Hükümlerin Kaldırılması (Nesih)

 289 Hükümlerin Kaldırılması (Nesih)

Molla Hüsrev

Asıl adı Muhammed b. Feramuz olan Molla Hüsrev (ö. 885/1480) Fatih döneminde yirmi yıl Şeyhülislamlık yapmış, Osmanlı devletinin meşhur ve önemli âlimlerinden biridir. Fıkıh alanında yazdığı Gurerü’l-ahkâm adlı metni ve onun Dürerü’l-hükkâm adlı şerhi, fıkıh usûlü alanında yazdığı Mirkâtü’l-vusûl adlı metni ve onun Mir’âtü’lusûl adlı şerhi özellikle Osmanlı coğrafyasında kabul görmüş ve medreselerde okutulmuştur. Aşağıda bu metin ve şerhten yapılan tercümede metin normal, şerh ise italik yazıyla verilmiştir.

——————-

Nesih, sonradan gelen bir şer’î delilin önceki bir şer’î hükme aykırı bir anlama delalet etmesidir.

Buradaki “şer’î delil” Kur’ân ve sünnette yer alan söz, fiil ve onama türünden olan bütün delilleri içerir. Şer’î delilin, aslî ibaha (serbestlik) yönündeki akli hükme aykırı bir hususa delalet etmesi tanımın dışında kalmıştır… “Sonradan gelen” kaydıyla tahsis (genel anlamın daraltılması) ve istisna tanımın dışında bırakılmıştır…

Nesih aklen mümkündür.

Kulların menfaatleri göz önünde bulundurulmazsa, Yüce Allah âlemlerden müstağni olduğuna göre bu husus açıktır; çünkü Allah dilediğini yapar, istediği şekilde hükmeder ve yaptığından sual olunmaz. Kulların menfaatleri –çoğunluğun görüşüne göre bir (ilahî) lütuf olarak– göz önünde bulundurulursa, bunun sebebi zamanın değişmesiyle kulların menfaatlerinin değişmesinin mümkün olması, biz bilmesek de her şeyden haberdar ve her şeye gücü yeten Allah’ın bunu bilmesidir. (Hasta tedavisinde) mizaç ve zamana göre farklı ilaçların kullanılmasında olduğu gibi bunda da büyük hikmet vardır. Burada (Allah açısından) bir “bedâ” (görüş değiştirme) yoktur. Bu, Allah’ın (insanı) yaşatma ve öldürmesindeki (zamanlama) hikmetine benzer (yani bir insanın yaşamasında fayda varsa Allah onu yaşatır, ölmesinde fayda varsa onu öldürür, ancak bunun hikmeti bizden gizlenmiştir).

Nesih naklen de mümkündür.

Çünkü Hz. Âdem zamanında kızkardeşle evlenmek helaldi… sonra gelen bütün şeriatlarda bu hüküm neshedildi. Bunun gibi, sünnet olmak Hz. İbrahim’in şeriatında caizdi, sonra Hz. Musa’nın şeriatında vacip hükmünü aldı. Yine, iki kızkardeşle aynı anda evli kalmak Hz. Yakub’un şeriatında caizdi, sonra gelen bütün şeriatlarda bu hüküm neshedildi. Eğer ’Bu yeni hükümlerin her biri asli ibahanın (serbestliğin) kaldırılmasıdır’ denilirse, biz şöyle deriz: Buradaki serbestlik şeriata dayanmaktadır. İnsanlar hiç bir zaman başıboş bırakılmamıştır. Peygamberlerin bu fiilleri görüp susmaları onları onama anlamına gelir. Bu sebeple bunlar şer’î hüküm sayılır.

Yahudilerden İseviyye fırkası dışında kalanlar buna karşı çıkmıştır.

Yahudiler neshin mümkün olmadığını söylemiştir. Bir kısmı bunun aklen, bir kısmıysa naklen imkânsız olduğunu iddia etmiştir. Akli imkânsızlığı savunan görüş şu gerekçeye dayanır: Nesih ya ortaya çıkan bir hikmete bağlıdır ya da değildir; eğer bir hikmete bağlıysa bu “bedâ” (görüş değiştirme) anlamına gelir; bir hikmete bağlı değilse bu abestir (anlamsızdır) ve bu durumlardan hiç birinin Allah hakkında düşünülmesi mümkün değildir. Biz deriz ki: Eğer hikmetin ortaya çıkmasıyla onun zamanın yenilenmesine bağlı olarak yenilenmesi kastediliyorsa birinci şıkkı (yani neshin hikmete bağlı olduğunu) seçeriz ve bu durumda “bedâ” söz konusu olmaz; ama kastedilen şey hikmetin bilinmesinin yenilenmesiyse ikinci şıkkı (yani neshin yeni bilinen hikmete bağlı olmadığını) seçeriz ve bu durum abes sayılmaz; çünkü hikmet zaten önceden vardır ve devam etmektedir.

İnceleyin:  Yusuf (a.s.) Kıssası Işığında Görev İsteme Meselesi

Neshin nakli delil sebebiyle imkânsızlığını savunan Yahudiler, şeriatının neshedilmeyeceğini söylediğini Hz. Musa’dan naklederler. Ayrıca onlar Tevrat’ta “Gökler ve yer var oldukça Şabat’ı uygulayın” denildiğini söylerler. Biz deriz ki: Biz bu sözün Hz. Musa’dan sadır olduğunu ve mütevatir olduğunu kabul etmeyiz. Ayrıca Hz. Musa’ya inen Tevrat’ta böyle bir ifadenin bulunduğunu kabul etmeyiz. Onların ellerinde bulunan Tevrat’ta bu ifadenin bulunması hüccet değildir; çünkü bu Tevrat tahrif edilmiştir ve bu yüzden onun nüshaları arasında çelişkiler vardır. Öte yandan, eğer bu doğru olsaydı onlar bu ifadeyi Hz. Peygamber’e karşı hüccet olarak kullanırlardı ve bunu yapmış olsalardı bunun normal şartlarda meşhur olup duyulması gerekirdi; ama onlar böyle bir şey yapmamışlardır…

Nesih gerçekleşmiştir. Ebû Müslim el-Isfahânî bu görüşte değildir. Ancak Ebû Müslim bununla ilk bakışta anlaşılanın dışında bir şey kastetmiştir. Zira neshi inkâr etme görüşü bir Müslümana ait olamaz…

Çünkü ilk bakışta bundan iki şey anlaşılır: Birincisi, “nesih” kelimesinin kullanılmasının reddedilmesidir. Bu, nassa aykırıdır. Yüce Allah: “Biz neshettiğimiz her ayetin…” (el-Bakara 2/106) buyurmaktadır. İkincisi ise önceki şeriatların Hz. Peygamber’in şeriatıyla kaldırıldığını inkâr etmektir. Bu da batıldır. Ebû Müslim’in kastı şudur: Önceki şeriatın geçerlilik süresi sonraki şeriatin gelişine kadardır; çünkü Kur’ân’da Hz. Musa ve Hz. İsa’nın Hz. Muhammed’in şeriatının geleceğini müjdeledikleri ve ortaya çıktığında ona uyulmasını emrettikleri bildirilmiştir; önceki şeriat geçiciyse sonraki şeriatın onu neshetmesine gerek yoktur.

Biz deriz ki: Biz (Hz. Musa ve Hz. İsa’nın verdiği) bu müjde ve emrin onların şeriatlarının geçici olmasını gerektirdiğini kabul etmeyiz; çünkü onların Hz. Muhammed’e uyma yönündeki emirleri Hz. Peygamber’in önceki şeriatları açıklaması, onaması veya kısmi bir değişikliğe uğratması anlamına gelebilir ve bu durumda önceki şeriatların geçici olması gerekmez. Önceki şeriatların mutlak anlamda geçerli ve ebedi oldukları sanılıyordu; bu sebeple, onların değiştirilmesi nesih sayılır. (Önceki şeriatlarla ilgili) bu yorum kabul edilse bile, (Hz. Peygamber’in şeriatında namazda) Kudüs’e yönelme ve (mirasta) anne-babaya vasiyette bulunma hükümleri mutlak olarak konulmuşlardı, sonra bu hükümler kaldırıldı…

İnceleyin:  İcma Hakkında : el-Gazzâlî

Neshi kabul eden hükümler, bir nasla geçici veya ebedi olduğu bildirilmeyen şer’î ve fer’î hükümlerdir…

“Âlem sonradan var olmuştur” gibi akli hükümler ve “Ateş sıcaktır” gibi hissi/duyusal hükümler neshe konu olmaz. İnançla ilgili asli hükümler de neshedilmez… Bir hüküm hakkında “Bu kıyamete kadar geçerlidir” denilirse onun ebedi olduğu bildirilmiş olur… Neshin şartı önceki hükme inanacak kadar bir vaktin geçmesidir, hükmün uygulanmış olması şart değildir.

Nesih Kur’ân ve sünnet hükümleri arasında her şekilde geçerlidir. Şâfiî’ye göre Kur’ân sadece Kur’ân ’daki, sünnet de sadece sünnetteki bir hükmü neshedebilir. İcma ise ne nesheder ne de neshedilir. Kıyas da böyledir.

Nâsih (nesheden) hüküm önceki hükümden daha kolay veya daha zor olabilir.

Nâsih hükmün mensuh hükümden daha kolay olabileceğinde görüş birliği vardır, daha zor olabileceği ise bizim görüşümüzdür; kelamcıların bir kısmı ve Şâfiî bu görüşte değildir. Onlara göre nâsih hüküm mensuh hükümle eşit zorlukta veya ondan daha kolay olmalıdır; çünkü Yüce Allah: “…Biz ondan daha iyisini ya da benzerini getiririz” (Kur’ân 2: 106) buyurmaktadır. Biz deriz ki: Daha zor olan daha iyi olabilir; çünkü onun sevabı daha fazladır. Akli delil olarak şunu söyleriz: Daha zordan daha kolaya geçişte fayda olabileceği gibi, daha kolaydan daha zora geçişte de fayda olabilir. Naklî delilimiz ise şudur: İslam’ın ilk zamanlarında oruç tutabilenler oruç tutmak ve fidye vermek arasında seçim yapabiliyordu, sonra oruç farz kılındı. Bunun gibi, içki ilk başta helaldi sonra bu hüküm neshedildi (ve haram kılındı); haram kılmanın serbest bırakmaktan daha zor olduğunda ise şüphe yoktur.

Mütevâtir bir hüküm haber-i vâhid yoluyla gelen bir nakil sebebiyle neshedilemez, ama meşhur bir nakil sebebiyle neshedilebilir…

Nâsih; tarih, Hz. Peygamber’in açık veya dolaylı şekilde bildirmesi veya sahabenin bildirmesi yoluyla bilinir.

(İki çelişik hükümden hangisinin) nâsih (olduğu) bilinemezse tevakkuf etmek (durmak) gerekir; iki hükümden birini seçmenin caiz olduğunu söylemek doğru değildir.

Neshedilen şey ya tilâvet ve hüküm veya ikisinden biri ya da hükmün vasfıdır…

Molla Hüsrev 1966. Mirâtü’l-usûl fî şerhi Mirkâti’l-vusûl, İstanbul, Ergin Kitabevi-Salah Bilici Kitabevi, s. 368–379.
Çeviren: Mehmet Boynukalın

Bize Yön Veren Metinler,Cilt.2

Derleyen:Alev Alatlı

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir