Yapraklar Çevrilirken
Tarihin yaprakları çevriliyor. Her sayfa döndükçe, bir ateş rengi, yangın kokusu yayılıyor ortalığa.
Bir bakıyorsunuz, Hazreti İbrahim’i ateşe atmışlar. Neden atmışlar? Onları Allah’a çağırdığı için. Putlara, insanlara tapmamalarını öğütlediği için. Çağlarını kritik ederek geçici, yalan ve ölücü olanı gösterdiği için. Ölmeyeni, kaba ve gerçek olanı gösterdiği için attılar ateşe Hazreti İbrahim’i. İnsanlar onu yakmak istedi ama ateş yakmadı. Ateş neden yakmadı? Gerçi bu bir mucizedir ama mucizelerin de hikmetleri vardır. Hazreti İbrahim’in tebliği ateşe tesir edecek bir yüksekliğe erişmişti de ondan ateş onu yakmadı. Hazreti İsmail’in teslimiyetinin bıçağa tesiri gibi. Hazreti İsmail o kadar teslim olmuştu ki, bıçağın kesiciliğinin ötesine geçmişti. Bıçak neyi keser? Bıçağın kesmesi için azıcık ta olsa bir sertlik, bir red, bir mukavemet, bir direniş gereklidir. Hazreti İsmail, Allah’ın iradesi önünde o kadar yumuşamış, o kadar kendinden geçmişti ki, bıçak kesecek bir şey bulamamıştı. Bıçak, lisan-ı hal ile yükselen bu teslimiyetin dilinden anlamıştı.
Mucizeler başlı başına bir tebliğdir. İnsanlara ve eşyaya tebliğ. O tebliğ eşyaya ulaşınca, eşyanın diretişi kayboluyor ve mucizenin iradesine boyun eğiyor. Eşyanın tabiatında bir değişim yapıyor mucizelerin tebliği.
Derken tarihin yaprakları çevriliyor. Firavun askerleriyle, Hazreti Musa ve ona inananların peşinden gidiyor. Fakat Kızıldeniz yarılıyor, önden gidenlere yol veriyor ve Firavunla askerlerini boğuyor. Halbuki onlar Hazreti Musa ve bağlılarını ayni suda boğmak istiyorlardı. Neden istiyorlardı? Hazreti Musa Firavun’un gururunu kırmak istemişti, firavun kavminin zulmünü ortadan kaldırmak istemişti. Onları Allah’a ve Allah’ın yoluna çevirmişti. Onun sesini su duydu, fakat firavun ve adamları gurur yüzünden duyamadılar. Hazreti İbrahim’in de nasıl ki sesini ateş duymuştu ama Nemrut ve adamları duyamamışlardı. Nemrut ve adamları ateşi bir vasıta olarak kullanmak istemişlerdi. Fakat ateş zulme alet olmamak için ve hakikatin kılıcı olmak için Hazreti İbrahim’in tarafına geçti. Firavun ve kavmi de suyu bir vasıta olarak kullanmak istemişlerdi. Ama su zulme alet olmamak için Hazreti Musa’nın yanma geçti.
Ve derken tarihin yaprakları çevriliyor. Hazreti Zekeriya’yı şehit ediyorlar, Hazreti Yahya’nın başını kesiyorlar. Niçin? Onları, sapıklıktan döndürmek, unuttukları Allah yoluna çağırmak istedikleri için. Hazreti Isa’ya da ayni şeyi yapmak istediler. Ama başarıya ulaşamadılar. Çünkü, zulme verilen müddet bitmişti. Koca imparatorluktan, bir kaç munis müminin sözleriyle yıkılacaktı. Zulme verilen müddet ve mühlet sınırlıdır,bir gün gelir biter, ama hakka, adalete verilen mühlet ebedidir, bitmez.
Ve derken tarihin yaprakları bir kere daha çevrildi, peygamber kendilerini din ve dünya saadetine çağırdığı için onu öldürmek istediler. Ama Allah’ın tedbiri, insanın tedbirinden çok üstündür. Allah inşam bir örümcek ağıyla da, bir güvercin yuvasıyla da korur. Sonra Medine, İlâhî bir site oldu. İnkarcılar, puta tapıcılar, mümin kardeş, baba ve oğullarını öldürmeğe geldiler. Ama Bedir’de, en keskin kılıçlarla karşılaştılar, inanmışlığın ve meleklerin, yerlerin ve göklerin kılıcıyla. O zaman gözlerine atılan bir avuç topraktan kör oldular. «Attın attın ama sen atmadın, sen atmadın. Allah attı, Allah attı.»
Yapraklar döne döne, üst üste yığıldı ve bu çağa geldik. Çağımızda insan yine unuttu hakikati. Yine gurura kapıldı. Kendi çağının Allah’ın çağından üstün olduğunu sandı. Yirmi yıl arayla iki dünya cehenneminde yandı. Yine uslanmadı. Yine isyan, inkâr bataklığına saplandı. Yine ateşi ve suyu, müslümanları, müminleri ezmekte kullanabileceğini sandı. Şimdi onu deniyor inançsızlar, inkârcılar. Bu demektir ki, Allah’ın çağrısına kulak tıkıyorlar ve cezayı çağırıyorlar. Büyük cezayı çağırıyorlar. Tarihten bir yaprak daha çevrilirken, korkarım bu sefer, tarihin kalın cildi kafalarına inecek.
Sezai Karakoç-Günlük Yazılar 2