Bizde Hiciv Yok

1s Bizde Hiciv Yok

Hiciv, lirizm ırmağının coşkun bir kolu: önceleri bulanık akar, sonra durulur. Zamanla bir mekteb-i edeb olur, tarih gibi. Vatanı, Roma. İlk büyük temsilcileri: Horatius ile Juvenalis. Birincisi Sadi’yi ve Hayam’ı hatırlatır: rint, bilge, zarif; ikincisi Sahyun Nebilerini : haşin, yavuz, öfkeli. Horatius bahtiyarların şairi, Juvenalis mustariplerin… Zekâ ile vicdan. Horatius, sevdiklerini yaralamamak için oklarını uzaklara atan bir heccav , çağının zevk ve zerâfet hocası. Juvenalis’in peri-i ilham’ı: öfke.Cinayet istihza  ile cezalandırılamaz.

Şâir, alevden kamçısına sarılır hicvin; saraylardan meyhanelere koşar, meyhanelerden genelevlere. Juvenalis’in cehennemini bir Fransız ressamı şöyle tablolaştırmış: Korent nizamında sütunlara dayalı muhteşem bir salon. Roma’nın çöküş devrinde sık rastlanan bir sefahat âlemi. Zengin kumaşlarla örtülü yataklarda bedmest deli-kanlılar. Şölen, sonuna yaklaşmaktadır. Fonda, fecrin ilk pırıltıları. Ve yatakların arkasında, torunlarının kepazeliğini seyreden heykeller; utançtan taş kesilmişe benzeyen ecdatGenç bir soytarı ayak parmaklarında yükselerek, elindeki dolu kadehi heykellerden birine uzatmaktadır.

Sonra, hiciv yatağına çekilir. Klasik Fransız şiirinde boğuk bir yankıdır Horatius’un yankısı. İtalya’da destandır, İspanya’da roman. Bir kelime ile istiklalini kaybeder; hikâye olur, deneme olur, tiyatro olur.

Tahir-ül Mevlevî, hiciv “teşrih-i rezail ve teşhir-i erazil için yazılır” diyor. Şiir, ne bir teşrih masasıdır, ne bir teşhir çarmıhı. “Nezih olmak şartıyla, hak ve hakikatin müdafii, gadr ve fezahatın  maniidir”. Ne zavallı bir müdafi! Hiciv, maşeri vicdanın kararlarını infaz eden bir intikam meleği olsa, “gadr ve fezâhat” hükümran olabilir miydi hala?

İslamiyet, “sebb ü şetm”i hoş görmez. Bununla beraber, şairin haşarı tecessüsü zaman zaman bu yasak bölgede at koşturmaktan çekinmez.Osmanlı’nın vakur ve selim zevki için, uzun sürmemesi gereken bir oyundur hicivHeccavın çevresinde teklif edeceği yeni bir değerler manzumesi yok ki hicve ihtiyaç duyulsunNef’i’nin ”Siham-ı Kaza”sıyla  Sürüri’nin “Hezaliyyat”ı arasındaki fark, birincinin daha usta bir şair elinden çıkmış olması.

İnceleyin:  Üst Aklın Değişmeyen Oyunu: Böl, Parçala, Yut...

Sonra Tanzimat, yani edebiyatımızı istilâ eden Batı. Büyük bir kabiliyetin küçük kinlerini dikenleştiren: “Zafername.” Eşref de minnacık bir Ziya Paşa“bir güzel mazmun bulunca…” kendini bile hicvedeceğini söyleyen şair ne kadar ciddiye alına bilir? Mısraları bir arının zehrili iğnesi; ve şair arı kadar sorumsuz. Neyzen Tevfik, yıldırımı olmayan şimşek“Han-ı Yağma” başarılı bir tercüme, daha doğrusu pastiş. “Sis” imparatorluğun mezar taşı kitâbesi. Fecirle sona eren bir karanlık.

Nihayet gazete sütunlarına pusan “taşlama”, kanatsız ve bayağı.Günümüzün ”taşlamacısı”, akbabalara yaranmak için güvercinlere saldıran bir maskara. Oysa, şairin kanıyla imzalanmayan hicviyeler, asırların mahkemesinde imzasız bir mektup kadar itibarsızdır.

Bu Ülke, İletişim Yayınları, İstanbul 1996,s.123.

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir