Hürriyetle Esaretten Kaçınmak

indir-1-1 Hürriyetle Esaretten Kaçınmak

«’Hürriyet, Allah Teâlâ’nın ve kulunun hukukunu korumakta serbest olmaktır; zıddı esarettir. Hürriyet ve esaret birbirlerine zıd olmak itibarıyla maddi ve manevi olmak üzere iki kısımdır:

a-Bedenin hareket ve fiilinde serbestiyet, maddi hürriyetle, b-Söz söylemek ve maksadların izahında serbestiyet de manevi hürriyetle ifade edilir. Her iki itibarla maddi hürriyet vücuda, manevi hür­riyet nefs ve ruha müteveccih olur. Çünkü mutlak hürriyet söz konusu değildir. Şu halde Hakk’a itaat etmekten ibaret hürriyet, ahirette ebedî serbestiyeti gerektiren bir vesile olduğu için hürriyet halihazırdaki mev­cudiyete değil binnetice ahirete nazarandır. Çünkü Hakk’ın veya halkın hakkına tecavüz etmek, ebedî veya muvakkat ahiretteki cezayı gerektir­diği için esarettir. Şu halde hürriyet ve esaret netice itibarıyla birbirinden farklı olur. Demek insan bir taraftan hür, diğer taraftan esirdir. Mesela kanun ve nizamlarla serbest bırakılan yerde insan hür, onun dışında esirdir. Zaten dünya kendisi bir kafestir. Ruh bu kafese girmekle esirdir. O halde mutlak hürriyet davası da yoktur. Şu halde hürriyet şöyle tarif edilir: Tam adalete riayetle hak ve hakîkate boyun eğmektir. Nitekim*“Hürriyet Allah’tan başkasıyla bağlı olmamaktır.” diye Şeyh-ul-Ekber tarif etmiştir. Binaenaleyh hürriyetin zıddı olan esaret, Allah’tan başka bir şeyle şartlanmak ve şartlandırılmaktır. Eğer şu altı şey varsa hürriyet vardır, aksi takdirde esaret vardır:

1-Hıfz-ı beden. Her insan bedenini darbe ve cerhten muhafaza etmeyi hak etmiştir.

2-Her insanın katiden korunması varsa hürriyet vardır. Doğrusu can güvenliği.

3-Nefsin güzelliklerinin korunmasıdır. Buna hıfz-ı namus, hıfz-ı vakar ve hıfz-ı şeref denilir.

4-İtikad olarak nefsin taarruzundan korunmaktır. Eğer bir insanın iti­kadına taarruz olunuyorsa hakkına müdahale olduğundan esaretle ifa­de edilir.

5-Maddi ve manevi ferd ve ümmetin mülkünün, meşru hakkının korunmasıdır. Eğer bir ferdin kazancına meşru hakkın dışında müdahale edilirse hürriyet yok demektir.

6-Din ve mezhebin korunmasından ibaret hürriyettir.

Bu altı haktan birine el koymak esaret ve zulümdür. Her müslüman kendi nefsini, hayatını, namusunu, itikad ve meşru mülkünü, dînin ah­kamına göre koruyabiliyorsa hürdür. Şu halde bir insanın, kendi hürriye­tini dava etmekle başkasının hakkında bunların birini ihlal etmeye hakkı yoktur. Bu itibarla hürriyeti tarif edenler şöyle demişlerdir: “Hürriyet, gay­ra her fedakârlığı yapmak ve meşru hakkını korumakta gayrına zarar vermemektir.” Bu tarif ittifakîdir. Binaenaleyh insanın hürriyetinin dînin ahlakî ahkâmının elmas zincirleriyle bağlanması mutlak hürriyettir. Bi­naenaleyh din olmaksızın hürriyet söz konusu değildir. Çünkü dîne bağlı kalmak, şartlandırılmak değil, huzurdur. Zira insanın ruhunun en çok nefret ettiği şey dinsizlik, diğer ifadeyle ahlaksızlıktır. Eski felsefeciler bu manaya binaen “Hürriyet, ruhun meâlîden başka bir kaydı kabul ve hayrdan başka hiçbir kanuna itaat etmemesidir.” diye tarif ettiler. Bu tarifi tahrif edenler “Hürriyet istibdaddan kurtuluştur.” dediler. Halbuki hürri­yeti böylece tarif etmek, bir nev’î esareti tarif etmektir. Çünkü din hüküm­lerinin icra edilmesinde isdibdad söz konusu değildir. Çünkü dînî hü­kümleri icra etmek mutlak kurtuluştur. Bu manaya nazar hürriyetin en güzel tarifi şöyledir: “Hürriyet, Allah’ın hükmünden başkasına bağlanmamaktır.”

İnceleyin:  1-Erkek ve Kadın Ayrı Nevi'ler Olduğu Gibi Vazifeleri de Ayrıdır

*“Bir Arabın bir acemin üzerinde -takvâdan başkasıyla- üstünlüğü yoktur.”;

*“Hâlık ın isyanında hiçbir mahluka boyun eğmek yoktur.” mealinde­ki hadîs-i şeriflerle bu tarif teyid olunmaktadır. Büyük küçük, amir ve memur, efendi ve hizmetçi mü’minler, ferd ferd ve toptan hürdür ve birbi­rine kardeştirler.*“Mü’minler ancak birbirine kardeştirler…” [El-Hucurât 10] buyrulmuştur. Hiçbirisi diğerine esir değildir. Hepsi toptan Allah’a esirdir, O’na hizmetçidir, ahkâmına bağlıdır. Kendi nefsini koruduğu gibi mü’min kardeşini de korur. İşte hürriyet… Demek Hakk’a esir olduktan sonra insan ahiretteki kurtuluşa nazaran hürdür.

*“Müslim müslimin kardeşidir. Ona zulmetmez ve (onu düşmanın eline) teslim etmez.” buyrulan hadîs-i şerîfe binaen mü’min, kardeşini yalnız bırakmaz. Efendi kölesini, o da onu, patron işçisini, o da onu, amir me­murunu terk edemez. Hülâsa her biri diğerinin dînine, hayatına, namus ve haysiyetine, itikad ve mülküne, mezheb ve fikrine bekçidir. Her biri diğerinden sorumludur. Her birisi kardeşinin hakkını kendi hakkından daha evvel tercih etmekle kardeşini serbest hayata kavuşturmaya çalı­şır. En takva insan bile son nefesinden haberdar olmadığı için takva sa­hibi olmayanı nefsinden daha üstün tutar. Bu tutumla gayrını hürriyete kavuşturur. Dolayısıyla kendisi mutlak serbestiyette bulunur. En güzel ifadeyle “Müslim müslimin kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz.” Vicdan hürriyeti de bununla meydana gelir. Aksi takdirde vicdan olmaz ki hürriyet söz konusu olabilsin. Demek kendi namusunu koruduğu gibi mü’min kardeşinin canını, namus ve malını korumayan vicdansızdır, zalimdir, fâsık ve âsidir ve bu nisbette esirdir.

Netice-i meram şu ki din olmaksızın insan hürriyet ve esaretin ara­larındaki inceliği kavrayamaz. Çünkü herkes kendi hissine göre bir hürriyeti ortaya koyar. Bu takdirde hürriyetsizlik meydana gelir. Öyleyse bir milletin hürriyeti din, silah ve ilme bağlıdır. Bunlardan birisinin yok­luğunda derhal esaret hâkim olur. Din birliği, ilim birliği, fikir birliği, güç ve ittifak birliği milleti hâkim kılar. Unutmuyoruz ki İslam dîni başka din mensublarını müslüman olmaya icbar etmez. Ancak onların İslam dînine karşı gelmelerini engeller. Cihad da buradan meydana gelir. Yani mü- cahid, müslüman, tecavüz eden gayrı müslime tebliğ eder. Tebliği kabul etmez ve İslam dînine saldırırsa bilmecburiyye el kaldırır. Bu şeref ve meziyet İslama mahsus bir şiardır. Bir milletin hürriyete kavuşabilmesi için beş şart var:

İnceleyin:  Tevbeye Muvaffak Olabilmek İçin Sebebleri

1-İ’tisamdır.“…Allah’a (fiilen İtikaden hükmüne) sarılın. O sizin Mevlâ’nızdır..” [El-Hacc 78] mealindeki ve benzeri  ayetlerden iktibas edilmiştir.

2-Fürû’da ihtilaf olsa bile usulde ittifak etmek ve tefrikadan korun­maktır. Demek fürû’daki ihtilaf değil, iftirak yasaklanmıştır. Bu hüküm şu ayetten anlaşılır.*”Hepiniz, toptan,sımsıkı Allah’ın ipine (hükmüne)sarılın parçalanmayın…” [Âl-i imran 103)

3-Özü, sözü ve fiili birleşmiş takva sahihleriyle beraber olmaktır. Yani onları vesile edinmektir. Bu hüküm de

*“Ey İman edenler, Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” [Et -Tevbe 119) mealindeki ayet-i kerîmeden anlaşılır.

4- Büyük günahları terk etmek, farz ve vacibleri yerine getirmekten ibaret takva üzerinde bulunmaktır. Nitekim bu hüküm de*“…Binaenaleyh müslüman olmaktan başka hiçbir sûretle can ver­meyin.” [El- Bakara 132] mealindeki ayet-i kerîmeden anlaşılır.

5-Emr-i ma’rûfu bildirmek ve Allah’ın yasaklarından sakınmakla sakındırmaya çalışmaktır.

*“Kim şeriate muhalif hareketleri görürse eliyle onu değiştirsin.Eğer buna gücü yetmezse diliyle nasihat etsin. Eğer buna da gücü yetmezse (fiilen fısk ve isyanı ve âsi ve fâsıkları terk etmekle) kalbiyle nef­ret etsin. Bu da imanın en zayıf derecesidir.” ve *“Benden önce Allah’ın hiçbir ümmete gönderdiği bir peygamber yoktur ki, o peygamberin, ümmetinden havârîteri ve sünnetine tu­tunan ve emrine uyan ashabı olmasın. Kıssa şu ki, sonra onların ardından yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıkları şeyleri yapan birtakım kötü nesiller meydana çıkar. İşte kim bunlara karşı eliyle mücahede ederse o mü’mindir. Kim onlara karşı diliyle mücahede ederse o da mü’mindir. Kim onlara karşı kalbiyle mücahe­de ederse o da mü’mindir. Amma bunun ötesinde imandan bir har­dal tanesi de yoktur.” buyrulan hadîs-l şeriflerde iyiliği emr ve yasak­lardan sakındırmaya çalışmak vazifesi beyan olunmuştur.

Hürriyet an­cak ve ancak bu beş esası tatbik etmekle meydana gelir. Çünkü bu beş vazifeyi görmekle ruh saflaşa saflaşa tamamen esaretten kurtulup ebedî hürriyete kavuşur. Binaenaleyh şeriate muhalif şeylerin işlenilmesini müşahede edip susan kimsenin dînî gayreti çokça zayıftır. Allah Teâlâ bizlere intibahlar versin.»

İsmail Çetin – Mufassal Medeni Ahlak,dilara yay.,syf.358-362

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir