Neoliberalizmin İslamcılığa Etkisi
‘“Neoliberalizmin İslâmcılar nezdinde bir karşılığı var mı? 1980 sonrasında oluşan ve 2015’lere gelinceye kadar Müslümanların ve İslâmcıların hayatlarında, fikriyatlarında büyük tesirleri olan neoliberalizm, bu dönemin İslamcılığına “rengini” vermiş midir?Neoliberalizm kapitalist dünya sistemi içinde önemli bir kırılma, yöntem olarak ayrışmadır. Kapitalizm neden neoli- beralizmi benimsedi? “Genel olarak bakıldığında kapitalizmin yapısal bir krizi söz konusuydu. Yani, geçmişte kapitalizmin sermaye birikimi hedefine iyi hizmet etmiş olan politikalar,uygulamalar ve kurumlar artık bu işlevlerini yerine getiremiyorlardı.” (Filho-)ohnston, 2007,309) Kapitalizmi büyük savaşlar arasında çıkmazdan, iflastan kurtaran Keynesçi ittifak, dil, kültür, siyasallık, vaatler, teknikler, metotlar sona ermişti.
Dünya sistemi krizi aşmayı kapitalizme katılımı yaygınlaştırarak gerçekleştirdi. Neoliberalizm dünya çapma genişlettiği piyasa mantığını diri tutmak için mutlaka dünyanın genelinde bireylerin etkin katılımına ihtiyaç duydu. Klasik merkez-çevre sisteminde dünya sistemi sınırlı merkez dışındaki çevrenin tümünde bireyleri, pasif, etkisiz ve sadece sömürmeye göre ayarlamıştı. Bu bakımdan çevredeki bireylerin inançlarının gereğini yerine getirmesinde, kültürlerini yaşamasında bir beis yoktu. Çevre sadece merkeze kaynaklarını aktarmakla sorumluydu. Fakat neoliberalizm ile birlikte artık çevredeki bireylerin hepsini “piyasanın içinde” kabul edilmeye başlandı.
Piyasanın dönmesi için sistemden kaçan hiçbir birey bulunmayacak; dolayısıyla herkesin evine televizyon, bilgisayar, telefon girecek, yaşadığı belde de finans döngüsünü sağlayacak mutlaka kurum bulunacaktır. Kimse parasını, tasarrufunu yastık altına atamayacak, tüm emekliler maaşlarını bankalardan almaya mecbur tutulacak. Bu taktik piyasa ve finans sistemi neoliberal İktisadî kültürün, yeryüzü sathına yayılmasını sağladı. 80’li yıllardan sonra İslâmcıların, dindarların, muhafazakârların finans sektörü, bankacılık ve iletişim ile girdiği ilişki yeni kültürün, bu kültürün siyasal dilinin de sahiplenilmesini beraberinde getirir.
Piyasaya giren, piyasada iş yapan elbette kendini önemli hissetmeye başlar. Evinin geçimi, ekmek parası bu piyasanın sağlıklı işlemesine bağlı olduğu müddetçe, sistem bireylerin sakalıyla, şalvarıyla, başörtüsüyle, akşam tekkesine gitmesiyle İlgilenmez. Hatta bu tür inanç ve kültür unsurları bireylerin psikolojik rahatlama sağlamasına, tüm gerginliklerinden dini ritüelleriyle kurtulmasına imkân verdiği için piyasanın motivasyonunu da artırır.
Üstelik dindarlar devletin, statükonun yıllardır kendilerini kenara itmesinden de kurtulmuş, “adam yerine konmaya” “özgürlükleri yaşamaya” başlamışlardır. Dünya sistem içinde neoliberal doktrin kadar dünyaya, tüm insanlara etki edebilen başka bir uygulama olmamıştır. Bu açıdan, Müslümanların modernleşmesi en hızlı, en aktif biçimde neoliberal dönemde gerçekleşmiş, iletişim, ulaşım teknolojilerinin etkisi, kamusal görünürlük ve özgürlükler bahsiyle Islâmcılar ve Müslümanlar genel olarak hızlı bir dönüşüm sürecine dâhil olmuştur. Neoliberalizmin diğer dünya sistem uygulamalarından farklı olması nedeniyle, İslâmcılık 1980 öncesinden metot, fikriyat, amaç bakımından bütünüyle ayrılmıştır.
Neoliberalizmin bu derece etkili olması onun iktisat ile siyaseti, fikriyat ile gündelik yaşam kültürünü harmanlamasından kaynaklanır. Tüm dünyayı piyasa olarak gören neoliberalizm, bu “dünya pazarı”nı kendi kaideleriyle yönlendirirken, pazarın işleyişini sürdürdükleri müddetçe bireylerin nasıl giyindikleri, neler yaptıkları, hangi dinden olduklarıyla ilgilenmemiştir.
Pazarın kültürünü sahiplenenler ödüllendirilirken, pazar dışına çıkmaya çalışanlar cezalandırılmıştır. Özgürlük pazar içindedir. Dünya sisteminde “özgürlük ve serbestlik” propagandasıyla en baskıcı, en müdahaleci idareyi kurma, yani yalan söyleyerek, karşıt propaganda üreterek etkinleşme başarısını neoliberalizm göstermiştir: “Neoliberalizm, müdahale etmeme ideolojik bahanesiyle toplumsal yaşamın her alanında kapsamlı ve saldırgan müdahalelerde bulunur. Finansın öne çıkmasına, uluslararası seçkinlerin bütünleşmesine, bütün ülkelerde yoksulların tabi kılınmasına, ABD’nin çıkarlarına evrensel olarak rıza gösterilmesine dayanan özgül bir toplumsal ve İktisadî düzenleme biçimini dayatır” (Filho-Johnston, 2007, 19) Neoliberalizm kapitalizmin çelişkilerini derinleştirmiş, kapitalist uygulamaları zirveye taşımıştır. Zaten 70’lere kadar gelen refah devleti uygulamaları rahatsızlık yarattığı için kapitalist zenginler sınıfı neoliberalizmi üretmişti.
Siyasî ve Teknik Devrimler, Borçlandırma, Krizler
Neoliberalizmin ivme kat etmesinde başta ABD ve İngiltere olmak üzere 70’lerin sonundaki siyasal değişiklikler etki etmiştir. 1979 darbesinde İngiltere ve ABD’deki lider değişimleri, zenginlerin ve neoliberalizmin siyasal başarısının sonucudur. Ronald Reagen ve Margaret Thatcher İkilisinin iktidara gelmesiyle gelir dağılımı, bölüşüm, çalışanların hakkı gibi konularda neoliberalizm çok daha katı ve dengesiz işlemiştir.
Neoliberalizmi belirleyen, kimliğini veren saiklerin başında iletişim teknolojisindeki devrim gelir. Kapitalizm bu bakımdan İktisadî işleyişte olduğu kadar, teknikte devrimdir. Teknik devrim dünya sisteminin kültürel boyutunu, ideolojik tezlerini ortaya serecek gelişmelerin çok daha sağlam adımlar atmasını sağlar. Siyaset bu açıdan teknik devrimi, İktisadî yapıyı takip eder. ABD ve İngiltere’nin liderleri, kendi ülkelerinde gerçekleştirdikleri büyük dönüşümleri çevre ülkelere de taşıyarak neoliberalizmi dayatmışlardır:
1.Gelir, şirket, sermaye ve mülkiyet vergilerinin düşürülmesinin yanı sıra devlet harcamalarının azalması; 2. Kit’lerin özelleştirilmesi; 3. İşgücü ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi; 4. Sosyal giderlerin azaltılması; en azından o güne kadar devletin üstlendiği sosyal güvenlik sisteminin adım adım özel şirket ve kurumlara devredilmesi; 5. Devletin yatırımlardan ve düzenleme görevlerinden çekilmesi ve yönetimin ‘laisser faire’ uyarınca piyasaya bırakılması; 6. Paranın istikrarına öncelik tanınması. (Fülberth, 2008, 267)
Bu şekildeki bir piyasa modelinde, büyük pazar içinde çevre ülkelerindeki herkes basit sömürmelerin ötesine geçerek, kendi topraklarında hem çalışıp hem sömürülmeye başlamıştır. Öyle ki kırdakiler bile işgücüne katılmak mecburiyetinde kalırken; neoliberalizm varlığını “borçlandırma, kredilendirme” ve sürekli krizlere bağlı kılmıştır. (Harvey, 2014,19,27,68) Ne- oliberal dünya sistemi krizi yatay ve dikey yönde geliştirerek varlık sahasını sağlıklı hale getirir. Neoliberal dönemde neredeyse her on yılda bir ciddi kriz yaşanır, sistem dünyanın herhangi bir köşesinde Güneydoğu Asya’da finans ya da ABD’de mortgage krizi biçiminde gösterir, kısa sürede neoliberalizmin küresel kimliği nedeniyle yaygınlaşıp, kendi halindeki “dağ köylüsu’nü bile tehdit etmeye başlar.
Her ekonomik kriz gelir, fırsat ve servet eşitsizliği neticesinde doğar aynı şekilde o kriz yine eşitsizliklerin artırılmasıyla atlatılır. Şirketlerin garantili rekabeti, sürdürülebilir tekeller (Stiglitz, 2014, 17, 87, 95) neoliberalizmin, ulus devletleri de ezen şirket kimliğinin sonucudur. Neoliberalizm biraz da şirket demektir, ABD demektir:
Şirket çıkarları, ABD’nin ulusal çıkarlarını tanımlaması ve bunlar ve diğer küresel kurumlarla ilişkilerini belirlemesinde hâkim bir rol oynamaktadır. Bu yüzden, ABD’deki şirket gücünün tarihi, salt ulusal olmaktan daha fazla bir önem taşımaktadır. Amerika, İngiliz sarayları ve saray tarafından sömürge ekonomileri üzerinde kontrol sağlamak amacıyla ayrıcalıklı şirketlerin kötüye kullanılan gücünce karşı yapılan devrimden doğmuştur. (Korten, 2008, 86)
Modernite ve kapitalizm doğa üzerinde insan varlığının üstünlüğünü kabul ettirme açıklamasına dayalı olarak gelişmiş ama doğaya katliam emri verilmemişti! Neoliberalizm, özellikle şehirlerin yakınlarındaki verimli finans kaynağı olabilecek sahâlârdaki doğaya rant gözüyle bakar. Bu yüzden neoliberalizm insan, doğa ve varoluş konusunda naif gibi görünse de gaddardır. Şirketler bunun en süzülmüş halidir:
Şirketler otonom bir kurumsal güç kazandıkça, insanlardan ve mekândan ayrı kaldıkça insani çıkar ve şirket çıkarları giderek ayrışmaktadır. Bu, gezegenimizi sömürgeleştirmeyi, bizi kölelere dönüştürmeyi ve aramızdan ihtiyaç duymadıklarını yok etmeyi amaçlayan uzaylıların istilâsına uğramaya benziyor. (Korten, 2008,109)
Neoliberal şirketler, sahtekârlık, korsanlık, yamyamlık gibi vahşi kavramlarla anlatılır. Zira bu dünya sisteminde dünyanın parası, teknoloji ve piyasaları devasa küresel şirketler tarafın- dan yönetilir, yüceltilmiş maddenin kutsanmış tüketim mantığı ve kültürü, ezmeye dayalı işçi-işveren rekabet kültürü, kârı elde etmeyi her halükarda üstün tutan, değerleri tamamıyla rafa kaldıran anlayış, şirket düzeni içinde tüm dünyaya yaygınlaştırılır. Neoliberalizm bu ilkeler doğrultusunda, isteyen herkesi, dileyen her grubu, dini, etnik yapıyı sistemin içine almayı taahhüt etti. Bu şirket ideolojisi neoliberal piyasa ve pazar, rekabeti, zafer değerlerini hakkıyla yerine getirebilmek çok daha büyük olduğu için klasik merkez-çevre farkını ortadan kaldırdı. Islâmcılar, Kürtler, radikaller, solcular neoliberalizmin açık çekini bu bakımdan çok rahat biçimde kullanmaya başladı.
İslamcılık 1980 sonrasında esasında tam manasıyla neoliberal şirket kültürünü devşirmiştir. Neoliberal insan, şirket mantığı içinde yeri gelecek Darwinci kesilerek en yakınındakini bile tanımayacak yeri gelecek hayatta kalabilmek için rekabet, mücadele kavramlarını hayat-memat meselesi haline getirebilecektir. Neoliberal kültür İslâm’ın tavsiye ettiği toplum hayatının tam tersini savunur ve dikte eder. Mesela neoliberal dönemde ülkelerdeki evlenme yaşında büyük değişimler meydana gelmiştir. (Standing, 2014,116) Türkiye’de de benzer biçimde evlenme yaşları gecikmiş, yükselen maddi beklentileri karşılayamamaktan kaynaklı evlenmeme gibi sorunlar tüm topluma yayılmıştır.
Yaratıcı, girişimci, özgür, merkeziyetçilikten hoşlanmayan, geleneksel bağlardan, tasarruftan nefret eden, maceracı, çabuk kimlik değiştiren, köksüz, “yiyoz, içi- yoz, geziyoz, para vermiyoz” diyen, kredi kartlarına bağımlı, değerlerden kurtulmak isteyen insan tipi (Şimşek, 2014, 163) neoliberal İslâmcılığın bilhassa 2000’li yıllardan sonraki genel karakterini işaret eder.
Neoliberalizmin umumî planda şirketler üzerinden yürümesi, ulus devletlerin kimi zaman çaresizlik görüntüleri ABD’nin bu aşamada gerilediği fikrini ön plana çıkarır. Hâlbuki ABD neoliberalizmi kusursuz biçimde yürütme yeteneğini göstermiştir. Dünya Ticaret Örgütü’nün ABD değerlerini piyasaya sürmesi, neoliberal kültürün ABD popüler kültürüyle ortaklığı bir tarafa sistem tıkandığı yerlerde ‘‘operasyon yapmak”tan çekinmez. Nikaragua’dan Afganistan’a kadar, çeşitli bahanelerle savaş değil “kötüleri ve teröristleri önleme” girişimleri başarıyla sonuçlandırılır. (Chomsky, 2014, 17, 67 -71) Neoliberalizm ister şiddetle isterse İktisadî kültür ve pazar modeliyle olsun yeni bir emperyalizm, “el koyma” yöntemi olarak varlığını sürdürür. (Harvey, 2008,153) Sınırlar bu yeni algıda, neoliberal küreselleşmede hiç de önemli olarak görülmez. (Hobsbawm, 2007,93)
Mesele, sınırları, dinleri, kültürleri, hassasiyetleri ve değerleri aşan büyük pazarda, küresel piyasada yerini alabilmek ya da alamamaktır.
Ercan Yıldırım – Neoliberal İslamcılık(1980-2015)İslamcıların Dünya Sistemine Entegrasyonu,pınar yay.,syf:23-29