Sahih Hadislerin Kur’anla Çeliştiği İddiasına Cevap
Bid’atçilerin iddialarından birisi de sahih hadislerin Kur’an’la çeliştiği veya birbirleriyle çeliştiği veya manalarının yanlış olduğu ya da akla aykırı olduğu iddiasıdır.(1)Nitekim Rasulullah’ın birbiriyle davalı iki kişiye söylediği şu söz hakkında da aynı iddiada bulundular:
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ikinizin arasında Allah’ın Kitabı ile hükmedeceğim: Verdiğin câriye ve yüz koyun sana geri verilecektir. Oğluna yüz değnek ve bir yıl da sürgün cezası uygulanacaktır, kadın da recmedilecektir.
Sonra Enis’e şöyle dedi.
Ey Enis! Haydi bu adamın hanımına git, eğer zinayı itiraf ederse recm et!
Sabahleyin ona gitti kadın da itiraf etti ve o da onu recmetti.(2)
Bid’atçiler dediler ki, bu rivayet Allah’ın Kitabına aykırıdır. Çünkü hadis, recm ve sürgün cezasına hükmetti. Halbuki recm de sürgün de Allah’ın Kitabında zikredilmedi. Şayet hadis bâtıl ise, biz de onu kastediyoruz. Şayet bu hadis gerçek ise o zaman da recm ve sürgün ilavesiyle Allah’ın Kitabına aykırıdır.
İşte böyle bir iddiada bulunmak, müteşabihe uymak demektir. Çünkü Arap lisanında ve şeriatte kitap kelimesi çeşitli anlamlarda kullanılır. Bu anlamlardan birisi de hüküm ve farzdır. Meselâ “Kitaballahi aleyküm” (Nisa:24) âyeti “Bunlar, Allah’ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir.” anlamına gelir. Ayrıca (ketebe) kelimesi farz kıldı ve hükmetti anlamına gelir. Nitekim “Oruç size farz kılındı.” (Bakara: 183) ve “Rabbimiz! Bize savaşı niçin farz kıldın, dediler” (Nisa: 77) âyetinde bu anlamda kullanılmıştır. O halde Rasulullah (s.a) de yukarıdaki hadisi şerifte “sizin aranızda Allah’ın kitabiyle hükmedeceğim” derken “Allah’ın bizim için şeriat kıldığı hükmüyle hükmedeceğim” demek istemiştir. Nitekim kitap kelimesi Kur’an için de kullanılır. Kitap kelimesini herhangi bir delil olmaksızın sadece tek bir manaya tahsis etmek delillerin müteşabih olanlarına uymak demektir.
Bir hadiste: “Benim ümmetim yağmur gibidir; öncesi mi, sonrası mı daha hayırlıdır bilinmez.”
Dediler ki:
Bu ümmetin özellikle öncesinin sonrasından daha faziletli olduğu veya bunun tersi sabit değildir. Sonra bir de şöyle bir hadis nakledilir:
“Şüphesiz İslam garip başladı, sonunda yine başlangıçtaki gibi garip olacaktır. Ne mutlu gariplere!”
Bu hadis ise öncekilerin ve sonrakilerin ortadakilerden daha faziletli olmalarını gerektirir. Sonra bir de şöyle bir hadis nakledilir:
“En hayırlı nesil benim içinde bulunduğum nesildir. Sonra onları izleyenler, sonra da onları izleyenlerdir.”
Bu hadise göre ise en hayırlı nesil mutlak olarak ilk nesildir.
Bu bid’atçiler dediler ki:
Bu bir çelişkidir. Halbuki onlar yalan söylediler; burada ne bir çelişki ne de bir ihtilaf vardır.
Bunun izahı şudur: Şer’i deliller arasında ilk bakışta bir çelişki ortaya çıktığı zaman, bunların arasını uzlaştırmak ya asla mümkün değildir veya mümkündür. Uzlaştırma mümkün değilse bu varsayım ya kafi bir delil ile zanni bir delil arasında söz konusu olur veya iki zanni delil arasında söz konusu olur. İki kafi delil arasındaki bir çelişkiye gelince, şeriatte böyle bir şey vâki olmamıştır, olması da mümkün değildir. Çünkü kafi olan iki şeyin birbiriyle çelişmesi muhaldir/imkansızdır. Şayet çelişki, kafi ile zanni arasında vâki olursa zanni delil bâtıldır/geçersizdir. Çelişki iki zanni arasında vâki olursa burada âlimlerin tercih hakkı vardır. Tercih edilenle amel edilmelidir. Uzlaştırma imkanı varsa âlimler uzlaşma yönünün işletilmesinde ittifak etmişlerdir. Uzlaşma yönü zayıf bile olsa âlimlere göre onları uzlaştırmak daha evlâdır. Delillerin îmali/ çalıştırılması, bir kısmının ihmalinden daha hayırlıdır. Bu bid’atçılar bu esasa/prensibe ya cehaletlerinden dolayı veya inatlarından dolayı dikkat etmiyorlar.
Böyle bir prensib sabit olduğuna göre, “En hayırlı nesil, benim neslimdir” hadisi bu konuda asıldır/temeldir. Çünkü bizden hiç kimse sahabe derecesine ulaşamaz. Allah hepsinden razı olsun. Onların dışındakiler ise zamana, duruma veya bazı şartlara göre tevili muhtemeldir,
“Ne mutlu gariplere” hadisine gelince, bunda işaret edilen kimselerin faziletine dair herhangi bir hüküm yoktur. Bilakis onların iyi bir mükafata nail olacaklarının delili vardır. Bu mükafaat sahabenin mükafaatı gibi de olabilir. Onun altında da olabilir veya üstünde de olabilir. Hadiste buna dair bir delil yoktur. O halde bunu aslın muhkemliğine hamletmek gerekir. Bunda anlaşılmayan bir yön yoktur, (yani sahabe neslinin en hayırlı nesil olduğu yine sabittir/değişmez)
Onlar şu iki hadis arasında da çelişki olduğunu iddia ederler.
“Beni Yunus ibn Metta’ya üstün görmeyiniz, benimle diğer peygamberler arasında seçim yapmayınız.”
Diğer hadis ise şudur:
“Ben Ademoğlunun efendisiyim. Ama ben bununla övünmem.”
Bu iki hadisin arasını uzlaştırmak gayet kolaydır.(3)
Onlar şu hadisin başı ile sonu arasında da bir çelişki olduğunu iddia ederler:
“Sizden biriniz uykusundan uyandığı zaman elini üç defa yıkamadıkça su kabına batırmasın. Çünkü elinin nerede gecelediğini bilmez.”
Şayet bu hadisin sonundaki “elinin nerede gecelediğini bilmez:” cümlesi olmasaydı hadis sahih olurdu. Çünkü elinin nerede gecelediğini bilmeyenimiz yoktur. En kötü ihtimalle uyurken elini avret mahalline dokunmuş olabilir. Şayet bir adam elini – uyanıkken avret mahalline değdirmiş olsa elini yıkaması kendisinden istenmez. O halde elini avret mahalline değip değmediğini bilmediği halde elini yıkaması nasıl istenir?
Bu itiraz da önceki türden bir itirazdır. Çünkü uyuyan kimse avret mahalline dokunabilir ve uykudan önce istincanm yapılmaması sebebiyle oradan eline bir şey bulaşabilir. Böyle bir şey şayet uyanıkken olsa elini dokunsa ve necaset bulaştığını bilse, suyu kirletmemesi için kaba elini daldırmadan önce ellerini yıkar. Bu şekilde meseleyi anlamak imkanı olduğu zaman herhangi bir itiraz yöneltilemez.
İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 1/274-277.
Dipnotlar:
(1)-Müellifin zikrettiği çelişki örnekleri ve diğer örnekler için şu kitaplara bakılabilir: İbn Kuteybe, İhtilafü’l-Hadis; İmam Şafii, İhtilaful-Hadis; Îbn Fürek, müşküü’l-Hadis.
(2)-Kütüb-ü Sittede geçen bu hadise göre. yanında davalısıyla birlikte bir bedevi Rasulullah’a geldi ve oğlunun bu adamın yanında işçi olarak çalışırken adamın karısıyle zina ettiğini ve oğlunu recmden kurtarmak için fidye olarak kendisine yüz koyunla bir câriye verdiğini, fakat daha sonra oğlunun cezasının sadece yüz değnek ve bir yıl sürgün olduğunu, kadının ise recmedileceğini öğrendiğini söyler ve aralarında Allah’ın Kitabı ile hükmetmesini ister. Bunun üzerine Hz. Peygamber de yukarıda anlatıldığı şekilde hükmeder (Çeviren).
(3)-Müellif bu iki hadisin nasıl uzlaştırılacağını izaha gerek görmemiştir. Mesele şudur: Hz. Peygamber bu sözü tevazuundan söylemiştir. Kalem suresi 48. ayetinden Yunus (a.s) hakkında onun derecesinin düşük olduğu gibi bir zanna insanlar kapılmasınlar diye bu ifadeyi kullanmıştır.