İmam Şafii(r.a) Şiirlerinden Seçmeler

0000000126589-1 İmam Şafii(r.a) Şiirlerinden Seçmeler‘BIRAK ARZULARINI*

Aklın karışırsa iki konuda
Yorarsa seni zihnin
Doğru olanı mı
Yoksa arzuyu mu seçeceksin
Bırak arzularını
Zira arzu edilen şeyler
Nefisleri ayıplanacakları yere sevkeder.(1)

* Bu şiir bazı kaynaklarda Ali b. Ebî Tâlib’e de nispet edilir.

YAKIN

Gün gelir yalnız kalırsan
De, bir gözetleyen var üzerimde
Hiçbir şey gizli kalmaz,O’na her şey aşikar
Bir an bile habersiz kalır Allah zannetme
Vallahi öyle bir gaflete daldık ki
Yetişti bize günahlar, günahların üstüne
Keşke Allah bağışlasa geçmişi
Mağfiret dileyebilsek, tövbeyi nasip etse
Görmüyor musun bugün hızla geçmekte
Yarın bakabilenlere çok yakın görünmekte(2)

HAYRET EDİYORUM

Hayret ediyorum; Nasıl isyan edilir Allah’a
Bile bile nasıl yüz çevirir münkirler O’ndan.
Halbuki Allah’a şahitler vardır, sonsuza dek
Her hareketten ve her sükûndan
Bir belgesi görünür O’nun her şeyde
O belgeler delildir vahdaniyete.(3)

DUA

Duayla alay eder, onu küçümser misin
Dua nelere kadir, nereden bileceksin
Gecenin okları hedefi şaşmaz ama
Zamanı vardır
Ulaşır yerine saati dolduğunda
Rabbim istemezse tutar okları
Kaderin hükmü varsa, açar yolları.(4)

KADER

istediğin olur, istemesem de istediğim olmaz,
Sen istemezsen
Kulları yarattın ilmine göre
O ilimde koşar, genç yaşlı ile
Kimisi bedbahttır, kimisi mutlu
Kimisi güzeldir, kimisi çirkin
Kimini yalnız bırakır, lütfedersin kimine
Kimine yardım eder, kimini bırakırsın
Kendi hâline.(5)

ERKEĞİN SÜSÜ

Elbisen güzel olsun elinden geldiğince
Erkeklerin süsüdür güzel elbise
İnsanlar, izzet ve ikram görür onunla.
Tevazu olsun diye kaba giyinmekten vazgeç
Saklayıp gizlediğin meçhul değildir
Allah’a O’ndan korkup haramdan sakınırsan
Yeni elbisenin zararı olmaz sana.
Eski elbisen ise yüceltmez seni Allah katında
Sen günahkâr bir kul oldukça.(6)

ÇIKIŞ YOLU YAKIN

Güzel bir sabırla açılır çıkış yolu,
Allah’ın işlerinde gözettiği kimseler
Görür kurtulduğunu.
Dokunmaz hiçbir eza, Allah’ı tasdik edene
O’ndan kim ümit ederse
Allah, ümit ettiği yerde.(7)

AŞK

Yakut el – Hamevî anlatıyor: Bir adam İmam Şâfîî’nin yanına gelip kâğıda yazılı şu beyiti gösterdi:

Mekke müftüsüne sor Haşimoğulları’ndan
Aşkı kavurursa ne yapar insan?

İmam Şâfiî bu satırların altına şu beyiti yazdı:

Sevgisini tedavi eder, sonra aşkını gizler
Boyun eğip kadere olanlara sabreder.

Kâğıdı getiren adam yazılanları alıp götürdü.Daha sonra kâğıdı yeniden getirdi. Kağıtta bu kez şunlar yazılıydı:

Sevgisini nasıl tedavi edebilir ki
Tutkusu genci öldürmektedir

Her gün yudum yudum
Kederi içmektedir.

Bunun üzerine Şâfiî şu cevabı yazar:

Eğer sabretmezse başına gelenlere
Onu ancak ölüm kurtarabilir.(8)

ZAMAN İKİ GÜNDÜR

Zaman iki gündür
Güvenli ve tehlikeli
Hayat iki hayattır
Huzurlu ve kederli
Görmez misin denizin üstünde
Birçok leş yüzer durur
Oysa derinlerinde
Nice inciler bulunur
Gökyüzünde varsa da sayısız yıldız
Sadece ay ve güneş tutulur.(9)

NEFSİNİ GÜZELLEŞTİR

Nefsini koru ve taşı
Onu güzelleştirecek yere
Huzur içinde yaşar gidersin
Muhatap olursun güzel sözlere.
İnsanlara iyilikle muamele etmezsen
Dostundan cefa görür
Çekersin zamanın elinden
Sabret yarına kadar azsa bugünün rızkı
Umulur ki giderilir vaktin sıkıntıları.

Dostluğunda hayır yoktur
Giriyorsa renkten renge bir kimse
Ve eğiliyorsa gittiği yöne
Rüzgâr nereden eserse.
Ne kadar çoktur dostlar sayıldığında
Halbuki ne kadar azdırlar
Musibet anlarında.(10)

AYRILIK

Vah o zavallı gence
Ve geçirdiği vakte
Yanında yokken arkadaşları.
Şayet ömrü avcunda olsaydı
Sevdiklerinden ayrı düşünce
Hiç düşünmeden fırlatıp atardı.(11)

UZLET YEĞDİR

Takvalı bir dost bulamayınca
Yalnızlığım daha tatlıdır bir azgına eşlik etmekten
Tek başına, huzurla yapılan bir ibadet
Daha hayırlıdır elbet
Mahzurlu kişiyle bir mecliste sohbetten.(12)

ŞÖHRET

İyi insan bir mertebeye gelir
Adı yücelir dillerde
Öyle ki yapmadığı hayırlar bile
Onun ismiyle anılır.

Kötü insanın çoğalınca günahı
Kötülükte tekâmül eder de
Başkalarının günahları bile
Üstüne kalır.(13)

İNSANIN ARZULARI

Arzularına ulaşmak ister insan daima
Allah’ın takdiri dışında bir şeye
Ulaşmak hiç mümkün müdür?
insan, çıkarım, malım-mülküm dese de
Faydalandığı şeylerin
Takva en üstünüdür.(14)

BİZİM AYIBIMIZ

Zamanı kınıyoruz oysa ayıp bizdedir
Zamanın bizden başka yoktur ayıbı
Hicvediyoruz günahsızken zamaneyi
Dili olsaydı, zaman bizi hicvederdi.
Kurt kurdun etini asla yemezken
Göz göre göre yiyoruz birbirimizi
Aldatmak için bürünüyoruz kuzu postuna
Vay haline bize sataşmaya gelenin
Dinimiz; yapmacıklık ve riya
İşimiz aldatmak bize bakanı.(15)

BIRAK GÜNLERİNİ DİLEDİĞİNİ YAPSIN

Bırak günleri dilediğini yapsın
Razı ol hükmedince kader
Gecelerin musibeti sabrını taşırmasın
Bâki değil dünyadaki zorluklar

Güçlü bir adam ol, korkuların üstünde
Ahlâkın müsamaha ve vefa
Kusurların çoğalsa da tüm mahlukatta
Örtüsü olması seni sevindirir yine de

Cömertlikle setret ki her ayıbı
Örter denilir cömertlik
Sakın gösterme düşmanlarına zillet
Belâdır üzüntünle onları sevindirmek

Cimriden yardım umma
Ateşte susayan için su yok
Rızkını eksiltmez ağırdan alış
Ve artırmaz hırsla çabalamak, yorulmak

Ne hüzün devam eder ne sevinç
Ne sıkıntı, ne rahatlık
Eğer kalbin kanaatkarsa
Farkın yok, başkası dünyaya sahip olsa

Kimin inerse meydanına ölümler
Ne gök korur onu, ne de yer
Allah’ın mülkü geniştir ama
Feza daralır hükmettiğinde kader

Aldırma vefasız günlere hiç
Fayda vermiyor ölüme ilaç(16)

GAM

Ne zenginlik içinde olan bilir fakirliğin tadını
Ne sağlam bedenli biri hasta gibidir
Ne yoksulluklar vardır ki, örtülüdür üstü onurla
Ne zaruretler memnuniyet altında gizlidir.
Bir tebessüm ki altında hazin bir kalp yatar
Bir gam uğrar ki ona, göremez kimse
İnsanları toplar, denk oluşları birbirlerine
Fakat gam ayırır ve hiç kimse
Yakasını kurtaramaz ondan.
Karartsaydı eğer elbiseleri o gam
Bulamazdın bir yerde hiç beyaz elbiseli
İnsan gamını saklamak istiyorsa
Kendine bile görünmemeli.(17)

DÜNYAYA ALDIRMA

Üzülme kaybettiklerine dünyada
Müslümanlık ve sağlık yanındaysa eğer.
Peşinden koştuğun şey elinden kaçtıysa da
Sağlık ve Müslümanlıktaki kaybın
Doğrusu sana yeter.(18)

NASİP

Kısmetli biri yerde bir dal buldu da
Elinde meyve verdi derlerse inan
Tasdik et, gariplerin ve yoksulların
Su içerken boğulduğunu duysan.
Göğe dağılmış yıldızları tutabilirim
Zenginliğin hilelerini kullansam
Akıllı ve ferasetli kimseler
Genelde zenginlikten nasipsizdirler
Birbirine zıt düşer, asla bağdaşmaz
Apayrıdır bu özellikler.
Allah’ın en dertli kulları bil ki
Dar rızıkla sınanan o himmet sahipleri.
Kaza ve kadere en büyük delil
Akıllılar dardayken ahmakların refahı.
Kendisine zenginlik verilen kimseler
Allah’ın dilediği müstesna
Ne sevap alırlar, ne şükrederler.
Nasip, yaklaştırır bütün uzak işleri
Nasip açar tüm kilitli kapıları.(19)

SIR

Ne güçlü ve akıllı kimseler var ki
Yanlarına uğramadan geçer rızıklar
Ne zayıf ve aklı eksik kimseler
Körfezleri avuçlayıp dururlar.
Bu da gösterir ki
Allah’ın göstermediği bir sırrı var.(20)

YAPTIĞININ KARŞILIĞINI BULURSUN

Zorbalıkla hükmettiler
İleri gittiler baskılarında
Ve bir müddet sonra
Kalmadı yaptıklarından eser,
İnsaflı olsalardı insaflı olunurdu onlara.

Fakat öyle azıttılar ki
Üstlerine yağdırdı zaman
Hüzünlerini, belâlarını
Lisan-ı hâl söylüyordu şarkılarını

Başlarına gelenler
Bedeliydi yaptıklarının
Zamanın günahı neydi?(21)

TAZİYE

Sana taziyeye geldim, sünnettir diye
Ebedî kalmak, arzum değildir.
Ne “Başın sağolsun!” denilen kalacak
Kaybettiği yakınından sonra,
Ne başsağlığında bulunan bakidir.
Bir süre yaşasa ne olacak!(22)

ÖLÜM HERKESİN YOLU

Bazı kimseler ölümümü temenni etti
Diyelim ki öldüm, bu bir yoldur.
Ben o yolda yalnız değilim ki
Ne benden önce ölen kimse bana bir zarar verir
Ne benden sonrakilerin yaşamı ebedî kılar beni.
Yok olmamı dileyip, öleceğimi söyleyen kimse
Kendi helak olabilir ben can vermeden önce.(23)

İnceleyin:  Ben ağlamayayım kim ağlasın?

CAHİLLE MUHATAP OLUNMAZ

Bir düşük sövse bana şerefimi yükseltir
Asıl ayıp, ona kötü söz söylemektir
Şayet kendime ihtiram etmeseydim
Alçaklarla dövüş için nefsime fırsat verirdim.

Ve eğer yalnız kendimi düşünseydim
Beni arzularıma boş verir görecektin
Ben dostumu gözetiyorum oysa
Utançtır tok adama, arkadaşı aç olsa.

Edepsiz, benimle pervasızca konuşan
İstemem ona karşılık vermek
Onun şirreti artar, benimse hilmim
Buhur dalı gibi yandıkça güzel kokan.

Cahil konuştuğunda karşılık verme
Hayırlıdır sükût cevap vermenden
Onunla konuşursan sevindirirsin
Halbuki terk edersen kahrolur üzüntüden.(24)

SUSMAK CEVAPTIR

İstediğini söyle, söv bakalım namusuma
Susmam cevaptır serserilere
Cevap vermekten acizim sanma
Fakat aslanlar cevap vermez köpeklere.(25)

SUSMAK SELÂMETTİR

Sustun ama aleyhinde bulunuldu, dediler
Cevap kötülük kapısının anahtarıdır, dedim.
Şereftir, cahile, ahmağa karşı susmak,
Üstelik namusunu haysiyetini korumak.
Görmez misin susan aslandan nasıl korkulur
Köpek ömrünce havlar ama taşa tutulur.(26)

KAPIYA YÖNELMEK

Bâtılı hakka katarsan reddeder onu
Diyelim ki karıştırdın
Hak sabittir, ayrılır ondan.
Doğrusu kaybolursun
Bir işe girmezsen dosdoğru kapısından
Kapıya yönelirsen yolu bulursun.(27)

GÖRÜŞ

Açma herkese fikrini
Görüş almak istemeyen
Ne senden hoşnut olacaktır
Ne yararlanacaktır fikrinden.(28)

İLMİ HAKEDENE VER

İnci mi saçayım, davar sürüsü içinde
Koyun çobanlarına edebiyat mı düzeyim
Ömrüme andolsun ki
Bir beldenin şerriyle yok olsam da
Zayi edecek değilim
Paha biçilmez sözleri aralarında
Aziz Allah lütfuyla kolaylaştırıp
Rast getirirse beni ilim ve hikmet ehline
Faydalıyı vereceğim, sevgilerine bedel
Bu olmazsa gizleneceğim
Bilgilerimle beraber.

Cahillere ilim veren onu zayi etmiştir
Kim de esirgerse ilmi hak edenlerden
Kendine zulmetmiştir.(29)

TESLİMİYET VE İTİDAL

Bir kapı kapanınca bir başka kapı açılır
Evet, zor işler an gelir kolaylaşır
Sıkıntıdan sonra gelir ferahlık
Dar yolların içinde genişlikler saklıdır.
Bir üzüntüye bedel vardır iki kolaylığın
Sakin ol, faydası yoktur gamın
Ne kadar güçsüz kaldın korktukların yanında
Korkulacak bir şey yoktu aslında
Ne bulutlardan korktun dolu yağdıran
Çok geçmeden kurtuldun, uzaklaştı yanından.
Rızık sana geldi, ona giden sen değildin
İstemekten uykusuz kalmadı ki gözlerin
Nice azgın dev dalgaların üstünden aştın
Ailenden uzaklaşıp, gurbete düştün

Bir dilenci gördüğünde saklanırken insanlar
Rabbimden isteyenle, rabbimin arasında
Ne bir engel ne de bir perde var.
Fazlıyla karşılık verir O’ndan ümit edenlere
Her an icabet edilir ümitle bekleyenlere
Elinden kaçanlara bir gün olsun üzülme
O’nun rızası ve ecri, değer sabrettiğine.
Ne yazıyorsa amel defterinde onu görürsün
Ya isabet etmişsindir ya da sürünürsün
Kitapta yazılana kim engel olabilir
Kitabın reddettiğini kim gönderebilir
Bazen terketmezsen bir süsü, bir ziyneti
İnsanlar onu şüpheli bulabilir.
Öyle yerlere düşer helak olursun ki sen
Üstüne yağan oklar
İsabet etmiştir onun yüzünden.
Açıkla yaşadığın zamanı fakat aşırı gitme
Doğrusu bu yaşadığın zaman bir nevi azaptır

Kınamayı azalt, zira hakkı olduğu halde
Kınayan kimse kalmadı şu zamanda.
İnsanlar toplu halde geçip gittiler
Fakat yoktu yanlarında
Köpeklerin ihtiram ettiği o düşük şahsiyetler.
Kara simalıları
Çıkarlar karşına müjdelemek için seni
En nazik olanları selam yerine küfrederler
Ihsan et, hür insan güzele tâbi olandır
Hürriyet, onlardan uzaklaşıp kendini korumaktır.
Allah muhtaç etmezse onlara kaçar, kurtulur
Yoksa yanlış ve doğru arasında bocalar durur.
Arzularını boş ver, zira arzular
Ayıplanacakları yere sevk eder nefisleri.
Cevabı vardır bütün sözlerin
Konuşmadan önce seç sözlerini
İçine nükte katsan daha iyidir
öyle sözler vardır ki yakar içleri.(30)

AĞARAN SAÇLAR

Ateşim söndü, saçlarımın yanmasıyla
Ve gecem karardı ışıyan alevinden
Hangi baykuş başıma yuva yapmış
Kargaları uçtuğunda karşı çıkmama rağmen.

Terkettin beni, görüp ömrümün harabını
Sığınağın her diyarın yıkıntıları
Zevk alır mıyım hayattan, geldikten sonra
Yaşlılığın öncüleri şakaklarıma – ki fayda vermiyor kına

Saçı beyazlar rengi sararırsa insan
Güzel günlerinden bile ıstırap duyar.
Çirkin işleri bırak, haramdır
Takva sahiplerinin bunları işlemesi.
Makamının zekâtını ver ve bil ki
Nisaba erişmiştir malın zekâtı gibi.

Ihsan et hürlere, köle olurlar sana
Cömertlerin ticareti insanı devşirmektir
Yürüme yollarında yeryüzünün gururla
Birazdan toprağı seni kaplayabilir.

Kim tadarsa dünyayı – ki ben tattım –
Sunuldu bize şerbeti ve azabı
Yalnız fanilik gördüm ve yalnız aldanış
Sahranın ortasında belirir ya serabı.

Bir leşti hareketsiz,
Etrafına üşüşmüş köpeklerin arzusu
Onu çekiştirmekti.
Uzak durabilirsen, kurtulursun elinden
Saldırır köpekleri, çekiştirmek istersen.

Ne mutlu evinin köşesini sevene
Kapıları kapalı, perdeleri çekili.(31)

KANAAT VE TAKVA

Aziz olur kim kanaat ederse
Mahluka boyun eğmez çözmezse peçesini
Tecrübelerden öğrendiğim onura dair
Kanaatten daha aziz izzet yoktur dünyada
Sen onu nefsin için sermaye yapmalısın
Ve sonra takva malın olmalı senin
Hayırlar işle gücün yettiğince
Sakın uyma arzularına nefsinin
Salihleri severim onlardan değilsem de
Şefaatlerine ulaşmak için herhalde.
Nefret ederim günah tüccarlarından
Her ne kadar bizde de bulunsa aynı maldan.(32)

GELİP GEÇEN BİR FIRSATTIR BAHTİYARLIK

İnsan insanla madem ki hayat birlikte
Mutluluk arada bir gelir, bir esintidir,
İnsanların ihtiyaçlarını gideren adam
Bil ki en üstün insandır halkın içinde
Gücün yetiyorsa elini çekme artık
Birine iyilikten sakın çekinme
Çünkü gelip geçen bir fırsattır bahtiyarlık
Şükret Allah’ın yarattığı nimetlere
O nimetler ki bahşedilmiştir sana
Ve muhtaç değilsin başka insanlara.
Bir millet ölse de yaşar hep cömertliği
Yaşayan öyle insanlar da vardır ki
Çoktan ölmüşlerdir toplumun nazarında.(33)

ONURLU KİMSELERİN İMTİHANI

Yayılıp, dilediğini yiyen develer görürüm
Ömrünce susuz kalmış aç aslanlar bilirim
Bir lokma bulamazken kavmin eşrafı
Şerefsizlerin tıkınmasına ne derim
Bıldırcın ve kudret helvası.
Mahlukatın hakimince verilmiş bir hükümdür
Acılığına rağmen hükme kim direnebilir
Kim bilirse zamanın kalleşliğini ve değişkenliğini
Belâlara sabreder, açığa vurmaz şikayetini.(34)

TEVAZU

Bir meclise dâhil olmak istediğinde
Kendini görmelisin hep alt mertebelerde.
Yüceltirlerse seni, bu onların ikramıdır
Yerinde bırakırlarsa
De, bu benim makamımdır.(35)

’İNSANLARIN DA GÖZLERİ VARDIR

Namusun korunmuş, dindarlığın tam
Helâk olmadan yaşamak istiyorsan
Başkasının ayıbını anmasın dilin
İnsanların da dilleri vardır
Ve üstelik sen
Ayıplardan ibaretsin.

Ele vermek isterse gözlerin ayıpları
Çevir başını ve ona de ki
Ey göz, insanların da vardır gözleri.

İnsanlara muamelen güzel olmalı
Zalimleri de hoş gör, bağışla
Savunmak istiyorsan illâ kendini
İyilikle et kendini müdafaa(36)

TARTIŞMA VE TEDBİR

Eğer erdemli ve haberdarsan
Öncekilerin ve sonrakilerin nasıl ihtilâf ettiğinden
Sükûnet içinde münazara et, ağırbaşlı ol
Ne ısrar et ne de kibirlen.
Faydadır sana, minnetsiz istifadesi
Lâtif nükteler ve nadir hikmetlerden.
Aman sakın kavgaya tutuşmaktan
Gösteriş için, yendim deyip caka satmaktan.
İşte kötülük bu kıyılarda gezer
Edepli insan tedbirli olup
Bir noktada kesişmeyi ister.(37)

HAK

Hak sahibinin hakkını bil, hak ettiğinde hakkı
İnkâr edende yoktur hayır
Hak sahibi hak ettiğinde hakkı.(38)

BANA YETİŞEBİLİR MİSİN?

İlim tasnifiyle uykusuz kalmam
Daha hoş gelir bana
Süslü, güzel bir kadından
Boyunlardaki kokudan.
Kalemimin kağıtlar üstündeki hışırtısı
Daha hoştur
İnsanlara karışmaktan ve âşıklardan.
Kızın defe vurmasından daha tatlıdır
Yapraklarından kumlar dökülsün diye
Defterlerime vurmam.
Derste sevinçle eğilmem
Üstüne çözmek için
İlmi bir meselenin
Daha lezzetlidir şarabından sâkinin.
Ben uykusuz gecelerken
Uyuyordun sen
Nasıl bana yetişirsin
Durum böyleyken(39)

İnceleyin:  Divan-ı Hulusi Darendevi'den Şerhler 2

İNSANLAR İLMİN HİZMETKARIDIR

Kendisine hizmet edene
Hizmet ettirmesi tüm insanları
İlmin üstünlüğünden.
İnsan, namusunu, canını
Nasıl sakınıyorsa,
Öyle korumalıdır ilmi
Halkın şerrinden.
Kim ilim sahibi olur da
Cahillik edip vermezse onu ehline
Bil ki zulmetmiştir ilme.(40)

ALLAH’IN GÖZETTİĞİ GERİ DÖNER

İlmim yeter bana, fayda verirse ,
Zilletin kaynağı tamahkârlıktır.
Yaptığı kötülükten döner elbette
Allah’ın gözettiği kullar.
Kuşlar uçar ve yükselir ama
Uçtukları gibi konarlar.(41)

‘”BİLMİYORUM İLMİ”

Nasıl bileceksin
Hem bilmiyor, hem de sormuyorsun bilenden
Şayet bilseydin ya da
Bildiğini zannetseydin
“Bilmiyorum ilmi”ni bilen birine
Muhalefet etmezdin.(42)

İLİM NURDUR

İmam Şâfiî, “Yedi yaşında Kur’an’ı, on yaşında Muvattâ’yı ezberledim” deme­sine rağmen ezberinin zayıf olduğundan şikayet etmekte ve şöyle demektedir*

Vekl’e ezberimin iyi olmadığından yakındım,**
Bana, günahları terketmemi söyledi.
Bilirdi ki ilim nurdur
Allah’ın nurundan nasiplenemez âsi.(43)

* Muvattâ; İmam Mâlikin derlediği hadis kitabıdır.
** Vekf bin el-Cerrah, Irakta çağının muhaddisidir.129 hicrî (miladî 746) yılında Kûfe’de doğmuş, 197 hicri (miladi 812) yılında yine Kûfe’de vefat etmiştir.

HADİS

Gençler meclisine ikramda bulun
Sidr bitkisinin yaprakları gibi kokarlar
Kalplerle göğüsler arasını
Aşk ibrikleriyle hep doldururlar.
Hadistir içtikleri şarap
Kadehleri sonsuza dek
Elden ele dolaşır.
Ne zaman ayrılık düşse içlerine
Ne zaman bölünüp parçalansalar
Tehlike gelir çatar
Bu onların imtihanları işte.(44)

YÜKSELMEK

Çabayla elde edilir yüksek yerler
Kim yükselmek isterse, uykusuz geceler.
Çalışıp, çabalamadan yükselmek isterse kim
Boş yere ömür geçirir bir şey elde etmeksizin
Önce izzete eriş, sonra uyursun gece
Çünkü denize dalar, her kim inci isterse.(45)

BOŞ SÖZ

Boş sözde hayır yoktur
Aslına bakacak olursan
Gencin susması daha güzeldir
Vakitsiz konuşmaktan.
Belli olur şahsiyeti
Alnındaki parıltıdan
Kim gizlenebilir senden
İçi dışı bir olan dostuna bakarken sen.
Ne emin kimseler vardır ki inançlarından
Küfür yenmiştir imanlarını
Ve çevirmiştir görüşünü başka görüşe
Sonunda satarak dinlerini
Satın almışlardır dünyalarını.(46)

HILIM VE EDEP

Ne hilim*, ne ilim ”edep”siz olmaz
Bir kavmin halimleri bilmemezlikten gelmez
Tecâhül** pis kişinin elbisesidir
O elbiseyi sefihler giyinir.(47)

* Hilim: Akıl, hoşgörü, yumuşak başlılık, olgunluk, sağduyu. ** Tecâhül: Bilmemezlikten gelme.

BİDAT HASATÇILARI

Dinde bidat çıkarmadıkça
Rahat etmez içleri.
Akıllarına uymuş bazı insanlar
Yaparlar resullerin
Yapmadığı işleri.
Risaleti taşımakken
Onların görevleri
Hafife alır çoğu
Allah’ın yüce dinini.(48)

HULEFÂ-I RÂŞIDÎN

Allah’tan başka rab olmadığına şehadet ettim
Ve şehadet ederim ki diriliş hak ve gerçektir.
İman açıklanmış bir söz ve temiz fiildir.
Üstelik hem artar hem eksilir.
Ebu Bekir rabbinin halifesidir
Ebu Hafs* da hayır üzre titizdir
Rabbim şahit olsun ki Osman ne faziletlidir
Ali’nin fazileti ise daha özeldir
Onlar imamlarıdır ümmetin; izlerinde yürünür.
Kadirlerini bilmeyip kınamaya kalkanlar
Allah’ın kınamasıyla yüzüstü sürünür.(49)

* Ebu Hafs, Hz. Ömer (r.a.)’in lakabıdır.

KANAAT VE SABIR

Korusun diye kanaat zırhını giydim
Namusumu saklıyor, koruyorum onunla
Hain zamandan kaçmak ne mümkün
Ki üstüme geliyor, hedefi oldum
Ölüm ve fakirlik oklarıyla.
Ölüme karşı silahım Allah ve afvı
Yoksulluğa karşı sığındım sabra.(50)

RIZA GÖZÜ GÖRMEZ

Rıza gözü örterken tüm ayıpları
Öfke gözü döker tüm kusurları
Bana saygı göstermeyene saygı göstermem
Beni gözetmeyeni gözetmem asla
Benden uzaklaşandan uzak düşerim
Bana yaklaşan, yaklaşır dostluğuma
Hayatta muhtaç değiliz birbirimize
Ölsek zaten ihtiyaç duymaz
Birimiz diğerine.(51)

İNSANIN DEĞERİ IHSAN ETTİĞİYLEDİR

İmam Şâfiî, Sâmira* kentine vardığında, üzerinde eski ve kirli bir elbise vardı. Saçı da uzamıştı. Hemen bir berbere gittiyse de, İmam Şafiî’yi tanımayan ber­ber onu kirli bulup; “başkasına git” dedi. Bu durum Şafiî’nin gücüne gitmiş, kendisine hizmet eden delikanlıya dönüp: “Yarımda ne kadar para var?” diye sormuştu. Delikanlı: “On dinar” deyince Şafiî: “Onu berbere ver!” dedi. Deli­kanlı parayı berbere verdiğinde îmam Şâfiî şu beyitleri okudu: 1

Üzerimde bir elbise var
Tamamı bir kuruşa satılsa
Bir kuruş fazladır ona
İçinde ise bir can taşır ki
Daha azametli ve daha yücedir
Bazılarıyla kıyaslanırsa
Kılıca zarar vermez kını eskise de
Parçalar değdiğinde eğer keskinse
Günler hakir görüyor
Şeklimi şemâlimi
Parçalanmış kılıflarda
Ne kılıçlar vardır, değil mi?(52)

* Sâmira: Diğer adı Şerre Men Reâ (Gören Mutlu Oldu)’dur. Dicle kıyısında bir İrak şehri

İmam Şafii’nin Şiirleri/Divan,Çev:A.Ali Ural

Kaynaklar:

(1)-Bahauddin Muhammed el-Hemedânî, el-Mihlât, s. 132.

(2)-Fahreddin er-Râzi, Menâkıbu’ş-Şâfıî, s. 111-112 / Esnevî, Tabakâtu’ş-Şâfıîyeti’l-Kubrâ, S. 14 / Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfıî, c.2, s. 118

(3)- el-Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şafiî, c.2, s.109.

(4)- Şihabuddîn Muhammed el-Ebşîhî, el-Müstetraffi Külli Fennin Müstezraf, c.l, s. 236

(5)-İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c.10, s. 254 / es-Subkî, Tabakâtu’ş-Şâfiîyye, c.l, s. 156

(6)-Semîru’l-Mu ‘minin, s. 160.

(7)-Muhammed Abdurrahim, Divânu’ş-Şâfiî, s. 174.

(8)-Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Udebâ, c.17, s.306-307.

(9)-Ali Fikri, Ahsenu’l-Kısas, c.4, s. 120.

(10)-Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c.2, s. 106. / Fahreddîn er-Râzî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, s.205.

(11)-Abdulhalîm el-Cundî, İmam Şâfiî, s.64.

(12)-Abdulmu’min eş-Şeblencî, Nûru’l-Ebsâr, s.236.

(13)-İbn Hacer el-Askalânî, Tevâli’t-Te’sis, s.73.

(14)-el-Beyhaki, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c.2, s. 100.

(15)-el-Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c.2, s.84.

(16)-Ahmed Es’ad el-Hâşimî, Cevâhiru’l-Edeb, s.665

(17)-Muhammed Abdurrahim, Dîvânu’ş-Şâfiî, s.333

(18)-el-Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c.2, s.66. / Fahreddin er-Râzı, Menâkıbu’ş-Şâfiî, s.112.

(19)-es-Subkî, Tabakâtu’ş-Şâfiiyye, c.l, s.161. /İbnu’l-İmâd, Şezerâtu’z-Zeheb, c.2, s.11. / İbn
Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, c.4, s.16.

(20)-el-Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c.2, s.91. / Fahreddîn er-Râzi, Menâkıbu’ş-Şâfiî, s.113.

(21)-Bahauddin Muhammed el-Hemedânî, el-Keşkûl, el-Kâmil, c.l, s.32 / Husnî Nâisa,

(22)-Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Udebâ, c.17, s.308 / İbn Asâkir, Târihu Dımışk, c.10, s.206

(23)-el-Mes’ûdî, Murevvicu’z-Zeheb, c.3, s.373.

(24)-Ali Fikri, Ahsenu’l-Kısas, c.4, s.105.

(25)- Ali Fikri, Ahsenu’l-Kısas, c.4, s. 106.

(26)-Husnî Nâisa, Şi’ru’l-Fukahâ, s,357

(27)-İbn Asâkir, Târih, c.10, t.2

(28)-Beyhakî, Menakıbu’l-Şâfii, c.2, s,97 / Fahreddin Razi, Menakibu’ş Şafii, s.276

(29)- Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c.2, s.72. / es-Subkî, Tabakâtu’ş-Şâfiîyye, c. 1, s.294.

(30)-îbn Abdilberr, Behcetu’l-Mecalis, c.l, s. 181.

(31)-Muhtasar Tezkiretu ‘l-Kurtubî, s. 16

(32)-el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, c.2, s.134.

(33)-Husnî en-Nâisa, Şi’ru’l-Fukahâ, s.370.

(34)-Bahauddîn Muhammed el-Hemedânî, el-Mihlât, s. 132.

(35)-Muhammed Abdurrahim, Divânu’ş-Şafiî, s.324.

(36)-Bahauddîn Muhammed el-Hemedânî, el-Mihlat, s. 130.

(37)-Fahreddîn er-Râzî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, s.227.

(38)el-Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c.2, s. 197.

(39)-Abdulmu’min eş-Şeblencî, Nuru’l-Ebsâr, s.256

(40)-es-Subkî, Tabakâtu’ş-Şâfiîyye, c.l, s. 159.

(41)-Beyhakî , Menâkıbu’ş-Şafiî, c.2, s.66. / Fahreddin Râzî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, s.l 14.

(42)-Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c.2, s.100. / Fahreddin er-Râzî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, s.l 11.

(43)-İbn Hacer el-Askalânî, Tevâli’t-Te’sîs, s. 145

(44)-Muhammed Abdurrahim, Dîvânu’ş-Şâfiî, s.246.

(45)-Abdullah b.Esad el-Yâfıî, Mir’âtu’l-Cinân, c.2, s.26. / Husnî Nâisa, Şi’ru’l-Fukahâ, s.360.

(46)-Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c.2, s.88. / İbn Hacer el-Askalânî, Tevâlî’t-Te’sîs. s.83.

(47)-Muhammed Abdurrahim, Dîvânu’ş-Şâfıî, s.389.

(48)-İbn Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihâye, c.10, s.254.

(49)-es-Subkî, Tabakâtu’ş-Şâfiî, c.l, s.156 / el-Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c.2, s.67

(50)-Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c. 2, s. 65. / Fahreddin, er-Râzî, Menakıbu’ş-Şâfii, s. 112.

(51)-Muhammed Abdurrahim, Dîvânu’ş-Şâfiî, s. 416, Zehru’l-Âdâb, c.l, s. 125

(52)-Beyhakî, Menakıbu’ş-Şafiî, c.2, s. 108 / Fahreddin er-Râzi, Menakıbu’ş-Şafiî, s.l 18,119 / Yakut el-Hamevî, Mu’cem’ul-Udebâ, c.17, s.320

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir