Süleymaniye Camii’nin İşaret ve Sembolleri

mimarsinan-300x168-1 Süleymaniye Camii'nin İşaret ve Sembolleri

İŞARET  VE SEMBOLLER

‘’Sonunda caminin güzel kubbesi kapandı ve diğer köşeler dengesini bularak tamamlandı. Hattatların kıblesi rahmet­li Haşan Karahisarî, müsennâ hattı ile kubbeye “Allahü yümsikü ‘s-semâvâti ve’l-arz” (Allah gökleri ve yeri nizamları bozulmasın diye tutuyor. Fâtır, 41) ayetini, sonuna kadar yazdı.”Tezkiretü’l-Bünyan, s. 66.

Caminin kemerini çevreleyen yazıyı Hattat Karahisarlı Ahmet (1468- 1556);(1) kapı, pencere ve mihraptaki ayetleri ise Karahisarlı Haşan Çelebi(2) yazmışlardır.(3)

Ayet bir hakikati gösteren işarettir. Süleymaniye Camii’ndeki ayetlerde hedef kitle, Arapça bilen yöneticiler, sanatçılar ve âlimlerdir. Bu kişiler, devlete ve topluma yön veren ve toplumun davranışlarında kendilerine örnek aldığı insanlardır. Amaç toplumun rehberi ve yönlendiricisi olan kesimlere, temel değerleri sürekli hatırlatmak ve onları her camiye girişlerinde içsel bir yolculuğa, bir iç eğitime tabi tutmaktır.

Süleymaniye Camii’nde ayetler, bu içsel yolculuğu, kapılardan yani girişten başlatır, mihrapta yani ortak yönelim ve amaçta bitirirler.

Bu içsel eğitim ve yolculuk dış kapılarda kişileri selamlamakla; barış, huzur ve umuda vurguyla; yapılacak davranışlar sonucunda alınacak ödülü, bu ödüle ulaşmak için taşınması gerekli olan niteliği ve temel değeri hatırlatmayla başlar.

Ana mekâna girmeden önce sağ tarafta kurumsal bir bildiri niteliği taşıyan ayetlerle kişinin yöneldiği temel değerin, inancın, insanın ve hayatın kaynağı ve sahibi olan Yaratıcı’nın temel vasıflan hatırlatılır. Girişin solunda ise bu mekâna girecek olan kişinin taşıdığı kimliğin tarihi kökleri ve kişinin varlık görevi, insan ilişkilerindeki denge, ona moral verecek bir üslupla ifade edilir.

20170205_193144 Süleymaniye Camii'nin İşaret ve Sembolleri

Cami iç mekânının giriş bölümü kubbelerinde; iç mekânla özdeşen temel davranışın getireceği kazanç ve şahsiyet gelişimine yapacağı katkı, dayanıklılık ve krizlere hazırlıklı olmak ve başarının temel ölçütüne atıf yer alır.

Bütün mekânı kucaklayan kubbede; Yaratıcı’nın her şeyi kuşatıp koruduğu, denge vurgusuyla ifade edilirken onun merhameti ve hatalar karşısında bağışlayıcılığı vurgulanır. Yani korku ve tehdit değil, denge, merhamet ve sevgi hatırlatılır. Ana kubbedeki ayette ödüllendirici yaklaşım ve olumlu ifade biçimi dikkat çeker.

Ana kubbenin yükünü ana sütunlara dağıtan kemerlerdeki yazılarla, değerleri hayatlarında temsil etmesi gereken kişilere, taşımaları gereken sorumluluğun yükünü dengeleyecek, inançlarında onları besle­yecek olan ilkeler hatırlatılır. Yaratıcı’nın her şeyin sahibi ve gerçek güven kaynağı olduğu, başarının ve sonuçların gerçek belirleyicisinin o olduğu, bu nedenle insanın üstünlük ve gurura kapılmamasının gerektiği ve insanın bütün ilişkilerinde insan farklılıklarını dikkate almasının önemi çok özlü ve net bir şekilde ifade edilir.

Dört granit sütunun kemerlerinde kişinin görevi esnasında yapması gereken davranış ve temel yetkinlikler ona kuşatıcı bir bütünlük için­de özetlenir. Kişi ne yapmasının farkına varır. Nasıl yapması gerektiği konusunda ise fil ayaklara yerleştirilmiş olan isimlerle görevlerini yaparken rehberlik edebilecek şahsiyetler kişilere kaynak olarak gösterilir. Bu şahsiyetlerin sıralanması toplumsal düzene vurgu yaparken aynı zamanda içsel olgunluğun aşamalarını da gösterir: İlim, adalet, ahlâk, denge ve tutarlılık, ilim ve adalet ilk iki sütunda yer alır. Çünkü karşılıklı bu iki değer gerçekleştirildiğinde ahlaki karakter olgunluğuna, iç ve dış arasında bütünlük ve tutarlılığa ulaşılır. Diğer yandan ilim ve adaletin ancak birlikte gerçekleşeceği vurgulanırken bu iki dinamiğin arkasında besleyici gücün ahlak ve denge anlayışı olması gerektiği sembolik olarak anlatılır. Orta kubbeden mihrabın olduğu mekâna hafif bir yükseltiyle çıkılır. Bu şekilde dört temel değerin kişi, kurum ve toplumda bütünleşmesiyle ancak mihrabın temsil ettiği ortak bütünlük, yönelim ve birliğe ulaşılabileceğine dikkat çekilir.

Mihrap yarım ve çeyrek kubbelerinde, ortak yönelimin amacı açıklanır. Ulaşılması gereken hedef belirtilir.

Mihrabın üstünde, mihrabın anlamına, dua ve yaratıcıya sığınma olu­şuna atıf yer alır. Mihrabın sağı ve solundaki çini madalyonlarda, kişi­nin görevini yaparken yaratıcı ile ilişkisinin temel çerçevesini veren, açan, genişleten, açmaya ve genişletmeye vurgu yapan ayetler vardır. Mihrabın yanındaki vitraylı pencerelerin sağında “Allah’tan başka ilah olmadığı” ve solunda “Muhammed’in onun peygamberi olduğu” vurgulanır. Mihrabın üzerinden ışığın süzüldüğü vitraylı pencerelerde, ışığın yaratıcısı olan ve insanın toplum içindeki yolculuğunda içsel aydınlığın kaynağı olarak yaratıcıya işaret eden ayetlerle yolculuk, hatırlatma ve içsel eğitim tamamlanır. Taç Kapı’dan yolculuk Tevhid kelimesiyle başlamıştı ve mihrapta yolculuk Tevhid kelimesiyle biter. Başlangıç ve son sadece O’dur. Bütün yolculuklar ona ulaşmak içindir, başlayan her şey O’nun gücü ve azametinde son bulur.

İçsel eğitimini tamamlayan kişi mekândan çıkmadan önce dış avluya açılan kapıların üzerindeki ayetlerle uyarılır: “Umudunu asla kaybetme. Hatalar yapsan da yüzünü doğru yöne çevirmesini bil. Yaratıcının rahmet ve bağışlayıcılığından umudunu kesme”. Selamlama, fark etme ve ödüllendirmeyle başlayan ilk adımla giriş, umut ve ödüllendirmeyle biten son adımla çıkış. İçsel bir donanım ve yenilenmenin ardından içsel zenginliğini paylaşmak için toplumun içine yeniden karışmak. Kurumda öğrendiği bilgi ve deneyimi toplumun gelişimine katmak.

Süleymaniye Külliyesi’nde ayetler temel değerlere ve inanç sistemine işaret etmektedir. Cami içerisinde planlı bir şekilde yerleştirilen ayetlerin amacı binanın bölümleriyle de bütünleşerek kişilere görevlerini hatırlatmak, onlarda ortak duyarlılık, dil oluşturmak, onlara moral vermek ve motive etmektir. Ayetlerin Süleymaniye Camii’nde yük­lendiği görevi bugün kurum kültüründe semboller yüklenmektedir.

“Semboller, kültürün içerisinde özel anlam taşıyan kelimeler ve obje­lerdir. Bir sembol içsel bir inanışın dışsal bir işaretidir. Sembollerin çok güçlü motivasyon etkisi vardır, davranışı yönlendirebilir ve işin amaçlarını belirleyebilirler. Kurum üyelerince paylaşılmış bir dil olan semboller, çalışanlara topluluk hissi ve grup kimliği kazandırır. Semboller kültürün anlamını açıklayarak kurumun derinliklerindeki değerleri simgelerler. Semboller sistemin korunmasında ve denge­sinin sağlanmasında yönlendirici işlevlere sahiptir. Sistemdeki roller arasındaki ilişkileri daha anlamlı kılar ve ilişkilerin sürekliliğini sağlarlar.

Semboller, örgütün işareti olarak kullanılan objeler, desenler, slogan­lar, yazılar, şarkılar, ortak davranışlardır. Binaların mimarisi ve büro düzenlemesi de sembolik bir nitelik kazanabilir.”(4)

İnceleyin:  Eleştiri

Dış Avlu Cami Kapılarındaki Yazılar(5)

Dış avludan camiye geçişi sağlayan (kıbleye dönüldüğünde) sağ yan kapının üst bölümünde “…Selam olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı.” (En’am Suresi, 54); kapının üzerinde ise “Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.” (Araf Suresi, 89) ayetleri yazılıdır.

Dış avludan camiye geçişi sağlayan (kıbleye dönüldüğünde) sol yan kapının üst bölümünde “Sabretmenize karşılık size selam olsun, burası dünyanın ne güzel bir sonucudur” (Rad Suresi, 24) ayeti yer alırken kapının üzerinde de “Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapılan kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır.” (Sâd Suresi, 49, 50) ayetleri yer alır.

Ana kapı üzerinde ise şu ifade yer alır: “Ey kapıları açan Allah’ım! Bize hayırlı kapılar aç.”

İç Avlu Kapılarındaki Yazılar

İç avlu sol kapıda, üstte:”Selam size, yaptıklarınıza karşılık haydi cen­nete girin/’ (Nahl Suresi, 32); altta: “Namazlarına riayet edenler, işte onlar, cennetlerde ikram olunacak kimselerdir.” (Mearic Suresi, 34/ 35) ayetleri yazılıdır.

İç avlu sağ yan kapıda; üstte: “. ..Selam size, hoş geldiniz! Temelli ola­rak buraya girin.” (Zümer Suresi, 73); altta ise, Besmele ile birlikte “…O’ndan başka hiçbir ilah yoktur.” (Al-i İmran Suresi, 6) ayetleri işlenmiştir.

Dış avludan iç avluya geçişi sağlayan Taç Kapı üzerinde, “Kelime-i Tevhid” ile “Namazlarına riayet edenler, işte onlar, cennetlerde ikram olunacak kimselerdir/’ (Mearic Suresi, 34,35) ayetleri yer almaktadır.

Taç Kapının iç avluya giriş kısmı üzerinde: “Doğrusu size Allah’tan bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir/’ (Maide Suresi, 15) ve “Şüphesiz; Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” (Hucurat Suresi, 13) ayetleri işlenmiştir. Daha üst bölümde de: “Namaz şüphesiz, inananlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır/’ (Nisa Suresi, 103) ayeti ile Kelime-i Tevhid “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın resulüdür” yazılıdır.

Son Cemaat Yeri

Son cemaat yerindeki 10 pencere üzerinde mor çini üzerine beyaz yazılı panolar yer almıştır. Bu panoların sağdakilerinde Besmele ve Ayetel-Kürsi soldakilerde ise Fetih Suresi’nin son ayetleri yazılıdır.

Ayetel-Kürsi (Bakara Suresi, 255. ayet):

“Rahman Rahim Allah’ın adıyla, Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur. O, daima yaşayan, daima duran, bütün varlıkları ayakta tutandır. O’nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nundur. O’nun izni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine! Onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O’nun dilediği kadarından başka ilminden hiçbir şev kavrayamazlar. O’nun hükümdarlığı bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Her ikisini görüp gözetmek, ona bir ağırlık da vermez. Ulu ve yüce, yalnızca kendisidir. ”

Fetih Suresi, 28 ve 29. ayetler:

‘’Bütün dinlerden üstün kılmak üzere Resulünü hidayet (doğru inanç) ve hak din (İslam) ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.

Muhammed, Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkarcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhamet­lidirler. Onların, rükû ve secde halinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve Incil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.”

Kubbe ve Kemerlerdeki Yazılar

Ana giriş kapısının üzerindeki küçük kubbelerin birinde: “Sana vahiy edilen Kur’an’ı oku, namaz kıl”; diğerinde: “Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar,ortadaki daha küçük kubbede ise: “Allah ‘ı anmak ne güzel şeydir! Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut Suresi, 45) ayeti üç bölüm halinde yazılmıştır.

Arkadaki yan kubbede, siyah zemin üzerine beyaz hatla: “Ey ina­nanlar! Sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihada hazır bulunun, Allah’a karşı gelmekten sakının ki başarıya erişebilesiniz.” (Al-i İmran Suresi, 200) ayeti yazılmıştır.

Ana kubbenin merkezinde, altın yaldızlı oldukça güzel bir hatla ve büyük harflerle yeşil zemin üzerine: “Şüphesiz ki Allah gökleri ve yeri, yıkılıp yok olmaktan koruyup tutuyor. Şayet yıkılırlarsa and olsun ki ondan sonra kimse onları tutamaz. Hakikaten 0, acıyan ve bağışlayandır.” (Fâtır Suresi, 4i) ayeti yazılıdır.

Ana kubbeyi taşıyan dört kubbe kemerinde, daire şekilleri oluştu­rularak siyah zemin üzerine yazılan yazılarla adeta cami, manevi mühürlerle mühürlenmiştir.

Kemerlerden birine:”0, her şeye vekildir.” (En’am Suresi, 102); diğe­rine: “De ki herkes yaradılışına göre davranır.” (îsra Suresi, 84) ayet­lerinden birer bölüm yazılmıştır.

Diğer kubbe kemerlerinde ise: “De ki, her şeyi yaratan Allah’tır.” (Rad Suresi, 16); Başarım ancak Allah’tandır .” (Hud Suresi, 88) ayetleri yazılıdır.

Kemerleri taşıyan fil ayaklar üzerinde sırayla Hz. Muhammed’den sonraki dört devlet başkanının isimleri (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) büyük levhalar şeklinde asılıdır.

Dört büyük granit sütunun taşıdığı kemerler üzerine; “Ey Muhammed! Allah ‘a tövbe eden, kullukta bulunan, O’nu öven, O’nun uğrunda gezen, rükû ve secde eden, uygun olanı buyurup fenalığı yasak eden ve Allah ‘ın yasalarını koruyan müminleri müjdele.” (Tevbe Suresi, 112) ayeti dört bölüm halinde yazılmıştır.

Mihrap tarafındaki öndeki yarım kubbede: “Doğrusu ben yüzümü, gök­leri ve yeri yaratana, doğruya yönelerek çevirdim, ben puta tapanlardan değilim.” (En’am Suresi, 79) ayeti yazılıdır.

Aynı yarım kubbenin sağındaki küçük yarım kubbede:”Doğu da batı da Allah’ındır, nereye dönerseniz Allah’ın yönü orasıdır.” (Bakara Suresi, 115) ayeti yazılmıştır. Simetriğindeki solundaki küçük yarım kubbede ise: “De ki, Rabbim adaleti emretti, her secde yerinde yüzünüzü O’na doğru çevirin (kıbleye yönelin).” (Araf Suresi, 29) ayeti yazılıdır.

İnceleyin:  Hayati İnanç ile Bir Sohbet

Mihrap ve Çevresindeki Yazılar

Mihrabın tam üstünde “Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu mihraba her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. Meryem, ‘Bu sana nereden geldi?’ derdi. Oda ‘Bu, Allah katından’ diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.” (Al-i imran Suresi, 37) ayetinin “Zekeriya, onun bulunduğu mihraba her girişinde” bölümü yazılıdır.

Mihrabın iki yanında, koyu mavi çini madalyonlar üzerine beyaz hatla Fatiha Suresi yazılmıştır:

‘’Rahman Rahim Allah’ın adıyla 2. 3. 4. Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah’a mahsustur. 5. (Allah’ım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 6. 7. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdik­lerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

Mihrabın sağındaki renkli pencerede “Lailahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)”, solundakinde ise “Muhammedurrasulullah (Muhammed Allah ‘ın peygamberidir)“ yazılıdır.

Mihrabın tam üstündeki orta pencerenin iç kısmına Allah, Muhammed, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali (Allah onlardan razı olsun) yazılmış­tır. Bu yazılan çevreleyecek şekilde Nur Suresi’nin otuz beşinci ayeti işlenmiştir: “Allah göklerin ve yerin nurudur. O’nun nuru, içinde lamba bulunan, penceresiz bir oyuğa benzer. Lamba cam içindedir. Cam sanki inciden bir yıldız…“ (Nur Suresi, 35)

Mihrabın üstündeki orta pencerenin sağındaki renkli pencereye: “Güneşi ışık ve ayı nur yapan O’dur.” (Tunus Suresi, 5) ayeti; solundaki renkli pencere üzerine ise: “Yer, Rabbinin nuru ile parladı.“ (Zümer Suresi, 69) ayeti nakşedilmiştir.

Minberin sağındaki koyu çiniler üzerine: “Şüphesiz mescidler Allah’ındır. 0 halde Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.” (Cin Suresi, 18) ayeti yazılıdır. Mihrabın solundaki ikinci pencere üzeri­ne aynı tarz ve şekilde: “Ey Âdemoğulları! Her namazınızda güzel elbisenizi giyiniz. Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü 0, israf edenleri sevmez.“ (Araf Suresi, 31) ayetinin ilk bölümü yazılmıştır.

İkinci katta hünkâr mahfili mihrabından başlayarak tüm camiyi kuşa­tacak şekilde pencerelerin üzerinde “Esma-i Hüsna (Allah’ın güzel isimleri)” yazılıdır.

 

Camiden Çıkış

Sağ kapıdan çıkışta, kapı üzerine Zümer Suresi, 53. ayetin ilk bölümü: “De ki, Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin simetriğindeki sol kapı üzerine de aynı ayetin diğer bölümü yazılmıştır: “Doğrusu Allah, günahların hepsini bağışlar. Çünkü 0, çok bağışlayan ve merhamet edendir.“

 

Dipnotlar:

(1)– “Bir adı da Şemseddin olan bu sanatçı Müstakimzâde’ye göre Karahisarlıdır. Genel görüş bunun Afyon Karahisan olduğu doğrultusundadır. Yaklaşık 873 (I468)’te doğduğu sanılan Ahmed Karahisarî’nin 90 yaşlarına doğru 963 (1556) yılında Süleymaniye Camii’nin hatlarını yazarken vefat ettiği ve mezarının Sütlüce’de Cafer Ağa Tekkesi civarında, Şeyhi Cemal Halife’nin kabri yakınlarında olduğu bilinir. Müstakimzâde nesih ve sülüs hattı Yahya Sofi’den meşk ettiğini, daha sonra Asadullah Kirmanî’den ders aldı­ğını belirtir. Günümüze gelen eserle­rinin ketebe kayıtlarından Asadullah Kirmanî’den (ölümü 892/1486) icazetli olduğu anlaşılır. Bu durumda Ahmed Karahisarî’nin 18 yaşından önce ica­zet aldığını varsayabiliriz. Kaynakların verdiği tarihler itibariyle Yahya Sofi’nin (ölümü 1477) öğrencisi olması uzak bir ihtimal gibi gözükmektedir. Belki de onun oğlu Ali Sufi’den meşk etmiş olabilir. Ahmed Karahisan II. Bayezid ve 1. Selim döneminde sanatını geliştirmekle uğraşmış olmalıdır. Saray ehl-i hiref teşkilâtı kâtipler bölüğüne hangi yıl girdiği bilinmiyor. Buna rağ­men onun Kanunî Sultan Süleyman döneminin başlarından itibaren bu teşkilâtta çalıştığını ileri sürmek mümkündür. Ehl-i hiref in kâtipler bölüğünü içeren en erken tarihli maaş defteri 952 Masar (1545 Mart-Mayıs) tarihlidir. Burada adı altına sırada, Ahmed Karahisan olarak geçer (Saray Arşivi D. 9706/4). Yevmiyesi 14 akçedir. Karahisan müsenna denilen celî sülüs ve muhakkak hatta haklı bir şöhrete ulaşmıştır. Bu yazı üslubunda devrin en büyüğü olarak kabul edilmiştir. Fakat hiç şüphesiz onun en başarılı tarafı sayfa düzenlemesindeki estetik yaklaşımıdır. Karahisan için sadece yazının kendi bünyesindeki orantılan değil, kitap sayfasının tümüyle ilişki­sinin önem taşıdığı imzalı eserinden de açıkça görülmektedir. Günümüze ulaşan imzalı ve tarihli eserlerinin en mükemmelleri 1545-1555 yılları ara­stadandır.” www.kulturturizm.gov.tr.

(2)– “Eserlerinde Hasan b. Abdullah ya da Haşan b. Ahmed Karahisan olarak imza­sını atan sanatçı, Karahisarî’nin azadlı kölesi ve manevi evladıdır. Ehl-i hiref kâtipler bölüğünde yer alan sanatçının Ahmed Karahisarî’nin yolunda yazdığı bilinmektedir. 952 Masar (1545) yılındaki ehl-i hiref maaş defterinde adı yoktur. 965-966 Muharrem (1557 Ekim-1558 Ekim) tarihli bir yıllık def­terde Hasan gulam-ı Karahisarî ola­rak adı geçer ve yevmiyesi 13 akçedir (Saray Arşivi D.9612). 974 Masar (1566 Temmuz-Eylül) tarihli maaş defterinde adı Haşan b. Karahisari olarak kayıtlıdır (Başbakanlık Arşivi MM.6196, Sİ54). 1001 (1592-93) tarihli maaş defterinde ise adına artık rastlanmaz. Evliya Çelebi ve Müstakimzâde’de sanatçı hakkında bilgi varsa da ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. En geç 1000 yılında vefat etmiş olabilir. Evliya Çelebi, sanat­çının Edime Selimiye Camii’nin yazılarını yazarken kaza sonucu iki gözünün birden kör olduğunu belirtir. Bu bilgiyi biraz ihtiyatla karşılamak gerekir. Söz konusu kazada belki de bir gözü gör­mez olmuş, diğerinin de görme yeteneği zayıflamış olabilir. Öte yandan Hasan Çelebi’nin Selimiye Camii inşaatından sonra yazdığı imzalı bir eserini tanımıyoruz. Ancak Müstakimzâde, 1002 (1593) tarihinde yaşlılığında yazmış olduğu bir kıta’sını gördüğünü kayde­der. Bu ünlü hattatın mezarı Sütlüce’de öğretmeni olan kişinin yanındadır.” www.kulturturizm.gov.tr.

(3)-Bayrak, a.g.e., s. 358.

(4)-Ali Rıza Terzi, Örgüt Kültürü, Ankara: Nobel Yayınlan, 2000, s. 54-56.

(5)-Mollaibrahimoğlu, a.g.e., s. 47-50

 

İbrahim Zeyd Gerçik – Bir Yönetim Modeli Süleymaniye(Yönetim,Pskiloloji ve Kurum Kültürü),syf:125-132

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir