Mustafa İslamoğlu’nun Oruç Kefaretini İnkara Cevap
Soru: 2005 yılı Ramazan ayında hamile olduğum için oruç tutamadım. 2006 yılı Ramazan ayında emzirdiğim için yarısını tutabildim. Bu yıl tekrar hamile olduğum için yine oruç tutamıyorum. Tutamadığım bu oruçlar için sadece kaza orucu tutmam mı gerekir? Yoksa hem kefaretini ödeyip hem kazasını mı tutmalıyım? Kefaret ödemem gerekiyorsa nasıl ödemeliyim?
Mustafa İslamoğlu:
1. Oruç keffareti konusunda üç görüş vardır:
a) İmam Ebu Hanife ve İmam Malik’in başını çektiği görüş: Ramazan’da kasten yiyip içene, ihlal ettiği gün artı 60 gün keffaret orucu tutmayı yükler. Bu iki imam içtihatlarına delil olarak Ebu Hüreyre’den nakledilen bir hadisi getirirler (Buhari Savm 30, Hibe 13, Keffarat 2–4; Müslim, Sıyam 81, h.n. 154).
b) İmam Şafii ve İbn Hanbelî’n görüşleri: Ramazan’da kasten yiyip içene keffaret gerekmez, sadece cinsel münasebetle orucu bozana gerekir. Delilleri yukarıdaki hadistir.
c) Bu hadisin zıhar keffaretiyle ilgili olduğu görüşü ki. Bu durumda her ikisi için de keffaret gerekmez. Nasıl ki bir mümin namazı kasten terk ettiğinde keffaret gerekmeyip kaza ediyorsa, o da kaza eder. Tabi ki tevbe de eder. Zira kasten farzı terk etmek haramdır ve günahtır. Bu çağımız müçtehitlerinden Tabiin âlimlerinden bir bölüm ve çağımız müçtehitlerinden Musa Carullah’ın ve ona katılanların görüşüdür.
DELİLİN DEĞERLENDİRİLMESİ: Bu hadisi İmam Ahmed, Buharı, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbn Mace rivayet etmişlerdir. Sahihtir. Fakat hadis Ramazan’da kestin cinsel münasebetle orucunu bozan bir sahabiden söz etmektedir. Yeme içmeden değil. Hadise göre bunun keffareti de:
1) Bir köle azad etmek,
2)Ona gücü yetmezse iki ay aralıksız oruç tutmak,
3) Ona da gücü yetmezse altmış yoksulu doyurmaktır.
İÇTİHADIN USUL AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ: Bu ictihad bizzat Hanefi ve maliki usullerine göre problemlidir. Zira bu mezheplerde keffaret ve hudud alanlarında kıyasla hükmü genişletmek caiz değildir. Ama burada hüküm kıyasla genişletilmiş, cinsel münasebetle ilgili bir yasağa kasten yeme içme de dahil edilmiştir.
DELİLİN KUR’AN’A ARZI: Bu hadisi Kur’an’a arz ettiğimizde, ilişki kurabileceğimiz Mücadile suresinin 2–4. ayetleri olduğunu görürüz. Hadisteki keffaret kısmı aynen bu ayetlerde de yer alır. Fakat bu ayetler doğrudan kasten orucu bozmayla ilgili değil Zıhar yapan bir adamın (karısını “sen bana anam gibisin” diyerek boşayan) bu yemininden dönüş keffaretidir. Biz hadisin zıharla ilgisi olup olmayacağını araştırırken, aynı hadisin Ahmed b. Hanbelî’n naklettiği versiyonunda olayın arka planını da bulmaktayız. Sebeb-i vüruduyla nakledilen hadisten öğreniyoruz ki, aslında bu hadis zıhar yapan Seleme b. Sahrul-Ensari ile ilgilidir.
NETİCE: Delilin değerlendirilmesi neticesinde üçüncü görüş isabetli görünmektedir. Zira delil bunu desteklemektedir.
SİZE GELİNCE
Sizin durumunuz bunların hiçbiriyle alakalı değildir. Zira siz mazeretlisiniz. Hamileliğiniz ve loğusalığınız süresince tutamadığınız oruçları GÜNÜNE GÜN KAZA EDERSİNİZ.
Peki, ilave bir yükümlülük de var mı?
Bakara suresinin ve ‘alellezine yutikunehu ibaresinin anlamı bir türlü doğru verilememiştir. Bu ayetin bu ibaresi bu fakiri de çok yormuştur. Sonunda yutikunehu’daki zamirin hemen öncesine gittiğine gönlüm kesin olarak yatışmıştır. Bu durumda mana “(Kazaya kalmış oruçlarını) tutmaya gücü yetenlere de fidye vermeleri gerekir”. Bu durumda siz keffaret değil ama, eğer gücünüz yetiyorsa kaza artı fidye ödemeniz, yani her günlük kazanız için bir fakiri doyurmanız veya bir fıtır sadakası vermeniz gerekir. Vallahu a’lem bissavab. Ve iluyhi’l-merciu ve’l-me’ab. (1)
Eleştiri:
1-Hadisler Zıhar ile İlgili Değil Oruç Keffaretiyle İlgilidir:
İlgili hadisleri kitaplarında nakleden Hafızlar hadisi Ramazanda oruçlu iken hanımıyla cinsel ilişkiye giren kişinin kefareti başlığıyla nakletmiştir..Hem hadisçiler, hem fakihler bu hadislerin Ramazan orucuyla ilgili olduğunda hemfikirdir..Zaten hadis metninde de bu husus açıkça geçmektedir..Bir örnek:
Ebu Hureyre bildiriyor: Adamın biri Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi vesellem) geldi ve: “Ben helak oldum!” dedi. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): “Seni helak eden net-” diye sorunca, adam: “Ramazan ayında oruçlu iken hanımımla birlikte oldum” dedi… (2) Bu yüzden İslamoğlu’nunilgli hadislerin metnine, hadisçilerin ve fakihlerin değerlendirmesine bakmadan hadislerin zıhar keffaretiyle ilgili olduğunu söylemesinin hiç bir delili yoktur:
Oruç Kefaretiyle İlişkili Hadis Başkadır Zıhar ile İlgili Hadis Başkadır
Müellif der ki: Ebu Hüreyre (r.a.) hadisi oruçlu iken zevcesiyle bile bile ilişkide bulunan kimseye keffâretin vâcib olduğunu açıkça göstermektedir.Söz konusu ilişkinin gündüz vakti olduğunu hadisteki “oruçlu iken” ifadesi göstermektedir. Zira oruç ancak gündüz tutulur. Bu olay zıhâr [3] yapan kocanın Ramazân’da zevcesi ile ilişkiye girmesinden farklıdır. Çünkü karısına zıhâr yapan kimsenin onunla ilişkiye girmesi gece olmuştur. Zıhâr olayı Ebu Dâvûd’un Sünen’inde talak bölümünde şu şekilde yer almaktadır: Ramazan günü zevcemle ilişkiye girmeyeyim diye geçici olarak ona zıhârda bulunmuştum. Bir gece evde hizmetimi görürken vücudundan bir kısmı açıldı. Kendimi tutamadım ve üzerine çullandım (Ebu Dâvûd, “Talâk”, 17). Ebu Dâvûd bu haber hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır. Onun Ebu Hüreyre (r.a.) hadisinin sonundaki “Bu hurmayı al, sen ve ailen yiyin” şeklindeki rivayetine gelince, bunun cevabı noktasında Zührî şöyle demiştir: Bu ona mahsus bir ruhsattı. Bugün bir erkek böyle bir davranışta bulunsa keffâretten başka çaresi yoktur. Ebu Dâvûd hadisin isnadı hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır. Fethu’l-Kadîr’de şöyle denir: Ulemanın çoğunluğunun yaklaşımı, Zührî’nin görüşü üzeredir (Îbnü’l-Hümam, Fethu’l-Kadir, II, 265).(3)
Ebu Davud’da ki hadis metin olarak ta Keffaret orucuyla ilgili hadislere benzemez:
Ebu Davud, Talak;
2213:...İbnü’l-Ala el-Beyazî dedi ki: Ben kadınlarla kimsenin gücünün yetmeyeceği kadar (çok) temasta bulunabilen (şehvetli) bir adamdım. Ramazan ayı girince bana zarar gelecek bir şekilde karıma yaklaşmaktan ve nihayet (o şekilde) sabahlamaktan korktum da Ramazan ayı çıkıncaya kadar karımdan ziharda bulundum. Bir gece bana hizmet edip dururken birdenbire, vücudunun bir kısmı açılıverdi. (Bunun üzerine) ona yaklaşmaktan kendimi alıkoyamadım. Sabah olunca çıktım kavmime (uğradım) ve olayı onlara anlattım ve;
Haydi Resulullah (s.a.)’a gidelim, dedim;
Hayır vallahi olmaz, dediler. Bunun üzerine Peygamber’e (s.a.) varıp durumu anlattım;
“Sen mi bu işi yaptın ey Seleme?” buyurdu. Ben de iki defa;
Bunu ben yaptım ya Resulullah, dedim (ve şunları ilave ettim), ve ben Allah’ın emrine sabrederim benim hakkımda Allah’ın sana bildirdiği şekilde hüküm ver. diyerek sözlerimi bitirdim. (Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de);
“Bir köle azat et” buyurdu. Ben de;
Seni hak ile gönderen zata yemin ederim ki (şu nefsimden ) başka bir köleyi azat etmeye gücüm yetmez, dedim ve boynumun üzerine vurdum. (Bunun üzerine);
“İki ay üst üste oruç tut” buyurdu (ben de) dedi(m ki);
Benim şu başıma gelen ancak oruç yüzünden geldi. (Bunun üzerine)
“(Öyleyse) altmış fakire bir vesk hurma yedir” buyurdu. Ben de;
Seni hak ile gönderen için (elimizde) hiç yiyecek yoktur, dedim. Bunun üzerine;
“Sen Züreyk oğullarının sadakasını toplayan memura git o da sadakayı sana versin sen de yoksullara 60 vesk hurma ver ve kalanını da ailenle birlikte ye” buyurdu. Bunun üzerine kavmime döndüm ve onlara;
Sizin yanınızda darlık ve kötü düşünce(ler)le karşılaşmışken Peygamber (s.a.)’in yanında genişlik ve güzel düşünce(ler) buldum. Sizin sadakalarınızın bana verilmesini emretti” dedim.
(Bu hadise) İbn el-Ala (şu sözleri) ilave etti;
“İbn İdris, Beyade’nin Züreyk oğullarından bir kol olduğunu söyledi.”
[İbn Mâce, talak 25; Tirmizî, talak 20; Ahmed b. Hanbel, VI, 411; Darimî, talak 9. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/431-433.]
2. Hanefi usulüne göre problemlilik iddiası:
Mustafa İslamoğlu: Bu ictihad bizzat Hanefi ve maliki usullerine göre problemlidir. Zira bu mezheplerde keffaret ve hudud alanlarında kıyasla hükmü genişletmek caiz değildir.
Cevap:
2488. Hz. Aişe (r.anhâ)’nın nakline göre adamın biri Resulullah (s.a.v.)’e geldi “Yâ Resulullah (s.a.v.)! Ben yandım” dedi. Resulullah (s.a.v.) ona nesi olduğunu sorunca, adam “Ramazan günü orucumu bozdum” dedi. Sonra orada oturmaya devam etti. Derken Resulullah (s.a.v.)’e bir arak dolusu hurma getirildi, Resulullah (s.a.v.) de o adama bunu vererek yoksullara sadaka vermesini emretti.
Bu haberi Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ’sında (II, 211) sahih bir isnâdla rivâyet etmiştir. (İbnü’t-Türkmânî, el-Cevherü’n-Naki, I, 305).
2489. Ali b. Abdullah b. Mübeşşir’in Ahmed b. Sinan → Yezîd b. Harun → Ebu Ma‘şer → Muhammed b. Ka‘b el-Kurazî isnadıyla nakline göre Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle anlatmıştır: Adamın biri Ramazân’da yedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), kendisine bir köle âzâd etmesini veya iki ay oruç tutmasını ya da altmış fakiri doyurmasını emretti.
Haberi Dârekutnî, Sünen’inde (1,243) rivayet etmiştir.
2490. Mücâhid’in Ebu Hüreyre (r.a.)’den nakline göre Resûlullâh (s.a.v.) Ramazan günü orucunu bozan kimseye zıhâr keffâretinin aynısını emretmiştir.
Hadisi Dârekutnî Sünen’inde (II, 190) rivayet etmiş ve şöyle değerlendirmiştir: Mahfuz olanı, hadisin Huşeym → İsmail b. Salim → Mücâhid isnadıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)’den mürsel olarak rivayet edildiğidir (Zeylaî, Nasbu’r-râye, 1,443)….Şu halde kaza etme emri, sahih isnâdlarla sabittir. Hadis cinsel ilişki hakkında vârid olmuştur. Bazı hadislerde soru “iftâr, Ramazân’da orucu bozma” kelimesi ile vârid olmuştur. Nitekim metinde yer alan ikinci hadiste (2488 nolu hadis) durum böyledir. Bu, her ne kadar özel bir olay ise de bununla genelleme yapılamaz.Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) o kişinin orucunu ne yapıp da bozduğunu araştırmadığına ve keffâreti emrettiğine göre, keffâretin sadece cinsel ilişkiye mahsus olmaksızın orucu bozan üç şeyden herhangi birisine taalluk ettiği sabit olur. Mutat olmayan ve orucu bozan şey ise, ulemanın icmâı ile hükümden istisna edilmiştir. el-Cevherü’n-Naki’de şu açıklama yer alır: İbn bnt. Nuaym’ın Nevâdirü’l-Fukahâ isimli eserinde şöyle denilir: Ulema -İmam-ı Şâfiî (r.a.) hariç- Ramazan günü mazereti yokken kasten yiyen veya içen kimseye kaza ve keffâret gerektiği noktasında icma etmişlerdir. İmam-ı Şâfiî (r.a.) ise böyle bir kimseye keffâret gerekmez demiştir. Kasten yiyip içmek Ramazan ayına hürmetsizlik açısından tıpkı cinsel ilişkide bulunmak gibidir. Ancak İmam-ı Şâfiî (r.a.) keffâreti sadece kadınlarla ferç yoluyla cinsel ilişkiye girmekle kısıtlamamış, aksine hayvanlarla ilişki kurma ve arkadan ilişkiye girmede de keffâret gerektiğini söylemiştir.
Yine aynı eserde yukarıda metinde zikredilen Hz. Aişe (r.anhâ) hadisinakledildikten sonra şu satırlar yer almaktadır: Hz. Peygamber(s.a.v.) o kişiye orucunu neyle bozduğunu sormamıştır. İmam-ı Şâfiî (r.a.) şöyle der: İnsanların durumları açısından ayrıntıya girmemek o konuda söylenecek sözün genellik ifade ettiği şeklinde değerlendirilir (İbnü’t-Türkmânî, el-Cevherü’n-Naki, I, 305). Metinde yer alan üçüncü hadis (2489 nolu hadis),yiyerek orucu bozmada keffâretin gerekli olduğunu açıkça göstermektedir. Dârekutnî’nin hadisi rivayet ettikten sonraki ifadesine gelelim: Hadisin senedinde yer alan Ebu Ma‘şer’in adı Nuceyh olup, güçlü değildir (Dârekutnî, Sünen, I, 243). Bu iddiaya Ebu Ma’şer mutlak olarak zayıf değildir, hakkında ihtilaf edilmiştir diye cevâb veririz. Tehzîbü’t-Tehzîb’de şöyle denilmektedir: Ebu Zür’a ed-Dımeşkî’nin nakline göre Nu‘aym şöyle demiştir:
Ebu Maşer akıllı ve hadis hafızı bir kimse idi. Yezîd b. Harun ise şöyle anlatmıştır: Ebu Cüz’ Nasr b. Tarîf’ten duydum şöyle diyordu: Ebu Ma’şer, yerde ve göktekilerin en yalancısıdır. Yezîd “Yüce Allah Ebu Cüz’ü alçaltmış, Ebu Ma‘şer’î yüceltmiştir” demiştir. Aynı eserde Ali b. el-Medînî’nin “Ebû’Ma’şer zayıftı. Muhammed b. Kays vasıtasıyla Muhammed b. Ka‘b’dan kabul edilebilir hadisler rivayet etmiştir. O, Nafi ve el-Makbûrî’den münker hadisler naklediyordu. Amr b. el-Fellas da buna benzer şeyler söylemiştir. Amr ilaveten Nafi ile birlikte Hişam b. Urve ve İbnü’l- Münkedir de bulunmaktadır dedikten sonra onun hadisi yazılmaz demiştir (İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, X, 420,421). Buradan ortaya çıkıyor ki Ebu Ma‘şer ihtilaflıdır. İhtilafın ise herhangi bir sakıncası yoktur. Onun bu hadisi Dârekutnî’de Muhammed b. Ka‘b’dan nakledilmiştir. Muhammed, İbnü’l-Medînî ve Amr b. el-Fellas’ın nazarında hadisi delil olarak kullanılabilir bir râvîdir. Bu inceliği anlamakta fayda vardır. Böylece Ramazan günü orucu bozan her türlü fiilin bile bile yapılması neticesinde naklen ve aklen keffâret vâcib olmaktadır. Bunun bile bile yapıldığını, soruyu soran kimsenin “mahvoldum” ifadesi göstermektedir. Zira bu söz fiil yanılma durumunda işlendiğinde söylenmez. Ancak azim ve kararlılık hâlinde yapılmışsa söylenir. Öte yandan ed-Dirâye’de şöyle denilmektedir: “Müteammiden, kasten, bile, bile” kelimesine gelince, bunu Dârekutnî el-İlel’inde Saîd b. el-Müseyyeb’den mürsel olarak şöyle nakletmiştir: Adamın biri Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelerek “Yâ Resulullah (s.a.v.)! Ramazân’da kasten orucu bozdum” demiştir (İbn Hacer, ed-Dirâye, s. 175).(3)
3. Kuran’a Arz Meselesi:
Mustafa İslamoğlu:
DELİLİN KUR’AN’A ARZI: Bu hadisi Kur’an’a arz ettiğimizde, ilişki kurabileceğimiz Mücadile suresinin 2–4. ayetleri olduğunu görürüz. Hadisteki keffaret kısmı aynen bu ayetlerde de yer alır. Fakat bu ayetler doğrudan kasten orucu bozmayla ilgili değil Zıhar yapan bir adamın (karısını “sen bana anam gibisin” diyerek boşayan) bu yemininden dönüş keffaretidir.
Cevap:
1-Kuran’a arz meselesi subjektif yapısıyla mealcinin elinde meseleyle ilgisiz, keyfi ve genelde sünnet karşıtı bir silah yerine kullanılmakta, hadisleri inkar etmede başvurulan riyakar bir maskeye dönüşebilmektedir..Mealcilerin biz Ehl-i Sünnete Kuran’da detayı bulunmayan meselede hadislerle amel hususunda, yönelttiği temel eleştirilerden biri “Allah, bu meseleyi Kuran’da unuttu mu ki ekliyorsunuz?” şeklindedir. Bu mantık sahibine ‘Allah unuttu mu da -haşa- lohusa ve hamile, emzikli kadına oruç tutmama ruhsatı veriyorsunuz’ diye iade edilebilir..Bizim açımızdan mesele gayet açıktır..Bunu mealcilerin çelişkileri noktasında hatırlatmak istedim..
2-“Hamileliğiniz ve loğusalığınız süresince tutamadığınız oruçları GÜNÜNE GÜN KAZA EDERSİNİZ.” Cümlesi Kuran’a arz edildiğinde bu ruhsatı doğrulayacak doğrudan bir nas bulunamaz..Zira Kuran’ın istisna ettiği 2 gruptur; hastalar ve yolcular:
Ramazan ayı, ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun;hasta veya yolculukta olan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. Bu kolaylıkları, sayıyı tamamlamanız ve size yol gösterdiğine karşılık O’nu ululamanız için meşru kılmıştır; ola ki şükredersiniz.(Bakara 185) Lohusa kadın, hamile hele de emzikli kadın hasta konumunda değerlendirilemez. (4)
İslamoğlu’nun bozuk fetvalarından birine göre adetli kadının oruç tutması meşru idi:
http://www.mustafaislamoglu.com/HD472_adetlinin-orucu.html
Bunun eleştirisi için bzk:
http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/07/nebinin-haram-koyma-yetkisi-3-bir-ozur.html
Özetlersek: İslamoğluna göre adetli kadın gibi lohusa kadının da isterse oruç tutmasında hiç bir engel yoktur..Bunu adetlinin hasta konumunda olmasıyla temellendiriyor..Peki hamile kadın için Kuran’da doğrudan bir ruhsat bulabilecek mi? Hamile de hasta olarak değerlendirilecek ? Ya emzikli kadın?
Bunlar için mealciler ancak dolaylı delillerle ve bağlayıcılığı olmayan yorumlarla ruhsat çıkarılabilir:
Hamile ve emzikli kadınların özel durumunu anlatan ayetler şöyledir:
“Sizleri bir tek candan yaratan odur. Eşini de ondan yarattı ki biri diğerinin yanında rahat etsin. Erkek onu sarınca hafif bir yük yüklenir. Onunla gezip dolaşır. Yükü ağırlaşınca ikisi de Rableri olan Allah’a yalvarır: “Bize iyi bir evlat verirsen, sana çok teşekkür edeceğiz derler.” (A’râf, 7/189)
“Biz insana, ana ve babasına karşı görev yükledik; anası onu, üst üste gelen güçlüklerle taşımıştır. Sütten kesilmesi iki yıl içindedir…” (Lokman, 31/14)
“Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyen içindir. Onların marufa uygun yiyecek ve giyeceği, çocuğun babasına aittir. Kimseye gücünün üstünde yük yüklenmez. Hiçbir anne, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın…” (Bakara, 2/233)
İlk iki âyette hamilelerin ve emzikli kadınların çektiği sıkıntılar anlatılmış, üçüncü âyette de kimseye gücünün üstünde yük yüklenmeyeceği ifade edilerek şu emir verilmiştir:
“Hiçbir anne, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın.”…(5)
Halbuki hadiste hiç bir kuşkuya mahal bırakmayan bir delil vardır. Resulullah şöyle demiştir:
“Allah Teâlâ yolcudan namazın yarısını, hamile ve emzikli kadından da orucu kaldırmıştır.” (Tirmizi, Savm, 21; İbn Mace, Siyam, 12; Nesâî, Siyam, 51.) (5) Hamileyi, lohusayı, emzikliyi, hasta kadın statüsüne almak, ‘güçlük istemez’den, ‘zorlanacağımız yükü bize taşıtma’dan gitmek isabet ihtimali güç tevillerdir. Gidiş yolu geçersizdir..Hadis-i Şerifler bu hususları açıklığa kavuşturduğundan bizim açımızdan problem yoktur..Mealciliğin ne kadar “zor ve kıvırmalı zanaat” olduğunu ifade etme adına bu meseleye değindim..
***
(1) http://www.mustafaislamoglu.com/HD308_oruc-keffareti.html
(2) http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2015/07/ramazan-orucu-bozmann-keffaret-ve-kazay.html
(3) http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2015/07/ramazan-gunu-oruca-basladktan-sonra.html
(4) http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-723.html
İslamoğlunun hayızlıyı hasta statüsünde değerlendirmesi için bkz:
http://www.mustafaislamoglu.com/HD472_adetlinin-orucu.html
(5) http://www.fetva.net/yazili-fetvalar/hamileler-ve-emziren-anneler-ramazanda-oruc-tutmali-midirlar.html