Arap-Acem-Türk-Ermeni Dört Kişinin Bir Nesne için Çekişmeleri

unnamed Arap-Acem-Türk-Ermeni Dört Kişinin Bir Nesne için Çekişmeleri

Âşık Paşa

Evvel zamanda dört kişi yoldaş olup yola düştüler.

Bunların biri Arap, biri Acem, biri Türk; öteki yoldaşları da bir Ermeni idi.

Birbirlerinin dilini bilmediklerinden; birinin dediğini öteki anlamazdı.

Tesadüfen yoldaş oldular, giderken bir akçe buldular.

O parayı alıp gidince; vardıkları yerde ne yaptıklarını bir işit.

Orada türlü nimetlerle dolu bir şehir vardı.

Bunlar şehrin kıyısında mola verdiler; çok yorulmuşlardı, iyice dinlendiler.

Bir zaman sonra nefisleri kabardı; karınları aç olduğundan, her biri bir şey söyledi.

Birbirlerine; o akçe nerede, getirin onunla yiyecek alalım dediler.

Parayı ortaya koydular; her birinin gönlü bir şey istiyordu.

Herkes dilinin döndüğü kadarı ile nefsinin ne istediğini söyledi.

Dilleri farklı, fakat istekleri bir idi; her birinin ne söylediğini bir dinle.

İlk defa Arap konuştu ve; ey arkadaşlar üzüm alın gelin dedi.

Acem de; bununla üzüm alalım, oturup onu güzelce yiyelim dedi.

Ermeni ise (Ermeni diliyle); ben üzüm isterim, eğer üzüm alırsanız… diyordu.

Türkmen (Türk diliyle); bu küçük sözleri bir yana bırakalım, üzüm alın da yiyelim diye söylüyordu.

Birbirinin ne dediğini bilmiyor; ötekinin söylediğini beriki işitip anlamıyordu.

Hepsi dövüş için ayağa kalkıp; birbirlerini yumruklamaya başladılar.

Halk bunların kavgasını işitince; toplanıp hadisenin nereye varacağını görmeye çalıştı.

Hey, bu hâliniz nedir, niçin dövüşüyorsunuz diye bağırdılar.

Bunlar yine kendi dilleri ile söyleyip; hâllerini halka anlattılar.

Halk bunların sözlerini işitti; fakat hâllerini anlamadı.

Orada bütün insanların gönlüne tercüman olan, herkesi anlayan biri vardı.

Allah ona çeşitli dilleri öğrenmeyi nasip etmişti; olup bitenler ona apaçık görünüyordu.

O bunların dillerini ve her birinin ne istediğini yakından biliyordu.

Öne çıkıp aman dövüşmeyiniz; sabrediniz ve birbirinize düşmeyiniz;
O parayı bana veriniz; ben arzunuzu yerine getireyim de, gönlünüz hoş olsun dedi.

İnceleyin:  Zaman Kafesinin İçinde İnsan

Sonra parayı alıp bahçeye gitti ve o bir akçeye üzüm aldı.

Üzümü getirip önlerine koydu ve hepsinin derdine ilâç oldu.

Her biri muradına erdi, sevinerek avunup hoş vakit geçirdi.

Hepsinin dileği yerine geldi; hiçbirinde ufacık bir intikam düşüncesi kalmadı.

Çünkü dördünün de istediği aynı şeydi; dertlerinin merhemi bir yerde bulunuyordu.

Bu dövüş ve kavgaya sebep, birbirlerinin dillerini bilmemeleri idi.

Bilmeyen için dövüş ve çekişme vardır; kim bilirse, işler yavaş da olsa yapılır.

Bu, dünyadaki insanlar için bir örnek olduğu gibi, yolcu için de bir delil ve şahittir.

Zaten bütün yaratılmışların yaratanı birdir, onların isteklerini de o yerine getirir.

İnsanların görmesini sağlayan ışık da bir güneştendir; bütün halkın hayatı da tek bir emirdendir.

Suret, yüz binlerce de olsa, hayat birdir; bu, suyun binlerce bitkiye dirilik sağlamasına benzer.

Sen yüz bin bardağı da kırsan; kırınca suyun yine aynı olduğunu görürsün.
Bir yerde yanan bin mum da olsa; kapları başka başkadır ama ışıkları birdir.

Üzümün de rengi farklıdır, fakat suyu aynıdır; bu şarap olursa, huyları da benzer.

Rüzgâr denizde esince binlerce dalga ortaya çıkar; kesilip dinince ortada yine deniz kalır ve dalgalar kaybolur.

Güneş yüz bin bacadan da inse; batınca, yine yalnız baca kalır.

Yıla bakınca üç yüz altmış günden meydana gelir; ancak her gelen gün birbirine benzer.

Her günün bir adı olduğu gibi sürdüğü bir hükmü de vardır; hepsinde gelip giden, görünen, hepsini aydınlatan tek bir güneştir.

Her bir gün hüküm içinde bir adla anılır; asıl söz konusu olunca bütün hükümler ortadan kalkar.

Bütün bu varlıkların hepsi aynı yerdendir; fakat yaratılanlar çeşitli şekillerde görünmüşlerdir.

İnceleyin:  Şiir Yazan İnsan

Her birinin bilgisi farklı farklıdır; her bilgiden kastedilen de Allah’tır,

Yetmiş iki milletin kastettiği, istediği, sevgilisi ve taptığı da Allah’tır.

Dillerinin farklı olmasından ne çıkar; hâlleri eksik, artık da olsa;
Hepsi o kapıya muhtaçtır; tokuz diyenlerin tamamı orada açtır.

Maksat birdir, bire bağlanmalıdır; bize düşen de bir olup fitneden uzak olmaktır.

Kim ikilikte kalır, fitne ve kargaşa çıkarırsa; yarın Allah’ın huzuruna günahkâr gelecektir.

Ey Âşık! Sen bu işi bilip gönüllerin istediğine kavuştun ise;

Hiç kimse ile ayrılığa düşme; zengin fakir, herkesle iyi yaşa ve hoş geçin.

Sonunda Hakkın istediği birliğe ulaşacak; velilerin kavuştuğu meclise dahil olacaksın.

Âşık Paşa 2000. “(Arap, Acem, Türk, Ermeni) Dört Kişinin Bir Nesne İçin Çekişmelerini Anlatır”, Garib-nâme (Tıpkıbasım, karşılaştırmalı metin ve aktarma), haz. Kemal Yavuz, İstanbul: Türk Dil Kurumu Yayınları, s. 139–151.

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir