Uyarış
Gözleri korkuyla büyümüş bir kavmi, bir halkı uyarmak demek, bir bakıma onun korkusunu arttırmak demektir. Evet, korkudan kurtarmak için korkuyu arttırmak. Daha doğrusu, korkuyu değiştirmek. Bir bakıma daha şiddetli bir korkuyla değiştirmek. Ama bu yeni korkunun yanında, bitişiğinde bir sevgi duruyor. Öbür korkunun yanındaysa inkâr. Bu iki korku arasında soylulukla soysuzluk arasındaki fark cinsinden bir fark vardır. Kara bir korkuyla bal rengi bir korku farkı. İnsandan korkmakla Allah’tan korkma farkı.
Uyarıcılar, insan ruhundan, başka insanlardan ve eşyadan korkmayı koğar ve onun yerine Allah’tan korkmayı aşılamaya çakşırlar. Öbür kavimlerden, tabiattan, kendi içinden gelen hayaletlerle sarsılmış bir halk, henüz tarihini bütünüyle tüketmemişse, uyarıcının şu sesini duyar kulaklarında: korkunuz!
Uyarıcı, muştalayabilmek için başlangıçta korkutacaktır. O korku imtihanını veren ruh, muştuya yuva olma hakkını elde etmiş demektir.
Uyarıcının aşıladığı yapıcı bir korkudur. Korku yıkıntılarından kurtaran bir korku. Sevinç aratan, muştu çağıran, zafer umduran korku.
Uyarıcının sesinin yükselmesinden duyulan korku, aslında korku olmaktan çok bir ürperiştir. İnsan sezer, bir değişme olacaktır, ürperti gelecek zamanın ürpertisidir. Ürperiş, insanı yeniye ayarlamaktadır, eskiden koparmaktadır. Yeni gelen, verdiği ürpertiyle, eskiyi kritik etmiştir insanın ruhunda.
Hazreti Yahya’nın sesi, kavmine bütün suçlarını bilmelerini, o suçlardan korkmalarını sağlamıştı. İşte Hazreti İsa müjdesini bu uyarışın üzerine bina etti.
Bütün uyarıcılar, birbirlerine böylece tarihin içinden el uzattılar. Birinin uyarışı, öbürünün uyarısıyla katmerlendi. Birinin ürpertisi öbürünün örneği oldu.
Bu insanlık, yalnız ilk çağlarında değil, sonraları da Ad ve Semud’un, Nuh, Lût kavimlerinin uyarışa kulak asm ayışlarının acı sonucunu duydu, dinledi. Bunlar, uyarışa uymamanın sembolleri oldular.
Çağımızda uyarma ödevi, müslüman öncülerindir. Bu öncüler, müslümanları ve bütün insanlığı uyaracaklardır.
Bilim, düşünce, sanat, din, ahlâk alanında uyarma.
Uyarma, ülkelerin üstüne göksü bir çerçeve gibi iner. İnsan ondan korkar ilkin, fakat yine de onun bu dünyayı aşkın kaynağım az çok bilir.
Çağımızda büyük ateşler yanmış, olaylar, eşya değişimleri kendi diliyle insanlığı uyarmıştır. Şimdi sıra, insanın inşam, açık ve seçik uyarmasına gelmiştir.
Şimdi bir kere daha sıra uyarmaya gelmiştir. Geriye dönüşsüz bir gelişmenin başında, insanın içindeki yıllanmış putatapıcılık kuşkularını arıtacak bir uyarmaya.
Kitaplardan kitaplara, ruhlardan ruhlara sıçrayan bir uyarış kıvılcımına sıra gelmiştir.
Çan, ruhu yaralar durur. Ezanın uyarışına sıra gelmiştir.
Uyanış, bir uyarış sonucunda olursa verimlidir. Yoksa, uyarışsız ayağa kalkan, çağın korkusuyla boğulabilir. Ama, uyanla uyanla uyanan tam uyanmıştır.
Bir ölü gibi çağların kıvrımında katlanıp kalmış olan insanlık, bir uyarışla uyanırsa, geri dönüşsüz, batmasız bir dirilişe doğru gidecektir. Ricat yolunu kapayan uyarıştır.
Peygamberimiz, ricat yolunu kapamıştır. Kur’an, uyarışla ve müjdesiyle ricat yolunu kapamıştır. İleriye çevirmiştir insanı.
Şimdi yeniden çağımızın içinde, Kur’an’ın «ey örtülere bürünmüş olan! Kalk ve uyar!» sesi çınlayacaktır.
Sezai Karakoç-Günlük Yazılar 2