Dini ve Ruhi Bağlamda ‘Borçlu Olma Kavramı’
Borçlu olma kavramı, dinî ve ruhî bağlamda nasıl açıklanabilir?; yani “Borcun mahiyeti nedir?” ve “Borç kimedir?” soruları nasıl cevaplanabilir? Cevabımız, kendisini varlık alanına çıkardığı ve varlığını idame ettirdigi için insan Allah’a, yani Yaratıcı’sına ve Rezzak’ına borçludur. Insan bir zamanlar hiçbir şeydi ve yoktu; şimdi ise mevcuttur.
“Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.” (Mü’minun,12,14)
Kökeni üzerinde ciddi olarak düşünen bir insan, hem kendisinin bir süre önce mevcut olmadığını hem de hâlihazırda mevcut tüm insanların bir zamanlar mevcut olmadıkları gibi şu anda mevcut olacaklarını önceden bilmediklerini fark edecektir. Aynı durum, insan varolan beri her asırdaki insanlar için geçerlidir. Bu yüzden, doğaldır ki bu şekilde samimi olarak düşünen kişi, kendi yaratılışı ve varlığı için hissettiği borçluluk duygusunun anne-babasına yöneltilemeyeceğini sezgisel olarak bilir.
Zira anne-babasını da aynı Yaratıcı ve Rezzak tarafından aynı sürece tâbi tutulduğunu pekâlâ idrak eder. Insanın bir kan pıhtısından şu anki olgun ve mükemmel duruma ulaşmasını sağlayan büyüme ve gelişimine kendisi sebep olmamıştır. Aciz bir cenin halindeyken bilinçli olarak büyümesini ve gelişimini sağlaması şöyle dursun, olgun ve mükemmel hale geldiğinde bile görme, işitme ya da başka duyularını yaratma gücü olmadıgını da bilir.
Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Ademoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.“ (Araf,+72)
Sırât-ı müstakîm üzere olan insan, kendi özünün yani ruhunun henüz insan olarak varolmadan önce bile Allah’ı Rabbi olarak zaten kabul etmiş olduğunu idrak eder; bundan dolayı, böyle bir insan Yaratıcısını, Rızıklandırıcısını ve Koruyucusunu tanır.
Yaratılmaktan ve varlık alanına çıkarılmaktan doğan borcun mahiyeti o kadar muazzam bir meblağ tutmaktadır ki yaratıldığı ve varlık verildiği an insan, zaten tam bir hüsran halinde bulunur. Çünkü kendisi gerçekten de hiçbir şeye sahip değildir ve görür ki kendi hakkında, kendindeki ve kendinden meydana gelen her şey, Mâlikü’l-Mülk olan Yaratıcı’ya aittir. Kur an da bunu destekleyen ifadeler vardır: Insan gerçekten hüsran içindedir.”(Asr,2)
Insan, kendisinin bizatihi bu borcun aslı olduğu gerçeğini idrak etmesi hariç, borcunu ‘ödemek’ için kesin olarak hiçbir şeye malik olmadığına göre, borcunu kendisiyle ‘ödemeli’, yani kendisini mutlak olarak kendi ‘Malik’ine ‘döndürme’lidir. Insanın bizatihi kendisi, el-Malik’e geri verilecek olan borçtur. “Borcun geri verilmesi’nin anlamı, insanın kendisini Rabbi’nin ve Efendisi’nin hizmetine vermesi; yani kendisini O’nun önünde alçaltmasıdır. Bundan dolayı, doğru yol üzere olan insan, samimi ve bilinçli olarak Allah’ın emir ve yasaklarını, hükümlerini yerine getirmek ve O’nun şeriatının ilkelerini yaşamak için Allah yolunda kendisini kul yapar.
Yukarıda işaret edilen ‘geri döndürme’ kavramı, dinin kavramsal yapısında dahi açıktır. Çünkü din, sırası geldiğinde ayrıntılı olarak ele alacağımız gibi aslında, “insanın aslî doğasına geri dönüş’ anlamına gelebilir ve gelmektedir. Burada ’doğa’ kavramı, insanın varlığının fizikî yönüne değil, tamamen ruhî yönüne işaret eder.“ Ayrıca, belirtmeliyiz ki, Kur’ân’daki “Dönüş sahibi olan (yagmur yağdıran) göge“(2) ayetinde yer alan ve “yağmur olarak tefsir edilen kelime, rec’kelimesidir ve kelime anlamı itibariyle ‘geri dönüş’ anlamına gelir.”(3) Rec’kelimesinin yağmur olarak tefsir edilmesinin sebebi, Allah’ın yağmuru tekrar tekrar döndürerek göndermesidir. Rec’,hayır, fayda ve kazanç anlamında hayırlı geri dönüşe işaret eder. Dolayısıyla rec’, yukarıda işaret ettiğimiz hüsranın zıttı ya da karşıtı olan ve kazanç(4) anlamına gelen rebah ile bu yönüyle eş anlamlı olarak kullanılır.
Evvela, dinin yukarıda açıklamadığımız temel anlamlarından birinin mükerrer yağmur, yani tekrar tekrar dönüp duran yağmur olduğunu burada belirtmemiz gerekir. Dolayısıyla, burada dinin tıpkı bu tür bir yağmur gibi hayır ve kazanca (rebah) işaret ettiğini anlıyoruz. Insanın borcunu ‘geri ödemek’ için kendisini Allah’a, yani Malik’ine döndürmesi gerektiğini söylediğimizde, bu, insanın ‘kendini döndürmesi’nin tıpkı tekrar tekrar dönen yağmur gibi insan için bir kazanç olması dernektir.(5)
Kim kendisini kul yaparsa kazanır”(6)
“Kendisini kul yapar” (dâne nefsehu) ifadesi, “kendisini (hizmete) verir” ve dolayısıyla yukarıda açıklandığı gibi “kendisini (Malik’ine) geri döndürür” anlamına gelir.(7) Aynı şekilde, Hz. Peygamber’in şu sözleri de ayın anlama işaret etmektedir:
Akıllı kişi, kendisini kul yapan (dane nefsehu) ve ölümden sonra olacaklar için amelde bulunandır.”
“Ölümden sonra olacak şeyler”, mükâfat, yani kazanç şeklinde hayırlı geri dönüş anlamında hayır sayılacak şeylerdir. Bu hayırlı dönüş, toprağa can verip, topraktan neşv ü nema bulacak hayat için faydalı inkişafa sebep olmak suretiyle topraga bereket getiren tekrar tekrar yağan yağmur gibidir. Yağmur olmadığında ölü olacak topraga yağmurun hayat vermesi gibi, din de onsuz adeta ‘ölü olacak’ insana hayat verir. Aşağıdaki âyetler bu durumun çok güzel bir temsilidir:
“..Allah’ın gökyüzünden indirip, onunla ölü olan arzı dirilttiği yağmurda…“(Bakara,164)
Kendisini Rabbi’ne ve Efendisi’ne döndüren, Allah’ın emir ve yasaklarına, şeri hükümlerine boyun eğen ve bunlara uygun şekilde amelde bulunan insan mükâfatlandırılacak ve Allah’ın Kur’ân’da bildirdiği gibi kazanç şeklinde bir geri dönüş olan karşılığını misliyle alacaktır:
“Verdiginin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah’a güzel bir borç (karzan hasenen) verecek (yukrizu) yok mu?”(Bakara,245)
Burada dikkat etmemiz gerekir ki karazadan türetilen ve “borç verme’ (yukrizu) anlamında kullanılan karz fiili, ‘borç’ (deyn) olarak tabir edilen şeyle aynı çağrışımı taşımaz; zira borç (deyn) sadece insan için kullanılabilir. Buradaki borç, aslında, “Allah’ın mülkü olan ve O’na geri verilmesi gereken şeyin, Allah’ın şimdi bizden istemesi üzerine geri döndürülmesi” anlamına gelir. Insan, Allah’ın mülküdür ve insanın varlığı kendisine sadece geçici bir süre için “ödünç verilmiştir’. Diğer yandan, insan için kullanılan ‘güzel borç’ (karzen hasenen) ifadesi, mecâzî bir anlama sahiptir, bu yönüyle insanın “Allah’a kulluk yapması” Ve insanın hayırlı amelleri anlamına gelir…
S. Muhammed Nakib El-Attas – İslam Metafiziğine Prolegomena,s.48,51
Dipnotlar:
1 Dönüş kavramı aynı zamanda geçmişe, yani geleneğe dönüş anlamında uvvı’de kelimesiyle de ifade edilir. Dolayısıyla, adet ya da örf olarak din anlamına da gelir. Bu anlamda din, Hz. Ibrahim’in geleneğine geri dönmek anlamına gelir. Bu bağlamda bkz., yukarıda s. 47 ve aşağıda 5. 53-57. Belirtmeliyiz ki ‘gelenek’ ile insanlık tarihinde ve kiütüründe ortaya çıkıp gelişmiş ve kaynağı insan zihninde olan türden bir gelenek kastedilmemektedir; bilakis Allah’ın Peygamberlerine ve Elçilerine vahyettiği ve emredip öğrettiği şey kastedilmektedir ki, bu Peygamberler, her ne kadar tarihte art arda fakat kesintili dönemlerde ortaya çıkmış olsalar bile aktardıkları ve tâbi oldukları şeyi sanki kesintiye uğramamış bir gelenek içinde tecessüm eden bir şeymiş gibi aktarırlar ve ona uygun bir şekilde davranırlar.
2 et-Târık (86): 11, IA, c. 8: 120/ sütun 2. 10
3-Burada tanımlanan kavramla Kur’ân’da insanın Allah’a geri dönüşüne atfen reca fiilinin farklı biçimlerde kullanımı arasında yakın bir ilişki vardır.
4 LA, c. 2: 442/sütun 2-445/sütun l.
5 Hak din, ölü olan bir bedene hayat verir, tıpkı “Allah’ın gökyüzünden indirip, onunla ölü olan arzı dirilttiği yağmur” gibi. Bkz., el-Bakara (2): 164.
6 LA, c. 13: 167/ sütun 1. Bu hadiste kullanılan kelime, rebah mastarından türeyen rebihadır.
7 Burada açıkça işaret edilen kişi. Yaratıcısı, Rahmân ve Rahim olan Allah’a olan borca konu şeyin bizatihi kendisi olduğunu fark ettikten sonra, kendisini O’nun kulu yapan ve dolayısıyla kendisini hakiki Rabb’ine ‘döndüren’ insana işaret edilmektedir: