Ebu Hüreyre’nin (r.a.) Çok Hadis Rivayet Etmesi

30 Ebu Hüreyre'nin (r.a.) Çok Hadis Rivayet Etmesi

İddia:Peşaver Geceleri: Allah aşkına insafla söyleyin, bu dünya perest insan üç yıl Resul-u Ekrem (s.a.a)’ın sahabesi olmasına rağmen, bu müddet zarfında nasıl oluyor da beş bin hadis nakledebiliyor?

Sahabenin Onun Çok Hadis Rivayet Etmesini Kabul Etmemesi

[Ahmed Emin, Fecrul İslam]Kitabının 269. sayfasında şöyle diyor: “Bazı sahabiler onun Hz. Peygamberden çok hadis rivayet etmesini fazlasıyla eleştirmişler ve bundan şikayetçi olmuşlardır. Müslim’in “Sahih”inde yer alan şu rivayet buna işaret ediyor: “Ebû Hüreyre şöyle diyor: ‘Siz Ebu Hüreyre’nin Hz. Peygamberden çok hadis rivayet ettiğini iddia ediyorsunuz. Allah şahittir ki ben karın tokluğuna Hz. Peygamber’e hizmet eden yoksul biriydim. Muhacirler çarşıda alış verişle, ensar da mallarıyla meşgul oluyorlardı.” Yine Müslim’deki bir başka hadiste şöyle diyor: “Diyorlar ki Ebu Hüreyre çok rivayette bulunuyor. Muhacire ve ensara ne olmuş ki onun gibi hadis rivayet etmiyor? Size bunu haber vereyim: Ensar kardeşlerim arazilerinde çalışmakla meşgul oluyorlardı. Muhacir kardeşlerim de çarşıda alış veriş­le meşgul oluyorlardı. Ben ise karın tokluğuna ondan ayrılmıyordum. Onların yokluğunda hazır bulunuyor, unuttuklarını da ezberliyordum.”

 

Bu ifadeler neredeyse Goldziher’in ifadelerinin aynısıdır. Sadece sahabilerin Ebu Hüreyre’yi yalanladıkları suçlamasında Goldziher’inldnden daha edepli ve (gerçek niyetini gizleyici) daha tedbirli ifadeler. Goldziher ise şöyle diyor: Sürekli hatırına gelen geniş hadis bilgisi, doğrudan ondan alanların kalplerinde şüphe uyandırıyordu. Ve bu şüphelerini alaycı bir üslupla ifade etmekte de tereddüt etmiyorlardı. (Bununla yazarın Müslim’den naklettiği ilk hadise işaret ediyor.)[Dairetu’l-Mearifi’l-İslâmiyye, 1/408. Ebu Hüreyre maddesi; Tercemesi: İ.A, (MEB), 4/32.]

 

Görüldüğü gibi basit bir farkla birlikte, karalama ve kötülemenin aslı buradan alınmıştır. Aradaki basit fark ise, Goldziher’in şüpheyi, doğru­dan ondan hadis alanlara -yani tâbiîne- yazarın ise bazı sahabilere nispet etmesidir. Böylece onun bu sinsi karalaması, Goldziher’in -açık- karala­masından daha zararlı ve tehlikelidir. Ve bu onun için övülemeyecek bir maharettir.

Sonuçta ne yazarın Ebu Hüreyre hakkında zikrettiklerinde, ne de Ebu Hüreyre’nin kendisini savunmak için söylediklerinde, onu karalayacak ve onun doğruluğundan şüphelenilmesini gerektirecek bir şey yoktur. Çünkü Ebu Hüreyre’nin geç Müslüman olmasına rağmen çok hadis rivayet etme­sinin sebebi, Hz. Peygamber’den ayrılmayışıdır. Öyle ki Hz. Peygamber nereye dönerse o da onunla birlikte oraya dönerdi. Hz. Peygamber vefat edince, O’nun bütün hadislerini öğrenmek istemekteki hırsından dolayı -ki onun hadis konusunda sahabilerin en hırslısı olduğuna Hz. Peygamber şahitlik etmiştir- Hz. Peygamber’in hadislerini sahabenin büyüklerine sorduğu gibi Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Ömer ve Enes gibi sahabenin küçüklerine de soruyordu. O, insanların Hz. Peygamber’in hadislerini en çok ezberleyeniydi. Raşit halifeler döneminde, sahabiler farklı bölgelere dağılınca Hz. Peygamber’in hadislerinden ezberlemiş olduklarını, O’nun ümmetine tebliğ etmeyi üzerine düşen bir emanet ve vazife olarak gördü. Diğer taraftan da bildiği hadisleri rivayet etmekten kaçınırsa, ilmi saklamış olmanın akıbetinden korktu. Buhârî ve Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste, Ebu Hüreyre bunu açıkça söylemektedir. Şöyle diyor: Şayet Allah’ın kitabındaki iki ayet olmasa hadis rivayet etmezdim. Sonra şu ayetleri okudu: “indirdiğimiz açık delilleri ve doğru yolu, Biz insanlara kitapta açıkladıktan sonra gizleyenlere, işte onlara hem Allah lanet eder, hem de bütün lanet ediciler lanet eder. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıklayanlar başkadır. İşte Ben onların tevbelerini kabul ederim. Çünkü Ben tevbeyi çok kabul eden, çok merha­met edenim.” (Bakara 159-160).

Ebu Hüreyre’nin geç Müslüman olmasına rağmen, Hz. Peygamber’den böylesine çok rivayette bulunmasının, tâbiînden bazılarınca ya da Medine ortamından uzakta olan bazı sahabilerce garip karşılanması ve şöyle demeleri doğaldı: “Ebû Hüreyre’ye ne oluyor ki çok hadis rivayet ediyor ve Hz. Peygamber’in (daha eski) sahabileri onun kadar rivayet etmiyor?” Akıllarına gelen bu soruyu Ebu Hüreyre’ye yöneltiyorlardı. Ondan şüphe­lendikleri veya onu yalanlamak için değil, içlerindeki bu şaşkınlığı bertaraf etmek ve Ebu Hüreyre’nin onlara bunun sebebini açıklaması için. Ki bu sebebi de zikrettik. Onlar da verdiği cevaptan razı ve mutmain olarak sükût ettiklerine göre, “Fecru’l-İslâm” yazarının iddia etmiş olduğu, Ebu Hüreyre’yi çok fazla eleştirdikleri ve onun doğruluk ve hafızasından şüphe ettikleri iddiası da nereden çıkıyor?

Yazarın zikrettiği Müslim’deki rivayetlerde sadece Ebu Hüreyre’nin çok hadis rivayet etmesinin garip karşılandığına delalet eden bir sorgulama var. Acaba bir şeyi garip karşılamak ne zamandan beri yalanlamak oluyor? Doğruluğundan şüphe etmediğin bir dostun sana, garip karşılanacak bir şey söyleyebilir ve sen de bu garipseme ve şaşkınlığı ona gösterirsin. Onu yalanlamak ve söylediklerini inkâr etmek için değil, şendeki bu şaşkınlığı gidermesi ve söylediklerinin iç yüzünü sana açıklaması için yaparsın. İşte Ebu Hüreyre ile ilgili durum da budur. Böyle olduğunun delili ise, Ebu Hüreyre, diğer sahabilerden daha çok rivayette bulunmasının sebebini açıkladığında buna razı olmaları ve bunu kabul etmeleridir.

Eğer onlar Ebu Hüreyre’yi yalanlamış veya doğruluğundan ve hıfzın­dan şüphe etmiş olsalardı, onun “ben sizin duymadıklarınızı duydum ve sizin unuttuklarınızı ezbeledim” demesiyle onların kendisini tasdik etme­sini sağlayabilir miydi? Yine şayet onun rivayet ettiği hadislerden şüphe etselerdi, onun bu ümmetin yol göstericisi Hz. Peygamber’den rivayette bulunmaya devam etmesine izin verirler miydi? Yoksa hak için son derece şiddetli ve sert olan Mü’minlerin Emiri Hz. Ömer ona engel mi olurdu? Aynı şekilde -kendi görüşüne göre- doğruyu desteklemek için Hz. Ali’yle savaş için evinden çıkmış olan Hz. Aişe böyle bir durum karşısında susar mıydı? Yine Hz. Peygamber vefat ettiğinde çoğu henüz hayatta olan sahabiler buna göz mü yumardı? Ki onların dinin korunması için göster­dikleri hırs, hadis konusundaki bir hatayı, bu kişi Mü’minlerin Emiri Hz. Ömer veya Hz. Peygamber’in eşi Hz. Aişe olsa bile, derhal reddedecek bir derecedeydi. Acaba bu kimseler çok hadis rivayet eden ve yalan söyleyen biri karşısında nasıl sessiz kalabilirlerdi?

Son olarak şunu sormak gerekir: Ebu Hüreyre’nin, -çok hadis rivayet etmesinin sebebiyle ilgili- açıklama yaptığı kimseler kimlerdi? Ben hadis­teki ifadelerden, o kimselerin sahabenin ileri gelenleri, fakihleri, İslâm’a ilk girenleri ve Hz. Peygamberle uzun süre birlikte olanları olduğunu göste­ren herhangi bir işaret geremiyorum. Aksine bana göre tercihe şâyân olan görüş, bu kimselerin kesinlikle sahabiler olmadıklarıdır. Ebu Hüreyre’nin şu sözüne dikkat edilsin: “Diyorlar ki muhacirler ve ensar ne olmuş ki onun kadar hadis rivayet etmiyorlar?” Şayet bu sözü söyleyenler, muhacirler ve ensardan olan sahabiler olsalardı, sözü kendilerine nispet ederek şöyle der­lerdi: Bize ne oldu ki onun kadar hadis rivayet etmiyoruz?

İnceleyin:  Problemli Bir Nebî & Resûl Anlayışı : Nebî’ye İtaat Yok mudur ?

Yine Ebu Hüreyre’nin onlara verdiği cevaptaki şu ifadelerine dik­kat edilsin: “Muhâcir kardeşlerim… ve ensar kardeşlerim….” Şayet onu eleştirenler muhacir ve ensar sahabiler olsalardı onlara şöyle derdi: “Siz ticaretle veya ziraatla meşgul olurken….” Buhârî’de gelen hadisin sonun­daki şu ifadeye de dikkat edilsin: “(Onların) hazır bulunmadıkları yerde hazır bulunuyor, ezberlemediklerini ezberliyor…” Şayet ona itiraz edenler sahabiler olsaydı şöyle demesi gerekirdi: “Sizin hazır bulunmadığınız yer­lerde….” Evet, hadis üzerinde iyice düşünülünce, benim için tercihe şayan görüş bu oluyor.

Diğer taraftan Ebu Hüreyre’nin hayatını dikkatlice incelediğimde, ona bu itirazda bulunanlar arasında bir sahabe ismi bulamadım. Bu hususta İbn Hacer’in “el-İsâbe” isimli eserinde şöyle dediğini gördüm: “İbn Sa’d, Velid İbn-i Rebah’ın şöyle dediğini rivayet ediyor: Hz. Hasan’ı dedesinin yanına defnetmek istediklerinde Ebu Hüreyre’yi Mervan’a şöyle diyorken duydum: Seni ilgilendirmeyen işlere karışıyorsun. -O zaman emir başka­sıydı.- Sen ancak burada olmayanın hoşnutluğunu istiyorsun. Bunun üze­rine Mervan kızdı ve şöyle dedi: insanlar diyor ki Ebu Hüreyre çok hadis rivayet ediyor…” Bilindiği gibi Mervan tâbiîndendi ve bu olay da sonraki dönemlerde oldu. Mervan bunu kızgınlık anında söylüyor ve (genel ola­rak) insanlara nispet ediyor. Şayet şikayetçi olanlar sahabiler olsalardı, bu şikayetlerinin Ebu Hüreyre’ye ulaştırılmasından geri kalmazlardı ve Mervan’da bir münasebetle bu şikayeti Ebu Hüreyre’ye ulaştırırdı.

Sonuç itibariyle Ebu Hüreyre’nin kendisi hakkında rivayet ettiği bu sözde -ki bu anlama gelecek başkasına ait bir rivayet bulamıyoruz- onu eleştirenlerin sahabiler olduğu veya sahabilerin ileri gelenleri olduğuna işaret eden bir şey yoktur. Eğer eleştirenler sahabi olsalardı, diğer bazı sahabilerin birbirlerini reddetmelerini rivayet ettiği gibi tarih bunu da rivayet ederdi.

“Fecru’l-Islâm” yazarına, müsteşrıklardan olan üstatlarına ve onların yeryüzünün her yerindeki bütün takipçilerine meydan okuyoruz: Ebu Hüreyre’ye bu sözü söyleyenin sahabilerden biri olduğunu, sahabenin onu hadis rivayet etmekten men ettiğini, onu yalancılıkla suçladıklarını ya da ondan hadis dinlenilmesini yasakladıklarını ispat eden sahih bir tarihi metin getirin! Bunu bulabilmeleri ne kadar da uzak…. Aksine güvenilir tarihî metinlerin hepsi sahabenin onun hıfzını ve sahabilerin en çok hadis bileni olduğunu itiraf ettiklerini ortaya koyuyor. Zaman zaman Hz. Aişe, İbn Abbas ve diğerleri rivayet ettiği bazı hadisleri garip karşılıyorlar, ancak çok geçmeden onun kendilerinin bilmediklerini bildiğini itiraf ederek rivayetini kabul ediyorlardı.

Bir gün Ebu Hüreyre Hz. Peygamber’in şöyle dediğini rivayet etti: “Kim bir cenazenin peşinden giderse ona bir kırat (ecir) vardır.” İbn Ömer bunu işitti ve şöyle dedi: Ebu Hüreyre (bize hadis rivayet etmek­te) çok oldu. Ancak Hz. Aişe rivayet ettiği şeyde Ebu Hüreyre’yi tasdik etti. Bunun üzerine İbn Ömer dedi ki: Öyleyse pek çok sevabı kaçırdık. Sonra da bu hadisi rivayet etmeye ve Hz. Peygamber’e isnad etmeye baş­ladı. Kendisine kimden duyduğu sorulduğunda ise, bana Ebu Hüreyre rivayet etti, diyordu. İşte bu yüzden Ebu Hüreyre için şöyle derdi: Hz. Peygamber ile en çok beraber olanımız ve hadisi en iyi bilenimizdir.

Muhammed İbn-i Umâra İbn-i Amr İbn-i Hazm on küsur ileri gelen sahabenin bulunduğu bir mecliste oturuyordu. Ebu Hüreyre onlara Hz. Peygamber’den hadis rivayet etmeye başladı. Bazıları hadisi bilmiyor, onu gözden geçiriyorlar ve böylece biliyorlardı. Aynı şekilde Ebu Hüreyre yine hadis rivayet ediyordu. Defalarca böyle yaptı. Muhammed diyor ki: O zaman anladım ki Ebu Hüreyre insanların en çok hadis ezberleyenidir. Bu haberi, Buhârî “Tarih”inde, Beyhakî de “el-Medhal’de rivayet etti. (1)

