Ruhî Hadiseler ve Ruhî Kuvvetler
Ruhî hadiseler üç kısımdır: Hissî hadiseler, zihnî hadiseler ve iradî hadiseler. Şimdi bunları birer misal ile açıklayalım:
Büyüklerimizden birine karşı bir kabahat yaptığımız zaman, bundan üzüntü duyarız, utanır ve tasalanırız. Gönlümüzü sıkıntı ve azap kaplar. İyi bir şey yapınca sevinç duyarız. Kezâ elimize kalem ve kâğıdı alıp da, bir konuyu yazmaya başladığımız zaman, kolayca güzel ifade edebilirsek, memnun oluruz; edemezsek sıkılırız. Kaleme aldığımız mevzu, açık ve parlak sûrette zihnimizde yerleşmişse ve onu ifade için kelime ve cümleler kolaylıkla bulunursa, bizde bir sevinç hasıl olur ve bundan dolayı gayret ve şevkimiz artar. Aksi takdirde kalemimiz çekingen, fikrimiz karışık, kalbimiz rahatsız olur. İşte sevinç ve sıkıntı, üzüntü ve neşe, zevk ve keder gibi bizde zaman zaman meydana gelen bu ruhî hadiselere; ‘‘Hissi hadiseler” adı verilir. Bunların her biri, hissedilen bir haldir. Bunları anlayan kuvvete de “Hissî kuvvet” denir. Şu halde hissî kuvvet, içeriden ve dışarıdan bir takım hallerden, ruhun lezzet alması veya acı duyması olmak üzere, hâiz olduğu kaabiliyet (yetenek) demek oluyor. Buna göre muhtaç olduğumuz bir şeye karşı bizde hâsıl olan gönülden meyil, o şeyden duyulan lezzet ve daha sonra ona karşı duyulan düşkünlük, hep bu kuvvet sayesindedir.
Fakat, misalimizi burada bırakmayarak, biraz daha ilerletelim: Kötü bir hareketimizden üzüntü duyunca, ne kadar kötü bir şey yapmış olduğumuzu anlar, başka türlü de yapabileceğimizi takdir eder ve bunun vereceği kötü sonuçları düşünürüz. Bu hareketlerimizi nasıl düzeltebileceğimizi düşünür, araştırırız, özürler bulmaya çalışırız. İşte bizde olan bu “tefekkür” keyfiyetine de ‘‘Zihnî hadiseler” veya sadece “Tefekkür” diyebiliriz. Bu hadisenin bağlı olduğu kuvvet de “Zihin” veya “ Müfekkire ”dir.
Bu düşünceler üzerine yapmış olduğumuz kötülüğü düzeltmeye, bundan böyle bir daha yapmamaya kesin karar veririz ki; buna, “İradî Hadiseler” denir. Zihnî kuvvet demek; tanımak ve anlaşmak kuvvetidir. Tanımak, yalnızca hissetmek değil, belki fark ve temyiz edip ayırmaktır. Fiillerimize tesir eden fâil, bu kuvvet olduğu cihetle, bunun önemi büyüktür. Heveslerimize yenilmemek için, bu kuvveti terbiye etmek, düşünmeye ve yalnız düşünmeye değil, aynı zamanda iyi düşünmeye alışmak, düşünme ve muhakeme etmeyi adet haline getirmek lâzımdır. Zihnî hadiselerden sonra verilen müsbet veya menfi kararın bağlı olduğu kuvvete de“İrade Kuvveti” adı verilir ki, bu, ruhun üçüncü kuvvetidir.
Şimdi bu üç hadiseyi daha güzel anlamak için, aşağıdaki misale de dikkat ediniz:
Bir öğretmen sınıfa giriyor ve talebeye güzel güzel ders anlatıyor. Talebesine maddeten ve manen mutlu olmanın yollarım gayet güzel açıklıyor. Talebenin, bütün dikkati ile öğretmeni dinlemesi gerekirken, içlerinden bazıları sınıfta sükutu bozdular. Aynı zamanda öğretmeni kızdırıp öfkelendirecek şekilde harekette bulundular; öğretmenin şeref ve İtibarım zedelediler. Öğretmen önce öğrencilerin ahlâksızlığını, talebe arasında kendi mevkiinin sarsılacağını, bu yolsuz hareketlere engel olmak için almayı zorunlu gördüğü çeşitli tedbirleri (ceza ile korkutmak yahut mükâfat ve iyilikle vazgeçirmek gibi) zihnen hazırlar. İşte bunlar, fiiller ve zihnî hadiselerdir. Aynı zamanda talebenin öğretmenlerine karşı böyle uygunsuz hareket etmesi, kendisine pek acı tesir etmiş, kendisini kızdırmıştır ki, bunlar hissî keyfiyet ve teessürdür. Şimdi, yolsuz hareketlerinden dolayı, öğretmenin talebeye ceza vermesi gerekirken, onları birer birer çağırıp biraz nasihat ederek affetti. İşte bu da, iradî bir fiildir. Diğer hadiseleri de buna kıyas ediniz.
Ruhî Kuvvetlerin Karşılıklı Tesirleri;
İşte biz, ruhu bu kuvvet ve hadiseler İle anlayabiliriz. Bir de, bu kuvvetlerin yekdiğeri üzerinde karşılıklı tesirleri vardır. Genellikle ahlâk meselesi, bu tesirlerden birine veya bir kaçma tabi olur. Buna göre, ruhumuzun manevi hastalıklardan olamaz. Birinin yöneticisi, içten gelen bir aşk ve imandır. Diğerininki ise paradır. Keza bir edibin, sevinç ve neşe ile kaleme aldığı bir makale ile, neşesiz ve üzüntülü olduğu zamanda ayni konuda yazmış olduğu eser, hiç bir zaman aynı kuvvette değildir.
Bir öğrencinin hissederek ve severek yaptığı vazife ile,sırf bir korku ile yaptığı vazifelerin bir olmaması da, hep his ve duyguların fiillere olan tesiri neticesidir. Yüksek ve temiz hisler, ulvi fiiller meydana getirirler, bu itibarla hissiyatımızı yüce fiiller meydana getirecek şekilde terbiye etmek ve ulvî hisleri kendimize mal etmek, bizim için bir vazifedir. Bir öğretmene eğitimci, her şeyden önce eğitim ve öğretim ile meşgul bulunduğu kimselerin kalbinde, mukaddesâta, (kutsal varlık ve mefhumlara) ve vazifeye karşı ulvi hisler uyandırmaya çalışmalı ve her fırsatta faydalanarak bu hisleri kuvvetlendirmelidir.
Fiillerin Fikirlere Tesiri:
Fiillerin duygu ve hisse tesiri olduğu gibi, fikirlere de tesiri vardır. İnsanın, kendinden ortaya çıkan ve ahlâkı olmayan fiillere karşı, gerek insanlar ve Hâlık huzurunda, gerekse kendi fikir ve vicdanı önünde berâet kazanmak arzusuyla daima bir takım kendince makbul ve makul özürler araştırması, hareketlerini her ne şekilde olursa olsun -hakka uygun göstermeye çalışması, yaratılışı ve tabiatı icâbıdır. İnsan yapmış olduğu gayrı ahlâkı işlerde kendisini mazur göstermek için sebepler araştırıp durur. Bir insanın kendinden çıkan kötü fiilleri doğru göstermek için bazı garip nazariyeler ve bâtıl kıyaslar tertiplemesi, şüphe yok ki sonunda fikir ve muhakemede bozukluk doğurur, hatta haram olan şeyleri helâl itikad ettirecek derecelere kadar varır. Yasaklanan şeylere alışmış olan birçok kimselerin bu hareketlerini mâzur göstermeye çalışmaları, insanların daima âdet edindikleri şeylere uygun gelen fikir ve telkinleri daha çabuk kabul etmeleri de bunun en açık delillerindendir. Bizzat yapmak ve uygulamak suretiyle güzel görünen nazariyelerin, hafıza ve zihinde daha sağlam ve devamlı olarak kalması da bundan değil midir? Binaenaleyh fikir ve muhakememizin temiz ve doğru kalabilmesi için,fiil ve hareketlerimizin iyi, hak ve hayır olmasına pek çok dikkat etmek, daima hayır ve hakka uygun şekilde hareket etmek, ahlakî ve dini emirlerin çizdiği sınırlara tecâvüz etmemek lâzımdır. Tâ ki, sonunda yanlış düşüncelere saplanarak kendimizi dalâlete şevketmiş olmayalım.
Fikirlerin Fiillere Tesiri:
Fiillerin fikirlere tesiri olduğu gibi, fikirlerin de fiillere tesiri vardır. Çünkü insanlardan meydana gelen ihtiyari fiiller, aklî muhakemelerin bir neticesidir. İyi düşünülürse iyi, kötü düşünülürse kötü karar verilir ve tabii o şekilde de hareket olunur, bu esasa göre, fikir ve muhakemede hasıl olacak kemalâtın (Olgunluğun) fiil ve hareketlere de tesir edeceğinden şüphe yoktur. İlmi inceleme ve araştırma merakının insanları bir takım yanlış ve sakat alışkanlıklardan kurtarması da, hep bu esas ile ilgilidir, şu halde iyi karar vermek ve iyi hareket edebilmek için, iyi ve sağlam düşünmek, herhangi bir meselede zihni bu şekilde terbiye etmek, kötü düşüncelere meydan vermemek lazımdır Ayni zamanda insanda fikir ve muhakeme ne derece gelişip olgunlaşırsa, “Allah sevgisi, Allah korkusu ve vazife aşkı” da o nisbette artar. Bu ise faziletlerin esas, ve kaynağıdır.
Duygu ve His’lerin Fikirlere tesiri:
Fikirlerin duygu ve hislere tesiri olduğu gibi, duygu ve hissin de, fikirlere tesiri vardır. Çünkü insanın fikirleri, çoğu zaman his ve duyguların tesiri altın, dadır. Üzüntüler ve darılmalar, bilhassa heves ve arzular, insanı yanlış düşündürür. Pek çok sevdiğimiz bir insandaki kötülükleri, iyi şeyler şeklinde görmemiz, his ve duyguların fikirler üzerindeki tesiri neticesidir. Bir annenin; kötülükler içinde büyümüş ve yapmış olduğu kötülükler ile övünen şerir ve câni evlâdını, her türlü lekelerden uzak görmesi, his ve duygularının fikirleri üzerindeki tesirinden ileri gelir. Çok sevdiğimiz arkadaşlarımız hakkındaki düşüncelerimiz de böyledir. O halde iyi ve makbul hislerin, sağlıklı düşünceler, reddolunanların ise, hasta ve yanlış düşünceler meydana getireceğinden şüphe yoktur. Şu halde, dini ve milli yüce hissiyât ve duyguların mevcud ve pâyidar olduğu bir memleket fertlerinde dini ve vatanı koruma, hak ve özgürlüğü savunma fikri de, doğru sağlam ve kuvvetli bir şekilde mevcuttur. Bu hislerden uzak olan memleket fertleri için öyle bir fikir mevcut olamayacağı cihetle, onlar için din, vatan, milliyet, özgürlük, vazife ve hak gibi şeyler o kadar önemli olamaz.
Fikirlerin His ve Duygulara Tesiri:
His ve duygular fikirlere tesir ettiği gibi, fikirler de his ve duygulara tesir eder. Fikirdeki yanlışlıktan, doğruluktan, his de etkilenir. Bunun içindir ki, bilgisizlik veya gaflet sebebi ile sevdiğimiz bir şeyin kötülüğünü düşünüp muhakeme ederek anladığımız zaman, o şeye karşı hissimiz derhal değişir. Ona karşı beslemiş olduğumuz rağbet ve sevgiyi kaybederiz. Keza, tavır ve hareketinden, çehre ve simasından hoşlandığımız bir adamın, insani meziyetlerine, kalbî güzelliklerine ve ilmi dirâyetiyle iyi amellerine vâkıf oldukça, onun hak-kındaki hissimiz derhal değişir, o zâta karşı bir sevgi ve muhabbet duymaya başlarız. Bunların sebebi ise, hiş şüphesiz, bilgi ve tanıma, fikir ve muhakeme bakımından meydana gelen değişikliklerin, kalbimizdeki his ve duyguları da değiştirmiş olmasıdır. O halde, fikir, düşünce ve muhakemede meydana gelecek olgunluk ve kemal, hissimiz üzerinde tesir etmesi bakımından çok önemlidir.(1)
(1)Hiç bir ahlâki mesele yoktur ki; bu tesirlerin dışında kalsın, Şu kadar ki, bazı meselede yalnız bir kuvvetin tesiri mevcut olduğu halde, bazı meselelerde birkaç kuvvetin birbiriyle tesiri bulunur. Bunun için karşılaştığımız ahlâki meselelerdeki keyfiyetin başlangıcı ile neticesi ruhî kuvvetlerden hangisi ile ilgilidir? önce bunları düşünmek, sonra, başlangıç ile sonu arasındaki ruhî kuvvetlerin safhalarını araştırmak gerekir. Meselâ, “bir askerin savaş meydanında her türlü fedakârlığı yapması hangi kuvvetin tesiri iledir.” Bu meselede askerlerin fedâkârlığı bir iştir; fakat bu işi, ancak vatan sevgisinin gereklerinden olmasına binaen, meselenin “hissin fiile tesiridir.” demekten ibaret olur…
Ahmet Hamdi Akseki – Ahlak İlmi ve İslam Ahlakı(nur yay.)