Sünnet’in Kur’an’ı Teyit ve Beyan Edici Özelliği
Burada Sünnet’in getirdiği hüküm, Kur’an’ın getirdiği hükmü teyit edici [destekleyici] mahiyettedir. Kuran, bahse konu hükmü tesbit ve vaz etmiştir, esas delil odur; Sünnet ise Kura’n ayetiyle belirtilmiş olan bu hükmü teyit edici delildir.
Örneğin Hz. Peygamber (s.a.v)in, “Bir müslümanın malı, onun gönül rızası olmadan (başkasına) helal değildir’’ şeklindeki hadisi, Kur’an’ın, “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. (Ancak) karşılıklı rızaya binaen yapılan ticaret olursa başka’ mealindeki ayetinin getirdiği hükmün aynısını ifade etmekte, dolayısıyla o hükmü teyit etmektedir.
Ayrıca Allah Teala (c.c)’ya ortak koşmanın [şirk] yasaklanması, namazın kılınması, orucun tutulması, zekâtın verilmesi, hacca gidilmesi, akrabaya, yetime, yoksula yardım edilmesi… gibi hususları emreden hadisler de Kur’an’m bu konulardaki emirleri karşısında aynı durumu arz eder.
Sünnet’in Kur’an’ı Beyan Edici Özelliği.
Burada Sünnet, açıklanmaya ihtiyaç gösteren Kur’an nasslarını açıklayıcı hüküm ve pratikler ihtiva etme özelliğiyle karşımıza çıkar.
Sünnet’in bir kısım detaylar ihtiva eden bu özelliği şu üç noktada kendini gösterir:
a- Kuran’ın Mücmel Nasslarını Tefsir Veya Müşkıl Lafızlarını Beyân Eden Sünnet.
Mesela namaz vakitlerini ve rek’at adetlerini, namazda neyin nasıl okunacağını, zekât verilmesi gerekli olan ve olmayan malları, zekâtın ve zekâta ait nisapların miktarını belirleyen hadisler bu türdendir. Çünkü bunlar, Kur’an’daki, “Namazı kılın”, “Zekâtı verin” şeklinde mücmel olarak yer alan ayetlerden maksadın ne olduğunu açıklayan hadislerdir.
Gerçi ÖZTÜRK Kuran’da mücmel ayet bulunmadığını şu sözleriyle dile getirmektedir: “… bu örtülü şirklerini Allah’ın dinine fatura etmek için de İlahî kitaba, Allah’ın tam tersini söylediği sıfatları yakıştırırlar. “Kuran mücmeldir” derler. Oysa ki Allah, Kur’an’ı “mufassal kitap” olarak anmaktadır,..”(Kurandaki İslam,244)
Ancak eğer Kur’an’da mücmel ayet bulunduğunu söylemek, bir ’’örtülü şirk” ifadesiyse, peygamberlerin ilahı kitapları insanlara “açıklamak” gibi bir görevi bulunduğunu ifade eden, ‘İndirdiğimiz hükümleri) onlara iyice açıklasın diye biz her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik”, “Sana da Zikr’i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın; ta ki düşünüp anlasınlar.’ gibi ayetler de peygamberleri bu şirke alet mi etmektedir?
Hem de ilahî kitapları insanların anlaması için peygamberlerin bu kitapları “açıklamakla” görevlendirildiğini bildiren bu ve benzeri ayetler, bu görevi “örtülü” bir biçimde değil, “açıkça” dile getirmektedir. Bütün hükümleri herkesin anlayabileceği tarzda açık-seçik ve mufassal olan bir kitabın Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından insanlara ayrıca ve tekraren açıklanması ’’hasılı tahsil” gibi bir sonuç getireceğinden, abesle iştigal olmaz mı? Allah’ın Kitabı böyleşi olumsuz özelliklerden arınmış değil midir?
Öte yandan Kur’an’ı açıklamak gibi bir görevi bulunan Hz. Peygamber (s.a.v),Kur’an’a ilişkin, Kur’an dışında ve fakat yine Kur’an tarafından verilen bir yetkiye dayanarak bir kısım şeyler söyleyip açıklamalar yapmadan bu emri nasıl yerine getirecektir? Kur’an’ın Kur’an’la açıklanması onun anlaşılması için yeterli olsaydı ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v)’e onu “açıklama” emri verilmesine ne gerek vardı? Hz. Peygamber (s.a.v)’in açıklamalarına ihtiyaç duymaksızın herkes Kur’an’ı rahatça okuyup anlayabilirdi.
Nitekim günümüzde bir kısım Kur’an ayetlerinin ne ifade ettiği konusundaki tartışmalar hep bu mantığın ürünü değil midir? “Kur’an kadınlara başlarını örtmelerini emretmiş midir, etmemiş midir” türünden tartışmaların “aydınlarımız tarafından bir türlü çözüme kavuşturulamaması neyin ifadesidir?
Yahut Yüce Allah (c.c) Kur’an’ı mesela bir dağın başına indirerek “gidin, oraya indirdiğim kitapta hayatınızı benim rızama ve irademe uygun bir şekilde yönlendirmek için ihtiyaç duyduğunuz bütün hükümler ayrıntılı olarak belirtilmiştir. O kitabı alın ve onunla amel edin’’buyuramaz mıydı? Bu durumda İlahî kitapları, insanlar arasından elçi olarak seçtiği birtakım kullarına göndererek onları, indirdiği vahyi insanlara açıklamakla görevli kılmasına ne gerek vardı?
Yüce Allah (c.c) böyle yapmayıp da Kitabı’nı Hz.Peygamber (s.a.v) vasıtasıyla insanlara ilettiğine göre O’na, başka bir kısım meziyetler bahşetmiş olması dışında,diğer insanlara vermediği bazı bilgileri vermiş olması da gerekmez mi?Aksi halde rahatça anlaşılabilcek mufassal bir kitabı anlayıp,içindeki hükümlerle gereği gibi amel edebilmek için insanlar neden bir elçiye ihtiyaç duysunlar?….
b- Kur’anın Umum Bildiren Hükümlerini Tahsis Eden Sünnet.
“Kadın halası, teyzesi, erkek veya kızkardeşinin kızı üzerine nikâhlanamaz,’’ hadisi buna örnektir. Bu hadis,. 4/en-Nisâ, 23-24. ayetlerinde kendileriyle evle-nilmesi haram kılınan kadınlar zikredildikten sonra yer alan “Bunların dışındakiler size helal kılındı” ayetinin âmm hükmünü tahsis etmiştir [genel hükmü özel hale getirmiştir].Yine Hz. Peygamber (s.a.v)’in “Katil mirasçı olamaz” şeklindeki hadisi, “Allah çocuklarınızın mirası) hakkında şöyle davranmanızı istiyor…’’ayetindeki umumî hükmü tahsis etmiştir.
c- Kur’an’ın Mutlak Mahiyetteki Hükümlerini Takyîd Eden Sünnet.
Buna örnek olarak da, “Hırsızlık yapan erkek ve hırsızlık yapan kadının ellerini kesinz’’ ayetini zikredebiliriz. Bu ayette hangi elin neresinden ve her iki elin mi, yoksa sadece bir elin mi kesileceği hususu acık değildir. Ayette mutlak olarak “ellerini kesin” buyu-rulmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v)’in uygulaması, sağ elin bilekten kesileceğini hükme bağlayarak bu ayetin mutlak ifadesini takyîd etmiştir.
Ebubekir Sifil, Modern Düşüncenin Tenkidi 1.cild