Şüphe yok ki bütün vaktini bir şeye ayıran, sadece onunla ilgilenen ve onun peşinde koşan biri, kısa sürede onunla ilgili başkalarının sahip olamaya­cağı ölçüde bilgi ve haberlere sahip olur. Biz hocalarıyla ilgili bazı talebelerin durumlarından biliyoruz ki -bazı talebeler hocalarına başkalarından daha geç öğrencilik yapmaya başlamış olmalarına rağmen- hocayla ilgili -büyük küçük- her şey için güvenilir ve kesin bir kaynak olmuşlardır. Oysa hocanın daha ileri gelen ve eski talebeleri bunları bilmeyebiliyor ve daha geç öğrenci­liğe başlayanın verdiği haberin doğruluğundan da şüphe etmiyorlar. Öyleyse bu meseledeki gariplik nerede? Bizim için önemli olan Ebu Hüreyre’nin doğ­ruluğudur ve onun doğruluğundan ne sahabe kardeşlerinin ne de çağdaşları ve talebeleri olan tâbiînin her hangi bir şüphesi olmamıştır. Doğru tarihin hükmü de budur. Ebu Reyye’nin, sahabenin Ebu Hüreyre’yi yalanlamaları ve onun doğruluğundan şüphe etmeleriyle ilgili anlattığı her şey, bir ilim talebesinin “bilimsel kaynaklar” olduğunu iddia etmeye utanacağı kitaplar­dan alınmış çirkin yalanlardır. Peki acaba o kitapların şüphe duyulmayacak ve tereddüt edilmeyecek kaynaklar olduğunu söyleyenin durumu nedir? (2)

Ebu Hureyre’nin Çok Hadis Rivayet Etmesi (İksar)

[Ebu Reyye] 162 ve 163. sayfalarda yazar büyük sahabi Ebu Hureyre’yi Hz. Peygamber’le beraber sadece üç yıl kaldığı halde sahabe arasında en çok hadis rivayet et­tiği için ayıplıyor ve Muhammed İbn-i Hazm’ın naklettiğine göre Bakiye îbn-i Mehled’in Musned’inde Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadislerin 5374 hadise ulaş­tığını belirtiyor.

Ebu Reyye ve benzerlerine şunları söylemek is­tiyorum :

a) Sahabelik hayatında üç yıl gibi bir zaman kı­sa olmamakla beraber, başkasına göre daha az Hz. Peygamberle bulunsa da Ebu Hureyre (r.a)’nın çok hadis rivayet etmesindeki garabet neresindedir? Bu gerek aklen gerekse âdeten ilk olarak yapılan bir şey değildir. Nice şahıslar var ki az zamanda çok şey öğ­renir başkası onun birkaç katı zamanda öğrenemez. Zeka, ilme ciddi bir şekilde kendini vermek ve dün­yevî meşgalelerden kurtulmak gibi şeyler daha çok şey öğrenme ve tahsil etmeye yardımcı olurlar. Bu­gün bile bazı öğrenci ve müridlerin bir hocanın ya­nında kısa bir müddet kalarak onlardan ciltler dolu­su kitap kaydettiklerini ve Ebu Hureyre’nin Resulullah’tan ezberlediği hadislerden pek geri kalmayacak derecede sözlerini ezberlediklerini görüyoruz. Oysa bizim asrımızla onların asrı arasında çok fark olduğu gibi hayat, şartları, istidat ve kendini bu işe adama yönünden onlarla Ebu Hureyre arasında büyük fark­lar vardır.

İnceleyin:  Ebû Hüreyre(r.a) ve Hadis Rivayeti

Tamamı bir araya getirilse bir cilt kitabı geçmez, öyleyse garabet bunun neresinde?

Rivayet edilen bu 5374 hadisin bir çoğunun iki ve üç satıra ulaşmadığını unutmamamız gerektiğini belirtmek istiyorum. Tamamı bir araya getirilse bir cilt kitabı geçmez, öyleyse garabet bunun neresinde?

b)Ebu Hureyre (r.a) dünyaya pek bağlı bir in­san değildi, az bir şeye kanaat ederdi. O zaman ha­nımı ve çocukları da yoktu, onu meşgul edecek tica­ret ve ziraatla da uğraşmıyordu. Tek işi mümkün olduğu kadar Hz. Peygamber’den ayrılmamaktı, (ister­seniz) neden çok hadis rivayet ettiğini Ebu Hureyre’­nin bizzat kendisinden dinleyelim:

Buhari, Müslim ve diğer hadis kitaplarında Buhari’nin rivayet ettiği lafızlara göre Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir: «İnsanlar Ebu Hureyre çok ha­dis rivayet ediyor diyorlar. Allah’ın kitabında iki ayet olmasaydı bir tek hadis rivayet etmezdim.» sonra Al­lah’ın şu ayetini okur: «indirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti gizleyenler…» (bu ve peşindeki ayeti) sonu­na kadar okur, sözlerine devamla: «Muhacir kardeş­lerimiz çarşı işleriyle meşgul oluyorlardı, Ensar kar­deşlerimiz de kendi mallarıyla uğraşıyorlardı. Ebu Hureyre ise karnını doyurmak için Resulullah’tan ay­rılmazdı. Onların hazır bulunmadıkları yerlerde ben bulunuyor ezberlemediklerini de ben ezberliyordum.»

Çok hadis rivayetinin sebeplerinden birisi de Re­sulullah’tan sonra da kendisini ilme, hadis rivayetine fetvaya adamasıdır. Hatta daha önce de geçtiği gibi Hz. Ömer onu valilikten azlettikten sonra ikinci kez vali olmasını isteyince o bunu reddetmiştir. Aslında onu kıvrak bir zekaya ve kuvvetli bir hafızaya sahip kılan Hz. Peygamberin ona yaptığı duadır. Bu konuda şöyle der: «bir gün unutkanlığımı Hz. Peygambere şikayet ettim Hz. Peygamber de ba­na «abanı ser» dedi, ben de onu serdim iki elleriyle avuçladı sonra bana «topla» dedi, ben de topladım, bir daha hiçbir şey unutmadım.» [1]Bazı âlimler bunu Hz. Peygamber’in bir mucizesi saymışlardır.

Kendi zamanında en çok hadis ezberleyen sahabi idi Nesâi ceyyid (sağlam) bir isnadla Sünen’in ilm bölü­münde, el-Hakim de el-Müsteirek’te : Zeyd b. Sabit’in şöyle dediğini rivayet ederler: Ben, Ebu Hureyre ve başka birisi Hz. Peygamber’in yanındaydık, bize «dua edin» dedi, ben ve arkadaşım dua ettik O da âmin dedi. Son­ra Ebu Hureyre dua etti ve şöyle dedi: «Allah’ım bu iki arkadaşımın istediklerini ben de istiyorum (bir de) senden unutmayacağım bir ilim istiyorum.» Resulullah da «amin» dedi. Biz «Ya Resulullah» bize de» dedik O, «Devsli genç sizi bu konuda geçti» dedi. Buharı «Ta­rih» inde Muhammed b. Hazm’ın on küsur yaşlı sahabinin bulunduğu bir mecliste otururken Ebu Hureyre’nin onlara Resulullah’tan hadis naklettiğini, ta­nımadıkları bazı hadisleri kendisine müracaat etmek suretiyle öğrendiklerini, bunun defalarca tekrarlandığını ve o günden bu yana Ebu Hureyre’nin en çok hadis ezberleyen sahabi olduğunu öğrendim» dediğini nakleder.

Onun hafızasına delalet eden bir husus da Hafız ibn-i Hacer’in «el-İsâbe’de naklettiği şu rivayettir: «Mervan’m Kâtibi Ebuz-Zuaya’a der ki: «Mervan, Ebu Hureyre’yi çağırdı, kendisine hadis rivayet ediyordu, beni de koltuğun arkasında oturttu ve ben onun söy­lediklerini yazıyordum; sene tamam olunca tekrar çağırttı ve aynı hadisleri sordu bana da (yazdıklarıma) bakmamı emretti. Ebu Hureyre bir tek harf değiştir­medi.» Ebu Hureyre’nin bu özelliğini gerek sahabiler gerekse sonradan gelen imamlar tanımışlardır. Ab­dullah b. Ömer, O’na şöyle der: «Şüphesiz sen içimiz­de Resulullah’tan hiç ayrılmayan ve (dolayısıyla) hadislerini en iyi bilensin.» imam Şafii de Ebu Hureyre, asrında hadis rivayet edenlerin en hafızı idi» demiştir. Bütün bunlardan sonra çok hadis rivayet ettiği için hâlâ onun emanet ve sıdkına dil uzatmak için bir kapı açılabilir mi? Çok hadis rivayet etmenin sebebi uzun zaman Resulullah’tan ayrılmaması ve dünyevi meşgalelerinin olmamasına bağlıdır. Haya­tın kolay oluşu, onun kendisini ilme ve talime ver­mesi, hüküm ve siyaset işlerine karışmaması ve ve­fatının gecikmesi de bunun sebeplerindendir. Yaza­rın sözlerinin başında da belirttiği gibi çok hadis ri­vayetinin fazilet ve dindeki yeri arasında herhangi bir irtibat yoktur. Üç halife görülmüyor mu? dindeki yer­leri, fazilet konumları ve Resulullah’a yakın olmala­rına rağmen kendilerini ilme verememiş ve sınırları genişleyen devletin işlerinden ayrı kalmamışlardır. (Oysa) Çok hadis rivayetini hazırlayan unsurlar da bunlardır. Onun için çok az hadis rivayet etmişlerdir. Dördüncü halifeye gelince vefatı geç olduğu için ilim ve fetvaya kendini verince rivayetleri de çok olmuştur.[2] Birisinin dindeki mevkii ile çok hadis rivayet etmesi arasında irtibat kurmak hiçbir şekilde ilmi tahkik kurallarına uymaz, önceki âlimler bunu anla­mışlardır. A’meş Ebus-Salih’in şöyle dediğini nakle­der : «Ebu Hureyre Resulullah’ın ashabı içerisinde en çok hadis ezberleyendir yoksa en faziletlileri değildir»»[204]

 

[1] Yazar bu kıssadan şüphe duymuş ve onu inkara kalkışmış­tır. Onun bu konudaki önderi yahudi müsteşrik Goldzier’dir.
[2] es-Suyuti. el-İtkan, c. 2, s. 187.
[3] Prof. Dr. Muhammed Ebu Şehbe, Sünnet Müdafası, Rehber Yayınları: 1/197-201.

***
Soru: Neden Hazret-i Enes, Câbir, Ebu Hüreyre’den çok geliyor; Hazret-i Ebu Bekir ve Ömer az rivayet ediyor?”

Elcevap: Nasıl ki insan bir ilâca muhtaç olsa, bir tabibe gider; hendese için mühendise gider, mühendisten nakleder; mesele-i şer’iye müftüden haber alınır, ve hâkezâ… Öyle de, Sahabe içinde, ehâdis-i Nebeviyeyi gelecek asırlara ders vermek için, ulema-i Sahabeden bir kısım, ona mânen muvazzaf idiler, bütün kuvvetleriyle ona çalışıyorlardı. Evet, Hazret-i Ebu Hüreyre bütün hayatını hadisin hıfzına vermiş. Hazret-i Ömer siyaset âlemiyle ve hilâfet-i kübrâ ile meşgulmüş. Onun için, ehâdisi ümmete ders vermek için, Ebu Hüreyre ve Enes ve Câbir gibi zatlara itimad edip, ondan, rivayeti az ederdi. Hem madem sıddık, sadûk, sadık ve musaddak bir Sahabenin meşhur bir namdarı, bir tarikle bir hadiseyi haber verse, yeter denilir, başkasının nakline ihtiyaç da kalmaz. Onun için bazı mühim hadiseler iki üç tarikle geliyor.(3)
***
(1) Mustafa Sibai, İslam Hukukunda Sünnetin Yeri, S. 370-4.
(2) Mustafa Sibai, İslam Hukukunda Sünnetin Yeri, S. 406.
(3) http://www.erisale.com/?locale=tr&bookId=2&pageNo=193#content.tr.2.193

 

http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/11/ebu-hureyrenin-ra-cok-hadis-rivayet.html

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir