Hz. Muhammed Bütün Peygamberlerden Üstündür
Faziletçe Bazı Peygamberler Daha Üstün Olabilir,Hz. Muhammed İse Hepsinden Üstündür.
Ümmet, peygamberlerin bazısının diğer bazılarından üstün olduğu ve Hz. Muhammed (s.a.s)’in de, bunların hepsinden üstün olduğu hususunda ittifak Hz. Muhammed etmiştir. Bunun pekçok hücceti vardır.
Birinci hüccet: Hak Teala’nın, “Biz seni ancak, âlemler için bir rahmet olarak yolladık” (Enbiya, 107) âyetidir. Hz. Peygamber âlemler için bir rahmet olunca, O’nun bütün herkesten, bütün âlemden üstün olması gerekir.
İkinci hüccet: “Ve senin zikrini yücelttik”(İnşirah, 4) âyeti bu tavsif Hz. Peygamber (s.a.s) hakkında söylenmiştir, çünkü Allah’u Teâlâ Hz. Muhammed’in zikrini, kelime-i şehâdette, ezanda ve teşehhüdde kendi adıyla beraber zikretmiştir. Diğer peygamberlerin zikri ise böyle değildir.
Üçüncü hüccet: Allah’u Teâlâ, Hz. Peygambere yapılan itaatin kendisine yapılan itaat gibi olduğunu belirterek, “Kim Resule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa, 80). O’na yapılan biatin (bey’a) kendisine yapılmış olacağını beyan ederek,”Sana beyât edenler (bilsinler ki), Allah’a beyât etmektedirler. Allah’ın eli onların eli üzerindedir” (Fetih, 10); Hz. Peygamber (s.a.s)’in şerefinin, kendi şerefi olduğunu söyleyerek,: “Halbuki şeref ve kuvvet Allah’ın ve peygamberinindir” (Münafıkün.8); Peygamberin rızasının, kendi rızası demek olduğunu ilân ederek, “Allah’ı ve Resulünü razı etmeleri daha doğrudur” (Tevbe,62) ve O’na uymanın, kendisine uyma olduğunu bildirerek de,”Ey imân edenler, Allah’a ve Resulüne uyun..” (Enfal, 24) buyurmuştur.
Dördüncü hüccet: Allah Teâlâ, Kur’an’ın herhangi bir sûresi ile meydan okumasını emrederek, Hz. Muhammed (s.a.s)’e “O’nun sûreleri gibi bir sûre getirin” (Bakara. 23) buyurmuştur.Sûrelerin en kısası, üç ayet olan Kevser süresidir. Allah Teâlâ, Kur’an’ın her üç âyeti ile, onu inkâr edenlere meydan okumuştur.Kur’an’ın tamamı altıbin küsur âyet olunca.Kur’an mucizesi, tek bir mucize değil, aksine ikibinden daha fazla mucize olması gerekir.
Bunun böyle olduğu sabit olunca, biz deriz ki: Allah Teâlâ, Hz. Musa’yı dokuz mucize ile şereflendirdiğini beyân buyurmuştur. Binaenaleyh bunca sayısız mucize ile Hz. Muhammed (s.a.s)’ı şereflendirmiş olması elbette pek münasiptir.
Beşinci hüccet: Hz. Peygamber (s.a.s)’in mucizesi, diğer bütün peygamberlerin mucizelerinden daha üstündür. Bu sebeble onun, diğer peygamberlerden daha üstün olması gerekir.O’nun mucizesinin daha üstün oluşunun izahı, Hz. Peygamber’in, “Sözler içinde Kuranın yeri, bütün mevcudat içinde Hz. Adem’in yeri gibidir” hadis-i şerifinin ifâde ettiği manadır. Peygamberimizin daha üstün olması gerektiğinin izahı ise şöyledir: Elbise daha şerefli olduğunda, onu giyen de hükümdar katında daha şerefli olur.
Altıncı hüccet: Hz. Peygamber (s.a.s)’in mucizesi Kur’an’dır. Bu mucize, harfler ve seslerden meydana gelmiştir. Harfler ve sesler ise, bakî olmayan ârizî şeylerdir. Diğer peygamberlerin mucizeleri ise bakî olan şeylerdendir. Sonra Cenâb-ı Hak, Hz. Peygamber (s.a.s)’in mucizesini ebedi olarak bakî olan bir mucizeye, diğer peygamberlerin mucizelerini de fânî ve geçici mucizelere dönüştürmüştür.
Yedinci hüccet: Allah Teâlâ, peygamberlerin hallerini anlattıktan sonra, “Onlar Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. O halde’sen de onların gittiği hidayet yoluna uy” (Enam,90)buyurarak, Hz. Muhammed (s.a.s)’e, geçmiş peygamberlere uymasını emretmiştir. “Hz. Muhammed (s.a.s) dinin asılları (itikad) hususunda onlara uymakla emrolunmuştur” denilir ise bu caiz değildir, çünkü bu taklid olur.
Bunun,dinin furûu (ahkâmı) hususunda olduğunun söylenmesi de caiz değildir. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.s)’in şeriatı diğer bütün şeriatları neshetmiştir. Geriye ancak, bundan muradın, “güzel ahlâk hususunda onlara uyması” ihtimali kalır. Buna göre Allah Teâlâ sanki şöyle buyurmuştur: “Biz seni o peygamberlerin hallerine ve gidişatlarına muttali kıldık. Binaenaleyh sen o hallerin en güzel ve en hoş olanlarını seç, ve bütün o hallerde, o peygamberlere uy.” Bu ifâde, diğer peygamberlerde tek tek bulunan bütün güzel hasletlerin, Hz. Muhammed (s.a.s)’de toplanmasını ve O’nun, peygamberlerin hepsinden üstün olmasını gerektirir.
Sekizinci hüccet: Hz. Peygamber (s.a.s), bütün insanlara peygamber olarak yollanmıştır. Bu da, onun katlandığı eziyetlerin daha çok olmasını gerektirir. Bu sebeble de O’nun daha üstün olması gerekir. Hz. Muhammed (s.a.s)’in bütün insanlara peygamber olarak gönderilmiş olduğuna,”Biz seni, ancak insanların tamamı için peygamber olarak gönderdik” (Sebe, 28) âyeti delâlet eder. Bunun, Hz. Peygamber’in çektiği eziyyetlerin daha çok olmasını gerektirmesi meselesi şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s) malı, mülkü, yardımcısı ve destekleyeni olmayan tek bir ferd idi. O, bütün âleme, “Ey kâfirler…” diye seslenince, herkes onun düşmanı oldu. O zaman da o herkesten endişe etmeye başladı. Bundan dolayı da meşakkati çok oldu. Hz. Musa (a.s), İsrailoğullarına peygamber olarak gönderildiğinde, Firavun ile kavminden başka kimseden çekinmiyordu.
Hz. Muhammed (s.a.s)’e gelince, herkes O’nun düşmanı idi. Bunun izahı şöyledir: Bir insana, farzet ki: “Bu dost ve arkadaş bulunmayan beldede, kuvvetli pürsilah bir adam var. Onun yanına bugün tek başına git ve onu ürkütüp, eziyet veren şu haberi ilet “deniliyor. Kendisine bu söz söylenen kimse tek bir ferd olmasına rağmen, bu duruma aldırmaz ve gidebilir. Fakat bu insana, “Hiçbir dost ve arkadaş bulunmayan şu çöle git, ve orada olanlara, şu şu dehşetli haberleri ilet” denildiğinde bu ona zor gelir. Hz. Peygamber (s.a.s), ömrü boyunca gece gündüz hiç tanımadığı onca insan ve cinlere gidip tebliğ etmekle görevlendirilmişti. Hatta onların âdeti, peygambere düşman olmak, ona eziyet etmek ve onu hafife almaktı. Sonra Hz. Peygamber (s.a.s) bu durumdan yılmamış ve usanmamıştır. Aksine bunların üzerine içinden gelerek ve Allah’a itaat ederek gitmiştir.
İşte bütün bunlar, Hz. Peygamber (s.a.s)’in, Allah’ın kelâmını ortaya koyma hususunda, en büyük sıkıntılara katlanmasını gerektirmiştir. İşte bu sebebten ötürü Cenâb-ı Allah, “Sizden, fetihden önce infâk eden ve savaşanlar, (böyle olmayanlarla) bir değildir” (Hadid, 10) buyurmuştur. Bu imtihanın ve meşakkatin, Hz. Peygamber (s.a.s)’in omuzları üzerinde olduğu herkesin malumudur. O şiddetten ötürü, sahabenin derecesi böylesine büyüyünce, Hz. Peygamber (s.a.s)’in derecesini bir düşün! Hz. Peygamber (s.a.s)’in çektiği meşakkatlerin diğer peygamberlerinkinden daha büyük olduğu sabit olunca, onun fazlının (üstünlüğünün) da,”İbadetlerin en efdali, en meşakkatli olanlarıdır”[Keşfu’l Hafa,1/155] hadis-i şerifinden dolayı, başkalarınınkinden daha fazla olması gerekir.
Dokuzuncu hüccet: Hz. Muhammed (s.a.s)’in dini, dinlerin en üstünüdür.
Binaenaleyh Hz. Peygamber (s.a.s)’in de, peygamberlerin en efdali olması gerekir. Birinci cümlemizin izahı şöyledir: Allah Teâlâ, İslâm dininin diğer dinleri neshettiğini belirtmiştir. Nâsih (nesheden) dinin, Hz. Peygamber (s.a.s)’in, “Kim güzel bir çığır açarsa o yolun ve kıyamete kadar onunla amel edenlerin sevabı onundur”[Müslim,İlim,15] hadisinden dolayı efdal sayılması gerekir.
Bu din daha üstün ve daha sevaplı olunca, bu dinin peygamberinin sevabı, diğer dinlerin peygamberlerininkinden daha çok olur. Binaenaleyh, Hz. Muhammed (s.a.s)’ih diğer peygamberlerden daha efdal olması gerekir.
Onuncu hüccet: Muhammed ümmeti, ümmetlerin en üstünüdür. Bundan dolayı, Hz. Peygamber (s.a.s)’in de, peygamberlerin en üstünü olması gerekir.
Birinci cümlemizin delili, “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz” (Âl-i-lmran, 110) âyetidir.
İkinci cümlemizin delili ise şudur: Bu ümmet Hz. Muhammed (s.a.s)’e tabî oldukları için bu dereceye ulaşmıştır. Nitekim Cenâb-ı Allah,”De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin” (Al-i imran, 31) buyurmuştur. Tabî olanların üstünlüğü, tabî olunanın da üstün olmasını gerektirir. Yine Hz. Muhammed (s.a.s)’in sevabı daha çoktur. Çünkü o hem cinlerin, hem de insanların peygamberidir. Bundan dolayı sevabının da çok olması gerekir. Çünkü uyanlarının çokluğunun, uyulan kimsenin yüceliğinde bir tesiri vardır.
Onbirinci hüccet: Hz. Peygamber (s.a.s) son peygamberdir. Binaenaleyh onun daha efdal olması gerekir. Çünkü daha iyi olanın, derecesi daha aşağı olan ile neshedilmesi aklen hoş karşılanmaz.
Onikinci hüccet: Peygamberlerin bazısının bazısından üstün olması birtakım sebeblere dayanır: Onların doğruluklarına delalet eden ve daha şerefti olmalarını gerektiren mucizelerin çok olmasıdır. Hz. Peygamber (s.a.s)’in mucizeleri üçbinden fazladır.
Bunlar da esas olarak şu kısımlara ayrılır:
a) Güç ve kudretle İlgili olanlar… Az bir yiyecek ve içecekle, çok sayıdaki kimseyi yedirip içirmek gibi…
b) İlimle ilgili olanlar… Gaybtan haber verme ve Kur’an’ın fesahati gibi..
c) Hz. Peygamber (s.a.s)’ın zâtındaki üstün vasıflar.. Nesebinin, Arapların en şerefli bir neseb oluşu ve son derece cesur olması gibi… Nitekim rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s), Hz. Ali’nin Amr İbn Vedd ile savaşından sonra ona, “Ey Ah, kendini nasıl hissettin?” diye sordu. Hz. Ali de, “Kendimi şöyle hissettim: Şayet bütün Medineliler bir tarafta, ben de bir tarafta olsaydım, yine de onlara gücüm yetecek” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s), “Hazırlan. Bu vadiden seninle dövüşebilecek bir genç çıkıyor” dedi. (Bununla kendisini kastetti)… Bu, meşhur bir hadistir.
d) Hz. Peygamber (s.a.s)’in huyu, hilmi. vefası, fesahati ve cömertliği ile ilgili mucizeler… Hadis kitapları bunlarla doludur.
Onüçüncü hüccet: Hz. Peygamber (s.a.s)’in, Hz. Adem ve diğer peygamberler kıyamet günü benim sancağım altında olurlar”(Tirmizi,Menakıb,1(5/587) hadisidir. Bu da, O’nun Hz. Âdem ve bütün ademoğullarından daha üstün olduğunu gösterir. Yine Hz. Peygamber (s.a.s), “Ben, âdemoğullarının efendisiyim fakat bunda övünülecek birşey yok”(Tirmizi, Menâkib, 1 (5/587). ve, ”Ben girmedikçe cennete hiçbir peygamber giremez ve benim ümmetim girmeden de hiçbir ümmet giremeyecektir” buyurmuştur.Enes (r.a), Hz. Peygamber (s.a.s)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “İnsanlar diriltildiği zaman, kabirden ilk çıkacak benim. İnsanlar mahşerde toplandıklarında, onların hatibi benim. Ümidsizliğe düştüklerinde, ben onların müjdecisi olacağım. Liva’ül hamd benim elimdedir. Ben Rabbimin yanında âdemoğullarının en kıymettisiyim. Ama övünmüyorum'(Tirmizi, Menâkib, 1 (5/587).
İbn Abbas’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Sahabeden bir grup oturmuş, karşılıklı konuşuyorlardı. Hz. Peygamberi (s.a.s) de onları duyuyordu. Birisi, “Ne güzel, Allah, Hz. İbrahim’i dostu saymış” dedi. Bir başkası, “Bu, Cenâb-ı Allah’ın Hz. Musa ile bizzat konuşmasından daha şaşırtıcı birşey değil” dedi. Bir diğeri, “Hz. İsâ, Allah’ın kelimesi ve ruhudur”; bir diğeri de, “Allah, Hz. Adem’i seçmiştir” dedi. O sırada, Hz. Peygamber yanlarına çıkarak: “Sözlerinizi ve delillerinizi duydum. Hz. İbrahim Allah’ın halilidir, doğru. Hz. Musa, Allah’ın konuştuğu kimsedir, doğru. İsâ (a.s), rûhullahdır, doğrudur. Allah, Hz. Adem seçmiştir, doğrudur.
Ben de Allah’ın sevgilisi kulum, (Habibullah ‘ım) fakat övünmüyorum. Ben kıyamette livâu’l-hamdin taşıyıcısıyım, fakat Övünmüyorum. Ben kıyamet günü İlk şefaat edecek ve şefaati ilk kabul edilecek olanım, fakat övünmüyorum. Cennet kapısını ilk ben çalacağım, o bana açılacak ve fakir mü’minler yanımda olarak oraya gireceğim, fakat Övünmüyorum. Ben gelmiş geçmiş insanların en şereflisiyim, fakat övünmüyorum” buyurmuştur.
Ondördüncü hüccet: Beyhakinin “Fedâilu’s-Sahâbe’de rivayet ettiğine göre, Ali İbn Talibi uzaktan görünce, Hz. Peygamber (s.a.s), “Bu, Arapların seyyidi, efendisidir” dedi. Bunun üzerine Hz. Aişe, “Arapların efendisi sen değil misin?” deyince, Hz. Peygamber, “Ben, bütün âlemlerin efendisiyim; o ise sadece Arapların…” buyurdu. Bu da, Hz. Peygamber’in, peygamberlerin en üstünü olduğunu gösterir.
Onbeşinci hüccet: Mücahid, İbn Abbas’tan, Hz. Peygamber (s.a.s)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Bana, benden önce hiçkimseye verilmemiş olan beş şey verildi: Bunda övünülecek bir durum yok: Ben, hem beyaza (kırmızı derili), hem de siyah derili insanlara peygamber olarak gönderildim; halbuki benden önceki peygamberler, sadece kendi kavimlerine gönderilmişlerdi. Yeryüzü benim için bir mescid ve tertemiz kılınmıştır. Bir aylık mesafeden, önümdeki düşmanlara korku salmamla yardım olundum. Benden önce hiç kimseye olmadığı halde, ganimetler bana helâl kılınmıştır. Bana şefaat etme izni verildi, ben de bu hakkımı ümmetim için kıyamet gününe erteledim. Binaenaleyh bu şefaâtın, inşaallah, Allah’a hiçbir surette şirk koşmamış olan kimselere ulaşacaktır”(İbn Hanbel,Müsned,2/225)]
Bu hadis, Cenâb-ı Hakk’ın, Hz. Peygamber (s.a.s)’i, burada sayılan faziletlerle başka peygamberlere üstün kıldığı hususunda açık bir delildir.
Onaltıncı hüccet: Muhammed İbn İsa el-Hakîm et-Tirmizi bunu şu şekilde izah etmiştir: Her emirin yapacağı yardım, kendisine tâbi olanların miktarına göredir. Bir beldeye emîr olan o kimsenin yapacağı yardım, o belde halkının miktarına göredir. Doğunun ve batının hükümdarı olan bir kimse, o beldeye emîr olan kimsenin malından daha fazla mal ve tahıla ihtiyaç duyar. İşte tıpkı bunun gibi de bir kavme peygamber olarak gönderilen her peygambere, risalet hususunda yüklendiği vazifeye göre, tevhid hazinelerinden ve marifet cevherlerinden verilir.
Binaenaleyh, yeryüzünün muayyen bir bölgesinde belli bir kavme peygamber olarak gönderilen zâta o yerin durumuna göre manevi, ruhanî hazineler verilir..Yeryüzünün doğusuna, batısına, insanlarına, cinlerine peygamber olarak gönderilen zâta da, mutlaka doğu ve batı halklarının ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir miktarda ilahî bilginin verilmesi gerekir.
Durum böyle olunca, Hz. Muhammed (s.a.s)’in peygamberliğinin diğer peygamberlere nisbeti, bütün doğu ve batının hükümranlığının belli bir beldenin hükümranlığına olan nisbeti gibidir.
Durum böyle olunca, hiç şüphesiz Hz. Peygamber’e kendinden önce hiçbir kimseye verilmemiş olan hikmet ve ilim hazineleri verilmiş olur. Binaenaleyh, Hz. Peygamber (s.a.s) ilim hususunda, hiçbir beşer ferdinin ulaşamadığı bir noktaya ulaşmıştır. Nitekim Hak Teâlâ Hz. Peygamber hakkında, “Kuluna vahyettigini vahyetti” (Necm, 10} buyurmuştur. Hz. Peygamber’e, “Sana, cevâb’i-kelim verilmiştir” diyecek kadar da fesahat verilmiştir.( Müslim, Mesâcid, 7 (1/372). Onun kitabı da, bütün kitaplara şahid; ümmeti de bütün ümmetlerin en hayırlısı olmuştur.
Onyedinci hüccet: Muhammed İbn el-Hakim et-Tirmizi (r.h), en-Nevâdir kitabında,Ebu Hureyre (r.a) Hz. Peygamber (s.a.s)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:”Allah Hz. ibrahim’i dost (halil); Musa’yı sırdaş (neciyy), beni de sevgili (habîb) edinmiştir. Sonra Cenâb-ı Hak, “izzet ve celâlime yemin ederim ki, ben habîbimi, halilime ve sırdaşıma tercih ederim” demiştir.”
Onsekizinci hüccet: Sahihayn’da, Hemmâm İbn Münebbih’in, Ebu Hu-reyre’den rivayetine göre, Hz. Peygamber’in şöyle dediği kaydedilmiştir: “Benim ve benden önceki peygamberlerin misâli bir ev inşa edip, onu çok güzel yapan, tezyin eden ve onu çok mükemmel hale getiren, ancak, evin köşelerinden birisinin köşe taşım koymayı unutan bir kimsenin misâli gibidir… Derken, insanlar bu evi ziyaret etmeye başlarlar; evin yapılışını çok beğenirler. Ama, (o boşluğu görünce) şöyle derler: “Şuraya bir köşe taşı koysaydm da, böylece yapın tamamlanmış olsaydı ya?” Hz.Muhammed, “İşte o köşe taşı benim” dedi.”
Ondokuzuncu hüccet: Allah’u Teâlâ Kur’an’da, peygamberlerine her hitab ettiğinde onlara isimleriyle seslenmiştir. Meselâ “Ey Adem, otur…”(Bakara, 35) “Ona, ey İbrahim diye nida ettik”(Saffat, 104)”Ey Musa, benim ben, senin Rabbin..”(Taha, 11-12) buyurmuştur. Ama, Hz. Peygamber (s.a.s)’e nida ettiğindeyse, “Ey Nebî” (Ahzab, 1) ve, “Ey Resul…” (Maide, 67) diye hitâb etmiştir. Ki bu da, Hz. Peygamber’in üstünlüğünü gösterir. Bu görüşün karşısında olanlar da, şu delilleri ileri sürmüşlerdir:
Birinci delil: Diğer peygamberlerin mucizeleri, Hz. Peygamber’in mucizelerinden daha büyüktür. Meselâ, Hz. Adem (a.s)’e melekler secde etmiştir; halbuki Hz. Muhammed böyle değildir. Yine Hz. İbrahim (a.s), büyük bir ateşe atılmış, bunun üzerine ateş Hz. İbrahim için, rahatlık ve güzel kokulu bir bahçeye dönüşmüştür. Yine Hz. Musa (a.s)’ya büyük mucizeler verilmiştir; halbuki Hz. Muhammed’in mucizeleri böyle değildir. Dâvûd (a.s)’un elinde demir yumuşamış, Süleyman (a.s)’a ise, cinler, insanlar, kuşlar, vahşi hayvanlar ve rüzgârlar musahhar ve âmâde kılınmıştır. Bunların hiçbirisi Hz. Muhammed için söz konusu değildir. Hz. İsa’yı Allah çocuk iken konuşturmuş ve onu ölüleri diriltmeye, anadan doğma körler ile alacalı hastalan iyileştirmeye muktedir kılmıştır ki bunların hiç birisi Hz. Muhammed (s.a.s) için söz konusu değildir.
İkinci delil: Cenâb-ı Hak, Hz. İbrahim’i Kur’an-ı Kerim’de “halîl” diye adlandırarak, “Ve Allah, İbrahim’i dostu edindi” (Nisa, 125) buyurmuş, Hz. Musa hakkında da, “Allah, Musa ile de konuştu” (Nisa, 164); Hz. İsa hakkında da, “Ona ruhumuzdan üfledik…”(Tahrim, 12)buyurmuştur.Bunların hiçbirisini Hz.Muhammed (s.a.s) hakkında söylememiştir.
Üçüncü delil: Hz. Peygamber’in, “Beni, Yunus İbn Metta’ya üstün tutmayın” sözüdür. Yine Hz. Peygamber (s.a.s), “Peygamberler arasında tercihde bulunmayız.”(Buhari,Husumat,1..) buyurmuştur.
Dördüncü delil: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Mescidde, peygamberlerin faziletlerinden söz ediyorduk. Hz. Nuh’u uzun ibadetiyle; Hz. İbrahim’i Allah’ın dostu olmasıyla; Hz. Musa’yı, Allah’ın onunla konuşmasıyla; Hz. İsa’yı ela, Cenâb-ı Hakk’ın onu kendi yanına çekip almasıyla, yüceltmesiyle andık.. Ve, Allah’ın Resulü Hz. Muhammed’in onlardan üstün olduğunu söyledik; çünkü Allah’ın Resulü bütün insanlara peygamber olarak gönderilmiş, bütün günahları affedilmiş ve peygamberlerin sonuncusu olmuştur. Bu sırada Allah’ın Resulü yanımıza gelerek, “Neden bahsediyordunuz?” dedi. Bunun üzerine biz de ona durumu anlatınca. O:”Hiç kimsenin, Yahya İbn Zekeriyyâ’dan daha hayırlı olması düşünülemez.. Çünkü O, hiçbir günah işlememiş, hatta günahı aklından bile geçilmemiştir” buyurmuştur.
Cevap: Hz. Adem (a.s)’e meleklerin secde etmiş olması, Hz. Peygamber (s.a.s)’in, “Hz. Adem ve diğer peygamberler kıyamet günü benim sancağımın alanda olurlar”[Tirmizi,Menakıb,1(5/537)] ve “Adem su ile toprak arası birsey iken ben peygamber idim” hadislerinin de delaletiyle, onun Hz. Peygamber (s.a.s)’den daha efdal olmasını gerektirmez.
Yine Cebrail (a.s)’in Miraç Gecesi Hz. Muhammed (s.a.s)’in burağının özengisini tuttuğu rivayet edilmiştir ki bu.secdeden daha büyük bir saygıyı ifâde eder. Allah’u Teâlâ, bizzat kendisi, Hz. Muhammed (s.a.s)’e salat-ü selâm getirmiş ve melekler ile mü’minlere de salât-ü selam getirmelerini emretmiştir. Bu da meleklerin secdesinden daha üstündür.
Bunun daha üstün oluşunun delilleri şunlardır:
a) Allah Teâlâ meleklere, bir terbiye olarak Hz. Adem’e secde etmelerini emretmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s)’e salat-ü selâm getirmelerini ise, Allah’a yaklaşma vesilesi olsun diye emretmiştir.
b) Meleklerin Hz. Muhammed (s.a.s)’e salat-ü selâmları kıyemete kadar devam edecektir. Hz. Adem’e secdeleri ise bir defa olmuştur.
c) Hz. Adem’e secde etmeyi melekler üstlenmişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.s)’e salat-ü selâm getirmeyi, önce Cenâb-ı Allah kendisi yapmış, sonra da meleklere ve mü’minlere onu emretmiştir.
d) Melekler, Hz. Muhammed (s.a.s)’in nurunun Hz. Âdem’in alnında bulunmasından dolayı, ona secde ile emrolunmuşlardır. Buna göre eğer, “Allah’u Teâlâ, Hz. Adem’e ilim verdiğini belirterek, Adem’e bütün isimleri öğretti.”(Bakara, 31) buyurmuştur. Hz. Muhammed (s.a.s) hakkında ise kitap nedir, imân nedir bilmez idin” (Şûra, 52) ve “Seni şaşırmış bulup da seni doğrultmadı mı? (Duha, 7) buyurmuştur. Hz. Adem’in muallimi Hak Teâlâ’dır. Çünkü, “O (Allah) Âdem’e bütün isimleri öğretti” buyurmuştur. Hz. Muhammed (s.a.s)’in muallimi ise Cebrail (a.s)’dır.
Çünkü Allah Teâlâ, “Ona, muazzam kuvvetlere sahib olan (Cebrail) öğretti” (Necm, 5) buyurmuştur” denilir ise, şöyle cevap verilir: Allah Teâlâ, Hz. Peygamber (s.a.s)’in ilmi hususunda,”(Allah) sana bilmediğin şeyleri öğretti. Allah m üzerindeki lûtf-u inayeti çok büyüktür”‘(Nisa,113) buyurmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s) de, ‘Beni Rabbim terbiye etti ve çok güzel terbiye etti.(Keşfu’l Hafa,1/70;Camiu’s Sağırr,1/14] buyurmuştur.
Yine Cenâb-ı Hak, “Kur’an’ı Rahman (Allah) öğretti” (Rahman, 1) buyurmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s), “(Allah’ım) eşyayı (varlıkların hakikatini) bize olduğu gibi göster” diye dua ederdi. Cenâb-ı Hak O’na “De ki: “Ey Rabbim ilmimi artır”(Tâ-hâ, 114) buyurmuştur. Bu âyet ile, “Ona muazzam kuvvetlere sahib olan (Cebrail) öğretti” (Necm,5)âyetini şu şekilde te’lif edebiliriz: Bu son ayetin ifâde ettiği öğretme telkin ve söyleme yoluyla olan öğretmedir. Esas öğretme ise Cenâb-ı Allah’tandır. Nitekim Allah’u Teâlâ, “De ki: “Sizi ölüm meleği öldürür” (Secde, 11) buyurmuş, daha sonra da,”Ölümü zamanında canlan Allah alır” (Zümer, 42) buyurmuştur.
Eğer: “Nuh, (a.s):”Ben, o mü’minleri kovamam” (Şu’ara, 114) demiştir. Halbuki Allah Teâlâ, Hz. Muhammed (s.a.s) Rabblerine dua edenleri kovma “(Enam. 52) demiştir. Bu da, Hz. Nuh,(a.s)’un daha yumuşak huylu olduğunu gösterir ” denilir ise biz deriz ki: Allah’u Teâlâ: “Gerçekten biz Nuh’u “kendilerine elem verici bir azab gelmezden evvel kavmini uyar” diye, kavmine (peygamber olarak) gönderdik”(Nuh, 1) buyurmuştur. Binaenaleyh Hz. Nuh’un ilk işi azabla korkutma olmuştur. Fakat Hz. Muhammed (s.a.s) hakkında “Seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya, 107) ve,”Andolsun size, sıkıntıya uğramanız kendisine çok ağır gelen, size çok düşkün olan, sizden bir peygamber gelmiştir. O, mü’minlere gerçekten şefkatli ve merhametlidir” (Tevbe, 128) buyurulmuştur.
Hz. Nuh (as), sonunda “Ey Habibim yeryüzünde kâfirlerden hiçbir ev (fert) bırakma” (Nûh. 26) demek durumunda kalmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s)’in son işi ise, “Rabbin seni bir makam-ı Mahmud’a gönderecektir” (İsra, 79) âyetinin ifâde ettiği gibi şefaattir. Diğer mucizeler ise “Delâilü’n-Nübüvve” adlı eserlerde zikredilmiştir.Bu mucizelerin herbirisinin karşılığında, Hz. Muhammed’in daha üstün bir mucizesi bulunduğu bu kitaplarda anlatılmıştır. Tefsirimiz bu anlattıklarımızdan daha fazlasını zikretmeye müsait değildir. Allah en iyisini bilendir.
Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 5/377-388.