Zorunluluklara koşulmuş Beşer – Hür olan İnsan
Kaskatı zorunlulukların boyunduruğundan kurtulamamış beşer, hür varlık olan insanın hâlini anlayamaz. Buna karşılık, hür olan insan, zorunluluklara koşulmuş beşerin durumundan haberlidir.
(1)Kültürlerden kimisinin medeniyetleşmek sûretiyle tarih sahnesinde boy göstermesi öncelikle Asyada vukû bulmuştur. Bahsi geçen kültürlerin gelişimine bakıldığında, kesîf toplayıcılık evresinden sürek avcılığı ile ehlîleştirme(42) safhasına onların, yaklaşık M.Ö. Yirmi ile On iki binler arasında geçtikleri tahmin olunuyor. Ancak, gerçekten üretim aşaması anlamına gelen tarım etkinliklerinin başlangıcı M.Ö. Onuncu bindedir.(43)
Bir toplumun geçimini sağlayan hammadde kaynakları ile onu oluşturan bireylerin gerek davranma gerekse iş görme biçimleri ile tarzları, o özgül kültürün yaşama ufkunu, Markscıların öne sürdükleri kadar tek başına olmasa bile, önemli ölçüde(44) belirlerler. Yaşadığı tabîî-coğrafî imkânlar çerçevesi toplumun giyimini kuşamını, hâl hareketini, örfünü âdetini etkiler. Ama aynı zamanda inanç düzeni, hâlleri hareketleri, davranışları, doğayla ilişkiler ile görenekeri tayîn edip biçimler.(45) Kısaca, toplum hayatında tuttuklan yer bakımından maddî ile manevî taraflardan birinin, ötekisi karşısındaki önceliğini yahut üstünlüğünü, Karl Marx ile Markscıların öne sürdüklerinin tersine, nazarî/teorik düzlemde belirlemek mümkün değil. İnsana ve topluma maddeci-positivci bakış açısından yaklaşanlar, onu kalıtsal-evrimsel tabanlı ve fizyolojik işleyişler bütünlüğü şeklinde telâkkî ederler.
(2)İnsan yaradılışça âlemlerin ortak paydası; yaradılışın şâhikasıdır. Allah bunu nitekim, Tebliğinde bizlere şöyle bildirmiştir: “Biz, insanı, elbette, en iyi sûrette(46) yarattık” —Tîn/95 (4). Allah, insana salt temîz, sâf mizâcı(47) —nitekim o, dünyaya günahsız, pirüpâk gelir(48)—, faziletli olmağa ve hakbilirliğe yatkın tabiatı, anlamagücü ile hürlüğü ihsân buyurmuştur. Bu manevî cihetiyle insan meleğin fıtratındandır. Ama melekte bulunmayan bir özellik insanda vardır; o da hür olmaktır.
(3)Doğal, dirimsel ile toplumsal kalıplarından âzâd insan, karşılaştığı şıklar arasında tercihte bulunur. Hazır genetik-fizyolojik şabonlara dayanmaksızın kar- şılaşılan şıklar arasında tercihte bulunma gücü, irâdedir. İrâdenin kendini izhâr edebilirliğine hürlük diyoruz. ‘Hürlüğ’ün hâllere, hareketlere ‘tercüme’si ‘serbestliktir. Maddî-mekanik-dirimsel/biyotik dünyada bir ölçüde serbest, manevî âlemdeyse hür olan tek varlık insandır. Bedenlenmek sûretiyle dünyada yaşamağa koyulan insanın bilkuvve hürlüğü fulleşir, fiile dönüşür.
(4)Aslında théologique—métaphysique bir ilke olan hürlüğün gündelik yaşama düzlemindeki tezâhürü serbestliktir. Hürlüğün kaynağı ve yöneticisi akılken, serbestliğin yönlendiricisi aklıselimdir. Hürlük, ilke olarak iyilik ile kötülük arasında tercihte bulunmaktır.
Aklın, kişiye seslenişi vicdândır. Kişinin genetik-fizyolojik-morfolojik- olmayan, demekki ‘manevî-ruhî içi’ne gönül denir. Akim, gönüldeki hitâbı demek olan vicdânın kendini ‘dışlaştırma gücü’yse, irâdedir. Onun da davranışları biçimlemesiyle eylemler ortaya çıkar. Eylemlerin ortamınaysa, serbestlik diyoruz.
(5)Akıl İlahî buyruk ile talimatları gönülde dillendirir. Aklın, İlahî buyruk ile talimatları gönülde dillendirmesine vicdân demiştik. Akıl, evvelemirde hatırlar. Neyi hatırlar? İnsanın, Allaha, içtiği ilkaslî andını hatırlar. Bu ‘ant’, insanın tercihini hep ‘iyi’den yana kullanmasını şart koşar. Fakat, salt manevî varlıklardan farklı olarak insanın, bir de, fizik-fizyolojik veçhesi vardır ki, ona da beşer demiştik. İşte o beşer taraf, ‘ilkaslî and’ın geretirdiği akıl-vicdân yolunda seyretmesinde —: Sırâtımüstakîm— kişiye pürüzler çıkarır. Akim isteği doğrultusunda —: Hürlük— kişi gönlünde tercihini iyiden yana —: Sâlih niyet— kullanmakla birlikte, davranışlarını o cihette biçimleyecek gücü —: İrâde— kendinde her vakit bulamayıp kötü eylem yönünde karar alabilir —: Serbestlik. Öyleyse, hürlük ile serbestlik hep örtüşmeyebilirler. İkisi arasındaki uyumu ziyâdesiyle bozan, kişinin karşı karşıya kalabildiği doğal ile toplumsal zorlamalar ile dayatmalardır. Meselâ, hastalanma, nefsî-bedenî itkiler ile ihtiyâçların zuhûrunda, maîşeti temîn, esir düşme yahut mahkûm olma gibi durumlarda kişi, serbestliğini yitirmekle birlikte, hür kalmağı sürdürür. Onun niyet ile düşünmelerine dışarıdan müdâhale imkânı yoktur da ondan.
(6)Hem maddî hem de manevî veçhelerinin bulunması, insanı âlemde en sorunlu varlık durumuna sokmaktadır. Hürlük de, insanın böylesine bölünmüş olan varlığında ortaya çıkmaktadır. Maddî etkileşmeler ile işleyişleri denetleyip yönlendirmekle ve beden faaliyetlerini belirleyip yönetmekle yükümlü nefsini nasıl konumlandıracağı sorunu, kişinin kararına kalır. Karar yetkisiyle donanmış ve bunun sorumluluğunu taşıyan ruhun, kişi tekindeki tezâhürü olan akıl, hürdür. Akıldan aldığı buyruklar ile talimatlar doğrultusunda nefs, maddî etkileşmeler ile işleyişleri denetleyip yönlendirir ve beden faaliyetlerini belirleyip yönetirini yoksa onların câzibesine kapılıp boyunduruğunamı girer, sorusu, hürlüğün ana sorunudur. Akıl yoluyla Allah ile nefsin ‘ben’i arasındaki söyleşmeye vicdân muhasebesi diyoruz. Akıl doğruyu, hakîkî olanı bildirmekle birlikte, madde ile bedenin kölesi kesilmiş bir nefs bunu nazârı itibâra almayabilir.
Aklı yahut kişinin ruhunu Eflâtun, iki atın çektiği arabanın sürücüsüne benzetir. Atların ikisi de itâatliyse, mesele yok. Ama ters yönlere saparak koşarlarsa, arabacının başı dertte demektir.(49)
(7)Nefs, akıl tarafından yönlendirildiği oranda kişi hürdür. Aklın sesi, yanî vicdânın isteği, demekki irâdesi doğrultusunda beden faaliyetleri yoluyla dış dünyada etkinlik gösteren nefs, serbesttir. Nefs, kişinin beden faaliyetleri üstündeki etkinliğini yitirdiği ölçüde, genetik—fizyolojik faaliyetler, bünyenin işleyişinde ağırlık kazanırlar. Yaşamayı fizik-kimya—genetik—fizyolojik anlamda yürüten faaliyetlere, dirimbilimci/biyolog olmayan kimseler, içgüdü demişlerlerdir. Nefs, dış dünyada yürütmekle yükümlü olduğu etkinliklerde serbestliği yitirdikçe, onun bıraktığı boşluğu içgüdüler dolduracaklardır. Aklın hür irâdesi verilmiş kararları uygulamaya aktaran nefsin, bedeni serbestçe yönlendirmesiyle eylemler belirir. Nefsin serbestçe yönlendirme kudretinden yoksun beden ise, genetik-fizyolojik faaliyetlerin hükmü altında ‘ devinir’.
Dipnotlar:
41- Bkz EK le.
42-Bkz. EK 2ye.
43-Bkz: “The Times Atlas of World History”, 38.s.
44-Bkz: EK 3e
45-Bkz EK 4e
« TakvîmO: ‘Sûret’, ‘biçim’, ‘kalıp’, ‘tabiat’, ‘mizâc’, ‘bünye’, ‘bakışım’(Symmetrie)
47 Bkz. Rûm/ 30 (30)
48- Kalbleri mühürlü olanlar hâriç —bkz: Bakara/ 2 (7). Kur ’ânda ‘kalbi mühürlü olma’nın, ruhhekimliğindeki karşılığı ruhhastasıdır (Fr psychopathe).
49.Bkz: Eflâtun: “Faidros”, 246.satır.
Ş.Teoman Duralı-Sorun Nedir?,syf;69-71