Allah Teâlâ’yı Esmâsı ile Tefekkür
Paylaş:

manevi_terbiye_usul2-300x152 Allah Teâlâ’yı Esmâsı ile Tefekkür

1670382_cb8964b814a0b48b78f84caeeb12f639 Allah Teâlâ’yı Esmâsı ile Tefekkür

Allah Teâlâ’yı esmâsı ile tefekkür edecek olursak;

“Allah Teâlâ bir tek ilâhtır. Ulûhiyyetinde ikincisi yoktur. Eşten ve çocuktan münezzehtir. Her şeyin sahibi ve mâlikidir. Ortağı yoktur. Öyle bir sultandır ki veziri yoktur. Öyle bir yapıp yaratıcıdır ki beraberinde işlerinin düzenleyicisi ve yardımcısı yoktur. Vâcibü’l‐Vücûddur. Varlığı bir başkasının varlığına bağlı değildir.

Bir başkasının var etmesine İhtiyâcı olmadan vardır. O tek olarak kendi kendine vardır. Varlığının başlangıcı yoktur. Nihayeti de yoktur. O Bakîdir. Hiç bir şeye bağlı olmayan vücud‐i mutlaktır. Varlığının devamı da kendindendir. Belli bir mekâna sığan, bir mekânla sınırlandırılan bir cevher olmadığı gibi, bekası düşünülemeyen araz da değildir. Ciheti ve yönü olan bir cisim de değildir. Mahlûkatı koruyup gözetmek O’na zor gelmez. Mahlûkatı yaratması sebebiyle, kendisinde daha önceden var olmayan bir sıfatı kazanmış değildir. O’nun sıfatları hadis değil kadîmdir. Sonradan olan  şeylerin O’na hululü, ya da O’nun sonra‐ dan olan şeylere hululü gibi şeylerden O münezzehtir. O, hadis (sonradan olan) şeylerin O’ndan sonra olması ya da O’nun onlardan önce olması gibi bir durumdan müberrâdır.

Ancak  şöyle denilebilir: O vardı, ancak beraberinde hiçbir  şey yoktu. Öncelik ve sonralık O’nun yarattığı zaman parçalarını ifâde eden kelimelerden ibarettir. O’dur uyumayan (her şeyin kendisiyle kaim olduğu) Kayyûm O’dur. Kendisine kimsenin zarar erişti‐ remeyeceği Kahhârdır. O’nun gibisi yoktur. Eşyaya hükmetmesini dilediği kimse yine ancak O’nunla hükmeder. Külliyâtı bildiğinde  şüphe yoktur. Doğru ve sağlam görüş serdeden ulemanın ittifakı ve icmaı ile cüz’iyyâtı da tam olarak bilir. Bu varlık âleminde ne varsa, hepsi muradı ilâhinin bir neticesidir. Taat‐isyân, kâr‐zarar, kölelik‐hürriyet, soğuk‐sıcak, hayat‐ ölüm, ele geçirmek‐fevt etmek, gündüz‐gece, doğruluk‐eğrilik, kara‐ deniz, çift‐tek, cevher‐araz, hastalık‐sıhhat, üzüntü‐sevinç, ruh‐cesed, karanlık‐aydınlık, yer‐gök, birleşme‐ayrışma, az‐çok, sabah‐akşam, siyah‐ beyaz,uyku‐uyanıklık, açık‐gizli, hareketli‐hareketsiz, kuru‐yaş, kabuk‐gibi böyle birbirine zıt, ayn ve benzer ne varsa hepsi Cenâb‐ı Hakk’ın dilemesi neticesidir.

İnceleyin:  Ahlak Türleri ve Kısımları

Nasıl olmasın ki onları hep Allah Teâlâ yaratmıştır. Dilemeyen, irade etmeyen nasıl fâli‐i muhtar olabilir ki?… Hak sübhânehu Teâlâ, her şeyi ezelî olarak bildiği gibi, aynı zamanda hükmetmiş, murâd etmiş, tahsis etmiş, takdir etmiş  ve icad etmiştir. Yine böylece, hareket edeni ve duranı, görür, işitir. En alt ve en yüce âlemlerin ötesinden konuşur. Uzaklık, duymasına engel değildir. Çünkü O, her şeyden yakındır. Yakınlık, görmesine engel teşkil etmez. Zira O, aynı zamanda uzaktır. Nefsin derinliklerindeki fısıltıları işittiği gibi, çok hafif bir dokunmayla çıkan sesi dahi işitir. Gece karanlığında siyahı gördüğü gibi, su içinde suyu görür. Karışım, aydınlık, karanlık O’nun için bir engel değildir. O Semî, Basîr’dir.

Hak Sübhânehû’nun konuşması, sükûttan sonra oluşmuş bir kelâm değil, ya da vehmedilen bir suskunluktan sonra gerçekleşmiş bir kelâm olmayıp, diğer sıfatları gibi ezelî olan, ezelî kelâm sıfatıyla olmuştur. Mûsa aleyhisselâma bu vasıftaki sıfatıyla konuşmuştur. Bu kelâmını Yüce Allah Teâlâ, tenzil, Zebur, Tevrat ve İncil diye isimlendirmiştir. Bu kelâm, harfsiz, savtsız, nağmesiz ve lügatsiz olmuştur. Yüce Allah Teâlâ, seslerin, harflerin ve lügatlerin de yaratıcısıdır. Nefislere takvayı ve fücuru ilham eden O Allah Teâlâ’dır. Dilediğinin hatalarından vazgeçer, cezalandırmaz. Dilediğini de muaheze eder. Dünyada da edebilir, ukbada da. Adaleti, fazlı ve ihsanı içinde değerlendirilemediği gibi, fazlı ve ihsanı da adaleti içinde değerlendirilemez.

Âlemi iki kabza (tecelli) halinde varlık âlemine çıkarmış  ve onlara iki konak yeri yaratmış, sonra da, “şunlar cennetlik, şunlar da cehennemliktir, başka bir şeye aldırmam” buyurmuştur. Burada O’na hiç bir kimse kalkıp da itiraz etmemiştir. Zira orada O’ndan başka varlık sahnesinde hiç bir  şey yoktu.237 Dolayısıyla bütün her  şey, O’nun esmasının tasarrufu altında olmuştur. Bir kabzası Celâl esmasının, bir kabzası Cemâl esmasının tasarrufu altına girmiş, kimi nimetler içinde,kimi de belâlar içinde olmuştur. Kendisinden başka fâil olmayan ve varlığı için kendi zâtından başka bir varlık bulunmayan Allah Teâlâ’yı noksan sıfatlardan tenzih ve teşbih ederim.238

İnceleyin:  Tefekkürün İzinde

Niyazi Mısri-Divan-ı İlahiyyat ve Açıklaması – İhramcızade,syf.122,123

237 “Allah mevcut idi. Onunla beraber hiçbir şey yok idi.”  (Buhâri. Bed’ul Halk. 1;
İbn. Hanbel. 4/431; Hâkim, Müstedrek. 2/341; Aclûnî,   II/130,131)

238 Ebu Bekr Muhyiddin İbn Arabî, el‐Fütuhâtu’l‐Mekkiyye, Daru’l‐kütübi’l‐‘ilmiyye,
Beyrut 1420/1999, c. I, ss. 62‐65. (COŞKUN, 2008)