İbn-i Teymiyye Kimdir, Üç Talak Hakkında Görüşü Nedir?

din-tahripcileri İbn-i Teymiyye Kimdir, Üç Talak Hakkında Görüşü Nedir?

Şeyhülislâm Tahiyüddîn Ebû’l-Abbâs Ahmed b. Abdülhalim el-Harrârî: Hanbelî fukahasından meşhur bir zattır. Harran’da 661 tarihinde doğmuş, Tatarların zulmünden dolayı babası ile birlikte Dimaşk’a hicret etmiş, 728’de orada vefat etmiştir. Tahsilini Dimaşk’da tamamlayan İbn-i Teymiyye, az zamanda tefsir, hadis, usûl-i fıkıh ve Arabiyyatta geniş bilgi sahibi olmuş; henüz yirmi yaşında varmadan yüksek malûmatı ile şöhret bularak ders okutmaya ve fetva vermeye başlamış. Daha üstadlannın sağlığında büyük âlimlerden sayılmaya başlanmış, kendisine şeyhülislâm denilmiştir. Ancak bazı meselelerde cumhur-ı ulemaya muhalefet için aleyhinde bir cereyan baş göstermiş, nihayet Mısır’a celp edilerek Kahire’nin kalesine hapsedilmiştir. Bilahare bazı meseleler hakkında kanaatini değiştirdiğini itiraf ederek serbest bırakılmış ve Dimaşk’a avdetle tedris ve iftaya devam etmiş ise de sonra vefatına kadar iki sene daha hapsedilmiştir.

Filhakika İbn-i Teymiyye bazı itikadî ve amelî meselelerde büyük müçtehitlere hatta sahabeye muhalefet etmiş; bu hususta hakka isabet edemediği birçok âlimlerin tenkitleri ile sübût bulmuştur. Ulemadan bazılarına göre îbn-i Teymiyye, mücessimedendir. Yani Allah’ın bir cihette bulunduğuna, Arş-ı A’lâ’nın nev’i itibarıyla kadim olduğuna kani, kabirleri ziyarete muhalif, bir mecliste üç talâkla boşanan kadının ancak bir defa boş olacağına kaildir. Derinleştirdikçe isabetsizliği meydana çıkan da bazı içtihatları vardır.

İbn-i Teymiyye’yi tenkit eden ulema arasında Takıyüddîn Sübkî ile Şihâbüddin İbn-i Hacer-i Heytemî de vardır. İlk zamanlarda Celâl Kaznivî, Konevî ve Cerirî gibi birçok ulema İbn-i Teymiyye’yi pek ziyade medh ü senâda bulunmuşlar ve âdeta onun hizbini teşkil etmişlerse de, onun tevil götürmez sözü karşısında birer birer kendisinden yüz çevirmişlerdir. Hatta Şemseddîn Muhammed b. Ahmed Zehebî kendisine nasihatte bulunmuş, bir müddet muhalifleri ile aralarım düzeltmeye çalışmış, fakat neticede o da kendisinden bir hayli inhiraf etmiştir. Zehebî’nin İbn-i Teymiyye’ye hasihati “en-Nasihatü’z-Zehebiyye’l-İbn-i Teymiyye” namıyla maruftur. Ehemmiyetinden dolayı, biz bu nasihatin tercümesini burada arz etmeyi münasip gördük.

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Hamd Allah’a mahsustur. Ya Rabb, hata edersem bana merhamet eyle; sürçersem beni kaldır! Benim imanımı koru! Ah, gamsızlığıma ne kadar üzülürüm! Sünnete ve Sünnet ehlinin kalmamasına ne kadar yanarım, vah!.. Ah… Ağlamak için bana yardımcı olarak mü’min kardeşlere ne kadar müştâkım!.. ilmin kandilleri, ehl-i takva ve hayratın defineleri olan insanları kaybetmemize üzülüyorum, vah!.. Ah… Helâl bir dirhem, mûnis bir kardeş bulabilsem!..

Ne mutlu kendi kusuru âlemin kusurlarını görmekten alıkoyana!.. Ne yazık ki âlemin kusurları kendi kusurlarını görmeye mani olana!..

Be adam, kendi gözündeki merteği unutarak din kardeşinin gözündeki çepeli görmeye ne zamana kadar devam edeceksin? Ne zamana kadar kendini, fesahatini ve sözlerini övecek; ulemayı zemmedecek ve başkalarının kusurlarını araştıracaksın? Hâlbuki Resûlullahın -sallallahu aleyhi ve sellem- bunu yasak ettiğini bilirsin. “Ölülerinizi hayırdan başka bir şeyle anmayın; çünkü onlar gönderdikleri şeye varmışlardır” buyurmuştur.

Hayır. Bilirim bana ‘Sen kendini kurtar, benim zemmim ancak şu İslâm’ın kokusunu duymayanlara, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in getirdiği -ki cihattır- bilmeyenlere mahsustur…’ diyeceksin. Hayır! Vallahi onlar bir kulun amel ettiği zaman muhakkak kurtulacağı şeylerden pek çok hayrı bildiler. Kendilerini alâkadar etmeyen şeylerden de pek çoğunu bilmediler. Zaten kişinin işine girmeyen şeyi terk etmesi Müslümanlığn güzelliğindendir.

Be adam! Sana Allah aşkına yalvarıyorum. Bizden vazgeç. Çünkü sen iddiası çok bilimli bir adamsın. Yerinde durmaz ve uyumazsın. Dinde mugalâta sayılan şeylerden sakının! Senin Peygamberin -sallallahu aleyhi ve sellem- sorulardan hoşlanmamış, onları ayıplamış ve çok sual sormayı yasak ederek ‘Gerçekten ümmetim için en ziyade korktuğum şey bilgili münafıktır’ buyurmuştur. Delilsiz çok söz helâl ve harama dair olursa kalbi katılaştırır. Acaba Yunusîlerin ve feylezofların ibareleri ile kalpleri kör eden şu küfriyat hakkında olursa ne buyurulur. Vallahi şu âlemde gülünç olduk. Acaba biz akıllarımızla ret cevabı verelim diye felsefî küfriyatın inceliklerini ne zamana kadar ortaya atıp duracaksın!..

Be adam! Feylezofların zehirlerini ve açı teliflerini yuttun! Zehirleri çok kullanmakla vücut ona alışır ve Allah’a yemin olsun ki, vücutta gizlenir. Ah… İçerisinde tedebbür ve tezekkürle haşyet, tefekkürle sükût bulunan bir meclise ne kadar müştâkım! Ah… Öyle bir meclise ki„ içinde iyiler anılır. Rahmet de iyiler anıldığı zaman iner. İftira ve tahkirle zikredilen iyiler anıldığı zaman değil, Haccâc’ın kılıcı ile İbn-i Hazm’in dili kardeştiler. Sen her ikisi ile de kardeş oldun!

Billahi Perşembe bid’atini ve hububat yemeği anmaktan vazgeçiniz. Biim vaktiyle doğrudan doğruya sapıklık saydığımız birtakım bid’atleri anarken, onları halis sünnet ve tevhidin esası saydılar. Bunları bilmeyen ya kâfir, yahut eşektir. Kim küfür etmezse o Firavun’dan da kâfirdir. Hıristiyanlar bizim gibi sayılıyor. Vallahi kalplerde şüpheler var. Eğer sana iki şehadet ile imanın sağlam kaldıysa mesutsun! Vay sana tâbi olanın hüsranına!.. Çünkü o zındıklığa ve bozulmağa maruzdur. Hele de ilim ve dini azsa!.. Şehvetperest ve bâtılcı ise!.. Lâkin o sapa fayda verir. Eliyle diliyle senin için müşahede eder. İçinden ise hâliyle, kalbiyle sana düşmandır.

Ekseriyetle sana bağlananlar hareketsiz, hafif akıllı yahut yalancı cahiller, aklı ermezler, yahut garip tutnuk, hilesi kuvvetli veya yavan, iyi fakat anlayışsız kimselerdir. Şayet beni tasdik etmezsen onları bir teftiş et, adaletle tart!

Ey Müslüman; kendini medih için edindiğin şehvet eşeğini bana doğru çevir! Onu daha ne kadar tasdik edecek ve iyilere düşmanlıkta bulunacaksın, onu ne zamana kadar tasdik edecek ve iyilere tahkirde bulunacaksın? Onu ne zamana kadar tazim edecek; kullan küçülteceksin? Ne zamana kadar onunla dost olacak, zahitlere buğz edeceksin? Kendi sözünü ne zamana kadar medhedeceksin? Öyle ki, Sahihayn’ın hadislerini bile vallahi öyle medhetmiyorsun. Keşke Sahihayn’ın hadisleri senden kurtulsalardı… Bilakis sen her zaman zayıf çıkarmak, heder saymak veya tevil ve inkârla onlara hücum ediyorsun. Senin için daha dönme zamanı gelmedi mi? Bak artık yetmişliğin ondalığındansın. Yolculuk yaklaşmıştır. Hayır vallahi, sanmıyorum ki sen ölümü hatırlayasın. Belki ölümü hatırlayanı tahkir edersin. Zannetmem ki, benim sözümü kabul edersin; va’zıma kulak asasın. Bilakis bu kâğıt parçasını, ciltlerle kitap yazıp bozmağa ve benim için söz yollarım kesmeğe senin büyük azmin vardır. Ben sana kat’î olarak sustum deyinceye kadar hâlin bu olunca -ki, ben senin şefkatli ve sevgili dostunum- düşmanların nazarında hâlin nice olur! Hâlbuki düşmanların içinde vallahi suleha, ukalâ ve fudalâ vardır, Nitekim dostlarının içinde de fâcirler, yalancılar, cahiller, bozuklar, işe yaramazlar ve şaşkınlar vardır.

İnceleyin:  Peygamberimizin beşeriyeti ve manevî şahsiyeti

Senin bana aşikâre olarak söğmene, gizliden gizliye de sözümden istifade etmene ben razıyım. Bana kusurlarını ihdâ eden kimseye Allah rahmet eylesin. Zira ben kusurları çok, günahları fazla bir kimseyim, eğer tevbe etmesem vay kepazeliğime!..

Benim ilacım Allah’ın affı, müsahaması, tevfik ve hidayetidir.

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Allah peygamberlerin sonuncusu olan Seyyidinâ Muhammed’e ve ashâbmın cümlesine salât eylesin.”

İbn-i Teymiyye’yi müdafaa edenler de olmuştur. Âlûsızâde Numan Efendi ile Âlûsî Mahmud Efendi bunlardandır. İbn-i Teymiyye’nin birçok eserleri vardır: el-Iklil fî’l-Müteşabih ve’t-Te’vil, Tefsiru Sûreti’l-İhlâs, Minhâcü’s-Sünneh, el-Vevâmi’ fî’ s-Siyaseti’ 1-îlâhiyye, es-Siyasetü’ ş-Şer’ iyye, Ziyâretü’l-Kubûr, el-İmânü ve’l-İslâmü ve’l-İhsân ilh… gibi…

 

ÜÇ TALÂK MESELESİ

Bu mesele etrafında Kemal b. Hümam Fethu’l- Kâdir’de şunları söylemiştir:

1-Bir kavim: “Bir mecliste kadını üç talâk boşamakla ancak bir defa boş olur” demişlerdir. İbn-i Abbâs -radıyallahu anhüma-’tan rivayet edilen budur. İbn-i İshak da buna kail olmuştur.

Tâvus ile Ikrime’den nakledildiğine göre: “Böylesi Sünnet’e muhalefet etmiştir, binaenaleyh yine Sünnet’e döndürülür” demişlerdir.

a) Sahihayn’ın rivayetine göre, Ebû’s-Sahbâ İbn-i Abbâs’a: “Bilmez misin ki, kadım üç defa boşamak Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile Ebû Bekir devirlerinde ve Ömer’in hilâfetinin ilk zamanlarında bir sayılırdı” demiş, İbn-i Abbâs “Evet” mukabelesinde bulunmuştur.

b) Müslim’in bir rivayetinde İbn-i Abbâs şöyle demiştir: “Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ile Ebû Bekir zamanlannda ve Ömer’in hilâfetinin iki yılında üç talâk sayılırdı. Sonra Ömer ‘Hak, kendilerine mehil olan bir iş huşunda acele gösterdiler. Şunu onlar aleyhine yürürlüğe koyalım bari’ dedi ve onu aleyhlerine yürürlüğe koydu.”

c) Ebû Dâvud’un rivayetinde îbn-i Abbâs: “Bir kimse bir mecliste karısına sen üç defa boşsun derse, bir defa boş olur” demiştir.

d) İbn-i îshak, Ikrime tarikiyle îbn-i Abbâs’tan bu hadisin mislini rivayet etmiştir.

e) İmam Ahmed, uzunca bir senetle İbn-i Abbâs’tan şu hadisi tahric etmiştir: “Rukâne bin Abdiyezîd, karısını bir mecliste üç defa boşadı. Sonra buna çok üzüldü. Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- ona karısını nasıl boşadığını sordu. Rukâne, ‘Onu bir mecliste üç defa boşadım’ cevabını verdi. Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ‘Bu ancak bir talâktır. Sen hemen refikana dön!’ buyurdular.”

2- Bazıları medhulün biha’da (yani kan koca olanlarda) üç, başkalannda bir talâk vaki olur demişlerdir.

Müslim, Ebû Dâvud ve Nesaî’nin rivayetlerinde şöyle deniliyor: Ebû’s-Sahba’ îbn-i Abbâs’a çok sual sorardı. Ona dedi ki: “Bilmez misin bir kimse gerdeğe girmezden önce üç talâkla boşarsa onu Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile Ebû Bekir ve Ömer’in hilâfetinin ilk zamanlannda bir talâk sayarlardı,. Ömer halkın bu hususta birbirlerini takip ettiklerini görünce ‘Bu talâkalan onların aleyhine yürütün’ dedi.”

Hadisin lâfzı Ebû Dâvud’dan alınmıştır.

3- Sahâbe ve Tâbiîn ve onlardan sonra gelen ulemanın cumhuruna göre, bir mecliste üç talâkla boşanan kadın üç defa boş olur: Delilleri:

a) Dârâkutnî ile İbn-i Ebî Şeybe’nin rivayet ettikleri bir hadiste: “Abdullah b. Ömer karısını hayızlı iken boşadığını, sonra arkasından iki kuruda (yani iki temizlik devresinde) iki kere daha boşamak istediğini anlattı. Dedi ki: ‘Bunu Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- duymuş da bana ‘Ey İbn-i Ömer, Allah sana böyle emretmedi. Sen Sünnette yanıldın. Sünnet, temizlik devresini karşılayarak her temizlik devresinde bir defa boşamandır…’ buyurdu ve kanma dönmemi emretti. Ben de döndüm.

Yine buyurdular ki: ‘Kadın temizlendimi, o zaman kendisini ya boşar, ya elinden tutarsın.’ Ben: ‘Ya Resûlullah, ne buyurursun, onu üç defa boşamış olsam, kendisine dönmek bana helâl olur muydu?’ dedim. ‘Hayır, senden talâk-ı bâinle ayrılır, hem de günah olurdu’ buyurdular.”

b) Ebû Dâvud’un “Sünen”inde, Mücâhid’den şu hadis rivayet olunmuştur: Mücâhid demiş ki: “İbn-i Abbâs’m yanındaydım. Ona bir adam gelerek, karısını üç talâkla boşadığım söyledi. İbn-i Abbâs sustu. Hatta karısını ona iade edecek sandım. Sonra: ‘Biriniz karısını boşayarak ahmaklık ediyor, sonra ey İbn-i Abbâs, ey İbn-i Abbâs diyor. Allahû Teâlâ: “Her kim Allah’tan korkarsa, Allah ona çıkar bir yol halk eder” buyurmuştur. Sen Rabbine isyan etmişsin, karın da senden talâk-ı bâinle ayrılmış’ dedi.”

c) İmam Mâlik’in el-Muvatta’ında zikredildiğine göre, Mâlik şu hadisi duymuş: “Bir adam İbn-i Abbâs’a: ‘Ben karımı yüz talâkla boşadım; bana ne lâzım gelir?’ demiş. İbn-i Abbâs: ‘Karın senden üç talâk ile boş olmuş. Doksan yedisi ile Allah’ın âyetlerini alaya almışsın!’ cevabını vermiş”

d) Yine el-Muvatta’da zikredildiğine göre İmam Mâlik’e şu hadis vâsıl olmuş: “ Bir adam İbn-i Mes’ûd’a gelerek: ‘Ben karımı sekiz talâk ile boşadım’ demiş. İbn-i Mes’ûd: ‘Sana ne dediler’ diye sormuş. Adam: ‘Karın senden bâin oldu dediler’ cevabını vermiş. İbn-i Mes’ûd: ‘Doğru söylemişler. Bu mesele söyledikleri gibidir’ demiş.”

e) Ebû Dâvud’un “Sünen”inde ve İmam Mâlik’in el-Muvatta’ında Muhammed b. İlyas’tan şu hadis rivayet olunmuştur: “Bir adam gerdeğe girmezden evvel karısını boşamış. Sonra tekrar almayı düşünmüş de, bunu sormağa gelmiş. Onunla beraber ben de gittim. Adam Abdullah b. Abbâs ile Ebû Hüreyre’ye bu meseleyi sordu. Onlar: ‘Kadın başka kocaya varmadıkça onu nikâh etmeni câiz görmüyoruz’ dediler.

Adam:

‘Ama benim bu boşanmam bir defa idi’ dedi.

Bunun üzerine İbn-i Abbâs:

‘Sen elinde olan hakkını da elinden çıkarmışsın’ dedi”

İnceleyin:  “Hz. Adem (as)’ın Babası” ya da Mustafa İslamoğlu Kur’an’a Karşı

Bu hadis yukarıda geçen (gerdeğe girmeden üç talâkla boşanan kadın bir defa boş olur) sözüne muarızdır. Bütün bu rivayetler, yukarıda İbn-i Abbâs’tan nakledilenlere muhaliftirler. İmam Mâlik’in el-Muvatta’ında İbn-i Ömer’den bu hadisin misli rivayet olunmuştur.

Hazret-i Ömer’in üç talâkı kabulüne gelince: Bu bapta sahabeden ona muhalefet eden bulunmamasına ve kendinin Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- zamanında üç talâkın bir sayıldığını bilmesine bakarak bir nâsih bulunduğunu son zamanda öğrendiklerine hamletmekten başka çare kalmaz. Bu zahirine göre ise böyledir. Yahut hükmün sona erdiğini bilmeleri sebebi ile ise yine öyledir. Zira Sahabe-i Kirâm, hükmün birtakım manalara bağlandığını, son zamanda o manaların kalmadığını bilirler. Çünkü görüyoruz ki, sahabe, bu meselede birbirlerini takip etmişlerdir. Mukarrer olan hükm-i şer’î böyle olmakla beraber onun aksini yapmaları ebediyen mümkün değildir. Hazret-i Ömer’den, İbn-i Mes’ûd’dan, İbn-i Abbâs’tan ve Ebû Hüreyre’den rivayet edilen ve Abdürrezzak’m senedi ile Alkame’den rivayet ettiği şu hadis dahi bu kabildendir: Alkame şöyle demiş: “Bir adam İbn-i Mes’ûd’a gelerek: ‘Ben karımı doksan dokuz kere boşadım’ dedi. İbn-i Mes’ûd ona: ‘üç talâk onu bâin kılar. Kalanları zulümdür’ cevabını verdi.”

Veki’, A’meş’ten, o da Habib b. Abit’ten şu hadisi rivayet etmiştir: Muaviye şöyle demiş: “ Bir adam Osman b. Affan’a gelerek ben kanmı bin defa boşadım’ dedi. Osman: ‘Karın senden üç talâk ile bâin olmuş’ cevabını verdi.”

Abdürrezzak, Ubade b. Sâmit’ten senedi ile rivayet etmiştir ki, Ubade’nin babası, karısını bin talâkla boşamış. Bunun üzerine Ubade giderek Resûlullaha -sallallahu aleyhi ve sellem- sormuş: Resûlullah: “Kadın üç talâkla Allahû Teâla’ya asi olunarak boşanmış, dokuz yüz doksan yedisi ise zulüm ve udvan olarak kalmış. Allah dilerse ona azap eder, dilerse affeyler” buyurmuşlar.”

Bu mezhebe kail olan bazı Hanbelîler, “Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisini ; gören yüz bin sahabî bırakarak dünyadan gitti. Sizin için bunlardan, yahut bunların onda birinin onda birinden sabit olmuş mudur ki, bir ağızdan söylenen sözle üç talâk lâzım gelsin? Belki uğraşsanız, bunu yirmi kişiden nakle gücünü yetmez…” demişlerdir.

Evvelâ: Ashâb-ı Kirâm’ın icmaları meydandadır. Çünkü hiçbirinin Hazret-i Ömer üç talâkı yürürlüğe koyduğu vakit ona muhalefette bulunduğu nakledilmemiştir. Yüz bin kişiden bir icma’ hükmünü naklederken her birinin ismini zikretmek lâzım değildir. Zira bir hüküm hususunda büyük bir cilt kitap telifi gerekir. Üstelik bu icma’ da sükûtî icma’dır.

Sâniyen: İcma’ naklederken muteber olan, avamın değil, müçtehitlerin sözleridir. Resûlullahın -sallallahu aleyhi ve sellem- vefatında mevcut olan yüz bin kişinin içindeki müçtehit fukahanın sayısı yirmiden fazla değildi. Bunlar da dört halife, dört Abdullah, Zeyd b. Sâbit, Muâz b. Cebel, Enes ve Ebû Hüreyre -radıyallahu anhüm- ile daha birkaç kişi idiler. Sair ashab bunlara müracaatla kendilerinden; fetva sorarlardı. Biz bu zevatın ekserisinden sarahaten naklolunduğunu ispat ettik ki, bir ağızdan söylenen i sözde üç talâk vaki olurmuş. Kendilerine muhalif zuhur i, etmemiştir. Artık haktan sonra bu ancak delâlettir…”

Kemal b. Hümam’a göre hadis zâhir manasının hilâfına bile alınsa tevili şöyle olur: İlk zamanlar bir adamın karısına sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun demesi bir talâk sayılırdı. Çünkü ashab bu sözlerle birinci sözü te’kîd kast ederlerdi. Sonraları te’kîd değil, tecdit kastetmeye başladılar. Hazret-i Ömer de kendilerini ilzam etti.

Rukâne hadisi münkerdir. Esah olan şekli Ebû Dâvud ile Tirmizî ve İbn-i Mâce’nin rivayetleridir. Bu rivayette: “Rukâne karısını talâk-ı bâinle boşadı da Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ona bir talâktan fazlayı kastetmediğine dair yemin verdirdi. Ve karısını ona iade etti. Sonra onu ikinci defa Ömer -radıyallahu anhüm- zamanında, üçüncü defa da Osman -radıyallahu anhüm- zamanında boşadı.” denilmektedir.

Ebû Dâvud: “Bu rivayet esahtır” demiştir.

Kemal b. Hümam, burada naklettiğimiz sözlerinden önce imamiyye taifesinin bir rivayette: “Üç lâfzıyla hiç talâk vaki olmaz” dediklerini ve hayız hâlinde boşanan kadının boş düşmediğini söylediklerini bildirmiştir. Buradaki izahatının başında: “Bir kavim bir mecliste kadını üç talâkla boşamakla ancak bir talâk vaki olur demiştir” sözünden maksadı yine imamiyye taifesidir. Bahis mevzumuz İbn-i Teymiyye de onlarla beraberdir.

Bunlar müddealarını ispat için Hazret-i Ali’den de bir mecliste yapılan üç talâkın bir sayılacağını rivayet ederlerse de, mezkur rivayet kuru bir iftiradan ibarettir. Ehl-i Beyt’ten, bâhusus Hazret-i Haşan ile Cafer b. Muhammed’den bunun hilâfına rivayet olunmuştur. Hatta bu haberi rivayet eden şahıs iftirasını Kûfe’de A’meş’in huzurunda itiraf etmiştir.

Beyhâkî ile Taberânî’nin rivayetlerine göre Hazret-i Haşan halife seçilince karısı Âişe b. Fadl kendisini tebrik etmiş. Hazret-i İmam buna kızarak: “Sen Emirü’l-Mü’minînin (yani Hazret-i Ali’nin) katledildiğine seviniyor musun? (Sen üç defa boşsun!)” diyerek Âişe’yi boşamış. Bilahare: “Eğer ben, (bir adam karısını temizlik devresinde üç defa boşarsa, yahut onu müphem olarak üç defa boşarsa, başka kocaya varmadıkça ona helâl olmaz) hadisini ceddimden veya babamdan işitmemiş olsaydım Âişe’ye dönerdim” demiştir.

Hazret-i Hasan’ın rivayet ettiği hadis, mutlak surette üç talâkla boşanan kadının hülle yapmadıkça ilk kocasına helâl olmayacağım bildirmektedir ki, imamiyye taifesinin ve îbn-i Teymiyye’nin aleyhine açık bir delildir.

Bu bapta Nesaî’nin Mahmud b. Lebid’den rivayet ettiği şu müsned hadis de şayan-ı dikkattir. “Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir adamın karısını üç talâkla birden boşadığını haber aldı da, kızgın bir tavırla ayağa kalkarak: ‘Ben aranızda olduğum hâlde Allah -azze ve celle-’ın kitabıyla oynamıyor mu?’ buyurdu. Hatta bir adam kalkarak:

‘Ya Resûlullah, şunu öldürevereyim mi?’ dedi.”

Anlaşılıyor ki, Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- zamanında üç talâkın bir sayılması, onunla te’kîd kast edildiğine göre imiş. Bundan sonra îbn-i Teymiyye’nin bir talâk iddiası üzerinde direnmesi mesnedsiz ve Sahâbe-i Kirâm hakkında ileri geri söylenmesi tamamen yersiz kalır.

Ahmed Davutoğlu, Din Tahripçileri Dini Tamir Davasında, s.75-87.

Yusuf Aslan

Tarih talebesi ve ilme pek meraklı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir