“Ümmetimin İhtilafı Rahmettir” hadis midir?

indir-7-1 "Ümmetimin İhtilafı Rahmettir" hadis midir?

Bediüzzaman eserlerinde, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” Rivayetini hadis olarak değerlendirmektedir. Fakat aşağıdaki iddia sahibi bunun hadis olmadığını ileri sürmektedir. Bizleri bu konuda aydınlatır mısınız?

Yazar: Niyazi BEKİ (Doç. Dr.),

İddia:

«. إختلاف أمتي رحمةﺇ »

Aliyyu’l-Kari bu hadis hakkında diyor ki:

“İmamların çoğu bunun aslının olmadığını zannettiler. Fakat, Hattabî bunu Garibu’l-Hadis’te istitraden zikretti ve kendi kanaatine göre aslının olduğunu bildirdi. Suyutî de: Nasr el-Makdisî Hücce’de onu tahriç etti ve Beyhakî Risaletu’l-Eş’ariyye’de senetsiz olarak zikretti, ayrıca Halimi, Kadı Hüseyin, İmamu’l-Harameyn ve diğerleri de hadisi zikrettiler. Bu hadis, hafızların bizim ulaşamadığımız bazı kitaplarında olabilir, Allahu a‘lem.” dedi. Suyutî’nin bu sözü tartışmalıdır. Nitekim, âlimlerin bu konuda açıklamaları vardır:
Şeyh Nasır(uddin el-Elbanî), Suyutî’nin bu sözü hakkında diyor ki:

“Bence bu, uzak (bir ihtimal)tır. Subkî de: Bu, muhaddislerce bilinen bir hadis değildir. Ben ne sahih, ne zayıf ve ne de mevzu bir senetle bu hadise rastladım.” diyor.

İddiaya Cevap:

Şeyh Nasır(uddin el-Elbanî), birkaç yıl önce vefat eden mutaassıp bir Vehhabî olarak bilinir. Hadislerin tahlili de bu taassubundan paylarını almışlardır. Suyutî’nin “Bu hadis, hafızların -bizim ulaşamadığımız- bazı kitaplarında olabilir.” demesinden daha makul, daha insaflı bir ifade bulunabilir mi? Kaldı ki, Suyutî’nin dışında da -yukarıda da yer aldığı üzere- bazı alimlerin bu hadis hakkında müspet yaklaşımları vardır. Hatta İbn Hacer, bu hadisin dillerde dolaşan çok meşhur olduğunu, İbn Hacib’in Muhtasar’ında bunu rivayet ettiğini, belirtmiştir. Hadisle ilgili yukarıda verilen bilgiler daha geniş çapta Aclunî’de yer almaktadır. (1/64-66).

Hattabî’ye göre, bu hadise itiraz edenler -özetle- dinde güvenilmez şu iki kişidir. İshak el-Mevsilî ve Amr b. bahr el-Cahız.(a.g.e.)

İddia:

İbn Hazm, İhkâm’da: “Bu, hadis değildir; bilakis o, batıldır, mevzudur. Çünkü, eğer ihtilaf rahmet olsaydı, ittifak gazap olurdu. Bu ise, hiçbir Müslümanın söyleyemeyeceği bir şeydir.” diyor.

İddiaya Cevap:

Hattabi’ye göre ihtilaf üç konuda düşünülebilir:
Birincisi: Allah’ın varlığı ve birliği konusu: Bu konuda ihtilaf etmek mümkün değildir, aksini iddia eden küfre girer.

İkincisi: Allah’ın sıfatları ve meşieti konusu. Bu konuda ehl-i sünnetin hilafına bu sıfatları inkâr edenler ehl-i bid’a olarak isimlendirilir.

Üçüncüsü: Dinin ferî / furuat kısmıdır ki, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” manasındaki hadiste kast edilen de budur. (Aclunî, a.g.e). demektedir.

İmam Nevevî, İbn Hazm gibi zahirîlerin “Eğer ihtilaf rahmet olsaydı, ittifak azap olurdu” şeklindeki düşüncelerini şu ifadelerle reddetmiştir:

“Bir şeyin rahmet olması, zıddının azap olmasını gerektirmez. Bu görüş sahipleri ya gerçekten cahildir, ya da işin doğrusunu görmezlikten gelerek cahil numarasını yapmaktadır.” Çünkü, eğer böyle bir iddia doğru olsaydı, “Rahmetinden ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, (gündüzün) O’nun fazlu kereminden (rızıkınızı) arayasınız ve şükredesiniz.”(Kasas, 28/73) ayetinde yer aldığı gibi “geceye rahmet” denmesi, gündüzün azap olmasını gerektirmiş olacaktı. (bk. Müslim, Vasiyet, 21,22; Aclunî, a.g.e).
Şimdi bu kadar İslam alimlerinin değer verdiği, kaynaklarına aldığı ve hakkında yorumlar yaptığı ve manasının doğruluğunu savunduğu bir hadisi, kitabına aldı diye Bediüzzaman Hazretlerine itiraz etmeye kalkmak, hangi ilmî terbiyeye sığar? (1)

 

“Ümmetimin ihtilafı rahmettir” Hadisi sahih midir ?

