Gizli ve Açık Günahı Bırakma Emri
“Günahın açığını da, gizlisini de terkedin. Çünkü günahı irtikab edenler mutlaka kazandıklarının cezasını göreceklerdir”
(En’âm, 120).
Bil ki, Allah Teâlâ, haram kılınan şeyleri iyice anlattığını beyan buyurunca, bunun peşinden, “Günahın açığını da, gizlisini de terkedin…” emriyle haram kılınan şeylerin tamamen terkedilmesi gerektiğini ifade eden beyanını getirmiştir.
Âyette geçen ism (günah) kelimesinden maksat, günahı gerektiren her şeydir. Alimler, günahın açığı ile gizlisinin ne olduğu hususunda şu izahı yapmışlardır:
a) Günahın açığı, alenen zina etmek; gizlisi ise, onu gizlemektir. Bu hususta Dahhâk şunu söylemiştir: Cahiliyye insanları, gizli olduğu sürece zinanın helâl olduğunu söylüyorlardı. İşte bunun üzerine Cenâb-ı Hak, zinanın gizlisini de, aşikâr olanını da haram kılmıştır.
b) Bu yasak haram kılınan her şey hakkındadır. Bu görüş, en doğru olan görüştür. Çünkü genel (umumî) olan bir lafzı, delilsiz olarak sınırlamak (muayyen bir şeye tahsis etmek) caiz değildir.
Daha sonra, şu da ileri sürülmüştür: Bu ifadelerle, “sizin alenen ve gizli olarak yapmış olduğunuz şeyler…” manası kastedilmiştir.. Yine, şu anlamlar da verilmiştir. “Yaptığınız ve niyet ettiğiniz şeyler..” İbnu’l-Enbarî de şöyle der: “Cenâb-ı Hak bu ifadeyle, “Her bakımdan günahı terkedin…” manasını kastetmiştir. Nitekim sen, “Ondan, kati surette hiçbir şey almadığını…” kasdederek, dersin..”
Başkaları da şöyle demektedir: Âyetin manası: “Gizlenmesi ve saklanması sebebiyle bir günahın günah olmaktan çıkmayacağını bildirerek muttak surette günahı yasaklamaktır.” Cenâb-ı Hakk’ın, “Günahın açığım terkedin” ifadesinden muradın, “günaha yeltenmekten nehyetmek..” olduğu da söylenebilir. Allah, daha sonra, kişiyi bu günahı istememeye sevkeden şeyin, insanların korkusu değil de, Allah korkusu olduğunu belirtmek için de, “gizlisini de..” buyurmuştur. Yine başkaları ise, “günahın açığı” ifadesini, uzuvların fiilleri ile; “gizlisini…” ifadesini de, kibir, hased, kendini beğenme ve müslümanlara kötülük düşünmek kabilinden olan kalblerin fiilleri diye tefsir etmişlerdir.
Bu açıklamaya göre bu ifadenin içine, inanç.azim ve karar, tefekkür ve teemmülde bulunmak, zan, temenni ve iyi olan şeyleri tenkit etmek gibi hususlar da girer. İşte bu açıklama ile de, “Fiiliyata dökülmediği sürece, kalblerde bulunan şeylerden dolayı Allah insanları sorumlu tutmaz” diyenlerin görüşünün yanlışlığı ortaya çıkmış olur. Çünkü Cenâb-ı Hak, bu âyetle, günahın her çeşidini yasaklamıştır.
Daha sonra Cenâb-ı Hak, “Çünkü günahı irtikab edenler, kazanmakta oldukları yüzünden cezalandırılacaklardır” buyurmuştur. Iktiraf kelimesinin ne manaya geldiği, daha önce geçmişti. Bu tabirin zahiri, Allah’ın günahkâr kimseyi mutlaka cezalandıracağına delâlet etmektedir.
Ancak ne var ki müslümanlar, günahkâr kimse tevbe edince, Allah’ın onu cezalandırmayacağı hususunda ittifak etmişlerdir. Alimlerimiz, buna ikinci bir şart olarak da şunu ilave etmişlerdir: Allah Teâlâ, günahkârı (tevbe etmeden de) affedebilir ve onu cezalandırmadan vazgeçebilir.
Nitekim Hak Teâlâ, “Şüphesiz ki Allah, kendisine eş koşulmasını bağışlamaz. Ondan başkasını, dileyeceği kimseler için, bağışlar..” (Nisa, 48) buyurmuştur.
Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 10/147-149