;
“Firavun’a git! Çünkü o pek azdı. Ona de ki; “Arınmayı ve seni Rabbimin yoluna iletmemi ister misin?Böylece O’ndan korkarsın.’’
Hz. Musa (a.s)ın cevabı ise şudur; “Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm. Beni öldürmelerinden korkuyorum. Kardeşim Harun’un dili benimkinden daha düzgündür Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum’’
Allah bir kimseyi peygamber olarak seçecek ve kendisine tebliğ görevi yükleyecek. 0 kimse ise, daha önce başına gelen bir hadiseyi ileri sürerek kendisini öldürmelerinden korktuğunu beyan edecek!
Bu da yetmezmiş gibi Allah ile pazarlığa oturup’’ kardeşinin de kendisine yardımcı olarak tayin edilmesini isteyecek!
Böyle birşey Allahın peygamber olarak seçtiği birisinden sadır olur mu, olmaz mı?
Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün. Ancak bu kadarla meramın hasıl olacağı kanaatindeyiz.
İmdi, yukarıda zikrettiğimiz olaylar -bilfarz- Kuranda geçmemiş olsaydı da hadisler kanalıyla bize intikal etmiş bulunsaydı, herbir madde altında yaptığımız yorumlara benzer şeyler söylenerek bu olayların gerçek olamayacağı, çünkü Kur’an’a aykırı olduğu, dolayısıyla bu olayları anlatan hadislerin uydurulmuş olması gerektiği söylenmeyecek miydi?
Bu tür ayetleri bir bütün olarak ele aldığımızda Mirac hadisesinin ve buna bağlantılı olarak ‘pazarlık’ diye nitelendirilen hususun Kur’an’a aykırılığı iddialarının Kur’an açısından herhangi bir kıymetinin bulunup bulunmadığını okuyucunun takdirine bırakıyoruz.
Biz, burada maddeler hakkında ortaya koyduğumuz yaklaşımla, sadece “bakış açısı”nın önemini vurgulamaya çalıştık. Yoksa gerek bu ayetlerde haber veri-len hususların, gerekse Miraç hadisesinde meydana geldiği sahih haberlerle bize intikal etmiş hususların hak ve gerçek olduğuna inanırız.
ÖZTÜRK’ün ve Miraç konusunda kendilerinden yukarıda zikrettiğimiz pasajları alıntıladığı zevatın “pazarlık” dediği husus, bir peygamberin Yüce Allah (c.c)’tan dua, niyaz ve talebinden; Yüce Allah (c.c)ın da bunu kabul etmesinden ibarettir. Biz meseleye böyle bakıyor ve burada zikrettiğimiz üç örnekten —ve benzerlerinden- hareketle Yüce Allah (c.c)’ı ve Hz. Peygamber (s.a.v)’i, pazarlık yapma konumunda takdim etmenin sakat bir bakış açısı olduğunu söylüyoruz.
Bizim inancımıza göre -ki cumhur-u ulema da aynı kanaattedir— îsra ve Miraç Hz. Peygamber (s.a.v) uyanıkken, ruh ve bedeniyle ve bir kere vuku bulmuştur. 5 vakit namaz bu yolculukta farz kılınmıştır. .Buradaki “urûc” [yükseliş], beş duyuyla idrak edilebilen duyusal bir yükselme değildir. Esasen Allah’a yaklaşmak, göklere yükselmekle olmaz. Çünkü Kur’an’da ’’Secde et ve yaklaş’’,“Nereye dönerseniz Allah’ın vechi oradadır’’,
‘’Nerede olursanız O sizinle beraberdir.’’buyurulmaktadır. Bunlar ve benzeri tenzih ayetleri Yüce Allah Allah’a yön isnadına geçit vermez.
Bu bahsi, ÖZTÜRK’e ve onun şahsında ATEŞ ve ATAY’a yönelik birkaç soru ile kapatalım:
Kaynaklarda sahih senetlerle aktarılan Miraç hadisesi asılsız ise, Yüce Allah (c.c)’ın Hz. Peygamber (s.a.v)’e gösterdiği ve insanlar için bir fitne yapıldığı bildirilen o görüntüler(İsra,60) nedir? Zikrettiğiniz “bazı büyük ayetlerde, Hz. Peygamber (s.a.v) dışındaki insanları ilgilendiren şeyler varsa bunlar açıklanmış mıdır? Açıklanmışsa nerede açıklanmıştır? Açıklanmamışsa, insanları ilgilen eli ren bu ayetler insanlardan niçin gizli tutulmuştur?
Eğer bunlar insanları ilgilendirmiyorsa, insanlar için bunların birer fitne kılınmış olmasının anlamı nedir?
Namazın önce 50 vakit takdir edilmesi, daha sonra Hz Musa (a.s)’nın önerisi üzerine Hz. Peygamber (s,a.v)’in Rabb’inden bu sayının azaltılması talebinde bulunması üzerine namazın 5 vakte düşürülmesi hakkında ‘Allah sözünü değiştirmez. Bir lahza sonra değiştireceğini bildiği bir şeyi de emretmez” diyorsanız;
a- ‘Biz bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak, mutlaka daha iyisini ve benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah herşeye kadirdir!’ “Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı O’nun yanındadır’ ayetleri hakkında,
b- 4/en-Nisâ, 15-16 ayetlerinde öngörülen cezanın muvakkat oluşu ve 24/en-Nûr, 2 ayetiyle bu cezanın yürürlükten kalktığını dile getiren ifadeleriniz(Kur’anın Temel Kavramları,664-5)hakkında ve aynı surede birbiri ardınca gelen,
c-Ey peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et, Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, ikiyüz (kâfir galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur’’
“Şimdi Allah yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa (onlardan) ikiyüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah’ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye galip gelir. Allah sabredenlerle beraberdir. ayetleri hakkında neler söyleyeceksiniz? Bu ayetler Yüce Allah (c.c)’ın, müminlere olan rahmet ve merhametinin ifadesi olarak “sözünü değiştirdiğini” ve “bir lahza sonra değiştireceğini bildiği” birşeyi, inzal buyurduktan sonra değiştirdiğini göstermiyor mu?
Miraç ile ilgili sahih rivayetlerde Yüce Allah (c.c)’ın Arş’ın üzerinde olduğu konusunda herhangi bir ifade mevcut değilken, ÖZTÜRK ve ATAY, yukarıya aldığımız pasajda “Allah’ı Arştan indirdi, bir insan gibi misafirini karşılattı, konuştular, sonra ayrıldılar.’’demekle Allah’ın mekânsal olarak Arşın üstünde yerleşmiş bulunduğunu söylemiş olmaktadır. Böyle bir iti’kat, yukarda birkaçını zikrettiğimiz-tenzih ayetleri ile açık bir çelişki teşkil etmesi bir yana, raviler hakkında kullanılan ‘Allah dokuz defa inip çıktımı misafirini karşılamak için, yoksa geleceğini bildiği için orada bekledi mi?” gibi ithamlarla bariz bir tutarsızlık sergilemiyor mu? Bir diğer deyişle siz, Allah’ın, misafirini karşılamak için yukarıdaki bir mekândan aşağıdaki bir mekâna inip inmediği hakkındaki soruyu, ravileri itham etmek maksadıyla soran kimseler olarak, Allah’ın Arş üzerinde mekânsal anlamda yer tuttuğunu, yerleştiğini nasıl söyleyebiliyorsunuz?
ÖZTÜRK, ATAY’ın Miraç konusunu bize aktaran raviler hakkında kullandığı “cahil, gafil, kafasız raviler ve destekleyicileri”, Miraç hadisesine inanarak bu olayı rivayetler kanalıyla bize kadar nakledenler hakkında kullandığı, “cahil, gafil ve sığ kafalı kimseler, İslam’a soktukları buna benzer uydurma hadisler ile İslam’ı bozmuş ve Kur’an’ı arkalarına atmışlardır” gibi ifadeleri, onun görüşlerine, katılarak aktarırken, haklarında bir sürü övgü ifadesi kullandığı Sahabe ve Tabiun, müçtehid imamlar ve diğer İslam alimlerinin bu ithamdan hissedar kılınmasını sükutla karşılarken nasıl bir ruh haleti içindedir?
Ebubekir Sifil, Modern Düşüncenin Tenkidi 1.cild