İbn Arabi – Futuhat-ı Mekkiyye,cild:8 Notlarım

futuhat-i-mekkiyye-820130827175736 İbn Arabi - Futuhat-ı Mekkiyye,cild:8 Notlarım
Allah’ın Sevdiği Kullarını Sınaması

Allah, velilerini sever. Seven ise, sevdiğini üzmez. Dünyada, O’nun velilerinden daha çok eziyet ve bela gören yoktur. Onlar, Allah’ın peygamberleri, nebileri ve tabileri hakkında manaları korunmuş kimselerdir. Onlar, Allah’ın sevdiği kimselerken bu belayı nasıl hak etmişlerdir? Allah şöyle der:”Onları sever, onlar da Allah’ı sever.’’ Bela bir iddiayla birlikte olabilir. Bir şeyi iddia etmeyen, iddiasının doğruluğuna delil getirmekle smanamaz. İddia olmasaydı, bela da olmayacaktı. Şu var ki peygamber, delil nedeniyle sorumlu tutulmaz, çünkü o, bir iddiada bulunmamıştır.

Bu nedenle de olumsuzlayana delil getirmek gerekmez denilmiştir. Halbuki gerçek böyle değil! Aksine olumsuzlamayı iddia ederken de delil gerekir. Bir konuda olumsuzlamayı iddia etmek, iddianın sabit olması demektir. Bu durumda olumsuzlayan kişi, bu iddiası yönünden delil getirmekle yükümlüdür, çünkü o, bir şeyi ispatlamaktadır.
Allah kullarından dilediklerini sevdiğinde, onlara bilmedikleri yönden sevgisini verir. Onlar da nefslerinde Allah’a ait bir sevgi bularak ‘Allah’ı seven’ olduklarını iddia etmişlerdir. Allah ise, seven olmaları bakımından onları sınamışken sevilen olmaları yönünden kendilerini nimetlendirmiştir. Allah’ın nimetlendirmesi, onları sevmesinin bir delilidir. ‘Kesin delil Allah’a aittir’ Allah’ın onları sınaması ise O’nu sevme iddialarından kaynaklanır. Bu nedenle Allah sevdiği yaratıklarını sınamıştır. ‘Allah doğruyu söyler, doğru yola ulaştırır.’

————————

Yaratıkların Allahın İsimleriyle Nitelenmesi

Allah’ın yolunun ortaya çıkması için gayret göstermeyen kimse, Allah ehli değildir. Nitekim namaz kılanların safları bitişip insanlar omuz omuza gelmediği sürece, o saf Allah yolunda olmuş olmaz. Bu durumda Allah’ın yolu, ortaya çıkar. Bunu yapmayan ve safta gedikler bırakan kişi, Allah yolunu kesmek ve onu varlıktan silmek için çalışan kişidir. Allah kullarını böyle durumlarda ‘yaratıcılardan’ yapmak isteye­rek ”Allah yaratanların en güzelidir” buyurdu.

İşte yol, tıpkı birbirine bitişik noktalardan var olmuş bir çizgi gibi, bu şekilde olabilir. Her iki nokta arasında noktanın bulunmadığı boş bir mekan yoktur. Bu du­rumda çizginin sûreti ortaya çıkar. Saflarda da, insanlar birbirlerine ke­netlenmedikçe Allah’ın yolu ortaya çıkmaz. Öyleyse saf, çokluğu ister. Allah’ın nezdinde bunun karşılığı ise, Allah’ın isimlerinin birbirine bi­tişmesidir. İsimlerin birbirine bitişmesiyle, ‘yaratıkların yolu’ ortaya çı­kar. Bu durumda el-Hay ismi zuhur eder. O’nun yanında, el-Alim ismi bulunur. Bu ikisinin arasında, başka bir isim için boşluk bulunmaz. O’nun yanında el-Mürid, O’nun yanında el-Kail (Mütekellim), O’nun yanında el-Kadir, O’nun yanında el-Hakem, O’nun yanında el-Mukıt, O’nun yanında el-Muksît, O’nun yanında el-Müdebbir, O’nun yanında el-Mufassil, O’nun yanında er-Rezzak, O’nun yanında cl-Muhyi ismi bulunur.

Diğer isimler de bu sıralamada yerini alır. Böylelikle yaratıkla­rın yohınun var olması için, ilahi isimler bitişik bir şekilde durur. Bu bi­tişiklik mersûs) sayesinde ise, bu yol ortaya çıkar. Bu yolun ortaya çıkması ise, isimlerin bitişikliğine ilave bir durum değildir. Böylelikle yaratıklar, bu isimlerle nitelenir, çünkü onların (varlığı), isimlerin bitiş­tiğine bağlıdır. Öyleyse yaratıkların isimlerle nitelenmesi, onların ahlak (hulk) halidir. Dolayısıyla isimler, âlemde ortaya çıkmayı sürdürür ve ancak böyle düşünülebilirler. Binaenaleyh âlem; diridir, bilendir, irade edendir, söyleyendir, kadirdir, hakimdir, muktedir, muksittir, müdeb­birdir, mufassildir vb. Bu durum, tasavvuf yolunda‘isimlerle ahlaklanmak denilen şeydir.

İnceleyin:  Tavsiye ve Nasihat

Böylelikle isimler kulda ortaya çıktığı gibi bitişiklikleriyle de doğru yolun var edilişinde ortaya çıkarlar. Alemde isimler arasında bir gedik olursa, Allah’ın yolu kaybolur, şeytanların yo­lu ortaya çıkar. Onların yolları, bir rivayette geçtiği gibi, gedik bulunan saflar gibidir. Dikkatini çektiğimiz hususa aklını ver!

————————

Allah Temizlenenleri Sever

Allah’in sevgisinin bir yönü de, temizlenenleri sevmesidir. Bir ayet­te ‘O temizlenenleri sever’ buyurur. Temizlenmek, takdis ve tenzih niteliği olarak Allah’a aittir. Kulun temizlenmesi, onda görünen bütün eziyetlerden kendisini uzaklaştırmasıdır. Bu özellik, bir başkasına göre övülen nitelik olsa bile, onun dini anlayışına göre kınanmıştır. Kul kendisini bozuk bir nitelikten temizlerse, Allah onu sever.

Örnek olarak, büyüklük,ceberut,cimrilik ve kendini beğenmeyi verebiliriz.

————————

İlahi Sevgi

Allah şöyle der; ‘Kulum bana bir karış yaklaşınca, ona bir arşın yaklaşırım,’ Kardeşim ! Allah için mi, yoksa kendin için mi sevdiğini böyle öğrenirsin. Allah âleme muhtaç değil iken, kulu kendisini sevdiğinde, ona kavuşmak, onu kendisine yaklaştırmak, meclisine gelinip seçkinlerinden yapmak üzere hızla ona koşar. Sen böyle yapmaya daha layıksın!

Bir şahıs seni sevince, seni kendi üzerinde efendi yaparken kendisini hükmünün mahalli yapar. Bu durumda akıllı isen, sevginin ve seni sevenin kadrini bilmelisin. Sevgisi karşısında Allah’ın ahlâkıyla ahlaklanarak, O’na kavuşmak üzere kendisine koşmalısın! Çünkü O, seni (senin O’nu sevmenden) önce sevmiştir. İşte bu da O’nun senin üzerindeki (kudret) elidir ve hiçbir zaman ona denk olamazsın. Çünkü sevgi O’ndan başladıktan sonra, sevgiye karşı yapacağın her iş, başlangıçta sana yönelen bu (ilahi) sevginin sonucudur.

————————

Aşk,Muhabbetin İfrat Hali

Aşk, muhabbetin ifrat hali ya da ‘aşırı muhabbet‘demektir. Bu du­rum ‘iman edenler en çok Allah’ı sever’ ayetinde dile getirilir. Aşk özel­likleriyle birlikte ‘hub’ adını da alabilir ve sayesinde ‘hub’ (sevgi) diye isimlendirildiği kalpte ortaya çıkar. Sevgi insanı bütünüyle kuşatır ve onu sevgilisinden başka her şeye karşı körleştirir. Bu hakikat onun be­denine, güçlerine ve ruhunun bütün parçalarına yayılır, tıpkı kanın da­marlarda aktığı gibi akarak bütün eklemlerini kaplar. Varlığıyla bütün­leşerek bütün parçalarını isim ve ruh bakımından kuşatır. Artık onda bir başkasının girebileceği bir yer kalmaz.

Konuşması onunla, duyması onda, her şeydeki bakışı ona dönüktür. Sevdiğini her surette görür. Gördüğü her şey için ‘odur’ der. İşte böyle bir sevgi ‘aşk’ diye isimlen­dirilir. Züleyha’nın eli kesilip kanı yere düştüğünde, akan kanın düştü­ğü yerlerde ‘Yusuf, Yusuf diye yazdığı aktarılır. Bunun nedeni, Yusufun adının, tıpkı bir kan gibi bütün damarlarında akmasıydı. Aynı şey kesilen kollarından akan kanla toprağa ‘Allah, Allah’ diye yazılan Hallac’dan aktarılır. Kanın düştüğü her yerde böyle yazılmıştı. Bu ne­denle Hallaç şöyle der:

İnceleyin:  İbn Arabi - Futuhat-ı Mekkiye,cild:6 Notlarım

Her bir organ ve eklemim,

Sizi yad eder durur.

İşte bu durum aşk ik ilgilidir ve bu insanlar sevgide kendilerini böyle kaybeden âşıklardır Bu sevgi ‘ğaram’ diye ifade edilir. Allah izin verirse, sevenlerin nitelikleri daha sonra zikredilecektir.

Futuhat-ı Mekkiyye,cild:8 – İbn Arabi

—————–

Muhabbet

Muhabbet her şeyi geçmiş ve hüküm takdir edilmiş, rahmet genelleşmiştir. Dünya hayatı  ise bir karışım ve Aziz ve Alîm olan Allah’ın takdir ettiği şekilde perdelenme yeridir Bu nedenle Allah ahireti yarat­mış ve bizi oraya taşıvacaktır. Orası yalan  iddiaları kabul etmeyen bir yerdir.Böylelikle Rabliğini orada izhar etmiştir. Nitekim yaratıklar Âdem’in sırtından zerreler olarak alındıklarında Allah’ın rabliğini da öy­le ikrar etmişlerdir. Böylelikle biz dünya hayatında iki uç arasında bulu­nuruz: Bu iki uç, tevhit ve ikrar uçlarıdır. Ortada ise varlık sabit olmak­la şirk gerçekleşmiştir. Böylelikle orta zayıflamıştır. Bu nedenle onlar şöyle der: ”Biz taptıklarımıza ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ettik

Müşrikler şirklerindeki büyüklüğü ve yüceliği Allah’a ait saymış­lardır. Sonra Allah, yeryüzünde büyüklük ve ceberut özelliğiyle ortaya çıkan herkesin kalbini mühürlediğini bildirdi. Bu mührü ise onların kalplerine inayetiyle vurmuştur. Onlar, içlerinde buldukları zorunlu bil­gi nedeniyle -bu mührün gereğiyle- zelil olurlar ve küçülürler. O halde Allah’ı karşı büyüklük kimsenin kalbine giremez. Bir insanda büyüklük ortaya çıkarsa, bu büyüklük, içte bulunmayan bir dış görüntüdür. Bü­tün bunlar Allah’ın yaratıklarındaki sevgi ve merhametin gereğidir. Bu sayede herkes mutluluğa ulaşır!

Futuhat-ı Mekkiyye,cild:8 – İbn Arabi

————————

Bütün Alem Seven ve Sevilendir…

Varlıkta seven vardır. Bütün alem seven ve sevilendir. Bütün bunlar Allah’a döner Allah’tan başkasına ibadet de edilmemiştir. Her kul ibadet ederken, (ibadet ettiği şeye) ulûhıyet tahayyül ederek ibadet eder. Ulûhiyet olmasaydı söz konusu şeye ibadet edilmezdi. Allah şöyle der; ‘Rabbin kendisine ibadet etmemize hükmetti.’ Sevgi de ancak Yaratana yönelebilir Fakat Allah, ‘Suad,Zeyneb, Hind, Leyla, dünya, para, makam’ gibi âlemde sevilen bütün şeylerle bu sevgiden perdelenmiştir.

Öyleyse şairler, varlıklarda sözlerini tüketmiş, bu gerçeğin farkında bile olmamışlardır Arifler bir şiir veya lügaz veya övgü veya gazel duyduklarında, suretlerin perdesinin ardından Allah’ı görmüşlerdir. Bunun nedeni, kendisinden başkasının sevilmesine karşı Hakkın duyduğu kıskançlıktır. Çünkü sevginin nedeni güzellik iken güzellik Allah’a aittir. Güzellik,özü gereği sevilir; ‘Allah güzeldir güzeli sever’ Öyleyse Allah kendisini sever.Sevginin bir başka nedeni iyiliktir.Allah’tan gelmeyen iyilik olmadığı gibi,ondan başka iyilik yapan da yoktur.İyiliği seversen,Allah’ı seversin,çünkü iyilik yapan O’dur.Güzelliği seversen,yine O’nu seversin,çünkü güzellik O’nundur.

Her durumda sevginin konusu Allah’tır.Allah kendini bilmiş,alemi bilmiş,alem O’nun suretine(sıfatları,esmasına) göre ortaya çıkmıştır.Alem,Allah için bir ayna olarak var oldu.Öyleyse Allah kendini sevmiştir.’Allah sizi sever’ ayeti gerçekte ‘kendini sever’ demektir.Çünkü uymak sevginin sebebidir.Alem aynasındaki suretine uyması ise sevginin sebebidir.O ancak kendini görür.

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir