Fezâil Konularında Zayıf Hadislerle Amel Edilmesinin Kabulü

siyer.kuran_.ilim_-1 Fezâil Konularında Zayıf Hadislerle Amel Edilmesinin Kabulü

Bilinmelidir ki ister ahkâm konularında isterse diğer dini konularda olsun, her iki durumda da bir hadis rivayet edildiğin­de senet aranmaktadır. -Senetsiz hadise zaten güvenilmez- An­cak ahkâmla ilgili olan rivayetle ahkâm dışı olan konulardaki rivayetlerin senetlerinin sıhhati açısından fark vardır. Öyleki he­lal ve haramı içeren ahkâm konularında hadis rivayetinde daha titiz davranılırken, ahkâm dışındaki konularda ise bazı şartlarla zayıf hadis kabul edilebilmektedir. Önde gelen âlimler böyle söy­lemişlerdir.

Aliyyu’l-Halebi, İnsânul-Uyûn fi Sîreti’l-Emîn el-Memûn’1)da şunları söyler: “Mevzu haber dışında Siyer kitaplarının sahih, sakîm, zayıf, mürsel, munkati’, mu’dal haberleri bünyesinde ba­rındırdığı aşikârdır. Hadis imamlarından Ahmed b. Hanbel ve daha başkaları da helal ve haram konusunda rivayette bulunur­ken haberin sahih olmasına itina ederdik. Fedâil ve benzeri ko­nularda ise müsamahakâr davranırdık” (2) dediklerini nakleder.

Muhammed b. Seyyidi’n-Nâs,Uyûnul-Eser fi Funûnıl-Meğâzi ves-Siyerde Muhammed b. îshâk’ın tevsiki/güvenirliliği konusunda şu bilgilere yer verir:

“Kelbı’den insanların soyları, haberleri ve durumları, Arapların cahiliye dönemindeki savaş­ları, yaşantıları ve buna benzer konular rivayet edilmektedir. İnsanların birçoğu, ondan ahkâmla ilgili rivayetlerinin kabul edilmeyeceğini söylerken diğer konularla ilgili rivayetlerinin kabul edilebileceğini söylemişlerdir. Bu şekilde düşündüğü rivayet edilen birisi de Ahmed b. Hanbel’dir. O da ahkâm dışındaki ri­vayetlerde kolaylık gösterenlerdendir. Yahya b. Maîn ise, dinin hükümleri/ahkâm ile alakalı olan rivayetlerle diğer rivayetleri birbirine denk tutmaktadır. Yani bütün rivayetlerde titizlik gös­termesi gerektiğini savunurdu.”(3)

Aliyyu’l-Kârî, el-Hattul-Evfer fıl-Haccıl-Ekber isimli risâlesinde, Rezîn’nin rivayet ettiği “En faziletli gün Arefe günüdür. Eğer Arefe günü Cuma gününe rastlarsa bu 70 hacdan daha fazi­letlidir’ hadisini naklettikten sonra şöyle der: “Bazı muhaddisler hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdir. Hadisin sıhhat değeri böyle olsa da maksuda/amaca bir zararı yoktur. Zira zayıf hadis bütün erbab-ı kemal âlimlerce fedail-i amal’da muteber olarak kabul edilmiştir.”

Yine O, Mevzuâf ında zayıf hadisle amel etme konusunda: “Boyuna mesh etmek kişiyi susuzluktan korur ’ hadisi ile ilgili olarak: “İttifakla zayıf hadisle amel edilir, denmiştir. Bunun için mezhep imamlarımız boynu meshetmek sünnet veya müstehap- tır demişlerdir”(4) der.

Suyûtî, Tulu’us-Süreyya bi-lzhâri Mâ Kâne Hafiyyen(5) isimli eserde şu bilgileri verir: “İmamların ekserisi ölüye telkin yapma­nın bidat olduğuna kâni olmuşlardır. Bu şekilde son fetva ve­ren kişi İzettin b. Abdisselam’dır. Fedâil-i Amâl’de zayıf hadisle amel etmeye müsamaha gösterilmesinden dolayı İbnus-Salâh ve ona tabi olan Nevevî, telkini güzel bulmuşlardır.”(6)

Suyûtî, et-Tazîm vel-Minne fi Enne Ebevey Rasûlillahi fi’l-Cenne(7) isimli eserinde: -Allah’ın, Peygamber (s.a.v.)’in anne­sini dirilttiğine- dair vârid olan hadis, hakkında; “hadis hafız­larından bir gurubun iddia ettiği gibi bu hadis mevzu değildir. Bilakis, fedâilde rivayetine müsamaha gösterilen zayıf hadisin kısımlarındandır” diye fetva verir.

Suyûtî, el-Makâmatus-Sündüsiyyeti fî’n-Nisbeti’ş-Şerîfe- tıl-Mustafiyye(8) adlı eserinde yine konuyla alakalı olarak “eski ve yeni ilim ehli ve hadisçiler bu haberi rivayet etmekte ve bunu mucize ve hasaisten saymaktadırlar. Yine onlar bu hadisi menâ- kib ve şeref konusuna dâhil edip, bu konuda da, hadisin zayıf olmasının bağışlanacağını, menâkib ve fedâil konularında sahih olmayan bir haberin muteber olacağını söylemişlerdir.” demek­tedir

Irakî, Şerhu Elfiyeti’l-Hadis’de(9): “Mevzu hadisin dışındaki zayıf hadislere gelince; âlimler, ahkâm ve inanç konuları hari­cinde vaazlarda, fedâil-i amâl, kıssalar ve benzeri konulardaki tergîb ve terhîb hadislerinde, hadisin zayıflığını açıklamaksızın rivayetinde tesahül gösterilmesine cevaz vermişlerdir. Helal, ha­ram ve diğer şeri hükümler veya Allah’ın sıfatları gibi, Allah’ın hakkında caiz olan ve olmayana dair inanç konularına gelince, bu hadislerin isnâdında tesahül gösterilmez. Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. el-Mübârek, Abdurrahman b. el-Mehdî ve daha başkaları da bu konuda böyle düşünmektedirler” der.

Nevevî, Takrîb’te(10) “Muhaddisler, zayıf hadisin bir çeşidi olan mevzu hadis dışında, ahkâm ve Allah’ın sıfatları konuları haricinde, zayıf hadisin zayıflığını açıklamaksızın amel edilme­sine cevaz vermişlerdir” demektedir.

Suyûtî, Tedrib’te(11) konu hakkında şunları söyler: “İbnus-Salâh ve Nevevî -ne burada ne de diğer kitaplarında- zayıf hadislerle amel etme konusunda, fedâil-i amâl ve benzeri konu­larında olması şartının dışında, herhangi bir şart daha ileri sür­memişlerdir.”

İbn Hacer ise bu konuda üç şart ileri sürmüştür. Bunlar:

a- Yalancılık, yalanla itham ve fazlaca hata yapan bir ravinin hadisi gibi hadis, şiddetli bir zayıflık taşımayacak,

b– Kendisiyle amel olunan umumi, asli bir hükmün kapsa­mına girecek,

c- Amel edilirken o hadisin sabit olduğuna inanılmayıp, ih­tiyaten amel edildiği bilinecek.

Son iki şıkkı İbn Abdisselâm ve îbn Dakîki’l-Îyd de eserle­rinde ileri sürmüşlerdir.
Bu konuda kimileri her halükarda zayıf hadisle amel edilir, derken kimileri de kesinlikle amel edilmez, demişlerdir.

Îbnul-Hümâm, Fethul-Kadîr(12) isimli eserinin cenaze bö­lümünde şu bilgileri verir: “Müstehablık, mevzu olmayan zayıf hadislerle sabit olur.”

Nevevî, el-Ezkâr da(13): “Fakih ve muhaddislerden bir gurup âlim, hadis mevzu olmadıkça fedâil, tergîb ve terhîb konularında zayıf hadislerle amel edilmesinin caiz ve hoş karşılandığım be­lirtmişlerdir. Nikâh, talak, alış-veriş, helal ve haram gibi ahkâm konularında ise, sadece sahih veya hasen hadisle amel edileceği­ni, aksi halde bu konularda ihtiyatlı olunması gerekir” dediklerini rivayet eder.

Yine Nevevî, Erbaininde ve lbn Hacer el-Mekkî el-Heytemî’de bu eserin şerhi el-Fethul-Mübîride(14) şunları söyler: “Alimler,fedâilde zayıf hadislerle amel edilebileceği konusunda ittifak etmişlerdir. Zira hadis sahihse kendisiyle amel edilerek hadisin hakkı verilmiş olur. Şayet sahih değilse bu hadis ahkâma dair olmadığı için ne haramı helal ne de helali haram yapmış olmaz.Böylece başkalarının hakkı da yenmiş olmaz. Bir zayıf hadis­te: “Benden birisine -yapıldığında- sevap olan bir amel ulaşsa ve -kişi- onunla amel etse onu yapan kişiye velev ki ben söylememiş bile olsam sevap vardır ’(15) denilmektedir.

Musannif, “Fedâil-i amâlin dinden kabul edilmesine karşı çıkarak bunun Allah’ın müsaade etmediği yeni bir ibadet ve din­de yeni bir yol icat etmek, olduğu şeklinde tartışan kişiye -ken­disinin belirttiğine göre- bir icmanın varlığına işaret ettikten sonra, böyle bir düşünceyi red sadedinde şunları söyler: “Şüp­hesiz icma -bazen kati bazen de kuvvetli bir zanna dayanan- bir bilgi ifade ettiği için başka bir cevabı yoksa bile bu gibi sözlerle red edilemez. Nasıl olur da cevabı olmaz? Cevabı apaçık ortada! Fedâil-i Amâl’de zayıf hadisle amel etmek dinde yeni bir ibadet icat etmek değildir ki. Bu şüphesiz faziletli bir şeyi talep etmek ve bunu da daha önce karara bağlandığı gibi bir fesadın kaynağı olmaksızın zayıf bir emare ile talep etmektir.”

Şemseddin es-Sahâvî, el-Ukûl el-Bedi’fıs-Salâti Alal-Habîb eş-Şefî”(16) isimli eserde şunları söyler: “Hocamız Ibn Hacer’in za­yıf hadisle amel konusunda üç şart ileri sürdüğünü birçok kere­ler ondan işittim. Bu şartlar şunlardır:

a– Yalancılık, yalanla itham ve fazlaca hata yapan bir ravi- nin hadisi gibi, hadis şiddetli bir zayıflık taşımayacak. Bu şart ittifakla ön görülmüştür.

b- Kendisiyle amel olunan umûmî ve aslî bir hükmün kapsa­mına girmeli, dolayısıyla yeni bir icad cinsinden olmamalı,

c- Amel edilirken o hadisin sabit olduğuna inanılmayıp ihti­yaten amel edildiği bilinmelidir. Çünkü aksi durumda Peygam­ber (s.a.v.)e iftira atılmış olunacaktır.
Ibn Hacer, son iki şıkkı İbn Dakîki’l-Îyd ve İbn Ab- di’s-Selâm’ın söylediğini, birinci şık hakkında ise el-Alâînin âlimlerin ittifak ettikleri ifadesini nakleder.(17)

Ahmed b. Hanbel de konuyla ilgili başka bir hadis yoksa zayıf hadisle amel edilebilir, derken bir keresinde de: “Zayıf hadis, kişinin görüşünden bize daha sevimlidir”(18) dediği, rivayet edilmiştir.

İbn Hazım, Hanelilerin bir konuda sahih hadis yoksa zayıf hadisin kıyas ve reyden daha evla olduğunda icmâ ettiklerini söyler.(19) Bu ifadelerden anlaşıldığına göre zayıf hadislerle amel konu­sunda üç görüş ortaya çıkmıştır. Bunlar:

a– Zayıf hadisle asla amel olunmaz,
b- Zayıf hadisle her konuda mutlak olarak amel edilir,
c- Fedâil-i amal’de özel şartlara bağlı olarak amel olunur.”

Sehâvî, Fethul-Muğîs bi Şerhi Elfiyeti’l-Hadis’de(20) şunları söyler: “İbn Abdi’l-Berr: “Fedâil hadislerinde senette yer alan ra- viierin sika olmalarına ihtiyaç yoktur” demiştir.

Hâkim: Ebû Zekeriyya el-Anberî nin, “Haber; eğer helali ha­ram, haramı helal yapmıyor, bir hüküm de içermiyorsa, terğib ve terhîb konularına dairse, böyle bir hadisin rivayetinde gözlerini yum. Yani kolaycı ol ve fazlaca dikkatli olma!” dediğini rivayet eder.

İnceleyin:  Abdulfettah Ebu Gudde - İslam Alimlerine Göre Zamanın Kıymeti Adlı Eserinden 'Alıntılar'

Beyhakî, el-Medhâl’de, İbn Mehdinin “Biz, Peygamber (s.a.v.)’den helal ve haram konularında rivayette bulunurken ri­vayette çok titizlik gösterirdik. Fedâil, sevab, günah konuların­daki rivayetlerde ise senetlerinde tesahül gösterir, ricâlinde mü­samahakâr davranırdık” şeklindeki sözlerini rivayet eder.

Meymûnî, Ahmed b. Hanbel’den rivayetine göre Ahmed’in “Zühd ve takva konularında bir hüküm belirtmediği müddetçe hadislerin senetlerinde kolaylık gösterilebilir” dediğini rivayet eder. Yine bu konuda Abbas ed-Dûrî nin Ahmed b. Hanbel’den yaptığı rivayete göre Ahmed b. Hanbel şöyle söyler: “ibn tshâk’m -meğazî ve benzeri konularda- hadisleri yazılır, ancak iş helal ve haram konusuna gelince biz bu konuda sıkı olan kişilerden yaza­rız, anlamına gelen yumruğunu sıkmıştır.”
Ancak, bu ifadelerine rağmen kendisi, bir konuda sahih bir hadis yoksa zayıf hadislerle amel etmiştir. Ebû Davûd da bu hu­susta ona tabi olmuş, zayıf hadisi, rey ve kıyasa takdim etmiş­tir. Ebû Hanîfe’den de aynı ifadeler nakledilmiştir. Şafiî de eğer daha başkasını bulamamışsa mürsel hadislerle amel etmiştir.

Yine ümmet zayıf hadisle amel etmeyi kabul etmişse bu ha­disle sahih gibi amel edilir.(21) Hatta bu, hadisi mütevatir makamına çıkarır ve bu hadis önceden varılan bir hükmü nesh eder, îmam Şafiî “Varise vasiyet yoktur” hadisi hakkında: “bu hadis muhaddislere göre sabit değildir. Ancak ümmetin geneli bunu kabul etmiş ve kendisiyle de amel etmişlerdir. Hatta bu hadis va­siyet ayetini de nesh etmiştir”(22) demektedir.

Nevevî(23)’nin dediği gibi bazı alışverişlerin veya evlenme şe­killerinin hoş görülmemesi gibi konularda varid olan zayıf ha­dislerle amel edilmemesi ise, ihtiyat gereği müstehab olup vücubiyet ifade etmez.

İbnu’l-Arabî, zayıf hadisle amel etmeyi kesinlikle yasakla­mıştır. Ancak Nevevî, eserlerinin birçok yerinde ehl-i hadis ve başkalarının fedâil ve benzeri konularada zayıf hadislerle amel edilebileceğini özellikle söylemiştir. İşte bütün bunlar zayıf ha­dislerle amel etme konuda üç değişik görüştür.”

….

Kaynak:Abdulhay El-Leknevi – Temel Hadis Meseleleri,syf:39-49

Tahkik eden:Abdulfettah Ebu Gudde

Çevirmen:Doç.Dr.Harun Reşid Demirel

Hüner Yayınları

Dipnotlar:

(1)-el-Halebî, İnsânul-Uyûn fi Sîretil-Emin el-Me’mûn, 1/2.

(2)- Bağdadî, Kifaye, s, 134.

(3)- Muhammed b. Seyyidu’n-Nâs, Uyûnul-Eser fî Funûni’l-Megâzî ve’s-Siyer, 1/15.

(4)-Aliyu’l-Kârî, Mevzuat, s.73.

(5)- Suyûtî, el-Hâvî lil-Fetâvâ, 11/191.

(6)- İbnu’l-Kayyim el-Hanbelî er-Ruh isimli kitabında (s.14) şunları söyler: “Es­kiden ve hâlen insanların -ölü kendisini Ziyarete gelen ve selam verenleri bilir- şeklindeki düşünceleri, kabirde ölüye telkin vermeyi ispat etmektedir. İmam Ahmed’e “ölüye telkin vermek” konusu sorulunca, bu işi hoş karşıla­mış ve onunla amel ederek ihticac etmiştir. Taberanî, Mu cem’inde telkîn ile ilgili Ebû Ümâme’den zayıf bir hadis rivayet eder. Peygamber (s.a.v.) dedi ki: ”Sizden birisi vefat edip üzerine toprakla örttüğünüzde sizden birisi başında dursun ve eyfulân b.fulâne desin. O duyar ama cevap veremez. Sonra o ikin­ci kez: ya fulân b. fulâne desin. O doğrulup oturur. Sonra ya fulün b. Fulâne desin. Ölü:-Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun bize önderlik yap!- der ama sizler onu duyamazsınız. Sonra ölüye: Sen dünyada iken “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun elçisidir, sen Allah’ı Rab İslam’ı din, Muhammed’i de peygamber Kur’ân’ı önder olarak kabul etmiştin” bu hal üzere idin, diye seslensin. [Telkin verildiği müddetçe] Münker ve Nekir her ikisi de gecikir ve [telkinden dolayı] haydi gidelim, yanında oturamayız. Onun delili söylendi. Allah ve Rasûlühü onun delili olacaktır.” derler.

Orada hazır bulunanlardan birisi: Ey Allah’ın rasulü, annesini bilmiyorsa durum nasıl olacak? diye sorunca Peygamber (s.a.v) de: Annesini Havva’ya nispet etsin” buyurdular.

Bu hadisin sıhhati sabit olmasa da, farklı İslam ülkelerinde kendisiyle inkâr edilemeyecek kadar amel edilmesinden dolayı, kendisiyle amel edilmesi için yeterlidir.”

(7)- Suyûtî, el-Ta’zim ve’l-Minnefi Erme Ebevey Rasûlillahi f’il-Cenne, s. 2.

(8)- el-Makanetü’s ‘Sündüsiyye fi’n-Nisbetiş-Şerifeti’l-Mustâfiyye, s. 5.

(9)- Irâkî, Şerhu Elfiyeti’l-Hadîs. 11/291, Fas bsk.

(10)- Nevevî, Takrîb, s.196, (Tedrîb şerhi ile beraber)

(11)- Suyûtî, Tedrîb, s. 196.

(12)- lbnu’l-Hümâm, Fethul-Kadîr, 1/467.

(13)- Nevevî, Ezkâr, s.7-8.

(14)- Nevevî, el-Fethul-Mübîn fi Erbaîne’n-Nevevî, s.32.

(15)- Bu şekliyle lafzı Mevzuat ve Duefâ kitaplarında bulamadım. Ancak bu mana­yı çağrıştıran hadisler için bkz: Suyûtî, el-Leâli l-Masnûa (1/214-215) ve lbn Arrâk, Tenzûhu’ş-Şerîati’l-Merfûa (1/256).

Allâme Münâvî, îbn Hacer el-Heytemî’nin sözlerini araştırarak şunları söy­ler: “Ebu’ş-Şeyh İbn Hayyân Kitabu’s-Sevâb isimli eserinde Câbir’den, îbn Abdi’l-Berr de Enes’ten merfû olarak şunu rivayet etmişlerdir: “Kime Allah’tan güzel bir şey [hadis] ulaşırsa ve ona inanıp sevabını da Allah’tan bekleyerek amel ederse bu haberin aslı olmasa bile o kişi bunun sevabını Allah’tan alır. ” Bazı şarihler -İbn Hacer el-Heytemî- bu hadisi eserinde zikretmiş, olması ge­rekenin aksine karıştırmış, rivayet ettiği hadise ne bir sahabî ne de bir kaynak gösterememiş ve sözün sonunda “veya dendiği gibi” deyip geçmiştir. Doğru olan onun bu tür şeylerden uzak durmasıdır.” el-Mudâğabî, el-Fethu’l-Mübîn üzerine yazmış olduğu Haşiyede (s.32) bunu nakletmiştir. Münâvî, bu hadis hakkında Feydu’l-Kadîr (VI/95)’de şunları söyler:

“İbnu’l-Cevzî, hadisin uy­durma olduğu yönünde görüş bildirmiştir. Bu ifadeye Suyûtî, el-Leâli’l-Masnûa’da (1/214) muvafakat etmiştir. Sehâvî, el-Mekâsidul-Hasene (s.405) isim­li eserinde hadisin uydurma olduğunu bertaraf etmek için hadisin şahitleri vardır, demiş ve: subutu olmasa da zayıf hadisle amele cevaz konusundaki şartlarına rağmen bu nasıl olur?” denilse: “bu hadis; bizzat sahîh olduğu kati olmayan hadislere hamledilir veya genel bir şey ise, senet açısından olmaksızın sübutuna inanılarak genellemelere sokulan zayıf hadisi de kapsadığına hamledilir.” demiştir.

(16)- Şemseddin es-Sehâvî, el-Ukûl el-Bedi fi’s-Salâti Ala’l-Habîb eş-Şefî’, s.195.

(17)- İşte sana bu üç şartın bulunduğu zayıf hadislerden örnekler: Leknevî, faydalı, kapsamlı ve hacimli Zaferul-Emânî fî Muhtasarı’l Cürcânî isimli eserinde konuyla alakalı üç şartı zikreder, (s.98) Daha sonra da fıkıh sahasında mahir olanlara saklı kalamayacağı gibi bunun birçok örneği vardır, diyerek örnek­ler verir. Bunlardan bazıları şunlardır:

1- Ashabımızın zikrettiği gibi, müezzinin ezanı tane tane okuması, kame­ti de hızlı yapması müstehaptır. Onlar Tirmizî’nin; Abdu’l-Mün’im b. Nu- aym-Yahya b. Müslim-el-Hasen ve Atâ-Câbir tariki ile rivayet ettikleri: “Pey­gamber (s.a.v.) Bilâl’e dedi ki: Ey Bilâl! Ezam tane tane oku, kamet getirdiğinde acele oku. Ezanla kamet arasında da bir şey yeyip içenin yemesini ve içmesini bırakana ve kaza-i hacet yapanın yapmasına müsaade et. Beni görmeden de kamet getirme.” (1/311) hadisi delil olarak ileri sürmüşlerdir. Tirmizı hadis hakkında: “Bu hadisi Abdul-Mün’im hadisinden başka bir vecihle bilmiyo­ruz. Bu isnad da meçhûldür” demiştir.
Abdu’l-Mün’im’in, Tirmizl’nin Câmi’ sinde, konuyla alakalı olarak bundan başka bir hadisi yoktur. Hadisi, Dârekutni ve başka âlimler zayıt kabul etmişlerdir. Aynı hadisi Hâkim de Müstedrek’inde (1/204) Amr b. Fâid el-Es- vârî-Yahya b. Müslim-el-Hasen ve Atâ-Câbir ’den rivayet etmiştir. İsnadında Amr’dan başka cerh edilen başka bir ravi yoktur. Ancak fedâil-i âmâl konu­sunda, sahabe ve ondan sonra gelenlerin bu hadisle amel etmeleri, bu hadisi teyit ettiği için, bu ameli müstehap saymışlardır.

2- Ashabımızın zikrettiklerine göre abdest esnasında boynu meshetmek müs- tehaptır. Bu konuda zayıf da olsa rivayet edilen hadisle istidlal etmişlerdir.
Ebû Dâvud, (1/32)’ de Ahmed b. Hanbel (III/481)’de Talha b. Musarrif-babası Musarrif-o da babasından şunu rivayet eder: “Peygamber (s.a.v)’i başına bir defa kafasının ardına varacak şekilde mesh ederken gördüm.”

Tahavî, Şerhu Meânıl-Âsâr da (1/17), İbn Merzûk-Abdu’s-Samed b. Ab- di’l-Vâris-Ebî Hafs b. Gıyâs-Leys-Talha b. Musarrif-Musarrif-Talha’nın de­desi tariki ile “Peygamber (ş.a.v)’i başının önünden arkasına doğru kafasının arkasına boyuna doğru mesh ederken gördüm” hadisini rivayet eder. Kitâbul- Hurûf da Ebu’l-Aliyy b. es-Seken, Musarrif b. Amru’s-Sırrî- Musarrıf b. Amr- Amr b. Ka’b’dan o da büyük dedesi Amr b. Ka’b’dan şunu rivayet eder: Amr b. Ka’b: “Peygamber (s.a.v.)’i abdest alıp sakalına ve ensesini mesh eder­ken gördüm” der.

Bütün bu hadisler, Talha b. Musarrif’ten dolayı zayıftır. îbnu’l-Kattân onun hakkında: “Talha, babası ve dedesi bilinmeyen kişilerdir.” derken Nevevî de: “Talha b. Musarrif tabiînin tanınmış imamlarındandır. Kendisiyle Kütüb-i Sitte imamları ihticac etmişlerdir. Babası ve dedesi bilinmez demiştir. Ebû Dâvud (1/32)’de: “Ahmed b. Hanbel’den, “İbn Uyeyne’nin bu Talha b. Mu­sarrif, babasından o da dedesi tarikine de ne oluyor? şeklinde bir ifade duy­duğunu söyler. Darimî, İbnu’l-Medinî’nin “Abdurrahman b. Mehdiye Tal- ha’nın ceddini sordum o da: “Amr b. Kab veya Kab b. Amrdır ve Peygamber (s.a.v.)’i görmüştür.” dediğini rivayet eder.

İnceleyin:  Risale-i Nurda Kötülük Problemi

Deylemî, Müsnedü’l-Firdevsde İbn Ömer’den merfû olarak ”Boyuna mesh etmek kıyamet gününün sıkıntısından koruyucudur.” şeklinde bir hadis riva­yet eder. Irakî, Tahricu Ehâdisıl-îhya da hadis hakkında: “Bu hadis zayıftır.” (11/46) der.

3- Konuyla alakalı olarak bir başka hadis de ihtiyat babından kendisiyle amel edilen ahkâm hadisleridir.

Nevevî, Ezkar da (s.7-8)’de “zayıf hadislerle amel etmek konusuyla başlangıç yapmış olduğu kısımlardan 3. kısım” da şunları söyler: “Bazı alıveriş ve nikâ­hın kerahiyetine dair zayıf hadisler varid olduğunda, müstahab olan, bu tür rivayetlerden uzak durmaktır.” Kitabın şârihi İbn Allan, Şerh’te (1/86) şunla­rı söyler: Hanefî İbn Âbidîn’in Reddul-Muhtar (I/121)’da ve Şafiî Şemsuddin er-Remlî nin Nihâyetul-Muhtâç (I/59)’ta zikrettikleri, “Güneşte ısınmış su­yun kullanılmasının mekruh olması” konusunda Hz. Âişe’den rivayet edilen ve zayıf olan bu haberle amel etmeleri, ihtiyat ve şüpheden uzak olmak için­dir. Aışe’nın haberinin tahrici için bkz: Zeylaî, Nasbur-Râye, (1/101)

 (18)-îbn Allân, Şerhul-Ezkâr’da (1/86) şu bilgileri verir: Ahmed b. Hanbel’den nakledilen “Ondan da daha kuvvetlisi yoksa zayıf hadisle amel edilir. Çünkü zayıf hadis kişilerin görüşlerinden daha iyidir” sözü, Ahmed b. Hanbel’in ve mutekaddimun âlimlerinin örtlerine göre, sahih hadisin karşıtı olan zayıf ha­dis için kullanılmıştır. Onlara göre haber; ya sahih ya da zayıftır, Zayıf hadis, sahih derecesinden aşağıya düşen hadistir. Durum böyle olunca bu tanım, hasen hadisi de kapsamaktadır. Zayıf hadisin meşhur olan terminolojiye göre tanımı, İbnu’l-Arabi’nin şeyhinden rivayet ettiği gibi, kabul şartlarını taşı­mayan hadistir. Bu ise hasen hadistir. Ahmed b. Hanbel’e izafe edilen sözler- den bu anlaşılmaktadır.

Zerkeşî şöyle demiştir: îbn Hazm’ın: “Hanefiler, Ebû Hanife mezhebinde za­yıf hadisin Ebû Hanifeye göre reyden daha makbul olduğunda ittifak etmiş­lerdir. Onların zayıf hadisten kastı ise yukarıda belirttiğimiz sahihin dışın­daki zayıftır ki bu durumda zayıf hadis, hasen hadisi de kapsamaktadır” sözü de yukarıdaki ifadeye yakın bir ifadedir.

İbn Teymiyye Mütıhâcu’s-Sünne isimli eserinde (11/191) şöyle der: “Zayıf ha­dis reyden hayırlıdır.” şeklindeki sözümüz, terk edilen zayıf hadis anlamın­da, değildir. Bundan kasıt, hasen hadistir. Mesela, Şuayb’ın, babası o da baba­sından ve İbrahim el-Hacerî ve benzerlerinin rivayet etmiş oldukları hadisler gibi, Tirmizî’nin, hadislerini hasen veya sahîh yaptığı ravilerin hadislerdir. Tirmizî’den önce gelen hadisçilerin terminolojisinde hadis; ya sahîh ya da zayıftı. Zayıf hadis ise, terk edilen ve edilmeyen olmak üzere iki kısımdı. Ha­dis imamları, zayıf hadis hakkında hüküm bildirirken bu terminolojiye göre konuşmuşlardır. Sonraki dönemlerde Tirmizî’nin terminolojisinden başkası­nı bilmeyenler gelerek bazı hadis imamların “Zayıf hadis bana kıyastan daha sevimlidir.” sözünü, duydular. Tirmizî gibilerinin zayıf kabul ettikleri ha­dislerle ihticac edilebileceğini zannederek zayıf hadislerin sahîh hadise tabi olduğu görüşünde olanların yolunu tercih etmeye başladılar. Böylece onlar, daha düşük ayarda olanı kendisinden daha iyi olana karşı tercih ederek çeliş­kiye düşenlerden oldular.”

İbn Teymiyenin öğrencisi allâme İbnu’l-Kayyim el-Hanbelî, Vlâmul-Mu- vakkıîrı, isimli eserinde (1/31) konuyla alakalı olarak şu bilgilere yer verir: “İmam Ahmed’in fetvalarını bina ettiği asıllardan 4. asıl şudur: Eğer bir ko­nuda sahîh bir hadis yoksa mürsel ve zayıf hadisler alınır. Ahmed b. Hanbel, bu hadisleri kıyasa tercih eder. Ona göre zayıf hadisten maksat batıl, münker ve ravileri arasında kendisinden hadis almayı ve onunla amel etmeyi müm­kün kılmayacak şekilde itham edilen birisinin olmadığı hadistir. Ahmed b. Hanbel’e göre zayıf hadis, hem sahîh hem de hasen hadisin kısımlarmdandır. O; hadisi, sahîh, hasen ve zayıf olmak üzere üçe ayırmayıp bilakis sahîh ve za­yıf olmak üzere iki kısma ayırır. Ona göre zayıf hadisin dereceleri vardır. Eğer bir konuda onun aksine icmâ\ eser ve sahabe sözü yoksa zayıf hadisle amel etmek, kıyasa tercih edilir. İmamların tamamı bu asla muvafakat etmişlerdir. Onlara göre zayıf hadis kıyasa tercih edilir. Ebû Hanife, namazda kahkaha ile gülme hadisini, muhaddisler zayıf olduğunda icmâ etmiş olmalarına rağ­men kıyasa tercih etmiştir. Hurma nebizi/birası ile abdest alma ile alakalı hadisi, ekseri muhaddisler zayıf görmelerine rağmen kıyasa tercih etmiştir.

Muhaddislerin ittifakıyla zayıf olan “Hayızın en fazlası 10 gündür.”hadisi­ni, sırf kıyasa tercih etmiştir. Çünkü kadının onuncu günü gördüğü kan ile birinci gün gördüğü kan arasında miktar, nicelik ve hakikat bakımından bir fark yoktur.Yine muhaddisler, “10 dirhemden daha aşağı mehir yoktur.” hadi­sinin zayıf olduğunda icmâ etmiş, hatta batıl olduğunu belirtmiş olmalarına rağmen, Ebû Hanife hadisi kıyasa tercih etmiştir. Hâlbuki düşüncesine göre her iki taraf anlaştıktan sonra mehrin azı da çoğu da caizdir. Zira kadına verilen sadak/mehir kendinden faydalanma karşılığında bir bedeldir.

İmam Şafiî; zayıf olmasına rağmen, Vec mıntıkasında avı yasak eden haberi, kıyasın önüne almıştır. (Bu hadisi Beyhakî: ”Dikkat ediniz! Vec mıntıkasında avlanmak ve içerisindeki ağaçlara zarar vermek haramdır!” şeklinde rivayet etmektedir.) Yasak vakitlerde Mekke’de namazın cevazına dair haberi, zayıf olmasına rağmen kıyasın önüne almıştır. Daha başka mekânların buna kıyas edilemeyeceğini belirtmiştir. Yine Şafiî’den aşağıda rivayet edilenhadis hak- kmdaki iki sözünden birisinde ”Kim kusar veya burnu kanarsa abdest alsın ve namazını tamamlasın” hadisi zayıf olmakla beraber kıyasa takdim etmiştir. İmam Malik, mürsel, munkati’, sahabi sözlerini ve takrirlerini kıyasa tercih ederdi. Ahmed b. Hanbel’den bir mesele hakkında nass, sahabi kavli veya on­lardan birisinin sözü ve mürsel bir haber veya zayıf bir hadis de yoksa zaruret halinde 5. asıl olan kıyasa yönelirdi. O Kitabul-Hallâl’de: “Şafiî’ye kıyas hak­kında sordum. O da: “zarurete binaen yönelinir” veya buna benzer bir ifade
kullandı” demektedir.

(19)-Zehebî de bu ifadeyi îbn Hazm’dan Menâkıbu îmam Ebî Hanife isimli risâle- sinde (s.21)’de nakletmiştir. Bu eser Mısır’da 1367/1948’de Menâkıbu l-îmam Ebî Yûsuf ve îmam Muhammed b. el-Hasen isimli kitapçıklarla birlikte basıl­mıştır. İbnu’l-Kayyim el-Hanbelî, İlâmul-Muvakkıîn (I/77)’de şu bilgileri ve­rir: “Ebû Hanîfe’nin arkadaşları, Hanefî mezhebinde Ebû Hanîfe’ye göre zayıf hadis kıyas ve rey’den daha önce gelir. O mezhebini bu görüş üzerine bina etmiştir. Ebû Hanîfe zayıf hadis olmasına rağmen kahkaha, 10 dirhemden aşağı olan hırsızlıkta el kesmeyi yasaklama, Cuma namazının şehirde ikame edilmesi ilgili hadisleri kıyas ve reye takdim etmiş, kuyu ile ilgili meseleler­deki hadisleri de merfû olmamasına rağmen, açık kıyası terk etmiştir. Zayıf hadis ve sahabe kavlini kıyas ve reye takdim etmek Ebû Hanîfe ve Ahmed b. Hanbel in bu konudaki ifadeleridir. Selefin ıstılahında zayıf hadisten kas­tedilen ile müteahhir âlimlerin ıstılahındaki zayıf hadisten kastedilen aynı şey değildir. Daha önce geçtiği gibi, bilakis müteahhir âlimlerin hasen olarak isimlendirdiklerini selef âlimleri zayıf olarak isimlendirmekteydiler.” -Ebû Gudde- Bunu daha önce 50 nolu dipnotta nakletmiştim.

(20)– Sehâvî, Fethu’l-Muğîs bi Şerhi Elfiyeti’l-Hadis, s. 120.

(21)– Yani, vacip olduğundan kendisiyle amel edilir. İbn Hacer’in Nüket’inde âçik ladığı gibi bu hadisle amel etmek de onu tashih etmek manasına gelir. Bu düşünceyi, usûl imamlarından bir guruptan nakletmiştir. Bunu İbn Hacer’in öğrencisi Sehâvî’nin: “bu hadisle amel onu mütevatir mertebesine çıkarır…” sözlerinden de anlaşılmaktadır.

(22)-Ebû Gudde, Fakih ve muhaddislerin bu konuyla alakalı sözlerini bir araya ge­tirdim. Öyle ki -fazlalığından dolayı- bu bilgiler, müstakil bir kitapçık olacak kadar oldu. Kitabın sonuna bu bilgileri ekleyeceğim. Oraya bakılsın Ebû Gudde: Hocam, imam Muhammed b. Zâhidu’l-Kevserî, Makâlât’ ında bu hadis hakkında (s. 65-67) mufassal bir makale yaznmıştır, İlgili makalede bu hadisle amel edilmesi konusunda icma olduğunu ve hadisin senedinde senet olarak sahih olduğunu nakletmiştir.

(23)-Nevevi,el-Ezkar,s.7-8’de Ebu Gudde;Nevevi’nin konuyla alakalı düşüncelerini 49.dipnotta verdim.

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir