Şarkiyatçı Bakış ve ‘Üretilen’ Şark
Edward Said’in ‘Şarkiyatçılık’ kitabında yapmaya çalıştığı, şarkiyatçılığı; tarihsel, düşünsel, siyasi, ekonomik vb. kaynaklarına inerek radikal bir şekilde kritik etmek esasen. Beytullah Çakır yazdı.
20’nci yüzyılın en önemli entelektüellerinden biri olan Edward Said’in 1978 yılında yayınladığı Oryantalizm/Şarkiyatçılık kitabının özellikle sosyal bilimlerde yarattığı tartışmalar bugün dahi güncelliğini koruyor.
Şarkiyatçılık, yayınlandığı ilk yıllardan itibaren olumlu ve olumsuz birçok tepkiyle karşılaşmış bir kitap. Kimi çevreler Batı’nın sömürgeci köklerini deşifre eden bu çalışmasından dolayı Said’i göklere çıkarırken, kimi çevreler de eseri aşırı tek-tipleştirici ve genellemeci bularak deyim yerindeyse topa tutmuş. Kim ne derse desin post-kolonyal literatürün başucu eserlerinden sayılabilecek bu kitap, ortaya attığı tezler ve zihnimizde farklı perspektifler oluşturmaya muktedir bir içeriğe sahip olması hasebiyle oldukça etkili bir çalışma.
Kitabın analizine geçmeden evvel Said’e bu kitabı yazdıran sâiklere eğilmenin faydalı olacağını düşünüyorum. Edward Said, aslen Filistinli bir Hıristiyan. 1935 yılında Kudüs’te dünyaya gelmiş. Oldukça varlıklı bir ailenin çocuğu olarak yetişen Said, 1948 yılında İsrail devletinin kurulması sonucu ailesiyle birlikte Mısır’a göç etmiş ve burada İngilizce dışında başka bir dilin konuşulmasının yasak olduğu seçkin koloni okullarında eğitim görmüş. Said, burada aldığı eğitim sırasında sahip olduğu kimliğinden ötürü bazı tavırlara maruz kalmış ve Avrupalı olmadığı için “beyaz adam” tarafından her zaman bir “öteki” olarak yaftalanacağını fark etmeye başlamış. İlerleyen yıllarda öğretim görevlisi olarak çalıştığı Amerikan üniversitelerinde kendisinden “Filistinli bir Arap” olarak bahsedildiğine şahit olması da Said’in maruz kaldığı bu “öteki” olma durumunu katmerlemiş.
1967 yılında meydana gelen Arap- İsrail Savaşı’ndan sonraki süreçte ise Said, kendisini iyice Doğu’ya ait hissetmeye başlayarak Filistin davasının yılmaz bir savunucusu olmuş. Yaşanan bütün bu gelişmeler, zaten üniversite eğitiminin ilk yıllarından itibaren sömürgecilik gibi konulara dair çalışmalar yapan Said’i Şarkiyatçılık adlı kitabı yazmaya sevk etmiş.
Şarkiyatçılık karmaşık bir içeriğe ve uzun bir tarihsel arka plana sahip
Peki, birçoğumuzun kulağına en azından kavramsal olarak çalınan şarkiyatçılık terimi esasen ne anlama geliyor, kökleri nerelere dayanıyor? Edward Said, şarkiyatçılığı ele alırken, kendisinden evvel kavramı kritik eden düşünürlerden farklı olarak hangi noktalara yoğunlaştı? Şarkiyatçılık konusunda Said’in çalışmasını özgün kılan dinamikler ne? Bu ve benzeri soruların cevaplarını kitabı incelediğimizde bulmamız mümkün. Batı’nın yaratığı bir söylem olarak şarkiyatçılık yahut oryantalizm sözlükte, “Doğu araştırmaları, doğuya dair olan bilgi” gibi anlamlara gelen bir kavram. Kavramın ilk kullanımı, 1768 yılında Edward Holdswoith tarafından yapılmış. Yoğun olarak tedavüle girmesi ise Avrupa’nın sömürgeci faaliyetlerinin arttığı 19’uncu yüzyıla denk geliyor. 2’nci Dünya Savaşı sonrasında sömürge altında bulunan devletlerin bağımsızlıklarını kazanmasıyla yeni bir veçhede değerlendirilen ve konuşulan kavram, bu tarihlerden itibaren eleştirel bir perspektiften ele alınmaya başlanıyor. İşte Said’in Şarkiyatçılık kitabında yapmaya çalıştığı da şarkiyatçılığı; tarihsel, düşünsel, siyasi, ekonomik vb. kaynaklarına inerek radikal bir şekilde kritik etmek esasen.
Said kitabında oryantalist bakışı, Antikçağ’da Pers-Yunan ve Ortaçağda İslam- Hıristiyanlık ikilikleriyle, 19’uncu yüzyıldan 2’nci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemi de Batı’nın Doğu’yu sömürerek nesne konumuna indirgediği üç genel bölüm altında ele alıyor. Said ve kitabını emsallerinden farklı kılan etmenlerden biri de bu. Zira Said, karmaşık bir içeriğe ve uzun bir tarihsel arka plana sahip olan şarkiyatçılığı, yapmış olduğu bu çerçeveleme sayesinde oldukça derli toplu ve anlaşılır bir noktaya taşımayı başarmış.
Kitap, “Şarkiyatçılığın etkinlik alanı”, “Şarkiyatçı yapılar ve yeniden yapılandırmalar” ve “Bugünkü Şarkiyatçılık” olmak üzere üç ana bölümden oluşuyor. “Şarkiyatçılığın etkinlik alanı” üst başlıklı birinci bölümde, tarihsel, siyasi, felsefi ve siyasi açıdan oryantalizmin boyutlarının yapı-sökümü yapılıyor. Gerek tarih ve tecrübe, gerekse felsefi ve siyasi temalar açısından oryantalizm konusunun bütün boyutlarının altı çiziliyor. “Şarkiyatçı yapılar ve yeniden yapılandırmalar” üst başlıklı ikinci bölümde ise; geniş tarihsel bir anlatım söz konusu ve önemli şair, sanatçı ve bilim adamlarının eserlerinde görülen ortak bazı araçlara işaret ile çağdaş oryantalizmin ortaya çıkışını anlatılıyor. “Bugünkü Şarkiyatçılık” başlıklı üçüncü bölümde ise, 1870’lerdeki büyük sömürgeci genişlemeden II. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemin değerlendirmesi yapılıyor. Bu bölümde Doğunun İngiliz- Fransız hegemonyasından Amerikan hegemonyasına geçişi tasvir ediliyor. Yine bu bölümde Amerika’daki oryantalizm konusundaki fikri, sosyal gelişmelerden ve gerçeklerden bahsediyor Said.
Şarkiyatçı bakış açısı sonrası “üretilen” Şark
Kitap, Batılıların Doğu’yu ele alırken tamamen kendi varsayımlarından hareket ettiklerini ve kendi çıkarlarına uygun bir Doğu manzarası ortaya koyduklarını ispat etme gayretinde genel olarak. Doğu’ya dair bir “bilgi disiplini” olarak değerlendirilen oryantalizm, Said’e göre, hiç de masum bir bilme eylemi değil. O, oryantalizmin aslında Batı’nın Doğu’ya karşı tahakküm kurmak, hegemonyasını tesis etmek amacıyla oluşturduğu; ilahiyat, filoloji, resim, güzel sanatlar gibi hayatın hemen her alanını kuşatan ideolojik bir bilgi disiplini olduğunu ısrarla vurguluyor kitabında. Bu yönüyle de ziyadesiyle kritik edilmesi gereken bir olgu olarak ele alıyor oryantalizmi kitap boyunca.
Said, bugün Doğu diye bilinen şeyin, aslında Batı’nın Doğu’yu sömürmek adına ürettiği hayali bir imajdan ibaret olduğu üzerine kurmuş söylemini. Batı’nın Doğu’yu; “Her zaman keşfedilmesi gereken, gizemli, tahakküm altına alınması gereken bir yer olarak betimlediğini” belirten Said’e göre şarkiyatçı bakış açısı sonrası “üretilen” Şark; “Şark’ı Batı bilgisine, Batı bilincine, sonra da Batı egemenliğine taşıyan bir güçler öbeği bütünü tarafından şekillendirilmiş bir temsil biçimleri dizgesidir.”
Doğu’nun Batı tarafından icat edilmiş bir öteki olarak değerlendirilmesi, Said’e göre özne-nesne ilişkisi bağlamında Batı’nın, Doğu’yu şekillendirebileceği bir nesne olarak görmesine ve bu sayede Doğu üzerindeki sömürgeci faaliyetlerinin meşruiyetini tesis eden bir söylemin üretilmesine neden oluyor. Bu konu hakkında Said’in eserinde yaptığı şu vurgu oldukça dikkat çekici: “Şark’ın yaratılmış olduğuna inanıp da bunun yalnızca imgelemin bir gereği olarak ortaya çıktığını öne sürmek ikiyüzlülük olur. Garp ile Şark arasındaki ilişki, bir iktidar, egemenlik ilişkisidir, derecesi değişen karmaşık bir hâkimiyet ilişkisidir; bunu en açık biçimde dile getiren örneklerden biri K.M. Panikkar’ın eserine verdiği isimde gizlidir: Asya ve Batı Egemenliği.”
Şarkiyatçılığın kalıcılığını, gücünü kazandıran, kültürel hegemonyadır
Said’in şarkiyatçılığı ele alışını emsallerinden farklı kılan ve onu özgünleştiren noktalardan bir tanesi de, meseleyi değerlendirirken çağdaş sosyal bilim düşünürlerinin teorilerine sıklıkla atıf yapması. Örneğin Said’in, Michel Foucault’un bilgi-iktidar ilişkilerini değerlendirdiği “söylem” ve Gramsci’nin “hegemonya” tezlerinden sıklıkla faydalandığını görüyoruz. Bu konuda şunları söylüyor Said: “Michel Foucault’un söylem kavramını kullanmanın işe yarayacağını düşündüm. Savım şu: Şarkiyatçılık bir söylem olarak incelenmedikçe, Aydınlanma sonrasında Avrupa kültürünün Şark’ı siyasal, sosyolojik, askeri, ideolojik, bilimsel, imgesel olarak çekip çevirebilmesini- hatta üretebilmesini- sağlayan o müthiş disiplinin anlaşılması olanaksızdır. Yine Gramsci’nin ‘hegemonya’sı Batı’daki kültür yaşamını anlayabilmemiz adına zorunlu bir kavramdır. Şarkiyatçılığın kalıcılığını, gücünü kazandıran da aslında Gramsci’nin bahsettiği bu ‘hegemonya’dır ya da daha çok mevcut olarak işleyen kültürel hegemonyadır.”
Bitirirken, Said’in bu kitabı yazmakla neyi amaçladığını ve neye yol açmak istemediğini kendisinden dinlemenin faydalı olacağını düşünüyorum: “Şarkiyat bilgisinin bugün bir anlamı varsa eğer, o da Şarkiyatçılığın, herhangi bir bilgide, herhangi bir yerde, her an ortaya çıkması mümkün bir zaaf konusunda uyarıcı bir örnek oluşturmasıdır. Okuruma Şarkiyatçılığa verilecek yanıtın Garbiyatçılık olmadığını göstermiş olduğumu umuyorum.”
Kitabın Ortası dergisi, sayı 6.
Beytullah Çakır
http://www.dunyabizim.com/kitap/28398/sarkiyatci-bakis-ve-uretilen-sark