İskipli Atıf Hoca:Kurt ile Kuzu Hikayesi (2.Yazı)
Paylaş:

madem-o-kadar-c3a2dil-bir-mahkemeydi-o-zaman-neden-kendiniz-ic3a7in-istemiyorsunuz İskipli Atıf Hoca:Kurt ile Kuzu Hikayesi (2.Yazı)

Şimdi hukuken, vicdânen Âtıf Hoca’ınn derhal serbest bırakılması lâzımdır, değil?… Ancak öyle yapılmamıştır. Âtıf Hoca Giresun’dan tekrar İstanbul’a getirilmiş ve evine gönderilmeyip Emniyet Müdürlüğünde nezaret altında tutulmuştur.

Âtıf Hoca buradan da “gizli güçlerin şevkiyle” Ankara’ya götürülmüş ve Ankara İstiklâl Mahkemesinin huzuruna çıkarılmıştır.

Bu muâmeleler insana “kurtla kuzu hikâyesi”ni hatırlatıyor. Hani meşhur hikâyedir. Kurdun biri bir dereden su içmekte olan kuzuya, “Ben seni yiyeceğim!” der. Kuzu sebebini sorar. “Sen benim suyumu bulandırıyorsun!” der,kurt, Kuzu ise gâyet mâsumâne şu cevabı verir:

“İyi ama derenin üst başında duran sensin. Ben senin suyunu bulandıramam ki…”

Bu cevap üzerine kurt biraz daha küstahlaşır:

“Sen geçen sene benim suyumu bulandırmamış miydin?’’

Kuzu yine saf saf cevap verir:

“Ben geçen sene daha dünyada yoktum.”

Kurt öfkeli öfkeli:

‘Öyleyse o senin babandı!” der ve bir pençe darbesiyle kuzucuğu parçalayıp, yer.”

Şimdi aynen o hesap, Âtıf Hoca hakkında hiçbir delil bulamayanlar, ileri sürdükleri sudan bahanelerin havada kaldığım görenler tıpkı kurt gibi daha beter öfkelenmekte ve Âtıf Hocayı yemek için ne yapacaklarını bilememektedirler.(6)

Âtıf Hoca Ankara’ya gittiğinde meselenin ne kadar dallanıp budaklandırılmış olduğu görür. Yurdun dört bir tarafındaki meşhur din âlimleri toplanmıştır. Hepsi hakkındaki itham aynıdır: “Şapka İktisa’ı Kânununa muhalefet etmek.”

Bu âlimlerden bazıları şunlardır: Uşaklı Hoca Süleyman, Uşak İmam Hatip Mektebi Müdürü Antepli Salih Efendi, Bozkırlı Ahmed, Sultaniyeli Durmuş hoca, Dağıstanlı Şeyh Şerefüddin ve arkadaşları.

Erzurum, Rize, Giresun, Sivas ve yurdun diğer bölgelerinden toplanmış yüzlerce insan, “şipşak idam karan” vermekle meşhur Ankara İstiklâl Mahkemesinin huzuruna çıkarılmıştır. Bu mahkemenin en meşhur simaları da “Üç Ali’ler” diye- bilinen Kel Ali (Ali Çetinkaya), Kılış Ali ve Necip Ali’dir.

Bu isimlerin her birisinin Yakın Tarihimizde ayrı bir yeri vardır. Meselâ “Kılıç Ali’ 1938’e kadar adı ‘her taşın altından çıkan’ ’ birisidir. Bu şahıs İstiklâl Mahkemesinde iken verdiği yüzlerce idam kararı ile tanınmıştır. Bununla birlikte bilhassa Antepliler bu şahsı başka işleriyle de hatırlarlar.

Antep Müdafaası sırasında vazife yapmış olan Kılıç Ali, Gaziantepliler tarafından hiç sevilmez. Bunun sebebi de şu şekilde anlatılır: Bu şahis harbin en kızgın anında “silah alacağız” diye halktan para toplamıştır ve daha sonra topladığı bu paralarla şehirden ayrılmıştır. Antepliler arasında bu hâdise nesilden nesile, “Kılıç Ali Antep’ten eşek yükü altınla ayrıldı” şeklinde anlatılır.(7)

İnceleyin:  Serbest Cumhuriyet Fırkası Doğuşu

Atatürk’ün yakın arkadaşlarından olan Kılıç Ali’nin yıldızı İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı zamanında birdenbire sönecektir. İnönü, Atatürk’ün diğer adamlarının yanı sıra Kılıç Ali ’ye de bir daha Ankara’ya ayak basmamasını ihtar edecektir. Bilâhere Atatürk’ün resimlerini paraların üzerinden ve devlet dairelerden kaldırarak Atatürk’ün izini yok etmek isteyen ve yerine kendisini koyan İnönü bu şekilde Atatürk’ün arkadaşlarım da defterden silmiştir.

İstiklâl Mahkemesinde şapka ile ilgili olarak binlerce insan sorguya çekilmiş ve muhakeme edilmiştir. Bu kadar insan arasında Âtıf Hocanın yeri ise bambaşkadır. O âdetâ bir sembol olmuştur.

Zirâ İstiklâl Mahkemesi, dâvâların çoğunu Âtıf Hoca üzerine kurmuştur. Karşılarına getirilen maznunlara hep Âtıf Hoca sorulmakta, Âtıf Hocanın aleyhine olabilecek bir ip ucu aranmaktadır..

Hocayı Tanıyor musunuz?

Ankara istiklâl Mahkemesi Reisi Ali Çetinkaya. şapka ile ilgili olarak tevkif edilenlerden Antepli Salih Hocaya sormaktadır;

“İskilipli Atıf Hocayı tanıyor musunuz? Kendisiyle herhangi bir münasebetiniz oldu mu?”

Bu sorunun cevabını ve diyalogun diğer bölümlerini Necip Fazıl’ın kaleminden takip edelim:

Salih Hoca cevap veriyor:”İskilipli Âtıf Hocayı öteden beri tanırım. Kendisine bazı ticari eşya da göndermiştim, İstanbul’a her gidişimde kendisini ziyaret etmek mutadımdı.

“Mahkeme Reisi, şu gayet mânalı nokta üzerinde duruyor:”Eserlerini okudunuz ve yayılmalarına çalıştınız mı?”

Salih Hoca gayet safdil ve samimî, mukabele ediyor:Evet, geçen yılın Şubat ayında, bana Frenk Mukallitliği’ isimli eserinden 60 nüsha göndermişti. Bunları satamadım. Ramazanda İstanbul’a geldiğim zaman da, kendisini Hakkaklerdeki kitapçı dükkânında gördüm.”

“Başkan, bu ifade karşısında her suçu ‘Frenk Mukallitliği’ eserinde görür- cesine Salih Hocayı sıkıştırıyor ve bu kitaptan kendisine hangi tarihte gönderilmiş olduğunu soruyor.

Salih Hoca, günü gününe hatırlayamayacağı cevabını verince de dayatıyor.

Ayını olsun, hatırlayınız!

İnceleyin:  M.Kemal Devri'nin Tetkiki

Kitabın gönderildiği yıl ve ay malûm olunca. Başkan iç niyetini ağzından kaçırıyor”Tamam!

İşte o sırada bahriyelilerin scrpuşlannda. şapkaya doğru bir hareket olarak küçük bir ‘siper-i şems’ kabul edilmişti..’(8)

 

Yemeği Kafasına Koymuş..

İstiklâl Mahkemesinin vaziyeti başta da belirttiğimiz gibi “Kurtla kuzu hikâyesi”ne benzemekteydi, Bir defa Âtıf Hocayı yemeyi akıllarına koymuşlardı. Bu bakımdan, Erzurum, Giresun, Rize, Sivas, Maraş ve diğer bölgelerde şapka ile ilgili olarak görülen dâvâlarda hep Âuf Hoca soruşturuluyordu. İstiklâl Mahkemesi şapka dâvâsı maznunları hakkında şu kararı vermişti:

Harekâtınızın, Erzurum, Giresun, Rize, Sivas isyanlarında âmil olan İstanbul’daki Atıf Hoca ve hempalarının meselesiyle alâkadarlığına vâkıf olan heyet, dâvanızın onlarla birlikte bir kül olarak rûyetine karar verdi.»

Atıf Hoca’nın «hempaları» dedikleri şahıslar arasında sırf, dinî hüviyetlerinden sanık olarak meşhur ilim adamı «Tahir-ül-Mevlevî» ve daha birkaç kişi bulunuyordu.

Bu muhakemeler arasında Maraş isyanı da ayrı bir yer tutuyordu. Maraşlı maznunlardan eski Maraş Mebusu Nasib Efendi, Reisin:

— Niçin şapka giymedin ve giymiyorsun?

Sualine şu cevabı vermişti:

— Maraş malûm, baştanbaşa MÜSLÜMAN diyarıdır. Lâzım olduğu kadar şapka getirilmemiş olduğundan ben de başıma giyecek şapka bulamamıştım. Bundan dolayı da buraya gelinceye kadar başım açık gezdim. Bunun suç olduğunu bilmiyordum. Hiçbir kanunda da esasen «Başı açık gezmek yasaktır ve cürümdür» diye bir kayıt ve madde yoktur!

Maraş şapka isyanı muhakemesinin Öbür sanıkları da aynı şeyi söylemişler, kanunun neşri zamanında Maraş’ta ve hiçbir dükkânda şapka bulunmadığını ve bu yüzden başaçık gezdiklerini bildirmişler ve bunun suç sayılmayacağını ileriye sürmüşlerdir.(9)

Bu arada Süleyman oğlu Mehmet isimli birinin, Maraş isyan kafilesinin başına geçip, elinde bayrak:

— Şapka giymiyeceğiz!

Diye bağırdığı tespit ediliyor ve reis maznunlara soruyor:

— Ya buna ne dersiniz? Bu kafilede bulunanlar aynı suça iştirak etmiş demek değil midir?

Cevap:

— Olabilir efendim; takdirinize kalmış bir iş…

‘ Epey uzun süren Maraş isyanı duruşması sonunda 7 idam, 7 kişiye onbeşer, 9 kişiye onar, 1 kişiye de 3 yıl hapis kararı….

Devamı;http://ilimcephesi.com/sucsuzluk-sucu-3-yazi/