Bazı hadislere “uydurma” deyip geçenler, daha çok o hadisteki manayı, hadisin ne maksatla söylendiğini bilemeyen, idrak edemeyen kimselerdir. …İmam Aclûnî’nin Keşfü’l-Hafa isimli bir eseri vardır. Bu eser, hakkında münakaşa edilen ve hadis olarak duyulmuş olan sözlerin hadis olup olmadıklarını inceliyor. Hadis sahasında yapılmış en orijinal bir çalışmadır. Bu hadis hakkında hadis âlimlerinin şu izahlarına yer verilir:

İmam Beyhakî, Medhal’de İbni Abbas’tan şu mealde bir hadis rivayet eder:

Ashabım semadaki yıldızlar gibidir. Hangisinden hadis alırsanız, doğruyu bulursunuz. Ashabın ihtilafı sizin için rahmettir.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafa, 1:64; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadir, 1:210-212.)

Yine Beyhakî aynı yerde şu hadise yer vermektedir: “Muhammed’in (a.s.m.) Ashabının ihtilafı Allah’ın kulları için bir rahmettir.”

Aynı mealdeki hadisin varlığını, Taberânî, Deylemî, Ebu Naim, ez-Zerkeşi, İbni Hacer gibi hadis âlimleri de belirtirler.

Büyük hadis âlimi Hattabî ise şöyle der:

“Bu hadis-i şerife iki kişi itirazda bulunmuştur. Birisi deli, öbürü de dinsizdir. Bunlar el-Musilî ile Câhiz’dir. Bunlar şöyle diyorlar: ‘Eğer ihtilaf rahmet olsaydı, ittifak azap olurdu.” Bunun bir saçmalıktan ibaret olduğunu belirten Hattabi “ihtilâf”ı şöyle anlatır:
“İhtilâf üç çeşittir. Birincisi ve ikincisi Allah’ın zat ve sıfatındaki ihtilaftır ki, birisi küfür, diğeri bid’attir. Bir de vecihleri bulunan fıkha ait fer’i meselelerdeki ihtilaftır. İşte buradaki ihtilaf ümmet için rahmettir.”

Ömer bin Abdülaziz ise şöyle der:
“Ashab-ı Kiram ihtilaf etmemiştir’ sözü hiç hoşuma gitmiyor. Şayet onlar ihtilaf etmeseydi hiçbir meselede ruhsat çıkmazdı.”

İmam Nevevî ise Sahih-i Müslim şerhinde bu hususa şu izahı getirir:

“Bir şeyin rahmet olması, onun zıddının azap olmasını gerektirmez. Bu hadiste de böyle bir şey yersizdir. Bunu ancak cahiller veya bilmez görünenler söyler. Cenab-ı Hak şöyle buyrur: ‘Rahat edesiniz diye geceyi sizin için yaratması Onun rahmetindedir.’ Geceye ‘rahmet’ denmiştir, bundan gündüzün azap olması manası çıkmaz.”
Yine bazı âlimler, “Ümmetim dalalet üzerinde toplanmaz” hadisini zikrederek, “Bundan ümmetin ihtilafının rahmet olmadığı manası anlaşılmamalı” derler.

Hadisteki ihtilaftan hangi mananın kastedildiği hususunda da âlimler şöyle derler:

“Buradaki ihtilaftan murat, dinin asıl meselelerindeki ihtilaf olmayıp, fer’î meselelerdeki ihtilaftır. Çünkü dinin asıllarındaki ihtilaf dalalettir.” (Kadı İyaz, Sübki). Bu meseledeki ihtilaftan maksat, ümmetin sanat, makam, mevki ve mertebelerindeki ihtilaftır. Bu da ümmet için rahmettir. Çünkü farklı sanatların bulunması herkese faydalıdır. (İmam Harameyn).”
Hadis âlimlerinin bu husustaki birleştikleri nokta fer’î meselelerdeki ihtilaftır. Bunun da adı ictihaddır. Müctehidlerin ise dinin asıllarında değil de, fer’î meselelerdeki ihtilaflarından, yani farklı ictihadda bulunmalarından mezhepler meydana gelmiştir. Mezheplerin farklı farklı olması da Müslümanlar için bir rahmet olmuştur. Çünkü her Müslüman, kendi şartlarına göre bir mezhebi taklit ederek amel ve ibadetini yapmıştır.
Müctehidler bir meselede ihtilafa düşseler, isabet edenler iki sevap alırken, yanılmış olanlar bir sevap alırlar. Dinî meseledeki doğruyu ararken yanılmaları dahi onlara bir günah kazandırmamakta, sevap kazandırmaktadır.

Bu meseledeki daha geniş izahı Feyzü’l-Kadir’in birinci cildinin 210-212 sayfalarına bakılabilir.“Ümmetimin ihtilafı rahmettir” mealindeki hadis-i şerif, “hakka hizmetteki ihtilaf, farklı görüş beyanı, değişik yorumlarda bulunma” tarzında anlaşıldığında mevzu biraz daha umumileşmektedir. Çünkü Müslümanlar aynı esas ve gerçeklere inanmakla beraber her fert müstakil bir şahsiyet ve düşünce yapısına sahiptir. Bunun için de hadiseleri değerlendirirken farklı açılardan yaklaşılabilir, yorumlanabilir.Müslümanlar meselelerini istişare yoluyla halledeceklerine göre, herkes samimi bir şekilde fikirlerini açıklar, bilgisi ve ihtisası dahilinde görüşlerini beyan eder. İşte bu yönüyle ihtilaf maddi ve manevi inkişafın kaynağı olur. Bediüzzaman bu hadis-i şerifi Mektubat isimli eserinde izah ederken, meseleyi üç sual, üç cevap çerçevesinde ele almakta ve misallerle anlatmaktadır.

Bu izahı özetleyerek verelim..Sual ve cevap şöyle:

Hadiste, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” denilmiş. İhtilaf ise tarafgirlik gerektirir. Bu nasıl rahmet olur?

Hadiste ifade edilen “ihtilâf” müspet olanıdır. Hakka hizmette bulunan, İslami hakikatleri muhtaç olanlara ulaştırmaya çalışan kimseler belli ölçülerde fikir alış-verişinde bulunacaklardır. Fakat bu arada herkes mesleğinin ve hizmet tarzının tamir ve revacına çalışmalıdır. Başkasının fikir ve hizmetini tahrip ve iptal etmeye değil, tamamlanmasına ve ıslahına gayret etmelidir.Bu müspet tarafı. Menfi ihtilaf ise, kin, haset ve düşmanca hisler besleyerek birbirlerinin tahribine çalışırlar. Hadis, bunu reddetmektedir. Çünkü birbirleriyle boğuşanlar müspet hareket edemezler..

İkinci sual: Tarafgirlik hastalığı mazlum halkı zalim kimselerin şerrinden kurtarır. Çünkü bir kasabanın ileri gelenleri birleşseler mazlum halkı ezerler. Şayet taraftarlık olsa mazlumlar bir tarafa iltica ederek kendilerini kurtarırlar..

Bu mesele de şöyle izah ediliyor: Şayet tarafgirlik hak namına olsa, bu durum haklı ve mazlumlara bir melce, sığınak olabilir. Halbuki şimdiki garaz dolu ve nefis hesabına yapılan taraftarlık haklılara değil, haksızlara sığınak olmuştur. Onların dayanacakları nokta şekline girmiştir. Çünkü bu çeşit insanların yanına şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftar olsa, ona rahmet okur. Eğer karşı tarafa melek gibi bir adam gelse, ona lanet okuyacak derecede bir haksızlık gösterir.Dolayısıyla bu çeşit ihtilafta rahmet olmadığı gibi, müspet manada bir neticeye varılmaz.
Üçüncü mesele de şöyle: Hakikat hesabına yapılan fikrî tartışmalarda maksat ve esasta birleşilmekle beraber, vesilelerde ihtilaf edilir, farklı düşünülür. Bu tartışma, gerçeklerin her köşesini açığa çıkardığı gibi, hakka ve hakikate de hizmet eder. Fakat tarafgir bir şekilde ve garaz dolu firavunlaşmış nefis hesabına ve kendini beğenerek yapılan fikrî bir tartışmadan hakikat parıltıları değil, belki fitne ateşleri çıkar. Çünkü bu tarz fikrî bir tartışmaya giren kimselerin fikirlerinin aynı noktada birleşmesi mümkün değildir. Çünkü hak namına yapılmadığı için tartışmalar aşırı bir hal alır, sonsuza kadar devam edip gider. Tedavisi mümkün olmayan çatlaklara, yaralara sebep olur. Çünkü maksatta ittifak edilmemiştir.
Özetleyerek verdiğimiz bu izahlardan sonra Bediüzzaman bu hususta bütün mü’minlere şu ikazı yapar:

İnceleyin:  Sünnet'in Günümüze Taşınması

“Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı, Mü’minler ancak kardeştir, mealindeki ayet-i kerimenin kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz [sığınınız]. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malumdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken iki çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda (terazide) iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa [tartılsa] bir küçük taş muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir, birini yukarı, birini aşağı indirir. “

İşte, ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârâne [düşmanca] tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alakanız varsa, Mü’minin mü’mine münasebeti, taşları birbirine destek olan sarsılmaz bir bina gibidir mealindeki hadiste belirtilen düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız. Sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden [dünyada sefaletten ve ahirette azaptan] kurtulunuz.” (Mektubat.s. 247-49)

Bu kadar izahtan ve açıklamalardan sonra artık bu hadise “mevzudur, uydurmadır” deyip geçmek bilgisizlikten başka bir şey olmasa gerekir. Zaten hiçbir hadis âlimi de bu hadise “mevzu” dememiştir.Hakkında şüphe edilen hadislere nasıl bakmamız gerektiği hususunda Bediüzzaman’ın Sözler isimli eserinin “Yirmidördüncü Söz”ün “Üçüncü Dal”ında işlenen “Oniki Aslı” gözden geçirmekte büyük fayda vardır. (2)

Bu hadisi İbni Hazm ve aynı damarı temsil eden Elbani gibiler hariç İslam alimlerinin hemen hemen tamamı kabul etmiştir:

Yukarıda bazı alimlerin ismi geçmişti..Bunlar hadisin ya savunmuşlar veya uygun mana verdirerek mana itibariyle doğruluğuna parmak basmışlardı..Kimdi bunlar ? Sıralayalım:

1-Beyhaki
2-Acluni
3-Suyuti
4-İbni Hacer
5-Hattabi
6-Subki
7-Nevevi
8-Taberani
9-Deylemi
10-Ebu Nuaym
11-Zerkeşi
12-İbn Hacib
13-İmam’ul-Haremeyn
14-Makdisi..

Bunlar sadece bu yazıda zikredilenler..Elbette ki hadis olarak kabul edenler bunlarla sınırlı değil..Aşağıya bazı islam alimlerinin bu hadisten nasıl istifade ettiklerini alıntılayarak gösteriyorum:

İmam Gazali

İhya, 1. Cilt , İlim bahsi, İmam Malik başlığı:

…Harun Reşid Bağdad’a dönmek istediğinde İmam Mâlik’e kendi siyle birlikte Bağdad’a gelmesini söyler: Ben herkesi senin Muvatta adlı kitabına tabi kılmak istiyorum. Tıpkı Hz. Osman’ın herkesi istinsah ettirdiği mushaflara zorlaması gibi…’ Bu söz üzerine İmam Malik, Harun Reşid’e hitaben şöyle der: ‘Herkesi benim Muvatta adlı kitabıma zorlamak imkânsız bir iştir. Çünkü Hz. Peygamberin ashabı onun ölümünden sonra dünyanın dört bir bucağına yayıldılar. Hz. Peygamberin hadislerini gittikleri diyarlara yaydılar. Bu nedenle her belde halkında ayrı ayrı ilim vardır. Hz. Peygamber ‘Ümmetimin ihtilafından rahmet doğar'(1) buyurmuştur. Seninle birlikte hükümet merkezine gelmeme de imkân yoktur. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

‘Eğer bilseler, Medineli Münevvere onlar için daha hayırlıdır‘.(2)
‘Demircilerin körüğünün, demirin pasını temizlediği gibi, Medine i Münevvere de (günahkâr kulları) günahlarından öylece temizler’.(3) Buyurun, şunlar bana vermiş bulunduğunuz dinarlarınız! Bana verdiğiniz bu şeyleri ister geri alın, ister bırakın’.

1) Beyhaki, el-Eş’arıyye ve ayrıca bkz. el-medhal (İbn Abbas’dan)
2) ibn ebi Hatim, el-cerh ve ta’dil, (İmam Mâlik’den)
3) İbn Esir ve İmam Malik, (Ebu Hüreyre’den); Buharî, Müslim ve Nesâî (3)

Yorum: İmam Gazali’nin bu rivayetine göre İmam Malik te hadisi kabul etmiş ve hadisten hem de delil mahiyetinde istifade etmiştir..

İhya, 2. Cilt , Kazanç ve Geçim bahsi, 5-Dünya ve ahiret işlerinde tüccarın dini için titiz çalışması başlığı:

…Dünyada olan nasibini unutma. (Kasas/77)
Yani ahiretin için dünyadan olan nasibini dünyada unutma. Çünkü dünya, ahiretin tarlasıdır. Sevaplar dünyada kazanılır. Tüccarın dinini korumak makamındaki şefkati ancak yedi şeyi gözetmekle tamamlanabilir:…

İkincisi, sanatında veya ticaretinde farz-ı kifayelerinden birini yapmayı kastetmektir. Zira sanatlar ve ticaretler terk edildiği takdirde hayat dumura uğrar, insanların çoğu helak olur. Bu bakımdan insanların işlerinin intizama girmesi, ancak bütün insanların yardımlaşmasıyla ve her grubun çalışmasıyla cemiyetin hayatını tekeffül etmeye bağlıdır. Eğer insanların tamamı bir sanata yönelirse diğer sanatlar dumura uğrar ve bütün insanlar helak olur. İşte insanların bir kısmı Hz. Peygamber’in (s.a) ‘Ümmetimin ihtilafı rahmettir’ (Kitab’ul-İlim’de geçmişti.)hadis-i şerifini bu mana üzerine hamletmişlerdir. Yani ümmetin sanatlar ve işlerdeki değişik fikirleri onları helak olmaktan korumak bakımından rahmettir.

İmam Kurtubi

el-Cami’ li Ahkami’l-Kur’an , Ali İmran 103.ayet tefsiri: 
…2. Geçmiş Ümmetlerdeki Tefrika ve İslâm Ümmetinin Çeşitli Fırkaları: 

Yüce Allah’ın: “Ve ayrılığa düşmeyin” buyruğu, yahudiler ve hristiyanlar kendi dinlerinde ayrılığa düştüğü gibi, siz de dininizde ayrılığa düşme­yin, demektir. Böyle bir açıklama İbn Mes’ud ve başkalarından nakledilmek­tedir. Bunun hevâ ve değişik maksatlara uyarak tefrikaya düşmeyiniz, bunun yerine Allah’ın dininde kardeşler olunuz, anlamında olması da mümkündür. Böylelikle bu, onların birbirleriyle olan ilişkilerini koparmalarını, birbirlerine sırt çevirmelerini önlemiş olur. Bundan sonra gelen yüce Allah’ın şu buyrukları da bu anlama delildir: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırla­yın: Hani siz, düşmanlar İdiniz de O, kalplerinizin arasını uzlaştırdı. Onun nimeti sayesinde kardeşler oluverdiniz.” 
Bununla birlikte bu ayet-i kerimede fer’î konularda ayrılığın haram oldu­ğuna bir delil yoktur. Çünkü bu, ihtilaf değildir. Zira ihtilaf, kaynaşmanın ve bir araya gelmenin imkânsız olduğu şeyler hakkında kullanılır. İçtihada da­yalı meselelerin hükmünde ihtilafa gelince, bu konularda ihtilaf, farzların de­lillerinden çıkartılması ve Şeriatın anlam inceliklerinin ortaya çıkartılmak is­tenmesi dolayısıyladır. Ashab-ı Kiram da değişik olayların hükümleri hakkın­da ihtilaf edegelmiştir. Buna rağmen onlar, birbirleriyle ülfet halindeydiler, kaynaşma halindeydiler. Resulullah (.sav) de: “Ümmetimin ihtilafı bir rahmettir” diye buyurmuştur. Yüce Allah, ancak fesada sebep teşkil eden ihtilafı men etmiştir. Tirmizî’nin Ebu Hureyre (r.a)’dan rivayetine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Yahudiler yetmiş bir yahut yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Hristiyanlar da bu­na yakın sayıda fırkaya ayrıldılar. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ay­rılacaktır.” Tirmizî der ki: Bu sahih bir hadistir…

Elmalılı Hamdi Yazır

Hak dini Kur’an dili, Furkan Suresi 48. ayet tefsiri:
48- Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’ dur…Yağmur yerine rahmet diye kullanılması iki nükteyi ifade eder: Birisi felaket tufanı olan yağmurdan sakınma; diğeri de, manasının diğer nimetleri de içine aldığına işarettir. Çünkü rahmet, yağmurdan birçok yönden daha umumidir. Yani yalnız hava akımlarından ibaret olan rüzgarların değil, gaflet uykusundan uyandıran ilahî hareketler, fikrî ve sosyal cereyanlar dahi ilahî rahmetin müjdecileri, dağıtıcılarıdır. Gerçi rüzgarların hepsi müjdeci değildir. Helak edici fırtınalar, her şeyi mahveden şiddetli rüzgarlar, gürültülü rüzgarlar vardır. Nice milletler, uyuşmazlık ve ihtilaf ile çarpışmaktan yok olmuşlardır. Fakat ilahî rahmet de durgun havada gelmez, önünde gönderilen rüzgarların müjdesiyle gelir ve onların yayılma seviyelerine göre intişar edip yayılır. Bundan dolayıdır ki, “Ümmetimin ihtilafı geniş bir rahmettir” buyrulmuştur. İş tabiata kalsaydı, akımlar olmaz, durgunluk kanunu gereğince her şey aldığı bir şekil üzere giderdi. Fakat yaratılışlar üzerin d e hakim olan ilahî irade, yüce kudret, rahmetini yayıp genişletmek için bu akımları uyandırır. Gökten tertemiz bir su indiren O’dur. Pislikleri temizleyecek ve hayat kaynağı olacak temiz bir su.

Neml Suresi 63. ayet:
63- Yoksa karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve rahmetinin (yağmurun) önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderen mi hayırlıdır, onların ortak koştukları mı? Bu ayette kara ve deniz yolculuklarında cihat ile İslâm fetihlerinin ilerleyeceği haber veriliyor. Ve Hak rızasını takip ederek fiilen birlik ile neticelenecek olan farklı fikir ve görüş akımlarının “Ümmetimin ihtilafı geniş bir rahmettir” hadisinin açıkladığı üzere bir rahmet müjdecisi olduğuna da işaret edilmiştir...(5)

İnceleyin:  Sünnet-i Seniyye Sahabe-i Kiram ile Bir Bütündür

 

Tekhafızoğlu’nun iddiaları:

5.1.39. ÜMMETİMİN İHTİLAFI RAHMETTİR. 
[1]«.ﺔﻣﺣﺭ ﻲﺗﻣﺃ ﻑﻼﺘﺧﺇ » 

Aliyyu’l-Kari bu hadis hakkında diyor ki: 

İmamların çoğu bunun aslının olmadığını zannettiler. Fakat, Hattabî bunu Garibu’l-Hadis’te istitraden zikretti ve kendi kanaatine göre aslının olduğunu bildirdi. Suyutî de: Nasr el-Makdisî Hücce’de onu tahriç etti ve Beyhakî Risaletu’l-Eş’ariyye’de senetsiz olarak zikretti, ayrıca Halimi, Kadı Hüseyin, İmamu’l-Harameyn ve diğerleri de hadisi zikrettiler. Bu hadis, hafızların bizim ulaşamadığımız bazı kitaplarında olabilir, Allahu a‘lem, dedi.[2]

Tekhafızoğlu: Suyutî’nin bu sözü tartışmalıdır. Nitekim, âlimlerin bu konuda açıklamaları vardır:
Şeyh Nasır(uddin el-Elbanî), Suyutî’nin bu sözü hakkında diyor ki: Bence bu, uzak (bir ihtimal)tır. Subkî de: Bu, muhaddislerce bilinen bir hadis değildir. Ben ne sahih, ne zayıf ve ne de mevzu bir senetle bu hadise rastladım, diyor.[3] İbn Hazm, İhkâm’da: Bu, hadis değildir; bilakis o, batıldır, mevzudur. Çünkü, eğer ihtilaf rahmet olsaydı, ittifak gazap olurdu. Bu ise, hiçbir Müslümanın söyleyemeyeceği bir şeydir, diyor.[4]
Zaten, asıl olan da iddianın ispatıdır. Âlimlerce senedi bile bulunamayan bir sözün Hz. Peygamber’e isnat edilmesi doğru değildir.
Allah, Abdullah b. Mübarek’e rahmet etsin, şöyle demiştir: 
“İsnat dindendir. İsnat olmasaydı, muhakkak ki, her isteyen istediğini söylerdi.”[5]

Yine demiştir ki: 
“Bizimle (hadis nakleden) şu kavim arasında ayaklar, yani isnat vardır.”[6]
Onun bu sözünü Nevevî şöyle açıklıyor: Bunun manası, eğer sahih bir isnat getirirse hadisini kabul ederiz, yoksa terk ederiz, demektir. İsnatsız hadisi ayakta duramayan hayvana benzetti. Nitekim, ayakları olmayan hayvan da ayakta duramaz.[7]
[1] Mektubat, 247, Yirmi ikinci Mektub/Birinci Mebhas/Beşinci Vecih; Rehberler, 218, Uhuvvet Risalesi/ Yirmi ikinci Mektub/Birinci Mebhas/Beşinci Vecih.
[2] Aliyyu’l-Kari, Esrâru’l-Merfû‘a, 108-109.
[3] Sabbâğ, Tahkīk ve Ta‘lik, 109, 6. dipnot.
[4] Nak. Muhammed b. Cemil, Fırka-i Naciye: Kurtulan Toplum, çev. Mehmed Alptekin, Saff Yayınları, Malatya 1989, 115.
[5] Müslim, Mukaddime, 5.
[6] Müslim, aynı yer.
[7] Nak. Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Müslim ve Tercemesi, İrfan Yayınevi, İstanbul 1972, 1/39.

 

559- Hadisin Risalede yeri: Mektubat sh: 268; ve daha Nur’un sair yerlerinde de varsa…
Me’hazler: El-Feth-ül Kebir 1656, El-Hafız Nasr-ül Makdisî’nin “El-Hüccet” eserinden, Beyhakî’nin “Risalet-ül Eş’ariye”sinden ve keza Halimi ve Kadı Hüseyin, İmam-ül Haremeyn’den nakil ile; Ukûd-ül Cevahir-il Münife- Zebidî sh: 10; Nevadir-ül Usul -Hâkim-i Tirmizî sh: 121; El-Mizan-ül Kübra – Şa’ranî  1/7, 40; Teysir-ül Vüsûl 1/8, İmam-ı Mâlik’ten nakil; Ed-Dürer-ül Müntesire – Suyutî sh:8; İhya-u Ulum id Din – Gazali 1/27; İthaf-üs Sadet-il Müttakîn Zebidî 1/323-324, Allame Zebidî Hazretleri, hadisi uzun uzadıya tahlil etmiş, bir çok muhaddislerin müspet-menfi görüşlerini kaydetmiş ve nihayetinde Hattabî’nin “Garib-ül Hadis” eserinde bu hadisi istitraden kaydederek şöyle dediğini yazmış: “Bu hadise iki şahıs itiraz etmiştir. Bunlardan birisi: İbadî mezhebinden.. birisi de: Mülhid bir kişidir. Bu adamların isimleri ise, birincisi; İshak-ül Musilî, ikincisi; Amr bin Bahr-ül Cahiz’dir.” diye kaydettikten sonra; “Hattabî Hazretlerinin yanında bu hadisin bir aslı, yani bir senedi bulunduğunu anlıyorum.” demiştir.

Zabıt şekli: (Hadis bir kaç lafızla gelmiştir. Hem bir çok hadisler gibi, bu hadisin üzerinde de bazı tartışmalar olmuştur. Amma onun sıhhati, yani manasının doğruluğu bir çok hadis imamlarınca kabul ve teslim edilmiştir.)
Meali: “Beni ümmetimin ihtilafı, (yahut Ashabımın ihtilafı) rahmettir.” (6)

Tekhafızoğlu’nun Tenkiti:

Yukarıda Doc. Niyazi Beki’den yaptığımız alıntıda bir kısım cevaplar verilmişti..

İlave olarak;

1.Tekhafızoğlu, neredeyse tüm ehl-i sünnet alimlerinin kitaplarında gösterdiği ve ümmetin kabulüne mazhar olmuş bir hadisi bir kaç alimin hadisi tenkit etmesini ve senedinin bilinmemesini bahane ederek inkar etmiştir..Dahası bu hadisi kullanan Bediüzzaman’ı tenkit etmiştir.

a-Hadisin manasının yanlış olmadığı; yanlışlığın hadisi manalandırma biçiminden kaynaklandığını hadisi izah eden alimlerimizin yorumlarından anlıyoruz..

b-Tekhafızoğlu, bu hadis sebebiyle Bediüzzaman’ı tenkit edecekse tüm ehl-i sünnet alimleriyle arayı bozması gerekecektir..Hatta bu çalışmasında alıntılar yaptığı Nevevi, Elmalılı, Hattabi, Gazali, Kurtubi, İbn Hacer, Suyuti, Taberani, Acluni, Beyhaki gibi alimler de hadisi kabul edenler arasındadır..

Tekhafızoğlu’nun eleştiriye bu alimlerden başlaması ve İbn Hazm ve Elbani’yi kendisine sığınak edinip onların mıntıkasından hiç ayrılmaması gerekecektir..
Zaten mantalite olarak aynı kafadalar..

c-Aksi taktirde kendiyle çelişmektedir..Eğer eleştirilecek bir husus varsa bunu sayılan alimlerin hepsi yapmıştır..Aynı suçun (?) faillerinden birini eleştiriye tutup diğerlerini alıntı yapılacak alimler listesine almak samimiyetsizliktir..

2-Tekhafızoğlu: Suyutî’nin bu sözü tartışmalıdır. Nitekim, âlimlerin bu konuda açıklamaları vardır..

Cevap: Elhak, Suyuti’nin o sözü sayın Tekhafızoğlu’na , İbni Hazm’a ve Elbani’ye göre tartışmalıdır..Bırakalım üçü aralarında tartışsınlar.

3-Tekhafızoğlu: Subkî de: Bu, muhaddislerce bilinen bir hadis değildir. Ben ne sahih, ne zayıf ve ne de mevzu bir senetle bu hadise rastladım, diyor.
Cevap: Hadisin senedli olarak ne Subki’ye ne de hadisi savunan diğer alimlere ulaşmadığı doğrudur..Ancak soruyu ‘bu hadisin aslı var mıdır?’ diye netleştirdiğimizde Subki de dahil diğer alimlerin müspet cevap vereceğini tahmin ediyoruz..Çünkü aynı Subki hadisin manasına izahat getiriyor..Uydurma hadisin manasıyla meşgul olmak fuzulidir..Yukarıda yaptığımız alıntıya dönersek:
Buradaki ihtilaftan murat, dinin asıl meselelerindeki ihtilaf olmayıp, fer’î meselelerdeki ihtilaftır. Çünkü dinin asıllarındaki ihtilaf dalalettir (Kadı İyaz, Sübki). Bu meseledeki ihtilaftan maksat, ümmetin sanat, makam, mevki ve mertebelerindeki ihtilaftır. Bu da ümmet için rahmettir. Çünkü farklı sanatların bulunması herkese faydalıdır. (İmam Harameyn).”
Demek ki Subki de hadisin aslına ulaşamamış olmanın, aslının olmadığı anlamına gelmediği kanaatinde olanlardan..Ne demişti Suyuti:”Bu hadis, hafızların bizim ulaşamadığımız bazı kitaplarında olabilir”.
Allame Zebidî Hazretleri, hadisi uzun uzadıya tahlil etmiş, bir çok muhaddislerin müspet-menfi görüşlerini kaydetmiş ve nihayetinde Hattabî’nin “Garib-ül Hadis” eserinde bu hadisi istitraden kaydederek şöyle dediğini yazmış: “Bu hadise iki şahıs itiraz etmiştir. Bunlardan birisi: İbadî mezhebinden.. birisi de: Mülhid bir kişidir. Bu adamların isimleri ise, birincisi; İshak-ül Musilî, ikincisi; Amr bin Bahr-ül Cahiz’dir.” diye kaydettikten sonra; “Hattabî Hazretlerinin yanında bu hadisin bir aslı, yani bir senedi bulunduğunu anlıyorum.” demiştir.

4.Tekhafızoğlu: ‘Âlimlerce senedi bile bulunamayan bir sözün Hz. Peygamber’e isnat edilmesi doğru değildir.’

Cevap:

a-Tekhafızoğlu’nun bu mantığı senedi muttasıl olmayan tüm hadisler için de işletilebilir..Senedin olmaması ile senedin kopukluğu bir açıdan benzeşir..Çünkü senedinde bir veya bir kaç halkanın kopuk olması suyun kaynağından borularla taşınıp evin içine varamadan borunun kesilmesi gibi bir şeydir..Her iki durumda da su eve ulaşamamıştır. (7) Kitaplarda mürsel , münkatı hadisler de vardır..(8) Buhârî’de bile 1341 hadis ta’lîk edilmiştir. Bunların 160 tanesi kitabın başka yerlerinde mevsûlen rivayet edilmiş olsa da…(9) İsnatsız hadis ayakları olmayan ve bu nedenle ayakta duramayan hayvan gibiyse isnadı kopuk hadiste ayakları kopuk, ayakta durmakta zorlanan hayvan gibidir..Harici bir destek bulamazsa yine devrilecektir..

b-Tekhafız’ın bu örneği Nevevi’den vermesi, zannımca, tesadüfi değildir..O sanki hadisi kabul eden Nevevi’yi kendi sözleriyle tekzip ediyor gibidir..

Demiştik ya..Tekhafızoğlu’nun Nevevi’yle ne de Gazaliyle beraberliği mezara değil pazara kadardır..Orada ayağı kopuk bir hayvan fiyatına satmakta tereddüt etmez..Sezinlenen inceden dokundurmanın anlamı bu olsa gerek!
*
(1) http://www.sorularlarisale.com/…/bediuzzaman_eserlerinde_um…
(2) http://m.sorularlaislamiyet.com/index.php?oku=182344
(3) http://ihya.info/node/82
(4) http://www.ihya.info/node/437
(5) http://www.kuranikerim.com/telmalili/neml.htm
(6) http://www.nur.gen.tr/tr.html…
(7) http://samil.ihya.org/ansiklopedi/muttasil-hadis.html
(8) http://samil.ihya.org/ansiklopedi/munkati-hadis.html
(9) Mu’allak: Sözlükte bir nesneyi bir nesneye geçirip asmak, ne kabul ne reddedip bir işi askıda bırakmak, kapıyı kapamak manalarına gelen ta’lik’den ismi mefuldür. Hadis ıstılahı olarak isnadının baş tarafından bir veya peş peşe birkaç ravinin ismi söylenmeden, söylenmeyen sonucu kişinin üst tarafındaki kişiden (ta’lik yoluyla) rivayet edilen hadise denir. Muallakın en meşhur tarifi budur. Bununla birlikte bazı hadis alimlerine göre isnadın tamamını hazfederek Kale Resulullah (s.a.s) kalebnu Abbas, Kale Atâ gibi lafızlarla sevk edilen hadisler de mu’allaktır. İbn Hacer’e göre mu’allak isnadın başından ravisi düşmüş olan haberdir.Düşen ravi sayısı bir olsun, birden fazla olsun, fark etmez..

 

http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/07/ummetimin-ihtilaf-rahmettir-hadis-midir_26.html

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir