Şeytanın Aldatma Yolları
idhüm “onlara vaadet” ifadesi. Bil ki şeytanın maksadı, batıl inançlara, batıl amellere teşvik etmek ve salih amellerden nefret ettirme olunca, birşeye teşvikin de ancak, o şeyin o kimseye, yapılması halinde kesinlikle zarar vermeyeceğini, aksine büyük faydalar sağlayacağını anlatmakla; bir şeyden nefret ettirme de, ancak o kimseye onu yapmada bir faydanın bulunmadığını, yapılması halinde büyük zararlara gireceğini anlatmakla olacağı malumdur.
Bunun böyle olduğu sabit olunca biz diyoruz ki, şeytan insanı günaha çağırdığında, onun ilk önce, insana bunu yapmada hiçbir zararın olmadığını anlatır. Bu da ancak şeytan, “Ahiret yok, cennet yok, cehennem yok. Bu dünya hayatından sonra başka bir hayat yok” demesi ile olur. Böylece, o insanın aklında, bu günahları işlemede hiçbir zararın olmayacağı fikri yer eder.
Şeytan onu bu noktaya getirdiğinde, insana, yapacağı bu fiilin çeşitli lezzet ve sevinci sağlayacağını, insan için sadece bu dünya hayatının söz konusu olduğunu, bu hayatı hakkıyla yaşamamanın bir aldanış, bir zarar olduğunu anlatır. Nitekim şâir demiştir ki: “Sevinç ve lezzetten nasibinizi alın. Zaman her ne kadar uzasa bile, ancak ne var ki, her şey bitip tükenir.” İşte şeytanın günaha davet yolu budur.
Onun, taat ve ibadetlerden nefret ettirme yolu ise şudur: O önce insana bunlarda bir fayda olmadığını telkin eder.
Bunu da şu iki şekilde yapar:
a) Şeytan insana, “Cennet de yok, cehennem de yok, mükafaat da yok, azab da yok” der.
b) Yine der ki: “Bu ibadetlerin ne ibadet edene, ne de edilene bir faydası var. Binâenaleyh sırf abes ve boş birşeydir.”
İşte şeytan bu iki yol ile, insana, ibadetlerde hiçbir fayda olmadığını telkin eder. Bunları tamamlayınca, telkinine söyle devam eder: “Hem sonra bu ibadetler, büyük bir yorgunluğa ve sıkıntıya sebep olur. Bu ise büyük bir zarardır.”
İşte şeytanın gerçeği ters-yüz ettiği ana noktalar bunlardır. Ayetteki “Onlara vaadet” ifadesi, bütün bunları içine alır. Müfessirler de, buna şu manayı vermişlerdir: “İnsanlara ne cennet, ne cehennem olmadığını söyleyerek vaadlerde bulun.”
Bazıları da buna, “O insanlara, ileride tevbe edersin, henüz gençsin” diyerek vaadde bulun” manasını vermiştir.
Diğer bazıları da bu tabire “insanlara batıl kuruntular vererek, vaadde bulun” manasını vermişlerdir. Bu, mesela onun, Hz. Âdem (a.s)’e, “Rabbiniz size bu ağacı, başka bir şey için değil, ancak iki melek olacağınız için, yahud ebedî kalıcılardan olacağınız için yasak etti (A’raf, 20) demesi gibidir.
Diğer bazıları da bu ifadeye, “Onlara, putların ve soylu kimselerin de Allah katında şefaatçi olacaklarını; dünyayı ahirete tercih etmenin gerekli olduğunu söyleyerek vaaddlerde bulun” manasını vermişlerdir.
Netice olarak diyebiliriz ki: Bütün verilen bu manalar ve daha fazlası, yukarıda söylediğimiz genel manaya dahildir. Bu konuda geniş bilgi almak istiyorsan, büyük âlim Gazâlî’nin “İhya” adlı eserinin, “Zemmü’l-Garûr” (Şeytanın kınanması) adlı bölümünü oku. Böylece, İblisin nasıl ortalığı karıştırdığının ana noktalarını anlarsın.
Aldatıcı Sahte Lezzetler
Bil ki Allah Teâlâ, “Onlara vaadet” buyurunca, bunun peşisıra, şeytanın vaadlerini kabul etmemeyi sağlayacak bir ifadeyi getererek, “Şeytan onlara bir aldatıştan başka ne vaadeder?” buyurmuştur. Böyle denmesinin sebebi şudur:
Şeytan ancak şu üç şeye çağırır:
a) Şehvetin gereğini yerine getirmeye,
b) Öfkeyi neticelendirmeye ve
c) Riyaset (başkanlık ve liderlik) elde etmeye uğraşmaya. O, kesinlikle insanı Allah’ı tanımaya ve Allah’ın hizmetinde bulunmaya çağırmaz.
O üç şey ise, birçok açıdan görülmez:
1) Onlar gerçekte lezzet değil, elemlerden kurtulmaktır.
2) O üç şey, aslında lezzet olsalar bile, köpekler, kurtlar, böcekler ve benzeri varlıklar arasında müşterek, dolayısıyla da adi lezzetlerdir.
3) Onların lezzet oluşu, tad verişi kısa vadelidir, geçicidir, çabucak son bulur.
4) Onlar, birçok yorgunluk ve meşakkat neticesinde elde edilirler.
5) Midenin ve avret mahallinin lezzeti, ancak birtakım kokan pisliklerin atılması (bedenden çıkarılması ile) tamamlanır.
6) Onlar devamlı değillerdir. Aksine onların peşinden ölüm, ihtiyarlık, fakirlik, zamanında yapılamamış işlere hayıflanma ve ölüm korkusu gelir.
Dolayısıyla sayılan bütün bu hususlar, zahiren lezzetli görünseler de bu üç şeye sayılan bu büyük afet ve sıkıntılarla içice olduğu için, teşvik etmek bir aldatıştır. İşte Cenâb-ı Allah bundan dolayı, “Şeytan onlara bir aldatıştan başka ne vaadeder?” buyurmuştur.
Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 14/531-532