Belam’ın kimliği ve kelin ilacı

bosresim-4 Belam'ın kimliği ve kelin ilacı
Bu yazıda kendini çok titiz bir yazar olarak göstermeye çalışan (1) İslamoğlu’nun 3 satırlık alıntısında 6 tane hata yaptığını göreceğiz.. Alıntı yaptığımız kitap (Yahudileşme Temayülü) 1995 yılında yazılmış ve defalarca baskısı yapılmış olduğunu hatırda tutarsak bu hataların halen böyle iddialı bir kitapta düzeltilmemiş olmasının mazur görülecek tarafı olmadığı hükmünü verebiliriz..Kitapta Ehl-i sünnet de dahil ümmet-i Muhammedi Yahudileşme Temayüllü gösteren ve 4 mezhep imamımız başta Selef alimlerine zımni/dolaylı olarak aynı kulpu takmış olan bir kişinin önce kendi hata yapma temayüllerine çare üretmesi gerekirdi..Malum, kelin ilacı meselesi..
*
İslamoğlu: …Ayette geçen şahsın gerçek kimliği hakkında farklı rivayetler var. Belam b. Baura (Eber), Ümeyyeb. Eb’s-Salt es-Sekafi, Ebu Amir b. Sayfi bu isimlerin başında geliyor. Bizce, Bel’am, ayette anlatılan kıssanın gerçek sahibi ve “mâzi”deki sebeb-i nüzulü, Ümeyye b. Ebi’s-Salt, “hâl”deki sebeb-i nüzulü, Ebu Amir ise “istikbal”deki sebeb-i nüzulüdür. Hz. Ali, İbn Ömer, İbn Abbas, Mücahid, İkrime, ayette anlatılan şahsın Bel’am olduğunda müttefiktirler.(1) Mücahid, Abdullah b. Amr, Kelbi, Ümeyye b. Ebi’s-Salt’tır diyorlar.(2) Said b. Müseyyeb ise Ebu Amir’de karar kılıyor.(3)

(1). Taberi, Camiu’l-Beyan, 6/118-119. Kurtubi, 7/319-320.
(2). Taberi, 6/119-121.
(3). Kurtubi, Camiu’l-Ahkam, 7/320. (2)

 

*****
Taberi’nin tefsirinden (Camiu’l-Beyan) alıntı yapılan yapılan kısmın tamamı:

Araf 175-176: Ey Muhammed, onlara şu adamın halini anlat: “Biz ona ayetlerimizi vermiştik. O, onlardan sıyrılıp çıktı. Şeytan onu peşine taktı. Nihayet azgınlardan oldu.
“Eğer dileseydik onu ayetlerimizle yüceltirdik. Fakat o, ebedî kala­cakmış gibi dünyaya sarıldı. Ve arzularına uydu. Onun hali şu köpeğin du­rumuna benzer ki, üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. Ayetlerimizi yalanlayan kavmin sıfatı işte budur. Ey Muhammed, bu kıssayı anlat. Gerekir ki düşünürler.
Ey Muhammed, sen, ümmetine, kendisine deliller verdiğimiz o kişinin hikâyesini anlat. O kişi, kendisine verdiğimiz ayetlerden uzaklaştı. Şeytan onu aldattı. Allah’ın emrine karşı geldiği için helak oldu. Eğer biz dileseydik, ona verdiğimiz alâmetler vasıtasıyla onun şanını yüceltirdik. Fakat o, dünyanın lez­zetlerini ve şehvani arzularını ahirete tercih etti. Kendi nefsine uydu. Ve rabbine itaati terk etti. Bu gibi insanlar âdeta köpeğe benzerler. Onu kovsan da dilini sar­kıtıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. Çünkü onun huyu böyledir.
Aslında sık, sık, soluma, bir gayretli çalışmanın veya bir sıkıntının so­nucudur. Fakat köpekte durum böyle değildir. Sıkıntı sebebiyle de böyle solur.
Normal zamanlarda da böyle solur. Yani bu tür insanlar, yöneticilere yaranmaya çalışırken, bunu bir ihtiyaç sebebiyle değil huyları böyle olduğu için yaparlar. Şüphesiz ki ilim sahibi bir kişinin, ilmini kullanarak dünya malını veya mevkii­ni elde etmeye çalışması, aynen dilini sarkıtarak soluyan köpeğe benzer. Müfessirler, bu ayette, Resulullah’a kıssası anlatılan kişinin kim olduğu hususunda çe­şitli görüşler zikredilmiştir.

a– Abdullah b. Mes’ud’a göre bu kişi, İsrailoğullarından Bel’am b. Ebur isimli bir kimsedir.
b– Abdullah b. Abbas, Mücahid ve İkrime’ye göre bu kişi, İsrailoğulların­dan, Bel’am b. Bâûra isimli bir kişidir.
c– Ali b. Ebi Talha’nın Abdullah b. Abbas’tan rivayetine göre bu kişi, “Zorbalar” diye vasıflandırılan Ken’anîler’den Bel’am isimli biridir.
d- Abdullah b. Abbas’tan nakledilen başka bir görüşe göre bu kişi Yemen halkından, Bel’am isimli biridir.
e- Abdullah b. Amr ve Kelbi’ye göre ise bu kişi Ümeyye b. Ebi es-Salt isimli kişidir.

Bel’am’ın kıssası, Seyyar tarafından şöyle anlatılmıştır: Bel’am, kendisine peygamberlik verilmiş olan ve duası kabul edilen bir kişiydi. Hz. Musa İsrailoğullarıyla birlikte Belam’ın yaşadığı topraklara veya Şam’a gitmek isteyince in­sanlar, Hz. Musa’nın gelmesinden dolayı büyük bir korkuya kapılmışlar ve Bel’ama giderek: “Sen bu kişinin ve ordusunun aleyhinde Allah’a dua et.” de­mişler Bel’am da: “Ben, rabbimle istişare edeyim ondan sonra.” demiştir. Bel’am İsrailoğulları aleyhine dua etmesi hususunda istişare edince ona “Onla­rın aleyhine dua etme. Onlar benim kullarımdır. İçlerinde de kendilerinden pey­gamberleri bulunmaktadır.” denilmiştir. Bel’am da kavmine İsrailoğullarına beddua etmesinin kendisine yasaklandığını bildirmiştir. Bel’amın adamları Bel’ama bir hediye vermişler o da kabul etmiştir. Sonra tekrar Bel’ama gelip İsrailoğulları aleyhine dua etmesini istemişler yine Bel’am: “Ben, rabbimle istişa­re edeyim ve ona göre davranayım.” demiştir. Tekrar istişare etmiş bu defa ken­disine herhangi bir şey emredilmemiştir. Bunun üzerine Bel’am: “Ben istişare ettim ama bana bir şey emredilmedi.” demiştir. Bu defa kavmi: “Şayet rabbin, onların aleyhine dua etmeni istememiş olsaydı ilk istişarende yasakladığı gibi bu istişarende de yasaklardı.” demişlerdir. Bunun üzerine Bel’am İsrailoğullarının aleyhine dua etmeye başlamış fakat onların aleyhine her dua ettikçe dili ter­sini söyleyerek kendi kavmi aleyhine dua etmiş, kavminin muzaffer olması için dua ettiğinde de, Musa (a.s.) ve ordusunun galip gelmesi için dua etmiştir. Bu­nun üzerine Belam’ın adamları: “Görüyoruz ki sen bizim aleyhimize dua ediyor­sun” demişler. Bel’am da: “Dilim buna dönüyor. Musa’nın aleyhine dua etsem de duam kabul edilmiyor. Fakat ben size, onların helak olacakları ümidini veren bir hususu öğreteyim. O da şudur, Allah, zinaya buğuz eder. Eğer onlar zinaya düşecek olurlarsa umarım ki Allah onları helak eder. Kadınlarınızı gönderin on­ları karşılasınlar. Onlar, sefer halindeki insanlardır.

Umulur ki zinaya düşer he­lak olurlar.” dedi. Bel’am’ın adamları, onun söylediklerini yaptılar. Kadınları gönderip onlan karşıladılar. İsrailoğulları zinaya düştüler. Bunun üzerine Allah onlara taun hastalığını musallat etti. Onlardan yetmiş bin kişi öldü. Bel’am, eşe­ğine binerek onlara doğru gitmek istedi. Eşek gitmiyordu. Bel’am onu ağır şe­kilde dövünce eşek: “Önümde olanı görmüyor musun? Niçin beni dövüyorsun?” dedi. Eşeğin önünde şeytan bulunuyordu. Bel’am eşeğinden inip ona sec­de etti. Bu sebeple Allah Teâlâ onun hakkında “Şeytan onu peşine taktı.” bu­yurdu.
Salim b. Ebinnadr ise, Bel’amın kıssası hakkında şunları anlatmıştır. “Musa, Şam’mdaki Ken’an oğulları topraklarına ulaşınca Belam’ın kavmi ona gitmiş demişlerdir ki: “Ey Bel’am, İmran oğlu Musa, İsrailoğullarıyla birlikte buraya geldi. Bizi, memleketimizden çıkarıp öldürecek, buraya İsrailoğullarını yerleştirecek. Biz senin kavminiz. Bizim gideceğimiz başka yerimiz yok. Sen, duası makbul bir zatsın. Git de onların aleyhine dua et.” Bel’am da dedi ki: “Vay halinize o, Allah’ın peygamberidir. Onunla birlikte melekler ve müminler bu­lunmaktadır. Ben onlara nasıl beddua edebilirim. Ben Allah’ın ne yapacağını bi­liyorum.” Bel’amın kavmi: “Bizim gideceğimiz hiçbir yerimiz yok” dediler. Bel’am’ı övmeye ve ona yalvarmaya devam ettiler. Nihayet onu baştan çıkardı­lar. Bel’am İsrailoğullarının ordusunu takip etmek üzere eşeğine binip Cebel-i Hassan’a doğru gitti fazla ilerlemeden eşeği çöktü. Bel’am inip onu dövdü. Eşek kalkıp yürüdü. Sonra yine çöktü. Bel’am onu yine dövdü. Eşek tekrar kalkıp yü­rüdü. Bel’am onu yine dövünce eşek konuştu ve “Vay haline Bel’am nereye gi­diyorsun, meleklerin beni geri çevirdiklerini görmüyor musun? Sen, Allah’ın peygamberinin ve müminlerin aleyhine dua etmeye mi gidiyorsun?” dedi. Bel’am yolundan dönmedi ve eşeği yine dövdü. Bunun üzerine Allah onun yolu­nu serbest bıraktı. Bel’am yürüyüp Cebel-i Hassan’ın üzerine çıktı. Orada Musa ve İsrailoğullarının askerleri aleyhine dua etmeye başladı. Fakat yaptığı her dua­da dili tersine dönüyor, İsrailoğulları aleyhine dua edecekken kendi kavminin aleyhine dua ediyor, kendi kavminin lehine dua etmek isterken de İsrailoğulları­nın lehine dua ediyordu. Kavmi ona: “Ey Bel’am ne yaptığının farkında mısın? Onların lehine, bizim aleyhimize dua ediyorsun.” dediler. Bel’am “Bu, benim elimde olmayan ve gücümün yetmediği bir şeydir…” dedi. Dili uzayıp göğsünün üzerine kadar sarktı. Bel’am dedi ki: “Şu anda ben dünyamı da kaybettim, ahiretimi de. Benim aldatmada bulunmak ve tuzak kurmaktan başa çarem kalmadı. Size şu hileyi öğreteceğim. Kadınları süsleyin. Onlara bir kısım eşyaları verip, satmaları için İsrailoğullarının askerleri içine gönderin. Herhangi bir askerin onlardan biriyle zina etmek istemesi halinde karşı koymamalarını tembih edin. O askerlerden bir tanesinin bile bu kadınlardan birisiyle zina etmesi sizin yeterli­dir. Onlardan kurtulmuş olursunuz.”
Belam’in kavmi bu tavsiyeyi tuttu. Kadınlar ordunun içine içine girince, torunlardan (on iki fırkadan) birinin lideri, Hz. Musa’nın karşı çakmasına rağmen, kadınlardan biriyle zina etti. Bunun üzerine Allah, İsrailoğullarına taun hastalığını musallat etti. Hz. Harun’un torunu Fenhas b. İzar ise Hz. Musa’nın komutanı idi. Zina eden erkekle kadının çadırına girdi. Onların ikisini de mızra­ğına geçirerek yukarı doğru kaldırdı ve “Ey Allah’ım, sana isyan edenleri böyle yaparız.” dedi. Bunun üzerine Allah, İsrailoğullarından taun hastalığını kaldırdı. Fakat taun hastalığından bir gün içinde onlardan yetmiş bin kişi ölmüştü. İşte bu Bel’am b. Bâûra hakkında, Allah Teâlâ, Muhammed (s.a.v.)’e buyurdu ki: “Ey Muhammed, onlara şu adamın halini anlat. Biz ona, ayetlerimizi vermiştik. O, onlardan sıyrılıp çıktı. Şeytan onu peşine taktı. Nihayet azgınlardan oldu.
Ayet-i Kerimede, kıssası zikredilen kişiye ayetlerin verildiği zikredilmek­tedir. Bu ayetlerden neyin kastedildiği hususunda müfessirler farklı görüşler zikretmişlerdir.
a- Süddi ve Abdullah b. Abbastan nakledilen bir görüş göre bu ayetlerden maksat, Allah’ın ism-i A’zamıdır. Süddi diyor ki: “İsrailoğulları kırk yıl TİH çölünde ölünüp dolaştıktan sonra Allah onlara Peygamber olarak Yûşâ b. Nun’u gönderdi. O, İsrailoğullarına, kendilerine peygamber gönderildiğini bildirdi. Al­lah’ın, kendisine zorbalara karşı savaşmasını emrettiğini haber verdi. İsrailoğul­lan onu tasdik ettiler ve ona biat ettiler. Ancak, içlerinden, Allah’ın gizli tuttuğu ism-i Âzam’ını bilen “Bel’am” isimli biri inkâra düştü. İsrail oğullarından ayrılıp zorbaların tarafına geçti ve onlara “Siz, İsrailoğullarından korkmayın. Zira siz onlara karşı savaşmaya çıktığınızda ben onların aleyhine dua ederim, onlar size bir şey yapamazlar” dedi. İşte Allah Teâlâ, ayette buna işaret etmiştir.
b- İkrime’nin Abdullah b. Abbas’tan naklettiği diğer bir görüşe göre, kıs­sası anlatılan bu kişi Bel’am b: Bâûra, kendisine verilen ayetler ise Semavi kitaplarından bir kitaptı.
c- Mücahid ve Seyyar’a göre ise bu kişi İsrailoğullarından “Bel’am” isimli biriydi. Ona verilen âyetler’den maksat ise Peygamberlikti.

İnceleyin:  Mustafa İslamoğlu'nun iki hadisin metnini birbirine karıştırması

Taberi diyor ki: “Burada zikredilen ayetlerin neler oldukları beyan edil­memiştir. Bunların, “Deliller” şeklinde izah edilmeleri isabetlidir.”

Ayet-i kerime’de, kıssası anlatılan kişi, devamlı olarak dilini sarkıtıp so­luyan köpeğe benzetilmiştir. Mücahid, İbn-i Cüreyc, Abdullah b. Abbas, Katade ve Hasan-ı Basri’ye göre Allah Teâlâ bu ayet-i kerime’de, kendisine Allah’ın ayetleri verildiği halde onlarla amel etmeyen ve onlardan öğüt ve ibret almayan-kimse, dilini dışarı çıkararak, her durumda soluyan köpeğe benzetilmiştir. Solu­makta olan bir köpek nasıl ki üzerine gidilse de serbest bırakılsa da solur. Kıssa­sı zikredilen bu kimse de Allah’ın ayetleriyle uyarılsa da uyarılmasa da heva ve hevesine uymaya devam eder ve hiçbir zaman ondan vaz geçmez. Bu itibarla her durumda soluyan bir köpeğe benzetilmiştir.
Süddi’ye göre ise ayette işaret edilen Bel’am isimli kişi, fiilen köpek gibi dilini sarkıtıp solurmuş. Ayet-i kerime’de Bel’am’ın köpeğe benzetilmesi söz ko­nusu değildir. Buradaki ifade o kişinin gerçek durumunu beyan etmektedir.
Taberi, birinci görüşün tercihe şayan olduğunu, Bel’am’ın uyarılıp uyarılmaması kendisini etkilemediğinden, dilini sarkıtıp devamlı olarak soluyan üze­rine gidilip gidilmemesiyle etkilenmeyen köpeğe benzetildiğini söylemenin da­ha isabetli olacağım bildirmiştir.
Ayet-i kerime’de “Ayetlerimizi yalanlayan kavmin misali işte budur. Ey Muhammed, bu kıssayı anlat. Gerekir ki düşünürler.” buyrulmaktadır. Bu ifa­deden maksat şudur: “Ey Muhammed, kendisine ayetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp çıkan kimse için zikrettiğimiz bu örnek delillerimizi ve alamet­lerimizi yalanlayan kavimlerin örneğidir. Ey Muhammed, kendisine ayet verdiğimiz bu kişinin kıssasını ve bu surede geçen diğer ümmetlerin kıssalarını, neticede ne şekilde cezalandırıldıklarını insanlara anlat ki onların bu kıssalarını düşünsünler öğüt alsınlar, bana itaate yönelsinler ve onların uğradıkları akıbete düşmesinler. Etrafında bulunan Yahudiler de senin gerçek Peygamber olduğunu anlasınlar. Çünkü sen, okur yazarlığı olmayan bir kişi olduğun halde Yahudile­rin, ancak Hahamlarının bildikleri bilgileri onlara aktarıyorsun. Bu da senin an­cak gökten gelen bir vahiyle konuştuğunu gösterir. [Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/149-153]

***
Kurtubi, Camiu’l-Ahkam

Araf 175 : Sen onlara ayetlerimizi verdiğimiz halde, onlardan sıyrılıp çık­mış, derken şeytanın kendisine uydurduğu ve sonunda az­gınlardan olmuş kimsenin haberini oku!
Kitap ehli Tevrat’tan öğrendikleri bir kıssayı zikretmektedir. Burada ken­disine “ayetlerin verildiği” kişinin tayini hususunda farklı görüşler vardır.

İbn Mes’ud ile İbn Abbas, bu kişinin Musa (a.s) döneminde yaşamış ve İs­rail oğullarından Bel’âm -Naim de denilmektedir- b. Bâurâ olduğunu söyle­mişlerdir. Bu kişi baktığı vakit arşı görebilecek durumdaydı. İşte yüce Allah’ın: “Sen onlara ayetlerimizi verdiğimiz halde… kimsenin haberini oku” buy­ruğunda kastedilen odur.
Dikkat edilecek olursa “ayetimiz” denilmemiştir. Onun meclisinde söyle­diklerini yazan öğrencilere ait on iki bin mürekkep hokkası bulunurdu. Da­ha sonra bu kâinatın bir yaratıcısı olmadığına dair ilk kitap yazan kişi nok­tasına kadar geldi. Malik b. Dinar der ki: Bel’âm b. Bâurâ, imana davet et­mek üzere Medyen kralına gönderildi. Medyen kiralı da ona birçok bağış­larda bulundu, iktalar verdi, onun dinine tabi olup, Hz. Musa’nın dinini de terk etti. işte bu ayet-i kerimeler onun hakkında nazil olmuştu.

el-Mu’temir b. Süleyman ise babasından şöyle dediğini nakletmektedir: Bel’âm’a peygamberlik verilmişti. Bel’âm duası kabul edilir bir kimse idi.[1] Musa, zorbalarla dövüşmek üzere İsrailoğulları ile birlikte gelince, bu zor­balar Bel’âm b. Baura’dan Hz. Musa’ya beddua etmesini istediler. O da Hz. Musa’ya beddua etmek isteyince, dili kendi adamlarına bedduaya döner ol­du. Bu husus kendisine söylenince, bu sefer: Duyduğunuz sözlerden başka­sını söylemeye gücüm yetmiyor dedi ve dili göğsüne kadar sarktı. Bunun üze­rine: Artık dünya da ahiret de elimden gitti. Geriye hile, aldatma ve tuzak­lardan başka elimde bir şey kalmadı. Sizin için bazı hilekârlıklar yapacağım. Benim görüşüm odur ki, kızlarınızı onlara karşı çıkartınız. Şüphesiz Allah zi­naya buğuz eder. Eğer bu işi yapacak olurlarsa onlar da helak olup giderler. Bel’âm’ın dediklerini yaptılar. İsrailoğulları zinaya başladı. Yüce Allah da üzer­lerine taunu gönderdi. Onlardan yetmiş bin kişi öldü. Bu rivayeti tamamıyla es-Sa’lebî ve başkaları zikretmiş bulunmaktadır.
Yine rivayet edildiğine göre Bel’âm b. Bâurâ Hz. Musa’nın zorbaların şeh­rine girmemesi için dua etti. Onun duası kabul olundu ve Hz. Musa Tih’de kaldı. Bunun üzerine Hz. Musa şöyle dedi: Rabbim, biz hangi günah sebe­biyle Tih’de kaldık? Yüce Allah, Bel’âm’ın bedduası sebebiyle deyince, Hz. Musa şöyle dedi: Rabbim, onun bana bedduasını kabul buyurduğun gibi be­nim de ona bedduamı kabul buyur. Sonra da Hz. Musa yüce Allah’ın ismi azam bilgisini ondan alması için dua etti. Yüce Allah da Belâm’ı içinde bu­lunduğu halden sıyırıp aldı.
Ebu Hamid el-Ğazzâlî de “Minhâcü’l-Arifin” adlı eserinin son bölümle­rinde şöyle demektedir: Ariflerden kimisini şöyle derken dinledim: Pey­gamberlerden birisi, yüce Allah’a Bel’âm’ın durumu ve kendisine verilen bun­ca ayet ve kerametten sonra neden kovulduğunu sordu. Yüce Allah şöyle bu­yurdu: Bir gün dahi bana verdiklerime karşılık şükretmedi. Eğer bütün bun­lardan sonra bir defa olsun şükretmiş olsaydı ona verdiklerimi almazdım.
İkrime de şöyle demektedir: Bel’am peygamber idi ve ona kitap verilmiş­ti. Mücahid de şöyle demiştir: Bel’am’a peygamberlik verilmişti. Kavmi ona susması mukabilinde rüşvet vermişti. O da bu dediklerini yapmış ve bulun­dukları halde onları bırakmıştı.
el-Maverdî ise şöyle demektedir: Ancak, bu doğru olamaz. Çünkü yüce Al­lah, taatini terk edip masiyetine yönelmeyeceğini bildiği kimselerden başka­sını peygamber olarak seçmez.
Abdullah b. Amr b. el-As ile Zeyd b. Eslem ise şöyle derler: Bu ayet-i ke­rime Sakifli Umeyye b. Ebi’s-Salt hakkında inmiştir. O, daha önce indirilmiş kitapları okumuş, yüce Allah’ın da o dönemlerde bir peygamber gönderece­ğini öğrenmiş, gönderilecek bu peygamberin kendisi olmasını temenni etmiş­ti. Fakat yüce Allah Muhammed (sav)’ı peygamber olarak gönderince onu kıs­kanmış ve onu inkâr etmişti. İşte Resulullah (sav)’ın kendisi hakkında: “Şi­iri ile iman etmiş, fakat kalbiyle kâfir olmuştur”[2] dediği kişi odur.
Said b. el-Müseyyeb de der ki: Bu ayet-i kerime Ebu Amir b. Sayfî hak­kında nazil olmuştur. Bu kişi cahiliye döneminde rahiplerin giyindikleri kıl­dan elbiseler giyerdi. Ancak, Peygamber (sav)’in peygamberliğini inkâr etti. Şöyle ki; Medine’de Peygamber (sav)’ın huzuruna girip şöyle dedi; Ey Mu­hammed, senin bu getirdiğin şey nedir? Hz. Peygamber: “Ben, İbrahim’in di­nini, hanif dinini getirdim.” O; ben de o din üzereyim deyince, Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Hayır, sen hanif dini üzere değilsin. Çünkü sen, ona o dinde olmayan şeyleri sokmuş bulunuyorsun.” Bunun üzerine Ebu Amir şöyle dedi: Bizden kim yalan söylüyorsa Allah onu kovalanmış, kovulmuş kılsın ve tek başına canını alsın. Bunun üzerine Peygamber (sav) da: “Öyle olsun. Al­lah, bizden kim yalan söylüyorsa dediğin şekilde onun canını alsın.” O, bu sözleri söylerken Resulullah (sav)’ın Mekke’den çıkışına işaret etmek istiyor­du. Ebu Amir de Şam’a çıkıp gitti, Kayser’e uğrayıp, münafıklara da şunu yaz­dı: Haydi hazırlıklarınızı yapınız. Ben, Kayser’in yanından size Muhammed’i Medine’den çıkartmak üzere bir ordu ile geleceğim. Ancak, Şam’da tek başına öldü. İşte “Zarar vermek için… ve Allah’a ve Rasulüne harp açan kimseye de bekleyip gözetlemek için bir mescid edinenler…” (et-Tevbe, 9/107) âyeti onun hakkında nazil olmuştur ki, ileride et-Tevbe Sûresi’nde (be­lirtilen âyetin tefsiri 1. başlıkta) gelecektir.
İbn Abbas da bir rivayette şöyle demektedir: Bu ayet-i kerime yaptığı tak­dirde kabul olunan, üç tane duası olan bir kimse hakkında nazil olmuştur. Bu kişinin “el-Besus” adında bir hanımı vardı, bundan da bir oğlu olmuştu. Hanımı, senin kabul olunan üç duandan birisini bana ayır deyince, adam bi­risi senin için olsun, ne emredersin diye sorunca, hanımı şöyle demiş: Allah’a, beni, İsrailoğulları arasında en güzel kadın haline getirmesi için dua et, de­di. İsrailoğulları arasında kendisi kadar güzel bir kadın olmadığını anlayın­ca kocasından yüz çevirdi. O da bu sefer yüce Allah’a onu havlayan bir kö­pek haline dönüştürmesi için dua etti. Böylelikle o kadın hakkında iki du­ası gitti. Bunun üzerine kadının çocukları gelip şöyle dediler: Bizim bu işe tahammülümüz yok. Annemiz bir köpek oldu. Herkes ondan dolayı bizi ayıp­lamaktadır. Haydi, Allah’a önceki haline onu döndürmesi için dua et, dedi­ler. O da dua etti, yine eski haline döndü. Böylelikle üç duası da o kadın hak­kında gitmiş oldu. Ancak bilinci görüş daha meşhur ve çoğunluğun kabul et­tiği görüştür. Ubade b. es-Samit der ki: Bu ayet-i kerime Kureyş hakkında inmiştir. Al­lah, kendilerine Muhammed (sav)’a indirmiş olduğu âyetlerini verdiği halde, onlar o ayetlerden sıyrılıp çıktılar ve onları kabul etmediler. îbn Abbas der ki: Belam, zorbaların şehrinden idi. Yemenli olduğu da söylenmiştir.
“Onlardan sıyrılıp çıkmış” yanî, yüce Allah’ı bilmekten uzaklaşmıştı. Ya­ni, Allah ondan bilmiş olduğu ilimleri çekip almıştı. Hadis-i şerifte Peygam­ber (say)’ın söyle buyurduğu nakledilmektedir: “İlim iki türlüdür. Kimi ilim kalptedir. İşte fayda veren ilim odur. Kimi ilim de dil üzerindedir. İşte yüce Allah’ın Adem oğluna karşı delili de budur.”[3] İşte, Bel’am ve benzerlerinin ilmi de bu kabildendir. Böyle bir ilimden Al­lah’a sığınır ve bize hakka ulaşma muvaffakiyetini ve tahkik üzere ölmeyi lüt­fetmesini dileriz. Sıyrılıp çıkmak (el-İnsilâlı); çıkmak anlamındadır. Yılan gömlek (deri) de­ğiştirdiği vakit bu kökten gelen fiil kullanılır. Bunun, kalbedilmiş ifadelerden olduğu da söylenmiştir. Yani, ayetler ondan sıyrılıp çıkmıştır.
“Şeytanın kendisine uydurduğu” yani, şeytanın kendisine eriştiği kim­se demektir. Mesela; “Kavme yetiştim” anlamındadır.
Bu âyetin yahudiler ve hristiyanlar hakkında indiği de söylenmiştir. On­lar Muhammed (sav)’in peygamber olarak gelmesini bekleyip durdular, ama sonra onu inkâr ederek kâfir oldular. [4]

İnceleyin:  İslamoğlu'nun Mütevatir Hadisleri İnkar Etmesi ve Bir Samimiyetsizlik Örneği: Cessase Rivayeti

[1] Bu görüşün tutarsızlığı açıktır. Çünkü Peygamber olan bir kimsenin, daha sonra bu ha­le düşmesi, peygamberlikle bağdaşmaz.
[2] Peygamber (sav), kendisine Ümeyye’nin şiirlerinden bazı bölümler okunduktan son­ra: “Neredeyse müslüman olacakmış” diye buyurmuştur. (Müslim, İbn Mâce. Edeb 41; Müsned, IV, 388, 389)
[3] el-Azîzî, es-Sirâcu’l-Munîr Şerhu’l-Câmi’i’s-Sağir, II, 439, mürsel olduğu kaydıyla.
[4] İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 7/510-514.

***

İslamoğlu’nun hataları
1. Hata: “Hz. Ali, İbn Ömer, İbn Abbas, Mücahid, İkrime, ayette anlatılan şahsın Bel’am olduğunda müttefiktirler. Mücahid, Abdullah b. Amr, Kelbi, Ümeyye b. Ebi’s-Salt’tır diyorlar.”
Hata: Mücahid’i her iki görüş için zikretmesi..Oysa Mücahid’in görüşü ayetin gizli öznesinin isminin Belam olduğu’dur..Taberi bunu kimin hangi görüşte olduğunu sıraladığı listede b maddesinde vermiştir..

2. Hata: İslamoğlu: “Hz. Ali, İbn Ömer, İbn Abbas, Mücahid, İkrime, ayette anlatılan şahsın Bel’am olduğunda müttefiktirler.”
İslamoğlu’nun burada ismini verdiği İbni Ömer dipnottaki kaynakların hiçbirinde geçmiyor..Her iki tefsirde de ismi geçen; İbni Mes’ud olması gerekirken ismi -nasıl bir el kaymasıysa artık- ibni Ömer olarak veriyor..

3. Hata: İslamoğlu: “Hz. Ali, İbn Ömer, İbn Abbas, Mücahid, İkrime, ayette anlatılan şahsın Bel’am olduğunda müttefiktirler.”
İslamoğlu, fahiş bir hata yaparak Taberi’nin c maddesinde ismini verdiği Tabiin’den Ali bin Ebi Talha’yı muhtemelen Ali bin Ebu Talib olarak okuduğu için Hz. Ali olarak yazmıştır..İbni Sad’ın Tabiin arasında zikrettiği (3) ve “İbni Abbas’tan tefsir naklederdi” bilgisini verdiği Ali bin Ebi Talha’yı Ali bin Ebu Talib ile karıştırma başarısını göstermesi 1. dipnotta gösterdiğimiz İslamoğlu’nun titizliğiyle ilgili yazıyı bir daha okuma ve üzerinde ibretle düşünme ihtiyacını hasıl ediyor..

4. Hata : İslamoğlu: Mücahid, Abdullah b. Amr, Kelbi, Ümeyye b. Ebi’s-Salt’tır diyorlar.
Taberi’nin ilgili cümlesi: e- Abdullah b. Amr ve Kelbi’ye göre ise bu kişi Ümeyye b. Ebi es-Salt isimli kişidir…Mücahid bu kişiler arasına hatalı bir şekilde eklenmiştir..

5. Hata: İslamoğlu: Hz. Ali, İbn Ömer, İbn Abbas, Mücahid, İkrime, ayette anlatılan şahsın Bel’am olduğunda müttefiktirler.
Belam’ın kimliğine dair Kurtubi’yi de bu alıntıya ortak edebilmek için sayılan kişilerin Camiu’l-Ahkam tefsirinde de olması gerekirdi..Oysa tefsirde şu isimler geçer: Abdullah b. Amr b. el-As ile Zeyd b. Eslem ise şöyle derler: Bu ayet-i ke­rime Sakifli Umeyye b. Ebi’s-Salt hakkında inmiştir.

6. Hata: islamoğlu: Ayette geçen şahsın gerçek kimliği hakkında farklı rivayetler var. Belam b. Baura (Eber)…Hz. Ali, İbn Ömer, İbn Abbas,Mücahid, İkrime, ayette anlatılan şahsın Bel’am olduğunda müttefiktirler.

Görüldüğü gibi İslamoğlu’nun Belam ile kastı Belam bin Baura’dır..Oysa dipnotta gösterdiği kaynaklar’dan Taberi, tek bir Belam’dan değil 3 farklı Belam’dan bahsetmektedirler: Belam bin Baura , Kenani’lerden Belam, Yemen halkından Belam…Bu ayrım önemli olduğu için Taberi bunları ayrı ayrı maddelemiştir…Taberi’de İbni Abbas’ın her üçü hakkında reyi nakledilmiştir..İbni Ümmü Mektum’un nispetinin büyük annesine mi, annesine mi meselesini ince şekilde araştıracak kadar titiz olduğunu ifade eden İslamoğlu aynı titizliği burada da sergileyip alıntıyı yaptığı yerdeki asla sadık kalması gerekirdi..Bu durumda Tıbi gibi deriz:”innehu vehem”

***
İslamoğlu: “hatalı bilgiyi kullandığımı hatırlasaydım derste kendimi eleştirip düzeltmekten zerrece imtina etmezdim”
E buyrun o zaman..Kele ilaç bulmaktan daha kolay bir iş..Söylenilenleri okuyup hataları tashih edin.. Konuşmak kolay.. İcraat görelim..
*
(1) http://www.mustafaislamoglu.com/HD242_kur-an.html
(2) Mustafa İslamoğlu, Yahudileşme Temayülü , Düşün Yayıncılık, s.177.
(3) http://tr.wikipedia.org/wiki/Ali_bin_Ebu_Talha
http://en.wikipedia.org/wiki/Ali_ibn_Abi_Talha

 

http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/07/belamn-kimligi-ve-kelin-ilac.html

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir