Sünnete Muhalefette Sevap Ümidi Yoktur…

ilim-ve-ilahi-bilgelik-insani-insan-yapar Sünnete Muhalefette Sevap Ümidi Yoktur...el-Mebsût isimli kitapta Yahya ibn Yahya’dan[1] nakledilmiştir;

O, A’raftan ve A’raf ehlinden söz ettikten sonra bir âh çekti ve innâ lillah ve innâ ileyhi râcîûn deyip şöyle dedi: Bunlar öyle bir topluluktur ki iyilik yapmak için bir yol tutturmak isteyen fakat bunda isabet etmeyenlerdir.

Yahya ibn Yahya’ya denildi ki:

Ey Ebû Muhammed! Bununla beraber onların gayretleri sebebiyle kendileri için bir sevap var mıdır? Dedi ki:

Sünnete muhalefette sevap ümidi yoktur.

Bid’at sahibinin güvenlik ve himayeden mahrum kalacağı ve kendi nefsinin emrine terk edileceği meselesine gelince bununla ilgili rivayetler daha önce geçmiştir ve manası da gayet açıktır. Çünkü Allah Tealâ Hz. Muhammed’i (s.a.), yüce Kitabında belirttiğine göre bize âlemlere rahmet olarak gönderdi. Bu büyük nurun doğumundan önce biz yolumuzu şaşırmış ve az bir kısmı hariç dünyevi maslahat­larımızı tam olarak bilemez bir halde idik. Uhrevi maslahatlarımızı ise az veya çok hiç bilemiyorduk. Üstelik herkes içerisinde ne olursa olsun nefsinin hevasına biniyor ve başkasının hevasını/istek ve arzularını bir kenara atıyor ve ona iltifat etmiyordu. Bu sebeple aralarında özel ve genel manada ihtilaf ve kargaşa hiç eksilmiyordu. Nihayet şüphe ve karışıklıkların zail olması ve insanlar arasındaki ihtilafların ortadan kalkması için Allah Teala Peygamberini (s.a) gönderdi.

Nitekim Allah Teala şöyle buyurdu:

“İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler, Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilaf ettikleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.”[2]

“İnsanlar sadece bir tek ümmet idi. Sonradan ayrılığa düştüler.”[3]

O Peygamber ihtilaf ettikleri şeylerde insanlar arasında sadece onların dağınıklıklarını düzene koyacak, birlik ve bütünlüklerini sağlayacak şeyleri getirmek suretiyle hükmediyordu. Onun getirdiği şeyler, onlar hangi yönde ihtilafa düşmüşlerse onunla ilgiliydi ve bu da; sonuçta onların hem dünyadaki hem de âhiretteki iyiliklerini temin ediyor ve bozulmayı onlardan kesin olarak defediyordu. Kaynakları âlimlerce bilinen yöntemlerle dinler, canlar, akıl, nesiller ve mallar, korunuyordu. İşte bu, Peygambere (s.a) söz, fiil ve takrir olarak inen (yüce kitap) Kurandı. Onların kendi kendilerini idareden âciz oldukları, kendi maslahatlarının/menfaatlerinin nerede olduğunu tek başlarına bilemeyecekleri Allah tarafından bilindiği için kendi hallerine bırakılmadılar. Bid’atçi bu büyük bağışları ve bereketli hediyeleri terk eder de nefsinin ve dünyasının ıslahı için şer’i bir delil olmaksızın kendi nefsine sarılırsa himayeye ve bu rahmetin altına girmeye nasıl lâyık olur? O, himaye ipinden elini salmış ve nefsinin tedbirine sığınmıştır. Artık o, rahmetten uzak kalmayı hak etmiştir.

İnceleyin:  Ehli Bid'ate Karşı Doğru Tavır

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; parçalanmayın.”[4] Allah Teala bunu:

“Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun”[5] dedikten sonra söylemiştir.

Böylece Allah Teala kendi ipine sarılmanın Allah’tan O’na lâyık şekilde korkmak anlamına geldiğini ve ondan başkasına yapışmanın da tefrika olaca­ğını bildirmiştir. Tefrika bid’atçinin en kötü vasıflarından birisidir. Çünkü o, Allah’ın hükmünden dışarı çıkmış ve müşlümanlarm cemaatinden uzaklaşmıştır.

Abdullah ibn Humeyd, Abdullah’tan rivayet eder:

Allah’ın ipi cemaattir.

Katade ise şu yorumu yapar:

Allah’ın sağlam ipi şu Kur’an’dır, O’nun sünnetleridir ve kullarına yüklediği sorumluluktur. Allah, onlara Kur’an’daki iyiliklere bağlanmalarını, O’nun ipine sımsıkı sarılmalarını ve diğer şeyleri emretmiştir. Şu ayet-i kerime de buna işaret eder:

“Allah’a sımsıkı sarılın. O sizin mevlânızdır.”[6]

Dipnotlar:

[1] Yahya ibn Yahya: İbn Kesir ibn Veslâs ibn Şemlal: Büyük bir imam. Endülüsün fakihi. Künyesi Ebû Muhammed el-Leysi el-Berberi el-Endelûsi el-Kurtubi’dir. 152 yılında doğdu. İmam Malik’i dinledi ve ondan Muvatta’ı rivayet etti. Ayrıca Ziyad ibn Abdirrahman, Leys ibn Sa’d. Sufyan ibn Uyeyne ve diğer kişilerden hadis dinledi. Kendisinden de oğlu Ubeydullah. Muhammed ibn el-Abbas, İlin Veddah, Baki ibn Mahled ve diğer bir grup rivayette bulundu. Endülüs’te ilim adamlarından hiç kimsenin ulaşamadığı bir saygınlığa ve büyük bir mertebeye ulaştı. 234 yılının Recep ayında vefat etti. (Siyeru A’lami’n-Nübelâ. 10/519; Tehzibü’t-Tehzib. 11/300; Şezerat, 2/82; Şeceratü’ıı-Nûr ez-Zekiyye. 63, 64)

[2] Bakara: 213.

[3] Yunus: 19.

[4] Âli İmran: 103

[5] Âli İmran: 102

[6] Hac: 78

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir