9 Soruda Sevr Antlaşması

sevr-antlasmasi-harita 9 Soruda Sevr Antlaşması

1-Sevr taslağı Osmanlı Heyeti’ne verildiğinde heyetin tepkisi ne oldu?

Sevr Barış Antlaşması taslağı 11 Mayıs 1920’de Paris’te Ahmed Tevfik Paşa başkanlığındaki Osmanlı Heyeti’ne törenle sunuldu. Fransa Başbakanı Alexandre Millerand törende yapmış olduğu konuşmada “Osmanlı Devleti’nin 1914’te girdiği savaşta İtilaf Devletleri için savaşın birkaç sene daha uzamasına sebep olduğu, böyle bir duruma tekrar sebebiyet verilmemesi için müttefiklerin ‘tedâbir-i mües-sire’ye (etkili tedbirlere) başvurduğunu” söyleyerek OsmanlI’nın suçunu ortaya koymuş oldu.

Barış şartlarına Tevfik Paşa’nm ilk tepkisi “uygulanamaz” olduğu yönünde idi. Ayrıca İstanbul’a gönderdiği 12 Mayıs tarihli telgrafında bu şartların “istiklal ve hatta devlet mefhumlariyle kabil-i telif” edilemeyeceğini (bağımsızlık, hatta devlet kavramlarıyla uzlaştırılmasmm mümkün olmayacağını) belirtti. Bununla yetinmeyen Tevfik Paşa, 17 Mayıs’ta Damat Ferid Paşa’ya gönderdiği mektupta “Teklif edilen şerâit-i sulhi-ye (barış şartları) Devlet-i Aliyyenin inhilâlinden (yıkılmasından) ve zat-ı hazret-i Padişahînin hukuk-ı mukad-deselerinin (kutsal haklarının) imhasından başka bir şeyi tazammun etmediğinden (içermediğinden) mev-cudiyet-i devletin temin-i muhafazası (devletin varlığının korunması) mu(devletin varlığının korunması) mua-hedename (antlaşma metni) ahkâm-ı esasiyenin (asıl hükümlerin) bilkülli- ye (tamamen) tadiline (değiştirmeye) mütevakkıfdır (bağhdır)” diye yazdı. Paşa’ya göre bu barış şartlarının aynen kabulü Osmanlı Devleti’nin var olabilmesi için imkânsızdı ve tamamen değiştirilmesi gerekliydi.

2-Bu barış taslağına Osmanlı Hükümeti’nin tepkisi ne oldu?

Taslağa Osmanlı Devletinin ilk resmî tepkisi, 25 Haziran 1920’de, Paris’te İtilaf Devletleri temsilcilerinden oluşan Onlar Konseyi’ne sundukları resmî muhtıradır. Baskın Oran’a göre bu muhtıra, hem üslup, hem öz, hem de güçlü hukuk bilgisi açısından oldukça içerikli/dolgun bir belgedir. İçeriği itibariyle “Lozan’ın öncülü Bir Onur Anıtı”dır. (Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, TTK Yay., Ank., 1999.)

Söz konusu muhtıra Tevfik Paşa’nm ilk haleli tepkisinde benimsenen görüşü savunmakta ve Sevr barış taslağının Osmanlı Devleti’ni bölmekten başka bir şey olmadığını belirtmektedir. Hatta muhtıraya göre bu taslak, “son derece haksız kesip biçme ve çekip alma işlemidir”. Bunda maksat, Osmanh Devleti’nden birtakım özerk ya da bağımsız siyasî birimler çıkarmak olup Kürdistan, Ermenistan, Hicaz, Suriye ve El-Cezire üzerindeki siyasî özlemlerdir.

Ancak bu muhtıranın, siyasî güç yoksunluğuna rağmen dile getirdiği bir görüş var ki, o da “işgale karşı direnç” fikridir. “12 milyonluk bir halkı öyle az bir zaman içinde ve kesinlikle barışta yok edebilmenin olanaklı (mümkün) olabileceğini hiç  kimse düşünemez” demek suretiyle Türk milletinin direnme düşüncesini güçlü ifadelerle ortaya konmuştur.

 3-Sultan Vahdeddin’ in herhangi bir tepkisi oldu mu?

Sultan Vahdeddin’in barış taslağıyla ilgili kamuoyuna yansıyan bir tepkisi mevcut değildir. Ancak İngiliz Devlet Arşivlerinden elde edilen bir belgeye göre 27 Mayıs 1920’de, İngiliz Kralı V. George’a hitaben gönderdiği telgrafta “Paris’te Türk murahhaslarına bildirilen barış şartlan tüm Türk halkını derin bir ıstıraba maruz bırakmıştır. İngiliz ve Osmanlı İmparatorlukları arasında var olan güçlü tarihî bağların ve İngiliz halkıyla kralının adalet ve insaf hislerine olan kesin güveni, bağımsız bir devlet ile uzlaşmayacak mahiyetteki anlaşma şartlarının hafifletilmesi için kralın müttefikler nezdinde girişimde bulunmasını, en azından Türkçe konuşan vilayetlerin taksim edilmekten kurtarılmasını istemeye cesaretlendirmiştir” diyerek Sevr barış şartlarının yumuşatılmasını istemiştir.(Metin Hülagu, Yurtsuz imparator Vahideddin, Timaş, İst. 2008, s. 46.) Diğer taraftan, sırdaşı Avni Paşa ile bir  görüşmesinde Sevr için “mecelle-i  mesâibdir (musibetlerle dolu antlaşma) fakat nakş-ı berâbdır (su üzerine yazılmıştır)” demiştir.

 4-Sevr Osmanlı Devleti tarafından resmen imzalandı mı?

Sevr Barış Antlaşması Ayan üyesi Hadi Paşa başkanlığında, Rıza Tevfik ve Bern Büyükelçisi Reşat Halis Bey’den meydana gelen bir heyet tarafından Osmanlı Devleti adına imzalamıştır.

İnceleyin:  Abdulhamid Han Said Nursi’yi tımarhaneye attırdı mı?

 5-Sevr’in imzalanmasına Osmanlı basının tepkisi nasıl olmuştu?

Tabiatıyla Sevr’in imzalanması Osmanlı basınında da yankı buldu.Özellikle Vakit gazetesi imzadan iki gün sonra,12 ağustos 1920’de siyah çerçeve içinde ‘bugün milli matem günüdür’’ başlığıyla çıkmış,altına da,bilcümle islam ve türk müessesisatı (kurumlar) kapalı tutulacak, saat 13:00’de her türlü vasıta ile yas alameti olarak beş dakika duracaktır” diye yazılmıştır.

13 Ağustos’ta ikdam, “Dünkü Milli Matem Günü”, Alemdar ise “Dün En Acı Günümüzdü”, “Harb-i Umumi ile başlayan tarih devri henüz kapanmadı” sözleriyle çıktı. Peyam-ı Sabah gazetesi ise aynı gün, başyazarı Ali Kemal Bey’in “Hakiki Matem” başlıklı yazısını yayımladı. Burada Ali Kemal Bey Sevr Antlaşması’nm OsmanlI Devleti’nin 1. Dünya Savaşandaki yanlışlarının bedeli olduğunu belirtiyor, antlaşmanın uygulanması gerektiğini öne sürüyordu. İleri gazetesi de 14 Ağustos tarihli sayısında yayınlanan “Yeni Vazife” başlıklı başyazısında, hükümetin antlaşmayı imzalamakla üzerine bir vazife aldığını, bunun da antlaşmanın tatbiki olduğunu yazıyordu.

6-Sevr Osmanlı Meclisi tarafından onaylandı mı?

Hemen belirtelim ki, Osmanlı Anayasasının 7. maddesi gereğince Sevr Barış Antlaşmasının Osmanlı Meclis-i Mebusanı tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girmesi gerekmekteydi. Oysa 5 Nisan 1920’de padişah iradesiyle feshedildiğinden ortada bir Meclis-i Mebusan mevcut değildi. Üstelik bir antlaşmanın onaysız uygulanması hem Osmanlı anayasa hem de uluslararası hukuka aykırı bir durumdu. Bundan dolayı Sevr onaylanmamıştır.

7-Osmanlı Padişahının onay konusunda tavrı neydi?

Bir kere Sultan Vahded- din’in tek başına Sevr’in onayla ması, Osmanlı anayasasına göre ne mümkün, ne de geçerlidir. Zaten Sultan da bunun farkındadır. Bu konudaki görüşleri, 1923 tarihli ünlü “Beyanname-i Hümayununda yazılıdır. Anlaşılan o ki Sultan Vahdeddin Sevr Antlaşması imzalanmış olsa bile onayı hususunda zaman kazanma eğilimindeydi ve bunu da “icabat-ı meşrutiyete” (meşrutiyetin gereklerine) uygun görüyordu:

“Mes’ele’nin kat’iyet kesbetmesi, Meclis-i Mebusan’ın kabulünden sonraki tasdikime mütevakkıf olduğunu ve hakk-u adaletle te’lif olunamayacak surette gayr-i tabiî olan böyle bir muahedenin devam ve te karrur edemeyeceğini bildiğimden, hakkımızın anlaşılmasına müsaid zamanın hulûlüne (girmesine) kadar vakit kazanmak tarikinde devam ile muahedenin hükümetçe kabulüne taraftar göründüm” (Kadir Mısıroğlu, Bir Mazlum Padişah Sultan Vahdeddin, Sebil Yay., İst. 2005, s. 255-256).

Kanaatimce Sultan Vahdeddin bir taraftan bunları düşünürken diğer taraftan da İngiliz Parlamentosu’nun 16 Ağustos-19 Ekim 1920 tarihleri arasında tatile gireceğini bilmekteydi. Nitekim İngiliz Dışişleri Bakam Lord Curzon da bu durumu İstanbul’daki Yüksek Komiseri Sir John de Robeck’e bildirmiş ve o tarihten önce antlaşmanın onaylanmasının mümkün olmadığını belirtmiştir,

8-Osmanlı hükümetlerinin Sevr’e karşı tavırları nasıldı?

Damat Ferid Paşa Sevr’in onaylanmasına taraftar görünmesine rağmen hem Anadolu’da gelişen Milli Mücadele hareketi, hem de uluslararası şartlar bunu engelliyordu. Hatta Ingilizler, çok geçmeden Mustafa Kemal Paşa ve onun hareketiyle uzlaşmadan Sevr’in onaylanmasının mümkün olmadığını anladılar. Bir yandan doğrudan temas kurmaya çalışırken, diğer taraftan da İstanbul’da Anadolu hareketiyle uyumlu bir hükümeti işbaşına geçirmeyi düşündüler. Bunu »anlayan Damat Ferid Paşa 16 Ekim 1920’de istifa etti.

Ertesi gün Sultan Vahdeddin’le görüşen İtilaf Devletleri temsilcileri, hükümetlerinden aldıkları talimata göre Anadolu ile uzlaşabilecek bir hükümet kurulmasını önerdiler. Bu amaçla 21 Ekim’de Ahmed Tevfik Paşa Hükümeti kuruldu. Ancak yeni hükümet onların beklentilerini ilk anda boşa çıkardı ve yayımladığı hükümet programında “Ülkede var olan ikiliği devlet vakan ve millet ile mütenasib şekilde bertaraf edecek millî varlığımızı korumak hükümetimizin ilk vazifesidir” dedi.

İnceleyin:  M.Kemal ve Arkadaşlarının Eşek Şakaları

Bu gerçeğe rağmen İtilaf Devletleri temsilcileri 25 Ekim 1920’de yeni hükümete bir nota vererek Sevr Ant- laşması’nın bir an önce onaylanmasını istediler.

Buna karşılık Tevfik Paşa Hükümeti 5 Kasım 1920’de gönderdiği cevabî notasında hükümet ile milletin birlikte çalışması ve barış antlaşmasının anayasanın icaplarına uygun olarak onaylanması için Meclis-i Mebusan’ın toplanması gerektiğini bildirdi.

Artık İtilaf Devletleri için yapılacak tek iş, Sevr Barış Antlaşması’nda değişikliklere gitmekti. Londra Konferansı (21 Şubat-12 Mart 1921) sonuçsuz da kalsa bunun ilk adımı olacaktı.

 9-Mustafa Kemal Paşa ve TBMM’nin tepkisi ne oldu?

Mustafa Kemal Paşa için Sevr Antlaşması “büyük bir suikasdm inhidamını (çöküşünü)” ifade eder. Tabii ki bunu “tarihte em¬sali na-mesbuk (gerçekleşmemiş) bir siyasî zafer eseridir” dediği Lozan kıyaslaması bağlamında yapmaktadır. Ancak Sevr-Lozan mukayesesi bir yana, ilgi çekici olan, Mustafa Kemal Paşa’nın “Sevr projesi”nden, Mond¬ros Mütarekesi’nden Lozana geçen süreçte Osmanlı Devleti’ne su-

nulan “dört barış projesinden biri” olarak söz etmesidir. Ayrıca bu banş projelerine “sulh teklifleri” adını veren Mustafa Kemal Paşa, Sevr projesi ! için “TBMM’ce bir zemin-i münakaşa (tartışma zemini) bile addedilmemiştir” diyerek olumsuz tavrını ortaya koymuştur (Kemal Atatürk, Nutuk,H, MEB, İst. 1987, s. 750, 767).

Bu olumsuz tavrında Mustafa Kemal Paşa yalnız değildir; 1. TBMM de aynı düşüncededir. Nitekim Sevr taslağıyla ilgili olarak 56. Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Bey (Günsav) tarafından gönderilen telgrafın, BMM’nin 22 Mayıs 1920 tarihli taslağıyla ilgili olarak 56. Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Bey (Günsav) tarafından gönderilen telgrafın, BMM’nin 22 Mayıs 1920 tarihli ikinci oturumunda okunmasından sonra Karahisar-Sahib milletvekili Nebil Efendi “Boşuna yorulmuşlar, Türkiye’yi yok diye idiler daha iyi ederlerdi” sözleriyle tepki göstermiştir. Aynı şekilde Erzurum milletvekili Necati Bey barış taslağını görünce Avrupa’dan öğrendikleri “efkar-ı insaniyye”nin (İnsanî fikirler) tamamen silindiğini söylemiş ve hukuktan, Wilson prensiplerinden, hürriyet ve istiklal düsturların¬dan bahsetmelerinin birer “maske” olduğunun anlaşıldığı vurgusunu yapmıştır. Konya milletvekili Refik ise Sevr taslağı için “ kizb-i mahz (mutlak yalan) olan iddia” derken. Alı Şükru Bey (Trabzon). Mustafa Necati Bey (Sanıhan). Hamdullah Suphi Bey (Antalya) gibi milletvekilleri ise bu barış taslağının kabul edilemezliğine dile getirmiştir.

Bundan başka 1. TBMM, Sevr taslağının maddelerini görünce 7 Haziran 1920 tarihli bir kanunla 16 Mart 1920’den bu yana İstanbul hü-kümetlerinin imzalayacakları hiçbir antlaşmayı kabul etmeyeceklerini, geçersiz sayacaklarını ilan etmiştir.

Sözün kısası Sevr, onaylanmamış ve bundan dolayı da proje hükmünde kalmış bir barış antlaş-masıdır. Hatta Mustafa Kemal Paşa’ya göre işin başından itibaren Osmanlı Devletine sunulan bir barış projesidir. Damat Ferid Paşa hariç tutulursa, İstanbul ve Anadolu bu antlaşmanın hükümsüz kalması için elinden geleni yapmış ve hiçbir İstanbul Hükümeti, Osmanlı Devleti’nin siyasî varlığını sona erdirecek böyle bir antlaşmayı onaylamamıştır. Buna Sultan Vahdeddin de dahildir.

Sevr onaylanmamış, kadük kalmış bir barış antlaşması… Hal böyleyken Sevr’e bakarak Lozan barışına övgüler düzmek doğru değildir. Çünkü Sevr, deyim yerindeyse “sıfır” noktasıdır ve ölçüt olamaz.

Sevr 1. Dünya Savaşı sonrası ku-rulmaya çalışılan yeni uluslararası düzen çerçevesinde okunmalı ve İtilaf Devletlerinin -Batılı Devletlerin- belli ölçüde bugün de geçerli olan Türkiye hakkmdaki siyasî emelleri/ projeleri anlaşılmaya çalışılmalıdır.

Aksi halde ideolojik karşıtlık üzerinden tarih okumaları yapmak hiç kimseye bir şey kazandırmaz.

Derin Tarih

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir