İslâm Tasavvufunda Yabancı Tesirler Meselesi

indir-38 İslâm Tasavvufunda Yabancı Tesirler Meselesi

Herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde görülen bir kültür unsuruna başka bir zamanda ve başka bir yer­de de rastlandığında, bu ikisinin bir kültür difüzyonu yo­luyla birbirine bağlantılı olduğunu iddia etmek, bizi ge­reksiz zorlamalara götürebilir. İnsanın insan olarak sahip bulunduğu ortak özelliklerden doğan birtakım neticeler vardır ki, bunların başkalarından kopya edilmesi gerek­mez. Meselâ, din olayının bir yerde doğup oradan yayıldı­ğını söyleyemeyiz. Çünkü dinî düşünce, evrensel bir olay­dır. (1)

O halde tasavvuf, nefsin ve rûhun bir terbiyesi ol­ması sebebiyle bütün insanlar arasında müşterek bir ma­hiyet arzeder ve onun için herhangi bir dine mensup olan bir kimse, aynı yolu tutmakla bir dereceye kadar aynı ne­ticelere ulaşma imkânına sahiptir, denebilir. Bu, böyle ol­duğuna ve insan rûhu her devirde ve her yerde aynı oldu­ğuna göre, İslâm âleminde beliren tasavvufun, Hind ve Fars dinlerinde, Hıristiyanlıkta ve Yunan felsefesinde muhtelif şekilleriyle mevcut olmasına bir mâni yoktur. O halde İslâm tasavvufunun da bütün yabancı mahiyetteki dinî ve felsefî tesirlerden uzak kalarak gelişmiş olması ni­çin mümkün olmasın?(2) Çünkü aklın yolu birdir ve ha kikat tektir. Bu hakikate farklı yönlerden ulaşmak müm­kündür. Nitekim benzer mizaçlar, benzer sonuçlar verebi­lir. Ayrıa kültür alışverişleri, dünyanın her çağında ve her yerinde görülmüştür. Hiçbir toplum bundan kaçamaz ve İslim in ilim ve hikmet anlayışı gereği,(3) dışarıdan etkilenme olabileceğini söylemek mümkündür. Ama hiç­bir zaman bu benzerliklerin, ana ilkeleri taklid ve hâkim kültürün etkilemesi olduğunu söylemek doğru değildir.

Diğer kültürlerle az çok bir etkileşim olduğu mu­hakkak, fakat bu etkileşim, ruh hayatının ilk tohumlan atıldıktan asırlarca sonra olmuştur. Çünkü bu işin ilk tohumunu atan şahsiyet, bizzat Hz. Peygamber (s.a.v)di.(4)

Netice olarak, dünyada bulunan bütün kültür ve medeniyetlerin mistik yönleri ve mistik hareketleri bu­lunduğuna göre, bu mistik akımlar birbiriyle mukayese edildiği zaman pek çok benzer durumlarla karşılaşmak mümkündür. Fakat bu benzerliklerden yola çıkarak tarih itibariyle sonra olanın önce olanı taklid ettiği neticesine hemen varmamak gerekir. Benzerlikler gerçekten taklid olabileceği gibi o kültürlerle hiç temas etmemiş olan in­sanların buluşu da olabilir.

Bazı müslüman araştırmanlar, İslâm’ın rûhu duru­munda olan sünnî tasavvufla diğer milletlerdeki mistik anlayış ve yaşantıların arasında mukayeseler yapmışlar ve en sonunda her birinin ayrı şeyler olup aralarındaki benzerliklerin isim ve görünüşte kaldığı, mahiyet ve he­deflerinin ise çok farklı olduğu sonucuna varmışlardır.(5)Aslında, yukarıda (Kur’an ve sünnetin kaynağı bö­lümlerinde) sûfilerden nakledilen tariflerden, Hakk’a vus­latın nasıl gerçekleştiği ve tasavvufun kaynağının ne ol­duğu ana hatlarıyla anlaşılmaktadır. Kur’an ve sünnetin tasvib etmediği bir uygulama, terbiye metodu ve zihniyet­le kimsenin kalbini tasfiye, nefsini terbiye edip takvâya ve İlâhî rızaya ulaşamayacağı bilinmektedir.(6) Biz, bu­rada, sûfılerin bunca gözlem ve tecrübelerine bakarak şu­nu söyleyebiliriz:

İnceleyin:  Vesile ve Tevessül Hadislerinin Kaynak Değeri Üzerine Bir Araştırma

Tasavvuf, aslı itibariyle Kuran ve sünnet kaynaklı­dır. Tarikatlar dönemiyle belli bir disiplin içinde müesseseleşen tasavvufi terbiyenin teferruat kısmındaki uygula­ma ve disiplinlerde, İslâm’ın rûhuna, insanın akıl ve tabi­atına uygun olan diğer mistik anlayış ve terbiye metodlarından yapılan istifade ve intikaller, fıkıh usûlünde kabul ve amel edilen “örf”, “maslahat” ve “şer’u men kablenâ” delillerine uygun olarak gerçekleşmiştir.

Burada şunu da hatırlatalım ki, bir şeyin hedef ol­masıyla vasıta olarak kullanılması farklıdır. Dinin sınır­larını, şeklini, zaman ve hedefini belirlediği şeylerde (fı­kıh usûlü diliyle; hakkında kesin, açık nass bulunan konularda) mükellefe düşen, ona aynen uymaktır. O konuda hiç kimsenin herhangi bir tasarruf hakkı ve değişiklik yapma yetkisi yoktur. Gaye ile vasıta karıştırılmamalı, araç olan şeyler amaç haline getirilmemelidir. Temel ku­ral şudur: “Ana ilkelerde taklid yasak, ilkelerin gerçekleş­mesine yardımcı olacak taktik ve metodlarda taklid ser­besttir.(7)

Tasavvufî eğitimde müridin terbiyesine, kabiliyetle­rinin gelişmesine, seyr u sülûktaki mücâhedesi ne hizmet edecek, destek verecek, İslâm’ın rûhuna ve genel hedefle­rine ters düşmeyen, vahye de dayalı olmayan birtakım usûl ve prensiplerin -bunlar dış kaynaklı da olsa- bulu­nup kullanılmasında dînen bir beis yoktur. Hatta bunun tasvib ve teşvik edildiğini söyleme imkâmmız dahi mev­cuttur. Rasûlullah (a.s)’ın: “Hikmet (hak söz, doğru görüş ve güzel davranış) (8)mü’minin yitik malıdır; nerede bulursa onu almaya en çok hak sahibi odur,u (9) hadisi bize bu yolu açmaktadır.

Ayrıca Hendek harbinde, cihad fârizası yerine geti­rilirken, muzafferiyete yardımcı olması için -Selmân el- Fârisî’nin teklifiyle- Fârisîlerin hendek kazma usûlü, biz­zat Hz. Peygamber tarafından tatbik edilmiş ve faydası görülmüştür.(10)

Eşraf et Tahanevi’nin belirttiği gibi hertürlü ilim ve amel,şeriat atarafından şu üç durumda değerlendirilir;

1 – Ta tasdik edilip emredilir

2 – Ya reddedilip yasaklanır.

3 – Yahut sükut edilir.

 

Birinci ve İkinci kısımda kimseye bundan başka bir söz ve hüküm hakkı bırakılmamıştır. Üçüncü kısımda ise ruhsat ölçüleri geçerli olup, bu tür fiillerin mübahlığına hükmedilir, Bütün bunlar, şu hadisle ifade edilmiştir: “Allah’ın kitabında hâldi kıldığı şeyler helâl ve haram kıldığı şeyler de haramdır. Bu ikisinin dışında hükmü belirtilmeyen şeyler ise affettiği (mübah kıldığı) şeylere dahildir.(11)

İnceleyin:  Keramet Hakkında

8ûfilerin İlim ve amelleri de hadiste belirtilen taksi­mata tâbidir.

Üçüncü kısma giren mübah konularda, bazen bir maslahata, bazen de bir zarûrete binâen diğer kavimlerden -onların şiarı olmaması şartı ile- istifade edilebilir. Bunda bir sakınca yoktur.(12)

 

 Kaynaklar;

 

(1)-Erol Güngör, İslâm Tasavvufunun Meseleleri, 62 (kısmen tasar­rufla)

(2)Ö. Rıza Doğrul, a.g.e., 46-46. Benzer görüşler için Roger Garaudy. 46

(3)Bu konuda güzel bir çalışma olarak bkz. Mustafa Tahralı, “Fransız Müslüman Abdulvâhid Yahyâ (René Guénon’un) Eserlerinde Ta­savvuf ve Mistisizm Farkı”, Kubbealtı Akademi Mecmuası, sayı: 4, Ekim, 1981; Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, 11- 20.

(4)-Konuyla ilgili bir âyette: “Kim, İslâm’dan başka bir yol arar (ve onunla Allah’a ulaşmayı arzular)sa, bu kesinlikle kabul edilmeye­cektir. O kimse, âhirette hüsrana uğrayacaktır,” ihbarı yapılırken, (bkz. Âl-i İmrân 3/85) hadiste: “Kim, hakkında bizim (açık veya işaret yollu) bir emrimiz (ye müsaademiz) olmayan bir iş yaparsa o, (kişi ve işi) reddedilir,” buyurulmuştur. Bkz. Buhârî, İ’tisâm, 20; Müslim, Ekdiyye, 17; Ebû Dâvud, Sürme, 5; îbn Mâce, Mu­kaddime, 2.

(5)Bu konuda güzel bir çalışma olarak bkz. Mustafa Tahralı, “Fransız Müslüman Abdulvâhid Yahyâ (René Guénon’un) Eserlerinde Ta­savvuf ve Mistisizm Farkı”, Kubbealtı Akademi Mecmuası, sayı: 4, Ekim, 1981; Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, 11- 20.

(6)Konuyla ilgili bir âyette: “Kim, İslâm’dan başka bir yol arar (ve onunla Allah’a ulaşmayı arzular)sa, bu kesinlikle kabul edilmeye­cektir. O kimse, âhirette hüsrana uğrayacaktır,” ihbarı yapılırken, (bkz. Âl-i İmrân 3/85) hadiste: “Kim, hakkında bizim (açık veya işaret yollu) bir emrimiz (ye müsaademiz) olmayan bir iş yaparsa o, (kişi ve işi) reddedilir,” buyurulmuştur. Bkz. Buhârî, İ’tisâm, 20; Müslim, Ekdiyye, 17; Ebû Dâvud, Sürme, 5; îbn Mâce, Mu­kaddime, 2

(7)-Bu husustaki geniş ve güzel bir değerlendirme için bknz;Abdulbari en-Nedvi,Beyne’t Tasavvufu ve’l Hayat,50-54,Dimeşk,1963)

(8)-Rağıb,El Müfredat,181(Hikmet Mad.);Beydavi,Envaru’t Tenzil,1,140;Ebu Hayyan,el Bahrul-Muhit,2,320;Tahanevi,İstılahatı-l Funun,1,370)

(9)-Tirmizi,İlim,19;İbn Mace,Zühd,10.Hadisin Şerhi İçin bknz;Aliyyul Kari,Mirkat,1,474,Şerh,’’Söyleyene değil,söylediğine bak’’şekilindeki hikmetli bir sözle bitiyor.

(10)-İlgili rivayetler için bknz;Süheyli,er Ravdu’l Ünüf,4,406;İbn Kesir,es Siretün Nebeviyye,3,183;İbn Haldun,Tarih,2,29;es Salihi,Sübulul Huda ve’r Reşad fi Sireti Hayri’l İbad,4,364.Beyrut,1993;Ebu Zehra,Hatemun Nebiyyin,2,921;A.Köksal,İslam Tarihi,7,208

(11)-Tirmizi, Libas, 6; İbn Mace, Et’ime, 66.

(12)-Et-Tahanevi,Hakikatu’t Tariha, (Trc. Hadislerle Tasavvuf, 303, İst 1996).

(13)- et-Tanevi, a.g.e., 304.

 

Kaynak:Kur’an ve Tasavvuf – Dilaver Selvi

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir