İsmet İnönü’nün Sakarya Savaşındaki Yeri !…

280px-Battle_of_Sakarya_1921 İsmet İnönü'nün Sakarya Savaşındaki Yeri !...

 

İsmet (İnönü) Paşa, Sakarya Savaşı sırasında Garb Cephesi Kumandanadır ama, bir iddiaya göre, bu Garb Cephesi Kuman­danı İsmet Paşa, Sakarya Savaşında «fiilen yoktur»!.. Peki ne­rededir Sakarya Harbi’nde İsmet Paşa?.!.. O günlerde cephede bulunan ve gördüklerini yazan Halide Edib Adıvar’ın hâtıratına göre: İsmet Paşa, Sakarya Savaşı sırasında bir tahta sandalye üstünde uyuyakalmıştır!..

Halide Edib’in bu iddiasına ve Sakarya Savaşı mevzuunda yazdıklarına geçmeden evvel, İsmet Paşa’nın o günlerdeki du­rumunu, Kâzım Karabekir Paşa’ya çekilen Refet, Fevzi, Mustafa Kemal imzalı ve 6 Ağustos 1921 tarihli telgrafı okuyarak öğre­nelim… Makine başında «pek aceledir» kaydıyle Karabekir Pa­şa’ya çekilen telgraf şudur:

«Son muharebeleri müteâkip Garb Cephesi büyük kısmının Sakarya hattı gerisine kadar çekilmesi üzerine, umumî efkârda husule gelen heyecan, bilhassa Meclis’de büyük akisler doğur­muş ve bir haftadanberi geceli gündüzlü devam eden gizli cel­selerde, hükümetçe, lâzım geldiği gibi izahat verilmiş ise de, Meclis’in pek büyük bir ekseriyetle vâki olan talebi neticesinde, Büyük Millet Meclisi’nin emir ve kumandaya aid yetkisini, Mec­lis adına fiilen kullanmak üzere Büyük Millet Meclisi Reisi’nin Başkumandanlığı üstüne alması ve İsmet Paşa Hazretlerinin sa­dece ordusu ile iştigalini temin için esasen istifayı lüzumlu gör­mesi üzerine, Müdafaa-i Milliye Vekâleti ile Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetinde, resmî tebliğde arzolunan tâdiller yapılmış ve efkârdaki heyecan teskin edilebilmiştir.»

Bu telgraftan da anlaşılacağı üzere Sakarya Savaşı arifesin­de İsmet Paşa, yalnız Garb Cephesi Kumandanıdır. Meclis’deki sert tenkidler neticesi onun üzerindeki diğer vazifeler alınmış ve o günlerde Başkumandanlığa Mustafa Kemal Paşa getirilir­ken, Fevzi Paşa Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi, Refet Paşa da Müdafaa-i Milliye Vekili olmuşlardır.

Kâzım Karabekir Paşa, yukarıdaki telgrafa ve ismet Paşanın o günlerdeki durumuna temasla der ki: «Ankara’nın doğu­suna kadar ric’at nasıl düşünülür? Eskişehir’in veya Sakarya’­nın müdafaası diye bütün kuvvetleri bir hat üzerine yayarak, ce­nahların birinde mukabil darbe için kuvvet toplanmaması hatâ­sını anlatmak istiyorum. Sakarya’da sol cenahta kuvveti toplaya­rak bir karşı taarruzla muharebeyi kazanmak mümkündür. Sağ cenahta bir iş görmeye, ne arazi ve ne de Sakarya’nın vaziyeti müsaitti. Böyle bir hatalı toplanış, ordumuz için felâket olurdu, İsmet Paşa, kuvvetleri sağ cenah gerisine toplamış, Fevzi Paşa bunu tashih ederek sol cenaha sevketmişti.»

İnceleyin:  İskipli Atıf Hoca ve Şehadete Giden Yol (1.Yazı)

Sakarya Savaşı arifesinde bu durumda olan İsmet Paşa’nın, savaş sırasındaki durumu da şudur… Halide Edib Adıvar yazıyor:

—« Yemekten sonra Albay Arif ile beraber Mustafa Kemal Paşa’nın odasında oturduk ve sabahın beşine kadar subaylar dur­madan raporlarını getirdiler. Arada bir İsmet Paşa geliyor, yorgun bir halde, bir tahta sandalyenin üstünde uyuklaya kalıyor­du. Mustafa Kemal Paşa daima askerî mes’eleler üzerinde du­ruyor, harita üstündeki kırmızılı mavili iğneleri oradan oraya gö­türerek askeri harekâtı tanzim ediyor, topçu kuvvetini, mühimmatı ve asker azlığını düşünüyordu.

Sakarya Savaşı’nda Refet Paşa’nın, milli müdafaanın başı sıfatıyle ne kadar önemli bir hizmette bulunmuş olduğunu anla­dım. Sakarya ordusuna cephaney mühimmat göndermek için memleketin her tarafını arar tarardı. Erkân-ı Harbiye Reisi olan Fevzi Paşa da( ordunun zaferini, insan ve mühimmat bakımın­dan Refet Paşa’ya borçlu olduğumuzu söylerdi. Fakat Refet Paşa’nın kendisi bütün bu zaferin köylü kadınların marifeti oldu­ğunu, yayan yürüyerek orduya yardım ettiklerini söylerdi.

25 Ağustosla savaş başladı. İlk günleri Yunanlılar yer ka­zanıyordu. Ufak tepeleri birer birer ele geçiriyorlardı. Bu tepe­ler askerî bakımdan çok önemli idiler. Mustafa Kemal Paşa, on­ların Çal tepesini alıncaya kadar korkulacak birşey olmadığını, fakat Haymana’ya girerlerse bizim de kapana tutulacağımızı söyledi.

Ben, Yusuf Akçura ve Binbaşı Ali Bey’le karargâhta Alagöz tepesine çıkarak savaşı seyrettik. Alagöz tepesinden aşağı doğ* ru inen sonsuz vadiler ve toprak yığınları, kırmızı mavi renklere boyanmış gibiydiler. Çal tepesi bunların üstünde bir dev gibi yükseliyordu.

Bir hafta geçmeden Çal tepesi düştü. Korkunç bir sessiz­lik, Mustafa Kemal Paşa sövüyor, aşağı yukarı dolaşıyor ve geri çekilme emrini verip vermemekte tereddüt ediyordu. Bir subay odaya girerek:

«— Fevzi Paşa sizi telefonda arıyor, efendim» dedi.

İnceleyin:  Kongrede M. Kemal'e Güvenmiyorlardı.

Gece yarısından sonra saat tam iki idi. Bana orası, o gece bir tiyatro sahnesi gibi geldi. Mustafa Kemal Paşa, karşıdaki odadan telefon ediyor, ben de kapıya dayanmış dinliyordum. Sofa, ayakta dimdik duran subaylarla doluydu. Herkes bekliyordu.

Mustafa Kemal konuşuyor: «Siz misiniz Paşa Hazretleri? Ne? Vaziyet lehimizde mi dediniz? Doğru anladım mı? Haymana hemen hemen işgal edilmiştir. Ne? Yunanlılar kuvvetlerinin so­nuna gelmiş, ric’at edecekler?..»

Orada duranların yüzleri ışıldıyor. Konuştuktan sonra Mus­tafa Kemal Paşa geldi. Yunanlılar daha ileri gitmeden, Önlerine göndereceği kuvveti temin için plân yapmaya başladı. Mustafa Kemal Paşa’nın gözleri o gece Dante’nin Cehennemi’nde yanan­ların gözleri gibi, anlatılmayacak kadar acı içindeydi.

«— Dinleniniz Paşam, yatınız!» dedim.

«— Hayır, haydi bir kahve daha içelim» diyerek, kendisine hizmet eden Ali Çavuş’a seslendi. Eğer bazan raslantı bir ha­reket bir milletin kaderini değiştirebilirse, işte Fevzi Paşa’nın telefonu böyle bir raslantı oldu.

Fevzi Paşa’nın hakkı vardı. Ertesi gün Yunanlılar Hayma­na’ya hücum edemeyecek kadar yorgundular. Oradaki gedik bi­zim tarafımızdan kapatılmıştı. Dördüncü Tümen Kumandanı Kemaleddin Sami Paşa üç Yunan tümeniyle dövüşüyordu. …»

Halide Edib’in —o günlerdeki adıyla Halide Onbaşının  anlattıkları böyle devam edip gidiyor… Peki bu ölüm-kalım savaşında İsmet Paşa nerededir?.. Okuyalım,Halide Edib’in yazdıklarını:

«—Arada bir ismet Paşa geliyor, yorgun bir halde,bir tahta sandalyenin üstünde uyuklaya kalıyordu.»

 

Mustafa Müftüoğlu – Yalan Söyleyen Tarih Utansın cild:2

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir