İnsanın Evrensel İşlevi

7523901 İnsanın Evrensel İşleviİnsanın, evrensel işlevini sürekli algılaması, direnme gücü­ne bağlı ancak: kendisini bu işlevinden koparmak için çalışan cadılara karşı direnmesine bağlı. İnsanın yolunu cadılar, firavun­lar kesiyorlar şimdi: tuzaklarla. İnsan, unuttu yeryüzünün anlamı olduğunu + başlangıçta, sorumluluğu ilk yüklenenin kendi» ol­duğunu = derin boyutlar içinde, yeniden, algılamamız gereki­yor konumumuzu. O, bize, kendi konumumuzu algılatabilmenin yollarını araştırıyordu + yiten ‘giz’imizi bize yeniden buldurtmaya çabalıyordu: bitimsiz coşkusuna bizi çekerek. (Uygulayımbilim, çelikten – çimentodan kolları arasında eziyor çağdaş insanı: bu basıncın etkisinden, olsa olsa, bir coşku kurtarabilir insanı – insan, burda bulmak zorundadır bir çıkış noktasını). Günlük yaşamı kesinkes belirleyen ‘sınırlar’ olanak bırakmıyor coşkuya:makineleşen çağdaş insanın derin uçurumu burda: tekdüze bir yaşamla kuşatılmış olmasında + bu kuşatmanın gide gide yo­ğunlaşması bir de = (En temel soru). ‘İNSAN’ BİTECEK Mİ? TAM SONDA MIYIZ? SONA MI YAKLAŞIYORUZ?

İnsan, İyice nesneleşen yanlarını çok keskin bıçaklarla yontmazsa, kendi kendini kanatmazsa, bitebilir insan soyu. Evrensel işlevini artık algılamayan insanın bir anlamı kalacak mı? Hep, insanın evrensel işlevini anlatırdı O: “ancak” derdi, “din coşkusu kav­ratabilir bize evrensel işlevimizi”. Sıkıntılarımızın kökeninde ne var? Çağdaş insanlığın sıkıntılarının kökeninde neler var? Bir yanımızın sürekli kuruduğunu duyumsuyor muyuz? Tonlarca çi­mento dökülüyor çağdaş insanın kalbine: kalbimizin üzerine + oluşan paslı bir külçe = bunun üzerinde şimdi çağdaş insan, bir hınç gibi + düşsüz bir ‘toplam’. O, İçdünya Uzmanı, kırıyordu durmadan içimizdeki BETON KALIPLARINI + “bak” derdi, “iyi­ce bak: kat kat bu tabakaları insanın”: eklerdi: “doğrulabilir mi insan, içindeki bu beton tabakalarıyla?”. (Bir güneşli gündü, Harbiye’den Taksim’e doğru yürüyorduk, bir göğe bakıyor, bir insanlara bakıyor, hemen birşeyler olacağından korkuyor gibiy­di).

“İnsanlar” diyordu, “sürekli denetildiklerini iyice unutmuşlar gibi”. Çağdaş insanın, büyük bir eksikliği de kuşkusuz şurda: günüyle tarih arasında bir bağ kurmamasında, belki kuramama-sında + ilençli kavimleri hiç usuna getirmemesinde, belki getire­memesinde + Kutsal Kitapla varlığını doldurmamasında, belki dolduramamasında: tüm bunlardan yoksunluk, yoğunlaştırıyor İnsanın üzerindeki ilenci. Çağdaş insan, hâlâ duyumsayamadığı bir ezinç yaşıyor: Tanrısızlığın bilinmez ağırlığı altında. Oysa, insanın temel gereksinimi Tanrı olabilir ancak. Çağdaş insan, şimdi tam bir özöldürüm deneyiminde: nesne iştahının artması,kayganlaştırıyor düzlemini + kayıyor ayağı iyice = uçta; derin yarlar önü: uçurum dipsiz. 0, insanın içinde bir fırtına başlasın, istiyordu: tüm cin çatılarını çökertecek bir fırtına istiyordu + bu fırtına uygulayım bilimin içsel bakımdan durağanlaştırdığı insanı devînimleştirsin, istiyordu = bunun içindi, o kesiksiz coşkusuy­la insanın üstüne üstüne varışı, insanı içinden yoklayışı, insanı içinden tutuşu: insanın, betonundan, bir parçasını hiç olmazsa eksiltmek içindi. (Nesneleşen insanın, bir de, sömürülmesi var ortada: anamalcılığın, üleşimciliğin doğradığı, bir mezbahada parçaladığı İNSAN duruyor ortada: ÇAĞIMIZDA, İNSAN, KANLI BİR KURBANI: HEM ANAMALCILIĞIN, HEM ÜLEŞİMCİLİĞİN + yanıt bekleyen bir soruya dönüştü herşey = insan, hem kendi betonlarını kıracak, hem de, dışındaki öldürmenlerini ayrım­sayacak mı?).

İnceleyin:  İnsanlar cümlelerle yaklaşırlar birbirlerine...

Soruların yoğunlaşmasıyla, büyüyor, ağırlaşıyor insanın yazgısı. Büyük yargı günü de yaklaştıkça yaklaşmıştır: bir kuzgun dolaşıyor sürekli başımızın üzerinde. Gerçekte, ay­rımında olmasa bile, bir ürküntü toplamı olup çıkmıştır çağımız insanı: kitapların sayfalarından tüm yazıların silineceği bir gün gelecek. O gün gelip çattığında, çağdaş insan, BİR GEREKLİLİĞİ, hâlâ kalbinde duyumsamamış olursa? (: Gene, gücün içinde, duruyor gizli, ey insani). “Korku” derdi, “bir arkadaş gibi yanın­da olmalı insanın” derdi, “umutla dengelemek için : içimizi”. Her gereksinim, yeni bir gereksinimi gerektirerek, yaklaştırıyor aslında insanı bir şeye: din coşkusundan başka ne olabilir bu? insan, sonunda, din coşkusunu aradığını duyumsayacaktır kuş­kusuz. Yaratılışındaki bilgelik gerektiriyor bunu: özellikle O’nun boğuntudaki insanı tutuşu, izleyişi, önündeki tehlikeleri gösterişi hep bunun içindi: tehlikelerini aşabileceğini göstermek isteme- sindendi insana: Türkiye’nin yabancılaşan insanına.

Nuri Pakdil,Bağlanma

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir