Peygamberler Küçük Günah İşler mi? -1

mescidi-nebevi-1 Peygamberler Küçük Günah İşler mi? -1

Peygamberler Küçük Günah İşler mi?

Küçük günahlara gelince, sahabe ve tâbiîn gibi Selef âlimlerinden bazıları ile daha sonra gelen âlimler peygamberlerin küçük günah işleyebileceğini söylemişlerdir. Müfessir ve tarihçi Ebû Cafer ibn Cerir et-Taberi  ile diğer fakih, muhaddis ve kelâm âlimlerinin görüşü budur. Bundan sonraki bahiste peygamberlerin küçük günah işleyip işlemeyecekleri konusunda onların ileri sürdükleri delilleri göreceğiz.

Diğer bazı âlimler de bu konuda görüş bildirmemeyi uygun görmüşler ve gerekçelerini açıklarken, peygamberlerin küçük günah işlemesini aklın imkânsız görmediğini; ancak Kitap ve Sünnette bu konuda bîr bilgi veril-mediğini söylemişlerdir.

Üzerinde durduğu konuyu derinlemesine araştıran bazı fakih ve kelâm âlimleri, peygamberlerin büyük günahlardan korundukları gibi küçük günahlardan da korunduklarını söylemiş ve şöyle demişlerdir: Çünkü insanlar nelerin küçük günah olduğu ve onları büyük günahlardan nasıl ayırmak gerektiği konusunda hem ihtilâf etmiş hem de zorlanmışlardır.

Şerh;Bazı âlimler had cezâsı verilen günahların büyük günah olduğunu söylemiş, bazı âlimler de yapılması haram sayılan ve yapanlar hakkında Kitap ve Sünnet’te tehdit (vaîd) bulunan günahların büyük günah sayılacağını ileri sürmüşlerdir.

Büyük Günah, Küçük Günah Farkı

Abdullah ibni Abbâs ve başka âlimler, Allaha isyan anlamına gelen her günahın büyük günah olduğunu söylemişlerdir. Küçük günahlara ‘‘küçük’” denmesinin sebebi, büyük günahlara oranladır. Esasen hangi konuda Allah’a karşı gelinmiş olursa olsun, yapılan o iş büyük günahtır.

Mâliki kadılarından olan Ebû Muhammed Abdülvehhab ibni Nasr şöyle demiştir: “Allah Teâlâ’ya isyân anlamı taşıyan günahlara küçük günah denemez. Ancak büyük günahlardan sakınıldığı takdirde, affedilen günah anlamında küçük günah denebilir. Cenâb-ı Hak affederse, küçük günahlardan dolayı insan hesaba çekilmez. Ama büyük günahlar böyle değildir; onları yapan kimse yaptığına pişman olup Allaha tövbe etmedikçe Cenâb-ı Hak büyük günahları bağışlamaz. Onları affetmek Allah’ın lütfuna ve merhametine kalmıştır.”

Şerh:Gerçi Allah Teâlâ “iyilikler, kötülükleri giderir”(Hud,114) buyurmuştur, ama Ehl-i Sünnet âlimleri namaz, oruç, sadaka gibi iyiliklerin giderebileceği kötülüklerin küçük günahlar olduğunu söylemişlerdir. “Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, Biz, sizin küçük günahlarınızı affederiz”(Nisa,31) âyet-i kerîmesi de bunu göstermektedir. Peygamber Efendimiz bunu şöyle açıklamıştır: “Büyük günahlardan sakınıldığı sürece, beş vakit namaz ile iki cuma ve iki ramazan, bunların aralarındaki zaman diliminde işlenecek günahlara kefâret olur.”(Müslim,Taharet 14,16,nr.233) Allah Teâlânın affetmediği tek büyük günah Ona şirk koşmaktır. Bunu Cenâb-ı Hak şöyle ifâde buyurmuştur: “Allah, Kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz; ancak dilediği kimsenin şirk dışındaki günahlarını affeder.”(Nisa,48,116)

Eşarî kelâmcısı ve Mâlikî fakihi Kâdî Ebû Bekir el-Bâkıllânî ile Eş arîlerden bir gurup âlimin ve fakih imâmlardan birçoğunun görüşü böyledir.

Küçük Günahların Zararları

Bazı imamlarımız da şöyle buyurmuştur;Peygamberler küçük günahları birçok defa yapmaktan korunmuşlardır.Çünkü küçük günahlar tekrarlandıkça büyük günahlara dönüşür.(İbn Hacer,El-Metalibül-aliyye,3,198,nr.3245)

Şerh:Burada, Peygamber Efendimiz’e veya onun amcazadesi Abdullah ibni Abbâsa nisbet edilen şu hikmetli sözü hatırlamalıdır; “Israrla yapılan küçük günah büyük günah otur; tövbe istiğfar edilince de büyük günah yok olur.”

Küçük günahları tekrar tekrar işlemek insanın kişiliğini zedeler, say- gınlığını yok eder, onu başkalarının gözünden düşürüp zelîl biri yapar. İslâm alimleri, peygamberlerin küçük günah işlemekten korunduklarınıda görüş birliği etmişlerdir. Çünkü küçük günahlar onları işleyenlerin makam ve mevkiini küçültür, itibârını düşürür, kalplerin onlardan soğuyup nefret etmesine yol açar ki, peygamberler böyle durumlardan münezzehtir. Hatta bazı davranışlar aslında mübâh iken, insanı kötülüğe götüreceği endişesiyle rnübâh olmaktan çıkarak yasaklanan şeyler arasına girer.

Şerh:İnsanı dinin yasakladığı davranışlara götürmesi kesin veya ihtimal dahilinde olan bazı mübah işleri yine din yasaklar. Buna günaha giden yolu tıkama ve günaha engel olma anlamında sedd i zerâi“ denir. Üzüm yetiştirmek mubahtır, ancak şarap yapan kimseye üzüm satacağı kesin veye ihtimal dahilinde olan kimsenin üzüm yetiştirmesine engel olunabilir. Putperestin putuna hakaret etmek günah değildir, fakat onun buna mukabele ederek Allah Teâlâ’ya hakaret etmesine imkân vermemek için bu davranış yasaklanır. Aynı şekilde “Zinaya yaklaşmayın”‘ âyeti de, zinaya götürebilecek bütün hâl ve davranışlardan uzak durmak gerektiğini bildirmekte ve zinaya götürecek yolları tıkamaktadır.

Bazı alimler peygamberlerin (harama düşmemek için), mekrûh olan söz ve hareketleri kasten yapmaktan Cenâb-ı Hak tarafından korunduklarını söylemişlerdir.

Peygamberler Niçin Küçük Günahtan Korunmuştur?

Yine bazı İslâm âlimleri, peygamberlerin küçük günah işlemekten ko-runmalarının sebebini şöyle açıklamışlardır: Peygamberlerin ümmetleri, peygamberlerinin izinden gitmek için onların yaptıkları iş ve davranışları onlar gibi yapmaya çalışacakları için peygamberler küçük günah işle-mekten korunmuşlardır. İmâm Şafiî, İmâm Mâlik ve İmâm Ebû Hanîfe’ye mensup fakihlerin büyük çoğunluğu; peygamberlere tâbi olmanın hükmü hakkında ihtilâf etmişlerse de, her ümmetin, peygamberlere özel du-rumlar dışında, yaptıklarını kendilerine uyulsun diye yapıp yapmadıkları-na bakmadan onları-izlemeleri gerektiği görüşündedir.

Her ikisi de Mâlikî fakihi olan İbn Huveyzemendâd ile Ebu-l-Ferec’in naklettiğine göre İmâm Mâlik, Peygamberlerin fiillerine uyup onların yaptıklarını yapmanın farz (vâcip) olduğunu söylemiştir. Bu görüşü, Mâlikî fakihi Ebû Bekir el-Ebherî ile Mâlikî kadılarından Ebü’l-Hasan ibni’l-Kassâr  ve Mâlikîlerin büyük çoğunluğu da benimsemiştir.

Çeşitli mezheplere mensup Iraklı fakihlerin pek çoğu ile her üçü de Şafiî fakihi olan Ebü’l-Abbâs İbn Süreyc,Ebu Said el İstahri e Ebu Ali İbni Hayran da peygamberlerin fiillerine uymanın farz(vacip) olduğunu söylemişlerdir.

Şafii alimlerin çoğu peygamberlerin fiillerine uymanın müstehab olduğu görüşündedir.Çeşitli mezheplere mensub bazı alimler de bunun mübah olduğunu söylemişlerdir.

Bazı âlimler de Peygamber Efendimizin fiillerine sadece dini konularda ve Allah rızası için yapılan işlerde uymanın söz konusu olduğunu söylemiş,onun fiillerine uymanın mubah olduğunu ileri sürenler ise farz veya müstehap gibi bir ayırımdan söz etmememişlerdir.

Şerh:Bazı âlimler yaptıkları bu ayırımla; yemek,uyumak gibi insanın yaratılıştan sahip olduğu birtakım davranışlarda Peygamber Efendimize uymanın şart olmadığını söylemek istemişlerdir.

Fahr-i Alem Efendimizin küçük günahlardan korunduğunu söyleyenler şöyle demiştir:

“Şayet peygamberlerin küçük günah işleyebilceğini kabul edersek; onların bütün davranışlanna uyulamaz; çünkü bu takdirde onların yaptıkları herbir işten maksatlarının ibâdet ve Allah rızasını kazanmak olup olmadığı bilinmediği gibi, o işin mübah, sakıncalı veya yasaklanmış bir iş olup olmadığı da bilinemez. Ve yine peygamberlerin küçük günah işleyebileceği kabul edildiği takdirde, hiç kimseye peygamberlerin davranışlarına uyması emredilemez.Özellikle de fıkıh usulculerinden Resulullah’ın sözüyle fiilinin birbirine aykırı görünmesi hâlinde (ve bunlardan hangisinin diğerini neshettiği bilinmediği takdirde), fiili söze tercih edenlere göre Resûl-i Ekrem Efendimizin küçük günâh işlediği kabul edilemez.”

Şerh:Delillerden kavil ile fiilin teâruzu halinde fiili kavle tercih edenler Şafiilerdir.Hanefiler ise,sözün daha sonra söylenmesi ihtimaline bakarak kavli fiile tercih ederler.

Peygamberimiz Gördüğü Hataları Düzeltmiştir

Peygamberlerin küçük günah işlemeyeceği görüşünü pekiştimek üzere şunu da söylemeliyiz: Peygamber Efendimiz’in küçük günah işleyeceğini kabul edenler de, etmeyenler de, onun kötü bir söz duyduğu veya kötü bir davranış gördüğü zaman sükût etmediğini, onu yapanı muttaki uyardığını da kabul etmişlerdir. Buradan Resûlullah aleyhisselâmın görüp duyduğu hâlde uyarmadığı bir söz veya davranışın da sakıncalı olmadığı sonucuna varılmıştır.

Şerh:Resûlullah Efendimizin, sahâbîlerinin yaptığını gördüğü bir davranışı veya duyduğu bir sözü yasaklamaması veya o sözün ve davranışın yanlış olduğunu söylememesi, o sözü söylemekte ve o işi yapmakta herhangi bir sakınca bulunmadığını gösterir. Resûlullah Efendimizin böyle şeyleri görüp onaylamasına takrir denir.

Başkasında gördüğü olumsuz bir davranış karşısında susmayıp onu yapanı uyaran bir peygamberin, aynı olumsuz davranışı yapabileceği hiç kabul edilebilir mi?

İnceleyin:  Peygamberler Küçük Günah İşler mi ? -5

Şerh:Onlarca âyette Resûlullah Efendimize itâat etmemiz, onun izince gitmemiz emredilmektedir. Ümmetinin kendisini adım adım izlemesi emredilen bir peygamberin günah işlemesi hiç düşünülebilir mi?

Başkalarında gördüğü olumsuzluk karşısında susmayıp onları uyaran peygamberlerin küçük günah işlemekten mutlaka korundukları da anlaşılır. Çünkü kendisi günah işleyen biri, başkasını aynı günahı işlemekten sakındıramaz Bu durum, peygamberlerin küçük günah işlemeyeceğini soyleyenlerin haklı olduğunu göstermektedir.

…..

Şimdi Peygamberlerin günah işleyebileceklerini söyleyenlerin delillerine Cevaplar sunulcaktır.

1-Resûl-i Ekrem’in Geçmiş Gelecek Günahları!

İtirazlara Cevaplar:

Peygamberlerin günah işleyebileceklerini ileri sürenlerin delillerinden biri olan: “Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağış-layacaktır.”(Fetih,2) âyeti üzerinde İslâm âlimleri farklı görüşlere sahiptir:

Kimi bu âyetteki ‘geçmiş ve gelecek” ifâdeleriyle Resûlullah Efendimiz in peygamberlikten önce ve sonra yaptıklarının kastedildiğini söylemiştir.

Kimi âlimler onun peygamberlikten önce yaptıkları ile âyet nâzil olduğu zaman henüz yapmadıklarının kastedildiğini söylemiş ve kendi-sine günahlarının bağışlandığı bildirilmiştir.

Şerh:Bazı âlimlere göre bu ifâdeyle Peygamber aleyhisselâmin günahının olmadığı kinâye yoluyla anlatılmak istenmiştir. Zira peygamberlikten önce emir ve yasak yoktu ki onlara aykırı davranarak günah işlemiş olsun. Peygamberlikten sonra ise “ismet” sıfatı dolayısıyla günah işlemekten zâten korunmuştur.

Kimine göre “geçmiş” ifâdesiyle peygamberlikten önceki günahları olup onlardan dolayı hesaba çekilmeyeceği, “gelecek” sözüyle de peygamberlikten sonrakiler kastedilmiş olup, onlardan da ‘ismet sıfatıyla korunduğu bildirilmiştir. Bu görüş hadis âlimi Ahmed bin Nasr el- Huzâfye (v. 231/846) aittir.

Bazı âlimler de gelmiş ve gelecek günahları bağışlanacak olanların Muhammed aleyhisselâmm kendisi değil, onun ümmeti olduğunu söylemiştir.

Şerh:Bu âlimlere göre âyet-i kerimede Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme hitap edilmek suretiyle esasen onun ümmetine hitap edilmektedir. Allah’ın Elçisi ümmetinin günahının ne olacağını çok düşündüğü ve buna çok üzüldüğü için günah ona nisbet edilmiş, kendisine de onlara şefâat edeceği müjdelenmiştir.

Bazıları “geçmiş günah” ifâdesiyle, Resûl-i Ekrem Efendimiz in yanılma ve gaflet sonucu yaptığı, “gelecek günah” ifâdesiyle de bazı nasları tevil ederken‘ yaptığı hatâlar olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşü müfessir Ibn Cerir et-Taberî (v 310/922} nakletmiş, tasavvuf, kelâm, tefsir ve hadis âlimi Abdülkerim el-Kuşeyrî de (v. 466/1072) diğer görüşler arasından bunu tercih etmiştir.

Daha başkaları “geçmiş günahların affı” ifadesiyle baban Ademin günahı, “gelecek günahların affı” İfâdesiyle de ümmetinin günahları denmek istediğini söylemişlerdir. Bu görüşü tefsir âlimi ve Hanefî fakihi Ebü’l-Leys es-Semerkandî  ile ünlü müfessir ve sufi Ebu Abdurrahman es-Sülemî ilk devir sûfîlerinden müfessir ve muhaddis Ahmed ibni Muhammed ibni Sehl ibni Ata dan nakletmişlerdir.

Peygamberimizin Kendi Günahına ve Müminlerin Günahına İstiğfarı

Aşağıdaki şu âyet de yukarıda zikri geçen âyetler gibi te’vîl edilmiştir:

“Kendi günahın için ve mümin erkeklerle mümin kadınlar için Allah tan af dile.”(Muhammed,19)

Endülüslü kıraat âlimi Mekkî bin Ebî Tâlib bu âyetteki hitabın Peygamber Efendimiz e değil, ümmetine yönelik olduğunu söylemiştir.

Şerh:Buna göre Allah Teâlâ ümmet-i Muhammede: “Baban Âdem in ve ümmetinin günahları için Allahtan af dile” buyurmaktadır.

Abdullah ibni Abbâs’tan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah Efendimiz Mekkeli müşriklere: “Bana veya size ne yapılacağını da ben bilemem.”(Ahkaf,9)demekle emrolunduğu zaman, -Allah onlara lânet etsin- kâfirler bu âyetin inmesine pek sevindiler.

Şerh:“De ki: Peygamberlerin ilki ben değilim. Bana veya size ne yapılacağını da ben bilemem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım; çünkü ben sadece apaçık bir uyarıcıyım” anlamındaki Ahkaf sûresinin 9. âyeti nâzil olunca, müşrikler buna sevindiler ve: “Lât ve Uzza ya yemin olsun ki, peygamber olduğunu ileri süren bu adamın bizden bir farkı ve bize bir üstünlüğü yokmuş; eğer peygamber olsaydı, kendisine ne yapılacağını bilirdi” dediler İşte bunun üzerine kâinatın Rabbi: “Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlayacak” âyetini indirdi. O zaman ashaıb ı kiram: “Yâ Resûlaliah! Seni tebrik ederiz; bütün günahlarının bağışlanması mübarek olsun. Cenab i Hakkın sana ne yapacağını öğrenmiş olduk. Acaba Rabbimiz bize ne yapacak?” diye sordukları zaman da “Böylece Allah mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarını örter ve onları, ebediyen kalmak üzere, içinde ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. Bu ise Allah katında pek büyük bir bahtiyarlıktır”(Fetih,5) âyeti nazil oldu.(Tirmizi,Tefsir 48/2,nr.3263)

İşte bunun üzerine Allah Teâlâ Resulünü teselli etmek üzere “Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlayacaktır.” âyetini indirdi.

Şerh;Ayetin tamamı:Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir.Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder. İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, herşeyi hikmetle yapandır.(Fetih,2-4)

Ardından gelen şu âyetle de müminlere olan lütfunu bildirdi: “Boylece Allah mü’min erkeklerin ve mümin kadınların günahlarını örter ve onları, ebediyen kalmak üzere, içinde ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. Bu ise Allah katında pek büyük bir bahtiyarlıktır.’’ Resûl-i Ekrem’in geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlanacağını bildiren âyetle ona âdetâ şöyle denilmiş oldu: “Ey Peygamber! Allah senin günahlarını atfetmiştir; şâyet günah işlemiş olsaydın bile, Cenâb-ı Hak bundan dolayı seni hesaba çekmeyecekti.’’

Bazı âlimlere göre, ‘ Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlayacaktır.’’ âyetindeki “bağışlama” ifâdesiyle, Resûl-i Ekrem  Efendimızin ayıp ve kusurlardan korunduğu dile getirilmiştir

Belini Büken Ağır Yük

Peygamberlerin küçük günah işleyebileceklerini söyleyenlerin bir delilide;’’Belini büken o ağır yükünü üzerinden kaldırmadık mı?”‘ âyet i kerîmesidir. Bazı âlimlere göre bu âyetle Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin peygamberlikten önceki günahlarının affedildiği belirtilmiştir. Tâbiîn alimlerinden fakih, muhaddis ve zâhid Zeyd ibni Eslem ile Hasan-ı Basrinin ve tâbiîn müfessirlerinden Katâde bin Diâme es-Sedûsi nin görüşleri de bu yöndedir.

Kimi âlimlere göre bu âyetin mânası Resûl-i Ekrem in peygamberlikten önce günahlardan korunup muhafaza edildiğini ifâde etmektedir. Şayet korunmasaydı, günahlar onun belini bükecekti. Tefsir âlimi ve Hanefî fakihi Ebü’l-Leys es-Semerkandî,buna benzer bir görüşü nakletmiştir.

Kimilerine göre ise bu âyetle. Allah’ın buyruklarını insanlara duyurana kadar ağır peygamberlik görevinin Resûlullah’ın belini büktüğü anlatılmıştır. Bu görüşü Şâfîî fakihi ve tefsir âlimi Ebu l-Hasen el-Mâverdî ile müfessir ve sûfî Ebû Abdurrahman es-Sülemî nakletmiştir.

Endülüslü kırâat âlimi Ebû Tâlib el-Mekkı’nin nakline göre bu âyetin mânası, Câhiliye günlerinin ağır yükünü senin sırtından indirdik demektir.

Şerh:Yani “Seni Câhiliye günlerinin her türlü çirkinliğinden korumak suretiyle o günahların ağır yükünden de kur-tardık” demektir.

Bir yoruma göre bu âyetteki “belini büken ağır yük ifâdesiyle. Peygamber aleyhisselâmm kalbini meşgul eden mânevi yükleri ve peygamberliğin başlangıcında zihnini yoran düşünceleri ortadan kaldırmak, hayatını tanzim etmek için istediğin din ve şeriatı sana vermek suretiyle sıkıntılarını  giderdik denmiştir. Tasavvuf, kelâm, tefsir ve hadis alimi Abdülkerim El Kuşeyri bu anlamda bir yorum nakletmiştir.

Bir başka yoruma göre söz konusu âyetteki bu cümlenin anlamı şöyledir:Senden korumanı istediğimiz şeyleri Biz korumak suretiyle sırtına yüklenen o dayanılmaz peygamberlik yükünü hafiflettik.

“Belini büken ağır yük” demek, “belini bükecek derecede ağır yük’ demektir. Bu ‘ağır yük”ün. Efendimiz in peygamberlikten önce yaptığı hatâlar olduğunu söyleyenler vardır. Bu görüşe göre peygamberlikten önce yaptığı bazı şeyleri İslâmiyet haram kılınca, Peygamber aleyhiselam eskiden yaptığı hatâların günah olduğunu düşündü ve bunlardan dolayı hesaba çekilmekten korktu. İşte o zaman da Cenab ı Hak ona, belini büken o ağır yükü üzerinden kaldırdığını bildirdi.

İnceleyin:  Peygamberlerin Peygamber Olmadan Önce de Günahtan Korundukları

Üzerindeki yükü kaldırmak” şu anlamlara da gelebilir:

*Şayet Resûlullah günah olan hareketleri yapacak olsaydı, o günahların ağırlığı belini bükecekti. Fakat Allah Teâlâ onu günah işlemekten korumak sûretiyle üzerindeki yükü de kaldırmış oldu.

*Biz seni yapılması son derece zor olan peygamberlik görevini ifa etmenin ağırlığından koruduk.

*Biz seni Câhiliye devrine ait olup kalbini meşgul eden işlerinin sıkıntısından koruduk.

*Biz seni Cenâb-ı Hakk ın İlâhî vahyi korumayı emretmesinin ver* ceği sorumluluk yükünden kurtardık.

“Allah Seni Affetti” Âyetinin Anlamı

Şimdi de “Allah seni affetti; ama sen onlara niçin izin verdin?”(Tevbe,43) âyetinin yorumuna gelelim:

Allah Teâlâ. Peygamber Efendimize Tebük Gazvesi ne gitmek iste-meyenlere izin verme diye emretmediğinden, Resûlullahın savaşa gitmemek için bahâneler ileri süren münafıklara izin vermesi günah sayılmaz. Zâten Cenâb-ı Hak da, onun izin vermesini günah saymamıştır. Hattâ alimler âyet’i kerimenin üslubunu bir azarlama olarak görmemiş, âyetin bir tür azarlama içerdiğini ileri sürenleri de hatalı bulmuşlardır.

Arap dili ve edebiyatı âlimi Niftaveyh şöyle demiştir: Bu ayette Cenâbı Hak, Resul-i Ekremini hâşa azarlamamış, tam aksine onu savaşa gitmemek için bahane ileri sürenlere izin verip vermemekte serbest bırakmıştır.

Bu konuda Selef âlimleri şunu söylemiştir: Allahın Resulü kendisine vahiy gelmeyen konularda dilediğini yapmakta tamamen serbestti. Nitekim Cenâb-ı Hak bir başka âyette ona: “Sen uygun gördüklerine izin ver.(Nur 24/62) buyurmuş, Peygamber aleyhisselâm da savaşa gitmemek için bahane üretenlere o âyete dayanarak izin verince, bu kez ona Tevbe sûresinin 42. âyetiyle münâfıkların gerçek niyetleri, iç yüzleri bildirilmiş, izin vermeseydi bile münâfıkların zâten savaşa gitmeyecekleri söylenmiş ve Resûl-i Ekrem’in kendisinden izin isteyenlere izin vermesinde herhangi bir sakınca bulunmadığı haber verilmiştir.

Şerh:“Sen uygun gördüklerine izin ver” ifâdesinin yer al­dığı âyet-i kerîmenin tamamının meâli şöyledir: i “Müminler, Allaha ve peygamberine îmân etmiş kişilerdir. Onlar, Peygamberle beraber toplumu ilgilendi­ren önemli bir iş için biraraya gelmişken, ondan izin almadan ayrılıp gitmezler. Şüphesiz senden izin alan­lar, Allaha ve Resûlüne îmân edenlerdir. Bu sebep­le şâyet bazı özel işleri için senden izin isterlerse, sen uygun gördüklerine izin ver ve onlar için Allah’tan af dile. Şüphesiz Allah günahları çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.”

Üzerinde tartışılan âyet-i kerîmedeki “Allah seni affetti'” ifâdesi, “suçunu bağışladı” anlamında değildir. Bu ifâde, tıpkı atlar ve köleler için zekât verilmeyeceğini belirten “At ve köleler için zekât vermekten Allah sizi affetmiştir. ’’(Ebu Davud,Zekat 5,nr.1574) hadîs-i şerifinde olduğu gibi, “bunu size farz kılmadı, sizi bundan sorumlu tutmadı” anlamındadır.

Tasavvuf, kelâm, tefsir ve hadis âtimi Ebul Kasım Abdülkerim el-Kuşeyri de bu görüşte olup şöyle demiştir:

Günah olmayan yerde af da olmaz diyenler, Arap dilini yeterince bilmeyenlerdir Âyeti kerimedeki Allah seni affetti’ ifâdesinin anlamı. Allah sana bir günah yüklemedi’ demektir ‘

Mâliki fakihi ve hadis âlimi Ahmed ibni Nasr ed Davûdî’nin naklettiğine göre, söz konusu âyetteki “Allah seni affetti” cümlesi, ‘günahını bağışladı” anlamında değildir; bu cümle, Cenâb-i Hakkın Resûlüne verdiği değeri ve ona yönelik ikrâmını gösteren bir ifâdedir

Endülüslü kırâat âlimi Ebû Tâlib el-Mekkî’ye göre “Allah seni affetti” cümlesi, tıpkı Arap dilinde sıklıkla kullanılan “Allah seni azîz eylesin”, “Allah sana ikrâmını lütfetsin” ifâdeleri gibi bir söze başlangıç cümlesidir.

Tefsir âlimi ve Hanefî fakihi Ebü’l-Leys es-Semerkandî de bu ifâdenin: “Allah sana âfiyet versin” demek olduğunu söylemiştir.

Bedir Esirlerinden Fidye Alınması

Peygamberlerin küçük günah işleyebileceklerini söyleyenlerin delillerinden biri de Allah Teâlâ’nın Bedir Gazvesi’nde alman esirler hakkında şöyle buyurmasıdır:

“Yeryüzünde zafer kazanıp kâfirleri sindirmedikçe, hiçbir peygamberin esirler alması uygun değildir. Çünkü siz bu şekilde geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, oysa Allah sizin âhireti kazanmanızı istiyor. Allah karşı konulmaz bir kuvvete sahiptir; yaptığı her şeyi yerli yerince yapandır. Eğer daha önce Allah katında yazılı bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyelerden dolayı size büyük bir azap dokunurdu. “(Enfal,67-68) Bu âyetlerde Resül-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selleme esirlerden fidye aldığı için günah işlediği söylenmemekte. tam aksine burada ona özel durumlardan söz edilmekte ve onun diğer peygamberlerden daha üstün olduğu dile getirilmektedir.Sanki burada ona: “Senden başka hiçbir peygambere böyle bir lütufta bulunulmadı’’denmektedir.

Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sadece kendisine lüt fedilen İlâhî ikramdan söz ederken şöyle buyurmuştur: “Ganimet almak daha önceleri kimseye helâl kılınmadığı hâlde bana helâl edildi”

Şerh:Hadis-i şerifin tamamı şöyledir:“Daha önceleri hiçbir peygambere verilmeyen şu beş şeyin tamamı bana verilmiştir:Bir aylık yola kadar düşmanlarımın kalbine korku salmak süretiyle Allah bana yardım etti.
Bütün yeryüzü bana hem namaz kılma yeri (mescid) hem de teyemmüm ederek temizlenme vasıtası kılındı.İşte bu sebeple her bir ümmetim, namaz vakti girince hemen namaz kılsın.Ganimet almak daha önceleri hiçbir peygambere helâl değilken bana helâl edildi.Daha önceleri bir peygamber sadece kendi kavmine gönderilirken ben bütün insanlara peygamber gönderildim.Bana âhirette şefâat etme yetkisi verildi.”(Buhârî, Teyemmüm 1, nr. 335, Salât 56, nr. 438)

Konumuzla ilgili olan yukarıdaki âyet-i kerimede’ geçen: “Çünkü siz bu şekilde geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, oysa Allah sizin âhireti kazanmanızı istiyor. Allah karşı konulmaz bir kuvvete sahiptir; yaptığı her şeyi yerli yerince yapandır.” ifâdesinin mânası sorulacak olursa, buna şöyle cevap verilir:

Bu âyet, Peygamber Efendimizi ve onun ileri gelen ashâbını değil, geçici dünya menfaati peşinde koşan ve daha fazla dünyalık elde etmeye çalışan herkesi hedef almaktadır.

Tabiîn müfessirlerinden Dahhâk ibni Müzâhim den rivâyet olunduğuna göre bu âyet, Bedir Gazvesinde müşrikler bozguna uğradığı, insanlar savaş meydanındaki ölülerin değerli eşyalarını almak ve ganimet toplamakla meşgul olduğu zaman nazil olmuş, hattâ Hz. Ömer onların bu hâlini gören düşmanın geri dönüp saldırmasından korkmuştur.

Fidye Âyeti Üzerindeki Farklı Görüşler

Bu âyetin ardından Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Eğer daha önce Allah katında yazılı bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyelerden dolayı size büyük bir azap dokunurdu.” Âlimler, bu âyetin mânasında ihtilâf etmiş ve şu görüşleri ortaya koymuşlardır:

Eğer Ben, yasaklamadığım bir konuda kuluma azap etmeyeceğimi ezelde takdir buyurmasaydım, esirlerden fidye almanızdan dolayı size azap ederdim, demektir. Bu yoruma göre daha önce “esirlerden fidye almayınız” diye bir İlâhî emir bulunmadığından, Resûl-i Ekrem’in Bedir esirlerinden fidye alması günah değildir.

Eğer Kur’ân-ı Kerim’e îmân etmemiş olsaydınız, -ki âyette geçen ‘daha önceki kitap (hüküm)” Kurân-ı Kerim dir- ve bu îmânınız dolayısıyla ilâhı affa nâil olmasaydınız, savaşta ganimet aldığınız için size cezâ verirdim.

Bu söz şöyle açıklanmaktadır: Şâyet siz Kur ân-ı Kerime inanmasay-dınız ve siz kendilerine ganimet helâl edilenlerden olmasaydınız, sizden önceki milletlerden Allah’ın koyduğu sının aşanlara yapıldığı gibi, size de cezâ verilirdi.

Şâyet her şeyin yazılı olduğu Levh-i Mahfuz da ganimetin size helâl kılındığı yazılmamış olsaydı, ganimet aldığınız için elbette cezâlandırılırdınız

İslâm âlimlerinin tefsirlerde ortaya koyduğu bu görüşlerin hepsi de, düşmandan fidye almanın günah olmadığını göstermektedir; çünkü helâl olan bir şeyi yapan kimse günah işlemiş olmaz. Nitekim Allah Teâlâ ganimet konusunda şöyle buyurmuştur: “Elde ettiğiniz ganimetlerden helâl ve hoş olarak yiyin.”(Enfal,69)

Kadı İyaz,Şifa-i Şerif Şerhi(Yaşar Kandemir) – cilt:3,sayfa;79-84;123-133

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir