Yavuz Sultan Selim’in Kudüs Ziyareti
Gazze Zaferi haberi I. Selim’e beş gün sonra 26 Aralık’ta Celculiye konağında iken ulaştı.Padişah Kudüs şehrini ziyaret etmek istedi.Ancak tehlikeli olabileceği düşüncesiyle bazı paşalar karşı çıktı. İdris-i Bitlisî bu sırada padişahı ziyaret için teşvik ettiğini ve ona şöyle dediğini yazar:
“..Bu mukaddes toprakların hükümdarı olmak zahirî ve manevi saltanat gereğince Hz. Süleyman ve Hz. Davud Peygamberlere mahsustur. Onlara nispet edilir. Güçlü sultanlar ve padişahlar Resulullah’ın halifesi ve o Peygamberlerin halefleri mesâbesindedir. Menzil ve makama yakın olunması itibarıyla halef olunana tâzim ve saygı göstermek ise yüce şanlı padişahlara lâyıktır…”
I. Selim de bu cevaptan hoşlanarak Kudüs’e girmeye karar vermiştir.(1) Padişah yanında İdris-i Bitlisî ve birkaç yakın adamı olduğu hâlde şehri ziyaret etti. Kendisini korumak üzere 1.000 tüfekli yeniçeri ve 500 sipahi de yanında bulunuyordu(2).
Padişahın Kudüs’ü ziyareti,onun üstlenmeyi düşündüğü yeni dini misyon içerisinde önemli bir yere sahiptir. I. Selim böylece bir taraftan hiç şüphesiz kutsal yerlerin bizzat koruyucusu olacağını ilan ederken öte yandan klasik Osmanlı imparatorluk vizyonunu da temsil ettiğini göstermek istiyordu. Bu vizyon bilindiği üzere çeşitli dinî grupları Osmanlı idaresi altında bir arada yaşatmaktı ve Osmanlılar bu yoldaki tecrübelerini uzun zamandır Batı’daki uygulamalarıyla olgun hâle getirmişlerdi.
Kudüs her şeyden önce bu anlayışın ve her üç dinden oluşan Osmanlı tebaası için çarpıcı bir yapı taşı olacaktı. Padişahın bizzat gösterişli maiyetiyle Kudüs’ü ansızın ziyareti bu anlamda sembolik bir değer taşıyordu.I. Selim’in Kudüs’ü ziyareti hususu, dönemin Osmanlı kaynaklarında bir-ikisi hariç teferruatlı anlatılmaz. Fakat onunla birlikte Kudüs’e giden hatta padişahın buraya gitmesini özellikle teşvik eden tarihçi ve münşi İdris-i Bitlisi, bu hususta ilginç bilgiler verir.Yukarıda da temas edildiği gibi padişah Küdus’ü ziyaret arzusunu gündeme getirince bazı devlet adamları emniyet gerekçesiyle karşı çıkmış,seferin tamamlanmasından sonra bunun uygun olacağını söylemişlerdi.Bunun üzerine Idris-i Bitlisi devreye girerek tereddüt eden padişahın bir an önce bu kutsi makamı ziyaret etmesinin gerekli olduğunu bildirmişti.
Hatta Hz. Peygamber’in “İnsanları ancak üç mescit takviye eder, Mescit-i haram,Mescit-i Aksa ve benim mescidim” mealindeki hadisini öne sürerek,bu mukaddes toprakların hükümdarı olmanın zahiri ve manevi saltanat gereğince, Hz. Süleyman ve Hz. Davud peygamberlere mahsus bulunduğunu söylemişti.Güçlü padişahlar, Hz. Muhammed’in ve diğer peygamberlerin halefleri mesabesinde oldukları için onların değer verdikleri kutlu makamları bu kadar yakınına gelmişken ziyaret etmemenin yerinde olmayacağını; halef olunanlara tazim ve saygı göstermenin şanı yüce sultanlara layık bir hareket olacağını ifade etmişti.
Ayrıca bu durumu padişahın atadığı ve bir bakıma halef kıldığı kimselerin saltanat makamına yakın gelmişken onun huzuruna çıkmamalarına benzetmişti. İdris-i Bitlisi, sözlerinden etkilenen padişahın kararında ısrarcı olarak her türlü tehlikeye karşı bu kutsal makamı görmek için Remle’den bir merhalede durmaksızın akşam vaktine yakın Kudüs’e geldiğini de yazar(3).
Padişahın Kudüs’te nereleri ziyaret ettiği konusunda en ayrıntılı bilgi bu seferde bulunduğu anlaşılan Silahşor lakablı bir Osmanlı tarihçisi tarafından verilir. Ona göre I. Selim yanında 500 piyade tüfekçi ve 1.000 kadar kapıkulu süvarisi, çok yakını olan bazı devlet adamlarıyla birlikte ikindi vakti Kudüs’e ulaştı. Şehrin dışında çadırını kurarak bir süre dinlendi ve Mescid-i Aksa’daki hizmetlilere haber yollayıp akşam namazını orada kılacağını bildirdi. Sonra atıyla şehre girip Kubbetü’s-sahre önlerine geldi, atından indi ve önce burayı ziyaret etti. 55 adım yürüyüp merdivenlere ulaştı, on beş adımda burayı çıktı, altmış adımda kapısının önüne geldi.
Burada “ rumman-ı Davud Nebi’yi ve nahl-ı Hamza’yı” ziyaret ettikten sonra “hacer-i sahre”yi dolaşıp on üç basamak altına inip iki rekât hacet namazı kıldı. Buradan çıkıp yine sahrenin sol tarafında mihrap önüne varıp yine namaz kıldı, dua etti.Ardından dışarı çıktı, buranın hizmetlilerine bol bol bahşişler verdi.
Yine yürüyerek sahre sofasından inip yüz elli adımda avlusunu/haremini geçti, Mescid-i Aksa’ya geldi. Buranın hademeleri kendisini ellerinde mumlar olduğu hâlde karşıladı, içeri giren padişah önce etrafa göz attı, o sırada 12.000 kandil yakılmış etraf gündüz gibi aydınlanmıştı. Yürüyüp seksen beş adımda mihrap önüne ulaştı, akşam namazını cemaatle kıldı,namaz bittikten sonra mihrabın iki tarafında bulunan devasa direkleri ziyaret etti, burada biraz durdu, yine mihrab önüne geldi iki rekât hacet namazı daha kıldı, “zikr ve tilâvete” meşgul oldu, bol bol dua etti.
Duasını bitirdikten sonra yatsı namazı vakti girdiği için yatsı namazını da burada kıldı, hizmetlilere yine bol bol bahşişler dağıttı. Camiden çıktıktan sonra atına bindi, etrafındaki adamları fanus ve meşaleler yakıp ona eşlik ettiler. O gece dışarıdaki otağında kaldı. Ertesi sabah çok sayıda koyun, deve, öküz kurban edilmesi için emir verdi. Atına binip tekrar Kubbetüssahre’yi bu defa gündüz gözüyle ziyaret etti, yine Mescid-i Aksa’da iki rekat hacet namazı kıldı, oradan çıktıktan sonra da Kudüs’ün bütün seyredilecek mekânlarını dolaştı.
İdris-i Bitlisi, bu noktada padişahın İshak,Yakub ve Yusuf Peygamberlerin makamlarını, İsrailoğullarının nebilerinden 200 kişinin kabrinin bulunduğu mekânı ziyaret ettiğini de eklemiştir. Her bir kabir başında hem kendisine hem de İsfahani Mehmed Efendi’ye birer aşir okuttuğunu bildirmiştir.Ardından ayırım yapmaksızın bütün Kudüs halkına bol bol sadaka ve ihsanlarda bulunmuştur(4).Ayrıntılı olarak naklettiğimiz bu ziyarette görüldüğü gibi I. Selim,Kubbetüssahre ve Mescit-i Aksa’yı ana merkeze alarak Kudüs ziyaretini tamamlamıştır.
Bu durum çıkacağı Kahire Seferi öncesinde kendisi için aynı zamanda bir manevi sığınma ve tazarru vesilesi de olmuşa benzemektedir. Fakat ziyaretin sembolik değeri büyüktür, sultanın bu ziyareti, Kudüs’teki dini gruplara gösterdiği tavır, Osmanlı misyonunun mahiyetini belirleyecek önemdedir; üstelik çeşitli dinî gruplara birtakım ayrıcalıklarının bu sırada bizzat padişah tarafından bağışlandığı yolunda ileride cemaatler arasında çıkan çeşitli meselelerde Osmanlı hükümet merkezi tarafından daimi olarak kabul görecek iddialarına dahi mesnet olmuştur.I. Selim’in Kudüs ziyareti daha döneminde Batı literatürüne de yansımış gözükmektedir.
Christen Kauffman adlı bir tacirin papaya yolladığı Ocak 1917 tarihli raporda Kudüs’ü ziyaret eden padişahın Hz. İsa’ya atfedilen mezarı da ziyaret ettiği, etrafına yapılmış engelleme duvarını,mezarın daha iyi görünmesini sağlamak için yıktırdığı; hatta bir âyin dinlemek istediği ve oradaki Fransisken rahiplerine 20.000 akçe dağıttığı gibi Osmanlı kaynaklarında bulunmayan, muhtemelen tevatür niteliği taşıyan bilgelere yer verilmiştir. Hatta onun Sina Çölü’ndeki Azize Katerina Manastırı’nı dahi ziyaret ettiği bildirilmiştir(5).
Feridun M.Emecen – Yavuz Sultan Selim,syf.244-248
1- Selimşahnâme, s. 333.
2- Haydar Çelebi, “Ruznâme”, s. 483.
3 – Selimşahnâme, s. 331-332.
4- “Fetihnâme-i Diyâr-ı Arab”, Tarih Vesikaları, I/2 (1958), s. 318-319
5- Bayerische Staats Bibliothek, nr. VD16 B 251(Nürnberg 1518);VD16 0 740 (1518);
VD16 0 738.