Ahlak Türleri ve Kısımları

images-5-1 Ahlak Türleri ve Kısımları

Bu bölümde.. Ahlak türleri ve kısımları, Bunlardan güzel (erdem) olanlar, Alışkanlık haline getirilmesi iyi karşılanıp erdem sayılanlar, Çirkin ve tiksindirici kabul edilenler, Noksanlık ve ayıp sayılanlar hangileridir?..

Şimdi bunları ayrıntılı şekilde sunacağız.

Erdem Kabul Edilen Ahlak Türleri

İffet: Nefsi şehevi arzular karşısında kontrol etmek, bedenin varlığını sürdürmesi ve sağlığını koruması için gerekli olanıyla yetinmek, israftan kaçınmak, bütün lezzetlerde kısmaya gitmek, bu hususta mutedil yolu izlemek demektir.

Bu hususta yetinilmesi gereken şehevi arzuların tatmini de iyi karşılanan bir yolla gerçekleşmeli herkesin hoşnut olduğu bir tarzda olmalıdır. Özellikle zorunlu ihtiyaç için kullanılmalıdır. Bunun fazlasından da kaçınılmalıdır.

Nefis ve kuvvetler de bundan azı ile ayakta duramıyorsa gerekli olan miktarını kullanmak bir zorunluluktur. Burada vasfettiğimiz hal, iffetin en üst derecesidir, en son noktasıdır.

Kanaat: Geçinme için yeterli olana razı olmak, maişeti kolaylaştıran kısma rıza göstermek, mal kazanma, yüksek mertebelere yükselme hırsını terk etme, bütün bunlardan yüz çevirip onlara meyletme duygusundan arınma, nefsi bu hususta baskı altında tutma ve çok azıyla yetinme demektir.

Bu ahlak vasat ve sıradan insanlar için güzel kabul edilir. Krallar ve büyükler açısından kanaat göstermek olumlu karşılanmaz. Kanaat gösterme onlar için erdem sayılmaz.

Boşboğazlık yapmamak: Bu ahlak, insanın kendisini gevezelikten koruması, ağırlığını muhafaza etmesi demektir. Çirkin şakalar yapmamak, çirkin şakalar yapan kimselerle oturup kalkmamak, onların meclislerine katılmamak, çirkin sözleri tela-fuz etmemek, müstehcen ifadeler kullanmamak, bayağı mizah yapmamak, özellikle toplu yerlerde bu tür davranışlardan kaçınmak bu ahlakın bir özelliğidir.

Zira.. Mizahta ölçüsüz davranan, çirkin şakalarla mizah yapan kimsenin ağırlığı, heybeti, vakarı kalmaz. Adi insanlardan uzak durmak, onlarla arkadaşlık etmemek, onlarla oturmamak, bayağı hayat tarzından kaçınmak, malı kötü yollardan kazanmaktan uzak durmak da bu ahlakın bir gereğidir.

Vakarın, ağırlığın bir ifadesi de aşağılık insanlardan bir şey istememek, değersiz insanlara tevazu göstermemek, ihtiyaç olmadan kimseden bir talepte bulunmamak, zorunlu olmadan çarşı ve pazarlarda ulu orta saygısızca oturmamaktır. Çünkü.. Bu gibi fiilleri yapmak insanın kişiliğini ihlal eder.

Halk nezdinde insanların en değerlisi: İsmi iyilikle bilinen ama şahsı tanınmayan kimsedir.

Hilm: Şiddetli öfke anında gücü yettiği halde intikam almaktan kendini tutabilmek, ağırbaşlı davranarak, sakin olabilmektir. Bu ahlak, pısırıklığa, sünepeliğe, mevki makam karşısında ezilmeye, idarenin ifsat olmasına kadar vardınlmadığı sürece övülen bir huydur.

Liderlerde ve krallarda bu ahlakın bulunması çok daha güzeldir. Çünkü onlar kızdıkları kişiden intikam almaya herkesten daha çok güç kullanma imkanına sahibtirler.

Oysa zayıf, yani aciz olan bir kimsenin bir şekilde karşılık verme gücü olduğu halde büyük olana karşı sesini çıkarmaması hilm sayılmaz. Çünkü bu kimse kendini tutarsa bu karşısındakinden korkmasından dolayıdır ki bu da hilm değildir.

Vakar: İnsanın çok konuşmaktan, başkalarında kusur bulmaktan, el kol hareketi yapmaktan, hareket etme gereği olmayan yerlerde hareket etmekten kendini alıkoyması, az öfkelenmesi, soru sorduğunda karşısındakini dinlemesi, cevap aldığında ötesine geçmemesi, kendisini ilgilendirmeyen şeylerle uğraşmaması, acelecilikten ve her işe atılmaktan kaçınması demektir.

Haya: Bir vakar çeşidi de haya (utanma duygusu)dır. İnsanın gözünü haramdan sakınması, utanç verici sözleri söylemekten kaçınması demektir. Acizlikten ve meramını anlatma beceriksizliğinden kaynaklanmadığı sürece güzel bir huydur.

Sevgi (el-Vedd): Şehvetten kaynaklanmayan mutedil muhabbetdir.. İnsan fazilet ve şeref ehli, vakar ve heybet sahibi, insanlar arasında ahlaken seçkin kimseleri sevdiği zaman bu sevgisi güzeldir.

İnsanların rezil olanlarını, değersiz bayağı adamları, oğlan ve kadınları, eğlence ve keyif ehlini sevmekse çok kötüdür. Sevginin en güzeli birbirine ısınan kişiler arasında erdemli münasebetlerin gelişmesine sebep olanıdır.

Sevginin en sağlamı, en kalıcısı budur. Fakat şaka yapmaya ve eğlenip lezzet almaya dayanan sevgi övülen bir husus değildir. Üstelik devamlı ve kalıcı da olmaz.

Merhamet: Sevgi ve acımanın karışımından ibaret bir duygudur. Merhamet ancak, merhamet edilen kimsede göze hoş gelmeyen bir bozukluğa, noksanlığa karşı sergilenir. Bir eksiklik ya da arız olan bir sıkıntı, bir mihnet gibi. Dolayısıyla merhamet merhamet edilene yönelik bir sevgidir, ama beraberinde merhameti gerektiren halden kaynaklanan bir acıma duygusu da vardır.

İnceleyin:  İbn Arabi - Futuhat-ı Mekkiye,cild:13 Notlarım

Bu hal, kişiyi adalet duygusunun dışına çıkarmadığı, zulme sevketmediği, yönetimin bozulmasına neden olmadığı sürece güzeldir.

Örneğin: Katile kısas uygulanırken merhamet etmek, caniye cezasını verirken acımak güzel ve övülen bir davranış değildir.

Vefa: İnsanın kendinden adadığı şeyi gerçekleştirme, diliyle söyleyip kendini bağladığı sözü yerine getirme hususunda sabır göstermesi, kendisini yoksul düşürme pahasına da olsa adadığını vermesi demektir. Az da olsa sözünü yerine getirirken zorluk çekmeyen kimse vefalı sayılmaz.

Bir kimsenin, kendi hakkında verdiği hükmü yerine getirme hususunda çaba sarfederken sıkıntı çektiği oranda vefahlığının oranı da yükselir. Yani sözünü yerine getirirken ne kadar zahmet çekerse o sıkıntılar onun vefasının değerini artırır.

Bu, güzel bir davranıştır ve bütün insanların yararınadır. Çünkü: Vefakarlığıyla bilinen kimsenin sözü kabul edilir, makamı yüksek olur. Özellikle kralların, reislerin bu ahlaka sahip olmaları çok daha önemlidir.

Kralların, liderlerin buna ihtiyaçları çok daha fazladır. Çünkü kralların vefa duygularının şayet az olduğu emrindekiler tarafından bilinirse sözlerine güvenilmez dolayısıyla da istekleri de yerine getirilmez.

Ne askerleri ne de yardımcıları onlara itimat etmez. Emaneti sahibine vermek de vefanın bir gereğidir. Bu; insanın tasarrufuna verilen mal ve benzeri şeylerde insanın kendilerine ait olmayan bir şeyi almaktan kaçınmasıdır.

Kişi kendisine tevcih edilen güveni ne pahasına olursa olsun hiçbir vakit boşa çıkarmamalı, emanetleri elinden geldiğince kusursuz ve eksiksiz bir şekilde sahiplerine vermeli, ait oldukları yere koymalıdır.

Sır Saklamak: Bu huy, vakar ve emanete riayet etme duygularının karışımından ibarettir. Çünkü.. Sırrı ifşa etmek boşboğazlıktır. Boşboğaz olan kimse de vakur olmaz.

Aynı şekilde kendisine bir mal emanet edilen kimse, bu malı sahibinden başkasına verirse emanete ihanet etmiş olur. Bunun gibi kendisine bir sır, emanet söz verilen kişi, bu sırrı sahibinden başkasına açarsa emanete ihanet etmiş sayılır. Sır saklamak bütün insanlar açısından övülen bir davranıştır.

Özellikle sultanların, liderlerin yanında olan kimseler için. Çünkü sultanların sırlarını yaymak -çirkin bir davranış olmanın yanı sıra sultanına- dolayısıyla memlekete büyük bir zararın dokunmasına neden olur.

Tevazu: Riyaseti ve böbürlenmeyi terk etmek, büyüklenmekten ve gereğinden fazla ikram etmekten kaçınmak demektir. Ayrıca bu duygunun bir gereği olarak insan faziletlerini sergilemekten, makam ve mal gibi sahip olduğu şeylerle övünmekten de uzak durmalıdır. Kişinin kendini beğenmişlikten ve kibirden uzak durması da tevazudur.

Tevazu, ancak büyük insanlarda, liderlerde, fazilet ve ilim ehlinde güzel ve yerindedir. Düşük düzeyli kimseler, mütevazı olamazlar. Zira, konumları zaten düşüktür, ondan daha da düşemezler.

Güler Yüzlülük: İnsanın karşılaştığı kardeşlerine, sevenlerine, arkadaşlarına, dostlarına ve tanıdıklarına sevincini göstermesi, karşılaşma sırasında tebessüm etmesi demektir. Bu alışkanlık bütün insanlar açısından güzeldir. Krallarda ve ileri gelenlerde daha da güzeldir.

Çünkü kralların, liderlerin güler yüzlü olmaları halkın, yardımcılarının ve yakın çevresinin kendisine ısınmasını sağlar. Onlara daha sevimli gelir. Halkına öfkeli olan hiçbir kral mutlu olamaz. Hatta bu tebessümsüzlüğü işlerinin bozulmasına ve saltanatının yok olmasına da neden olabilir.

Doğru Sözlülük: Bir olayı olduğu gibi haber vermektir. Bu ahlak büyük bir zarara yol açmadığı sürece güzeldir. Yani bazı durumlarda doğru söz söylenmemesi gerekebilir. Örneğin bir insana işlediği bir çirkin hayasızlık hakkında soru sorulduğu zaman doğru söylemesi güzel bir davranış değildir.

Çünkü bu kimsenin o anda doğruyu söylemesi, bu çirkin hayasızlığı işlemesinden dolayı yaşadığı silinmez utancı ortadan kaldırmayacak belki de karşısındakine kötü örnek olmasına onun kendisi hakkında yanlış bir hüküm vermesine sebeb olabilecektir.

Aynı şekilde bir kimseye kendisine sığınan, sakladığı biri sorulduğunda doğru söylemesi de güzel bir davranış değildir. Yine doğruyu söylemesi durumunda ağır bir ceza alacağı bir suçu söylemesi de bazen gerekmeyebilir.

Örneğin; Vatanını kurtarmak için yapmış olduğu birşey sorulduğunda o fiilini saklamak için doğru söylememesi gibi.. Ancak.. Yukarda belirttiğimiz bazı özel durumlar haricinde..

İnceleyin:  Mustafa Sıbai - Hayat Bana Böyle Öğretti.-Alıntılar

Doğru sözlü olmak, bütün insanlar açısından güzeldir. Kralların ve ileri gelenlerin doğru sözlü olmaları ise çok daha güzeldir. Daha doğrusu bu kesimden olan kimselerin yalan söylemeleri hiçbir şekilde doğru değildir.

Ancak.. Bazı durumlarda kralların veya lider konumunda olanların, doğruyu söylemeleri ülkesinin menfaati veya emri altında olanlar için altından kalkılamaz bir zarara yol açacaksa o vakit durum başkadır..

İyi Niyet: Bütün insanlar hakkında hayır düşünmek, pislikten, gıybetten, hile ve aldatmadan uzak durmak demektir.

Bu huy, bütün insanlar açısından güzel ve övülendir. Kralların her zaman bu duyguyu beslemeleri doğru olmaz.

İktidar ancak düşmanlara hile yapmak, tuzak kurmak, onları faka bastırmakla sağlamlaşır. Kralların bu davranışları dostlarına, samimi bağlılarına ve kendilerine itaat edenlere karşı kullanmaları ise doğru olmaz.

Cömertlik: Biri istemeden ve karşılıksız olarak mal verebilmektir. Bu davranış, israfa ve savurganlığa vardırılmadığı sürece güzeldir. Ancak bir insanın sahip olduğu malını hakketmeyen birine harcaması cömertlik sayılmaz. Aksine savurganlık ve malı zayi etme olarak nitelendirilir.

İnsanların geneli açısından cömertlik; çok güzel ve erdemli bir davranıştır. Krallar, liderler açısından ise bir zorunluluktur. Kralların, liderlerin cimri olmaları saltanatlarına büyük zarar verir.

Cömert olarak mal dağıtmaları ise; halkın, askerlerin ve yardımcılarının kalplerini kazanmalarına sebeb olur. Dolayısıyla krallar veya liderler bu şekil emrinde olan kimselerden daha çok yararlanırlar.

Cesaret: İhtiyaç duyulduğunda olumsuz ve tehlikeli şeylerin üzerine gitmektir. Korkular karşısında sebat etmek, ölümü hiçe saymaktır.

Bu duygu bütün insanlar açısından güzeldir. Krallara, liderlere ve yardımcılarına daha yaraşır ve onlarda olduğu zaman daha güzel kabul edilir. Daha doğrusu bu duygudan yoksun biri krallığa, liderliğe müstahak değildir.

İnsanlar içinde en çok tehlikelerle karşı karşıya kalanlar, büyük olayların içine atılmak durumunda kalanlar krallardır, liderlerdir. Dolayısıyla.. Cesaret, onlara özgü bir ahlaktır.

Rekabet: Kişinin kendisine layık gördüğü bir şeyde başkalarıyla mücadele etmesi, onlar gibi çaba sarfetme gereğini duyması.

Sahip olduğu dereceden daha yukarı bir dereceye yükselme kavgasını vermesi rekabet duygusudur. Rekabet, erdemlerle ve yüksek mertebelere çıkmayla ilgili olduğu zaman güzel ve övü-lendir.

Rekabetin şeref ve liderlik kazandıranı makbuldür. Ancak şehevi arzuların peşinde rekabet etmek, lezzetler, süsler ve kılık kıyafetler için başkalarıyla kavga etmek, didişmek, rekabet etmek çok kötü bir davranıştır.

Zorluklar karşısında sabretmek: Bu duygu vakar ve cesaret karışımından ibarettir.

Feryat etmek yararlı, üzüntü ve huzursuzluk kurtarıcı, hile ve çırpmış zararı savı-cı olmadığı zaman sabrederek beklemek, her zaman güzel ve övülen bir davranıştır.

Feryat etmek, bir fayda vermeyecekse çok çirkin bir davranıştır.

Büyük himmet sahibi olmak: Yüksek gayeler peşinde olma, işlerin en yükseğinden aşağıda olanlara kadar zor görmeme, onlara tenezzül etmeme, bağışladığı şeyi azımsama, orta düzeyli şeyleri önemsememe, sahip olduğu şeyleri basit görme, isteyene başa kakmadan, minnet etmeden imkan dahilinde olan şeyi verme duygusudur.

Bu, özellikle kralların, liderlerin sahip olmak zorunda oldukları bir ahlaktır.

Reisler, ileri gelenler ve kendini onların düzeyinde gören kimseler açısından güzel ve övülen bir davranıştır.

Tenezzül etmeme, hamiyet sahibi ve gayretli olma da büyük himmet sayılırlar.

Tenezzül etmeme, insanın kendini adi şeylerden uzak tutmasıdır. Hamiyet ve gayret ise, insanın kendinde bir eksiklik görünce öfkelenmesi demektir. İnsan haramlara karşı gayrete gelir. Çünkü haram işlemek bir utanç ve kusurdur.

Haram işleyen kimse arkadaşlarına zulmeder. Onların hakkında olumsuz tasarrufta bulunur.

Kendine (nefisen) zulmetme ise bunun tam zıddıdır. Bir insanın haksızlıktan yüz çevirmesi, zulmetmektense eksikliğe tahammül etmesi güzel bir davranıştır. Bu, bütün insanlar açısından övülen bir ahlaktır.

Adalet: Dengenin gerektirdiği orta yolu izlemek. Olguları yerinde, zamanında, amacına uygun olarak ve de ölçüsünde kullanmak, aşırıya gitmemek, eksiklik göstermemek, öne almamak ve ertelememektir.

İbn Arabi – Mekarimu’l Ahlak

Terc.Vahdettin İnce,Kitsan yay.

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir